Robert Musil kitaplarından Niteliksiz Adam 2 kitap alıntıları sizlerle…
Niteliksiz Adam 2 Kitap Alıntıları
&“&”
Sık sık bir fikrimiz olur, bizi bir parça ilerletir ama çok geçmeden alışkanlık, ısrar, fayda ve vesvese bu fikrin yerini alır, çünkü başka türlüsü olmaz.
Boynunda uzun bir ip var ve sen, bu ipin ucundan kimin çektiğini göremiyorsun.
“Gelin susalım! Kelimeler büyük şeyler yaratabilirler, ama onlardan da daha büyük şeyler var!…&”
Yetişkinler, çocuğun yaratıcılığını, onun elinden dünyasını zorla alarak yıkmakla, aktarılmış ve ölü bir bilgi malzemesinin içinde boğmakla ve çocuğu yabancı belli hedeflere yöneltmekle barbarca bir günah işlemekteydiler. Çocuk, amaç dışı bir varlıktı, onun yaratma eylemi, oyun ve kırılgan bir gelişme süreciydi; kaba güç kullanılarak yıkıma sürüklenmediği müddetçe çocuk, gerçek anlamda iç dünyasına almadığı hiçbir şeyin kalıbına girmeye çalışmıyordu; çocuğa değen her nesne canlanıyordu, çocuk dünyaydı, evrendi, o, dile getiremese de, en son ve en mutlak olanı görüyordu; ama öte yandan çocuk, kendisine birtakım amaçlar öğretilerek ve her defasında o zaman için geçerli, yalandan gerçeklik diye adlandırılan sıradanlığa mahkûm edilerek öldürülmekteydi!
“Bu insanlarla ilgili, yolunda gitmeyen bir şeyler var. Yaşantılarını ya bütünüyle yaşayamıyorlar, ya da bütünüyle kendi içlerinde yaşayıp kalıntıları dışarıya dökmek zorunda kalıyorlar. Bence bu yüzden yazmaya ilişkin abartılı bir ihtiyaç da doğuyor.&”
Moosbrugger şöyle düşünüyordu: “Boynunda uzun bir ip var ve sen, bu ipin ucundan kimin çektiğini göremiyorsun.”
Gerçek, insanın cebine sokabileceği bir kristal değil, fakat içine düştüğü sonsuz bir sıvıdır.
Bu yalnızlık duvarlardan geçiyor, aslında esnemeksizin şehre, dünyaya açılıyordu. “Hangi dünyaya?” diye düşündü Ulrich. “Yok ki dünya diye bir şey!&”
Seni güzellik olarak şaşırtan ve çok etkileyen, yaşamında ilk kez gördüğüne inandığın şeyi iç dünyanda çoktandır tanıyorsundur ve aramışsındır…
Walter, müziğe açık olan insanların bilimin ötesinde kalan pek çok şeyi sezdiklerine inanmaktaydı.
Müzik, iç harekettir, harekete ilişkin fanteziyi destekler.
Moosbrugger Tanrıya değil kendi aklına inanırdı.
“günümüzde alçaklığın en büyüğü insanın onu yapmasıyla değil, fakat yapılmasına ses çıkartmamasıyla gerçekleşiyor…&”
&”…insan ne zaman iyi ve kendi yararını düşünmeyeceği bir şey yapsa, kendi kendini aşardı…&”
&”…Aslında politikacılar, din adamları, yapacak işleri olmayan bütün o büyük adamlar ve kafalarında saplantıya dönüşmüş düşüncelerle koşuşup duran öteki insanlar günlük hayatı rahatsız etmediklerinde, buna memnun olmak gerek…”
&”…belki de bütün dünyada bir şeyi veya bir canlıyı güzelleştirmenin tek yolu, onu sevmekti.&”
“Hepimizin iç dünyasında bazı çıbanlar var”
“Biliyorum baba,” diye yanıt veriyordu Gerda “nasıl düşündüğünü biliyorum. Siz yaşlılar, karnımızı doyurduğunuz için bizi aşağılayabileceğinize inanmaktasınız. Hepiniz, buyurgan kapitalistlersiniz.”
Kuşlar, dünyanın bütün akşamları boyunca köyün çevresinde, batan güneşin ardından ortalığı sessizlik kapladığında, şarkılarını hep aynı şekilde söyler, ama bu, sanki dünya henüz yedi günlükmüş gibi, her defasında yeni bir olaydır! Taşrada Tanrılar, hala insanlara gelmekteler, diye düşündütaşrada insan, hala biri ve bir şeyler yaşayabiliyor, ama yaşananların bin defa daha fazla olduğu kentte insan artık bu olaylar ile kendisi arasında bir bağ kurabilecek durumda değil: Ve hayatın o artık adı kötüye çıkmış olan soyutlaşması da muhtemelen böyle başlıyor.
Mutluluğun temel şartı çelişkileri çözmek değil, onları ortadan kaldırmaktır,iki tarafı ağaçlık uzun bir yolda ağaçların aralarının kapanması gibi; ve tıpkı her yerde görünürdeki koşulların göz için yer değiştirmesi, böylece gözün egemenliğindeki bir resmin oluşması, bu resimde de yakında ve çarpıcı olanın büyük görünmesi, buna karşılık uzakta olanlar bakımından ise çok büyük olanın bile küçük görünmesi, aralıkların kapanması ve nihayet bütünün düzenli bir kuşbakışı altına girmesi gibi, göze görünmeyen koşulların durumu da aynıdır; bunların yeri akıl ve duygu tarafından değiştirilince, bilincine varılmaksızın insanın kendini güvende hissettiği bir ortam doğar.
Hayatta herhangi bir zaman’doğru olan’ı yapmayı nasıl başarabiliriz?Elimizde olan tek şey, asla doğru olan niteliğini taşımayan ve az çok hep doğru bir yanı bulunan bir şey yapmaktır.
Her dakika, hakkında pek az bilgi sahibi olduğumuz kurumlar, sorular ve talepler arasında dolanıp durmaktayız; bu yüzden şimdiki zaman, sürekli geçmişe uzanıyor; dizlerimizin üstüne kadar geçmişe batmış bir zamanın içine dalıyoruz ve onu şimdiki zamanın ta kendisi diye algılıyoruz!
Sevenler için hakikat diye bir şey yoktur; çünkü hakikat, onlar için ancak bir çıkmaz sokak, bir son, yaşadığı sürece bir alevin bu ışık ile karanlığın kucaklaştığı, soluk alan kenar çizgilerine benzeyen düşüncenin ölümüdür. Her şeyin parladığı yerde tek bir şey nasıl aydınlatıcı olabilir?Her yer bolluk içerisindeyken, güvenlik ve kesinlik sadakaları ne işe yarayabilir ? Ve insan, sevenlerin artık nasıl birbirlerine ait olmadıklarını, fakat, dört gözlü birbirine varlıklar kimliğiyle, kendilerini karşılarına ne çıkarsa ona sunmakla bulunduklarını yaşamışsa eğer, artık neyi kendisi için isteyebilir ?
Bir insanı veya bir nesneyi onunla kendisi arasında bir ilişki kurmaksızın bilmek ise bütünüyle imkansızdır; çünkü farkına varmak, aslında nesneleri bir şeylerden yoksun kılmak demektir, nesneler biçimlerini korurlar, fakat o biçimler içerisinde sanki kül haline gelirler, içlerinden bir şeyler buharlaşıp havaya karışır ve geriye sadece mumyaları kalır.
Hakikat, nesnel ve gayri insani düşünmeye yönelik başarılı girişimdir.
Tüm yaşamı boyunca sevgiye hasret kalmıştı. Doğası sevgiye açtı. Varlığının en temel arzusuydu bu. Buna rağmen hayatını onsuz sürdürmüş, sonucunda da katılaşmıştı. Sevgiye ihtiyaç duyduğunu bilmezdi. Şimdi de bunu bilmiyordu. Bildiği şey sadece, sevgiyle hareket eden insanların onda bir heyecan uyandırdığıydı. Sevginin inceliklerini, yüce ve olağanüstü olduğunu düşündü.
Anlayış, bir tür bakıştır.
Araştırma, sabitleme ile eş anlamlıdır.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
İnanç, artık değiştirilmesi mümkün olmayan donmuş ilişkidir.
Bu doğrultuda olmak üzere , bilmek, yabancı bir şeyi kendine mal etmekten başka bir şey değildir, insan, o şeyi bir hayvan gibi öldürür, parçalar ve sindirir.
Çocuk yaratıcıydı, çünkü büyüme sürecinin ta kendisiydi ve kendi kendisini yaratıyordu.Kral gibiydi, çünkü dünyaya düşüncelerini, duygularını ve fantezilerini dikte ediyordu.
Aşkta ve iş hayatında, bilimde ve uzun atlamada insan , kazanmazdan ve erişmezden önce inanmak zorundadır, ve bunun bütün bir hayat için geçerli olmadığı nasıl söylenebilir?!
Her insan bir eşek sabrıyla sırtına yüklenmiş olanı taşır, çünkü yükünden birazcık daha güçlü olan eşek,mutlu bir eşektir.
Para, tinselleştirilmiş kaba güçtür, kaba gücün kıvraklaştırılmış, çok yüksek düzeyde geliştirilmiş ve yaratıcı nitelikteki bir özel biçimidir.
İletişim çatışmalarının bir başka kaynağının ise “İlişki Tükenmişliği” olduğu düşünülmektedir. Uzun süre devam eden çatışmalardan sonra karşınızdaki kişiyle anlaşamadığınızı fark edersiniz. İlk tanıştığınızda ilişkiniz ne kadar renkli ve eğlenceliydi. Daha sonra eleştiriler, küçümsemeler arttıkça ilişki tükenmişliği ortaya çıkar. İlişkiden dolayı kişi kendisini yorgun, tükenmiş, çaresiz, yalnız hisseder. Bu durum aile ya da romantik ilişkilerde sıkça rastlanır. Sorunlu ebeveyni ile uzun süre iletişim kuran kişiler bir zaman sonra tükenmeye başlar. Romantik ilişkilerde ise tükenmişlik ayrılıklarla sonuçlanır.
İnsanoğlunun iç dünyasında herhangi bir şey inşa edecek sağlam bir zemin arayan, sadece aşağı niteliklerden ve tutkulardan yararlanmalıdır, çünkü ancak bencillikle en yoğun ilişki içerisinde bulunanın sürekliliği vardır,ve bu ,her yerde hesaba katılabilir; yüksek amaçlar ise güvenilir olmaktan uzak, çelişkili ve rüzgar kadar geçicidir.
Düşünceleri, sanki bir kargaşa içerisindeymişcesine, iki ayrı yönü zorlamaktaydı.Hem çekildiğini hem de itildiğini hissediyordu, ama ne tarafa ve nereye olduğunu bilmiyordu….
Kutsal bir metne dokunmak her şeyden önce bir risktir. Ona inanmayı değil onu samimi olarak anlamayı istediğimizde karşımızda koca bir tari- hin yükünü buluruz. Tarih boyunca insanların kitabı taşıdığı gibi, kitap da insanı taşıdığından, bu yük hem kitabın kendisine hem de onu anlamak isteyene aittir.
Her hareketin içerisinde de, insanın yapmak istediğini tam olarak yapmasını engelleyen bir lastik şerit bulunur.Bu lastik şeritler şimdi ansızın yok olmuştu. Yoksa bu, sadece lastik şeritlerde olduğu gibi önleyici bir duygu muydu?
Aslında çok iyi bilinen bir gerçektir ki, bilinç düzleminde somutlaştırılan kişinin masallara ve şiirlere kaynaklık eden, sorumluluk duygusundan uzak uç noktası, aynı zamanda her türlü çocukça anıların da mekanıdır ve bu anılar, bir yorgunluğun verdiği hafif rehavet, alkolün zincirden boşaltan oyunları veya herhangi bir sarsıntı gibi istisnai durumlarla bu alanlar aydınlandığında , belirginleşir .
Bilim, ancak olayların yinelendiği veya denetlenebildiği noktada söz konusu olabilir.
Hakikati tersine çevirdiğimizde, bunun hem hakikat hem de onun tersi olduğunu söyleyebiliriz .Bir şeyin imkansız, ama gerçek olduğunu savunmak ,sana uygun düşüyor.
İnsan yaşantıları kendine çeker, ama aynı anda onları dışarı doğru yayar.Kendini ister, ama kendi kendisinin bakkalı olarak duymaz bu isteği!
İnsanoğlu, bayağılıklardan yapılmıştır! Kolumuzu bir uzatır bir geri çekeriz, sağa mı yoksa sola mı gitmemiz gerektiğini bilemeyiz, alışkanlıklardan, önyargılardan ve topraktan oluşuruz, ama yine de var gücümüzle yolumuzu sürdürürüz: İnsanı insan yapan, işte budur !
Sen, konserve sebzeyi anlam olarak taze sebzeyle bir tutan bir insansın !
Gerçek anlamda politika, insanın özellikle asıl isteğini yapmamasıdır; buna karşılık küçük dileklerini yerine getirerek insanları kazanabilirsiniz!
Kalbinizi açmak için, kendinizi değişime açmalısınız. Görü- nürde sağlam dünyada yaşayın, onunla dans edin, meşgul olun, eksiksiz yaşayın, bütünüyle sevin ama yine de bunun geçici ol- duğunu ve sonuçta tüm formların çözülüp değiştiğini bilin.
Herkes dünyayı kendi tarzınca doğrultmak istiyor!
Bugün de insan ahlâksız, prensipsiz, hatta aslında tecrübeleri bile olmadan yaşayacak hâle gelmişti
Hayat mevzubahis olunca fırtına kuşları gibi doğru içgüdüye sahip olmak lazımdır!
Matematikçilerin deyişiyle, hayatın insanda mecal bırakmayan çeşitliliğinin tek boyutlu bir sıralamada tasvir edilmesidir, zaman ve mekanda olup biten her şeyin bir ip, hayat ipini de meydana getiren o meşhur hayat ipine dizilmesidir. Filanca şey olduğunda, olmadan önce ve olduktan sonra diyebilene ne gam! Bu kişinin başına kötü bir şey gelmiş veya acı içinde kıvranmış olabilir: gel gelelim olayları zaman sıralamasına göre nakletmek elinden geldiği anda o kadar rahatlatır ki güneş kendisi için doğuyor sanır. Romanın da sağladığı suni fayda işte budur…
“Hayatın farklı noktaları, köklerine bakınca birbirlerine çok yakın duruyor.”
“Çocuktum, mehtaplı bir gece havası kadar yumuşaktım…”
Her güçlü ilacın güçlü tesirleri olur!
Hayatı düzeltmek isteyen kişinin kritik günlerde bir tarafını yakmak veya kesmekten ürkmemesi lazımdır!
Hayatı düzeltmek isteyen kişinin kritik günlerde bir tarafını yakmak veya kesmekten ürkmemesi lazımdır!
“Birbirimizi önce insanca kavuşmalıyız; geri kalanı bir şekilde hallolacaktır!”
“Sabreden insan her daim hedefine erişiyor!”
Metafor, bir hakikat bir de yalan barındırır…
..Hepimiz tenimizin içinde taş bloklardaki figürler gibi dururuz. Yani çalışıp o bloktan kendi figürünü çıkarman lazımdır!İnsanların birbirini buna zorlaması lazımdır.!"
İnsan asla tamamen nefret etmemeli veya tamamen sevmemelidir…
Bir kitabın fikrini o fikri çevreleyen sayfadan koparmak imkansızdır.
Her şeyin genellikten nasibi vardır, üstelik o şey buna rağmen özel kalır.
Kont Leinsdorf Gerçek Anlamda Politika Üzerine Görüş Bildirir, Ulrich Dernekler Kurar
Konsilde henüz bir sonuca ilişkin en ufak bir işaret bile fark edilmezken, Kont Leinsdorf ’un sarayında Paralel-Eylem hararetli ilerlemeler kaydetmekteydi. Gerçekte olup bitenlerin ipleri sarayın elindeydi, ve Ulrich de haftada iki defa oraya gidiyordu.
Konsilde henüz bir sonuca ilişkin en ufak bir işaret bile fark edilmezken, Kont Leinsdorf ’un sarayında Paralel-Eylem hararetli ilerlemeler kaydetmekteydi. Gerçekte olup bitenlerin ipleri sarayın elindeydi, ve Ulrich de haftada iki defa oraya gidiyordu.
Bir kitabın fikrini o fikri çevreleyen sayfadan koparmak imkansızdır. Bu fikir bize bir insanın, başkalarının zincirine bağlıyken yanımızdan sürüklenip götürülen ve kısa süreliğine manidar biçimde ortaya çıkan yüzü gibi göz kırpar.
Yargının görevi düşünmenin ve ahlaklı davranmanın yan gelip yatmasını sağlamak değildir!
Hakikat, cebinize sokulabilecek bir kristal değil içine düşeceğiniz dipsiz bir sıvıdır.
Aşkta da işte de, bilimde de uzun atlamada da, bir şeyler kazanmadan, elde etmeden önce inanmak lazımdır, öyleyse bu durum, nasıl olup da bütün bir hayat için geçerli olmaz?!
Bir çok şen insanın mutluluğu, mahsun olanlardan zerre kadar bile fazla değildir, çünkü mutluluk da en az mutsuzluk kadar yorucudur; bu durum aşağı yukarı havadan daha hafif-veya daha ağır uçma prensibine benzer.
Eskiden insan, tümdengelimli, yani belli koşulları çıkış noktası alarak hissederdi, o dönem geçmişe karıştı; bugün insan yönlendirici bir düşünce olmaksızın, ama aynı zamanda da bilinçli bir tümevarım yöntemine bağlanmaksızın yaşıyor, bu konuda bir maymun gibi deneme yapıyor!”
..İnsanı oluşturan tüm unsurlar narindir, çünkü birbirlerine ulaşmaya çabalarlar ama insanın kendisi öyle değildir. Yani kendinden geçercesine aşık olmak belki de hiç istemeyeceğiniz bir şeydir!…"