İçeriğe geç

Nitelikli Genç Kız Rehberi Kitap Alıntıları – Mine İzgi

Mine İzgi kitaplarından Nitelikli Genç Kız Rehberi kitap alıntıları sizlerle…

Nitelikli Genç Kız Rehberi Kitap Alıntıları

Hayatta ne ekersen onu biçersin. İnsanların hayatı, tesadüfler sonucu oluşmaz. Bal küpü bal, sirke küpü de sirke sızdırır. Sen küpünü balla doldurmaya bak.
Kimi insanlar vardır, hayata boş boş bakarlar. Her şeyleri vardır ama aynı zamanda hiç bir şeyleri yoktur. Pili bitmek üzere olan bir duvar saati gibidirler. Zaman geçtikçe yerlerinde saymaya başlarlar. İleriye doğru bir adım dahi atamazlar gitgide pil bitmeye başlar. Eğer pili değiştirmezlerse, bir müddet can çekişir ve dururlar.
Elinden gelmeyenler için hayıflanmakla o kadar daraltıyorsun ki varlığını, elinden gelenleri yapmaya mecalin kalmıyor. Fakat unuttuğun bir şey var ki, elinden gelmeyenler için ağlayıp sızladıkça, elinden gelenler de kayıp gidecek.
Delikanlı,aşık olduğu kızla bir partide karşılaştı. Kız, anlatılamayacak kadar güzeldi. O gün, peşinde o kadar çok delikanlı vardı ki
Partinin sonunda, kızı kahve içmeye davet etti. Kız, parti boyunca dikkatini çekmeyen delikanlının davetine şaşırdı. Fakat tam bir kibarlık gösterisi yaparak, kahve davetini kabul etti. Hemen köşedeki çok şirin bir kafeye gittiler.Delikanlı öyle heyecanlıydı ki, kalbinin çarpmasından konuşamıyordu. Onun bu hali, kızın da huzurunu kaçırdı. Ben artık gideyim, demeye hazırlanırken, delikanlı birden garsonu çağırdı. Bana biraz tuz getirir misiniz? dedi. Kahveme koymak için
Yan masalardan bile, şaşkın yüzler delikanlıya baktı. Kahveye tuz!..
Delikanlı kıpkırmızı oldu utançtan, ama tuzu kahvesine döktü ve içmeye başladı. Kız, merakla, Garip bir damak zevkiniz var, dedi.
Delikanlı anlattı:
Çocukken, deniz kenarında yaşardık. Hep deniz kenarında ve denizde oynardım. Denizin tuzlu suyunun tadı, ağzımdan hiç eksilmedi. Bu tatla büyüdüm ben. Bu tadı, çok sevdim. Kahveme tuz koymam da bundan. Ne zaman o tuzlu tadı dilimde hissetsem, çocukluğumu, deniz kenarındaki evimizi ve mutlu ailemi hatırlıyorum. Annem ile babam, hâlâ o deniz kenarında oturuyorlar. Onları ve evimi öyle özlüyorum ki
Bunları söylerken, gözleri nemlenmişti delikanlının. Kız, onun dediklerinden çok duygulanmıştı. İçini bu kadar samimi döken, evini ve ailesini bu kadar özleyen bir adam; evi, aileyi seven biri olmalıydı. Evini düşünen, evini arayan, evini sakınan biri. Ev duygusu olan biri
Kız da konuşmaya başladı. Onun da evi uzaklardaydı. O da ailesini anlattı. Şirin ve güzel bir sohbet olmuştu.
Buluşmaya devam ettiler ve her güzel öyküde olduğu gibi prenses, prensle evlendi. Ve sonuna kadar çok mutlu yaşadılar.
Prenses, ne zaman kahve yapsa, kahvenin içine bir kaşık tuz koydu hayat boyu. Eşinin böyle sevdiğini biliyordu çünkü
40 yıl sonra, adam dünyaya veda etti. Ölümümden sonra aç, diye bir mektup bırakmıştı sevgili karısına. Şöyle diyordu satırlarında:
Değerli hayat arkadaşım! Lütfen beni affet! Bütün hayatımızı, bir yalan üzerine kurduğum için beni affet! Sana hayatımda bir kere yalan söyledim. Tuzlu kahvede
İlk buluştuğumuz günü hatırlıyor musun? Öyle heyecanlı ve gergindim ki, şeker diyecekken tuz çıktı ağzımdan. Sen ve herkes bana bakarken, değiştirmeye o kadar utandım ki, yalanla devam ettim.
Bu yalanın, bizim ilişkimizin temeli olacağı hiç aklıma gelmemişti. Sana gerçeği anlatmayı, defalarca düşündüm. Ama her defasında, korkumdan dolayı vazgeçtim.
Şimdi ölüyorum ve artık korkmam için hiç bir sebep yok. İşte gerçek: Ben, tuzlu kahveyi hiç sevmem! O, garip ve rezil bir tat Ama seni tanıdığım andan itibaren, bu rezil kahveyi içtim, hem de zerre pişmanlık duymadan. Seninle olmak, hayatımın en büyük mutluluğuydu ve ben bu mutluluğu, o tuzlu kahveye borçluydum.
Dünyaya bir daha gelsem, her şeyi yeniden yaşamak, seni yeniden tanımak ve bütün hayatımı yeniden seninle geçirmek isterim. İkinci bir hayat boyu daha, tuzlu kahve içmek zorunda kalsam da
Yaşlı kadının gözyaşları, mektubu sırılsıklam ıslattı.
Laf açıldığında, bir gün biri yaşlı kadına, Tuzlu kahve nasıl bir şey? diye soracak oldu.
Gözleri nemlendi kadının Çoook tatlı, çook! dedi.
Olumlu ve güzel düşünmenin, olumlu ve güzel sonuçlar üreteceği gerçeğinden hareketle, hayata bir de şu maddeler perspektifinden bakmayı bir denemeye ne dersin?..

Evimi bir davet sonrası temizlemek için saatlerce çalışabiliyorsam, birçok arkadaşım var demektir
Eteğim biraz sıkıyorsa, aç kalmıyorum demektir.
Gölgem beni izliyorsa, güneş ışığını görüyorum demektir.
Otobüsten indiğim yerden okula kadar yolu uzun buluyorsam, yürüyebiliyorum demektir.
Otobüse binerken, yanımdakinin anahtarıyla oynamasından rahatsız oluyorsam, duyuyorum demektir.
Camları silmem, yerleri temizlemem gerekiyorsa, bir evim var demektir.
Doğalgaz faturası kabarık geldiyse, ısınıyorum demektir.
Yığınla ütülenecek ve yıkanacak çamaşırım varsa, yığınla giyeceğim var demektir.
Çalar saatim sabahın seherinde çalıyorsa, yaşıyorum demektir.
Rabbimin bahşettiği bütün bu nimetlerin şuurundaysam, mutluyum demektir.

Akıllı insan, Mutluluk için istediği şartları bulamayınca, bulduğu şartlarda mutlu olmasını becerebilendir.
Gözyaşı,
Ruh için,
Yaz yağmurundan farksızdır
Nokta kadar menfaat için,
Virgül gibi eğilenler,
Sonunda düz hat olup
Çiğnenmeye mahkumdurlar
kriz döneminde krizlenmeyen tek sektörün kozmetik sektörü olmasına, biraz daha dikkatli bak.
Ayakkabım yok diye üzülüyordum.
Ta ki,
Ayakları olmayan bir çocuk görene kadar
Para ile alınan dostluk,
Daha fazla para ile satılır
Halbuki, Sözü altın olanların susması intihardır,
Bir bilgeye sormuşlar: Bir insanın zekâsını nereden anlarsınız? , Konuşmasından. , Ya hiç konuşmazsa? , O kadar akıllı insan yoktur ki!
Her bildiğini söyleme, ama her söylediğini daima bil.
Allah’ım! Yol boyunca bırakma ellerimi! Sımsıkı tut, düşerim sonra!..
İnsanlar, Cenâb- ı Hakk’ın yarattığı odundan ancak tahta, tahtadan masa ve sandalye gibi şeyler yapabilmektedir. O Kadir-i Mutlak ise odundan meyve yapıyor, yaprak ve çiçek çıkarıyor. Demek ki iş, odunda değil, ustadadır
Bazı kimseler, güllerin dikeni olduğundan yakınırlar. Ben dikenlerin gülü olduğuna şükrederim.
Dostoyevski der ki; Yeniden dünyaya gelseydim, saniyelerin nabzını tutardım.
Dostlar, maalesef fanidir.
Ama, dostluklar,
Ölümsüz
bilgi yoksa, yazı yok. Yazı yoksa, uygarlık da yoktur.
Sırrını tutmasını bilene ver,
Yoksa
Havada kalır
Cesaret, her şeyden önce insanın kendine güvenmesine bağlıdır.
Karanlıktan korkan çocuğa
pekala rastlayabilirsiniz.
Asıl trajedi,
Aydınlarımızın aydınlıktan korkmasıdır.
Mutluluktan uyuyamamak da güzelmiş
Kimseye kolay kolay randevu vermeyen bu iş adamından 10 dakika da olsa koparılan izin, gazeteci kızı heyecanlandırır. Hemen masasına abanır ve bir sürü uzun sorular hazırlar. Böylece, 10 dakikayı da aşacağını düşünür ve kendi kendine sevinir.

Röportaj günü tam saatinde orada bulunur ve teybini çalıştırarak ilk sorusunu sorar. “Efendim, başarılarınızı neye borçlusunuz?” Tabi, böyle bir soru karşısında uzun uzun hayat hikayesini anlatmayacak kişi yoktur. Kız, kendi adına sevinir. Ama iş adamı, “deneyimlerime,” diye kısacık bir cevap verir. Kız, moralini bozmadan ikinci sorusunu sorar. “Peki efendim, deneyimlerinizi neye borçlusunuz?” İş adamı yine en kısa cevabı verir, “doğru kararlarıma.” Kız, son bir hamle yaparak durumu kurtarmak için bir soru daha sorar, “Peki doğru kararlarınızı neye borçlusunuz?” İş adamı ayağa kalkar, “Yanlış kararlarıma,” cevabını verir ve saatine bakarak görüşmenin bittiğini ekleyerek odadan çıkar.

Şaşkınlık içinde gazetesine dönen kız, ne yapacağını, bu işi nasıl kotaracağını düşünürken, aklına bir fikir gelir. Ertesi gün gazetenin ilk sayfasında, “En kısa, en özlü, en başarılı hayat hikayesi: Başarılarımızı deneyimlerimize, deneyimlerimizi doğru kararlarımıza, doğru kararlarımızı da yanlış kararlarımıza borçluyuz. Öyle ise, cesur olun, korkmayın, karar verin. Riske girin, ama sorumluluğu da alın. İşte başarının sırrı.” Diye yazarak röportajını yayınlar ve daha sonra bu haberi ile büyük bir gazetecilik ödülü alır.

Zalimi tokatlayan el,
Alkışlayan elden
Üstündür!..
Seni seviyorum diyen dillere değil, senin için ağlayan gözlere inan,
araştırmacılar, iletişimde beden dilinin %55, ses tonunun %38, ve sözlerin %7 etkili olduğunu söylemekteler.
Kusurları örtmede gece olanın
Gündüzü bol olur
Size, kaba bir söz veya küfre muhatap olunca, Sizi küfür edecek kadar küçük bir mevkiye düşürdüğüm için özür dilerim, diye cevap vermesi, ne kadar muhteşemdir.
Topraktan geldik,
Toprağa gideceğiz.
Marifet,
Çamurlaşmamak
Unutma! Her denenmemiş şey, bilinmeyen bir zenginliktir.
Her yüze güleni dost bilme
Yediğin lokma gibi, baktığın ve dokunduğun ten de sana helâl olmalıdır.
Allah’ ım! Bana yapabileceklerimi yapacak cesareti, yapamayacaklarımı kabullenecek sabrı ver!.. Amin.
Bu dünyaya kiracı gibi yerleş.
Ev sahibi gibi yerleşirsen,
Gitmesi zor olur
Havlayan köpek ısırmaz derler.
Ya bu köpek,
O atasözünü bilmiyorsa
Kapkara gecede bile
Bulutların arkasında
Parlayan yıldızlar vardır
Her şeyi kaybetseniz bile,
Tecrübeleriniz size kalır.
Ne güzel bir atasözümüz var; Ne ekersen onu biçersin, diye. Sevgi ekelim ve sevgi biçelim. En büyük sermaye budur.
Sevmek aynı zamanda ahlâkî bir erdemliliktir.
Unutma! Herkes sevmeye ve sevilmeye muhtaçtır.
Çocuklarınızı sözlerinizden ziyade davranışlarınız ve yaptıklarınız etkiler.
Anneler her şeyi görmeseler bile
Kalpleriyle duyarlar
Söylediklerinize dikkat edin, düşüncelere dönüşür.
Düşüncelerinize dikkat edin, duygularınıza dönüşür.
Duygularınıza dikkat edin, davranışlarınıza dönüşür.
Davranışlarınıza dikkat edin, alışkanlıklarınıza dönüşür.
Alışkanlıklarınıza dikkat edin, değerlerinize dönüşür.
Değerlerinize dikkat edin, karakterinize dönüşür.
Karakterinize dikkat edin, kaderinize dönüşür.
Nefret şiddeti, şiddet vahşeti,
Vahşet de cinneti getirir.
Cinnetin cenneti olmadığı gibi,
Cennetin de cinneti yoktur.
İnsan her zaman gülemez ki.
Halbuki biz onlardan eşitlik değil, adalet istiyoruz.
Oturarak başarıya ulaşan tek canlı tavuktur.
Kendine değer vermezsen, kimse sana değer vermez.
Köyün birinde bir yaşlı adam varmış. Çok fakirmiş ama Kral bile onu kıskanırmış. Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki, Kral bu at için ihtiyara büyük bir servet teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış. “Bu at, sadece bir at değil benim için; bir dost. insan dostunu satar mı?” demiş. Bir sabah kalkmışlar ki, at yok. Köylü ihtiyarın başına toplanmış: “Seni ihtiyar bunak, bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın” demişler.

İhtiyar: “Karar vermek için acele etmeyin” demiş. “Sadece at kayıp” deyin, “Çünkü gerçek bu. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı? Bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.”

Köylüler ihtiyara kahkahalarla gülmüşler. Aradan 15 gün geçmiş ve at bir gece ansızın dönmüş. Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş. Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş. Bunu gören köylüler toplanıp ithiyara gidip özür dilemişler. “Babalık” demişler, “Sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için, şimdi bir at sürün var.”

“Karar vermek için gene acele ediyorsunuz” demiş ihtiyar. “Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz.”

Köylüler bu defa açıkça ihtiyarla dalga geçmemişler ancak içlerinden “Bu ihtiyar sahiden saf” diye geçirmişler. Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini sağlayan oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış. Köylüler gene gelmişler ihtiyara. “Bir kez daha haklı çıktın” demişler. “Bu atlar yüzünden tek oğlun, bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın” demişler. İhtiyar “Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz” diye cevap vermiş.

“O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu. Ötesi sizin verdiğiniz karar. Ama acaba ne kadar doğru. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağını asla bilemezsiniz”

Birkaç hafta sonra düşmanlar hanedanlığa çok büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere gönderme emrini vermiş. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya da esir düşeceğini herkes biliyormuş.

Köylüler, gene ihtiyara gelmişler. “Gene haklı olduğun kanıtlandı” demişler. “Oğlunun bacağı kırık ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler, belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması,
talihsizlik değil, şansmış meğer…”

“Siz erken karar vermeye devam edin” demiş, ihtiyar. “Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde. Ama bunların hangisinin talih, hangisinin
şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor.”

Ruhun ıstırap içindeyse,
Koltuğun rahat olmuş,
Ne yazar?!..
Biraz ağır olacak ama, zekâsıyla dikkat çekemeyenler, markaya meraklıdırlar.
İnsanlar, giyimleriyle ağırlanırlar, fikirleriyle uğurlanırlar.
Aynı hataları tekrarlamayın,
Başka hatalar yapın
Kitap okumayı bilmeyen, kendini okuyamaz. Kâinatı okuyamayan, hayatının mânâsını idrak edemez.
Kitap okumak kadar seni geliştirecek ikinci bir eylem yoktur.
Her zaman neşeli ol,
Ruh hastası olduğun
Anlaşılmasın
Ne demiş Goethe: Mal kaybeden bir şey kaybetmiştir. Onurunu kaybeden birçok şeyini kaybetmiştir. Cesaretini kaybeden her şeyini kaybetmiştir.
Çünkü bugünün suskun çocukları, yarının suskun milleti olacaktır.
Unutma! Hayat bir aynaya benzer. Sen ona nasıl bakarsan, o da sana öyle bakar.
Öğrenci:
─ En iyisi yazı tura atmak. Yazı gelirse sinemaya gideceğim, tura gelirse bizim kızlara. Dik durursa ders çalışacağım
İşte bugün, unutmayı da unuttum seni unutmamak için
Ahmet Selçuk İlkan
Nazik olmak için bir gülümseme beklemeyin.
Sevmek için sevilmeyi beklemeyin.
Bir arkadaşın değerini anlamak için yalnız kalmayı beklemeyin.
Çalışmaya başlamak için uygun zamanı beklemeyin.
Öğütleri hatırlamak için düşmeyi beklemeyin.
Duaya inanmak için acıları beklemeyin.
Başarılı olmak için şans beklemeyin.
Yardım edebilmek için zamanınız olmasını beklemeyin.
Özür dilemek için ayrılığı beklemeyin.

Çünkü ne kadar zamanınız var bilmiyorsunuz

Dünyada iki kusursuz insan vardır; biri ölmüştür, diğeri doğmamıştır.
Daha iyisini istiyorsan ayakkabıları değil, kafayı değiştir.
Melih Arat
Kendin olur ve kendin gibi davranırsan, ancak mutlu olabilirsin.
Öğrenciyi altın sınıfa koymuşlar,
İlle de teneffüs demiş
Herkesin kendi özellikleri, kendine en uygun olanıdır.
Aldığın her iyi örnek, kişiliğinin oluşmasında sana yardımcı olur.
Gençlik, tatlı hayallerin, alevli tutkuların ve yüksek ideallerin filizlendiği, sıkı arkadaşlıkların yaşandığı bir dönemdir.
Yaşımı ne kadar büyük söylemeyi sevsem de, galiba büyümekten korkuyorum.
Unutma! İyi dostlar, kötü günler için her zaman hazırdır.
Unutma! HAYAT BİR AYNAYA BENZER.SEN ONA NASIL BAKARSAN O DA SANA ÖYLE BAKAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir