İçeriğe geç

Night and Day Kitap Alıntıları – Virginia Woolf

Virginia Woolf kitaplarından Night and Day kitap alıntıları sizlerle…

Night and Day Kitap Alıntıları

.
ve şimdi beni hayal ettiğin kişiden ayıramazsın. Sanırım buna aşık olmak diyorsunuz.

Aslına bakarsanız, bu bir yanılsama içinde olmaktır.

.
Yıldızlar gibi şeyleri düşündüğünüzde, ilişkilerimiz pek önemli görünmüyor, değil mi ?

.
Konuşmayı çok zor buluyorum; ama yalnızlık beni korkutuyor.

Sen gelip beni çiçeklerin, resimlerin arasında görüyorsu, beni gizemli, duygu dolu falan filan sanıyorsun. Sen kendin de çok deneyimsiz, çok tutkulu olduğun için, eve gidip benim üzerime bir öykü uyduruyorsun, şimdi de hayalini kurduğun kişiden beni ayıramıyorsun. Galiba buna da aşık olmak diyorsun; gerçekten bu, sanrılar içinde olmak. Bütün duygusallar birbirine benziyor.
.
Konuşmayı çok zor buluyorum; ama yalnızlık beni korkutuyor.

.
Sesler hiçbir zaman, alacakaranlığın neredeyse bedeni gizlediği bir kış akşamındaki kadar güzel değildir ve gündüzleri nadiren duyulan bir yakınlık notasıyla hiçlikten çıkar gibi görünürler.

.
Sonbahar yaprakları ve kış güneşinin bir bileşimi gibiydi.

”Ah, sevgili çocuğum, bin tane daha hayatım olsa, hepsini de davamıza adardım. Kadınların davasına, mı dedin? İnsanlığın davasına diyorum ben. Ve bazıları da var ki bunu görmüyorlar! Bazıları var, yıllarca, yıllarca böyle sürüp gitmesinden memnunlar, gerçeği açıkça görmekten kaçınıyorlar. ”
”Bakışlarını uzaklara, ateşe çevirdi; şimdi artık bedensel olarak bile, konuşabilecekleri uzaklıkta değillermiş gibi geldi ona; duygusal olarak da, dostluğunu isteyebileceği tek bir insan bile yoktu kesinlikle; eskiden olduğu gibi doyum veren tek bir hayal yoktu; gerçekliğine inanabileceği tek bir şey kalmamıştı. ”
Yalnızca kötü bir alışkanlık bu, okul çocuğu alışkanlığı, hayaller kurmak.
Beni kıskanmak için bir nedenin olduğunu sanmıyorum, dedi.
Belki de insan hep başkalarını kıskanır.
Belki de Mary, sevgilerimiz, bir düşüncenin gölgesidir. Belki de sevgi diye bir şey yoktur kendi başına
” İnsan kendini taptaze tutmadıktan, yaşamını her türlü görüşle, deneyle tıka basa doldurmadıktan sonra, kadın olmanın yararı neydi ki? ”
”Ama niye, her şey tam da insanın hep olmasını umduğu gibi olduğu zaman, niye insanın elinden ağlamaktan başka şey gelmiyor, bütün yaşamı ziyan olmuş, şimdiyse neredeyse bitmek üzere ve yaşlılığın da böylesine acımasız olduğu dışında başka hiçbir şey hissetmiyor. ”
” Bütün bu para kazanmalar, günde on saat ofiste çalışmalar, ne için bütün bunlar? İnsan delikanlıyken kafasının içi hayallerle öyle dolu oluyor ki, ne yaptığı hiç önem taşımıyor, biliyorsun. Eğer hırslıysan, sorun yok; devam etmek için nedenin var. Şimdi benim nedenim bana doyurucu gelmiyor. Belki de hiç yoktu. ”
”İnsanın hiçbir zaman ötekini anlamadığını düşünüyorum. ”
”Hepimiz de böyle kahrolasıca yalancılarken nasıl anlayabiliriz? ”
”akıp giden yüzlere baktı, nasıl da birbirlerine benzediklerini aklından geçirdi, nasıl uzak olduklarını, kendisinin hiçbir şey hissetmediği gibi, kimsenin de bir şey hissetmediğini, ve uzaklıklar, diye düşündü, en yakın olanların bile aralarında uzanıyordu, onların içtenlikleri sahtekarlıkların en kötüsüydü. Çünkü, ”Aman tanrım, diye düşündü, tütüncü vitrinine bakarak, ”hiçbirini istemiyorum, William’ı da istemiyorum, insanlar en önemli şeyin bu olduğunu söylüyorlar, ne demek istediklerini anlayamıyorum. ”
Yıldızlar falan gibi şeyleri düşününce, bizim sorunlarımız pek de önemli görünmüyor, değil mi?
Hiç mutlu görünmüyorsun, Ralph, dedi. Bir şey mi oldu, yoksa bir şey olduğu yok mu?
Bu konuda kendi deyemini edinemediği için, kafası yıllarca, bir aşk hayalini, aşkın ürünü olan evliliği, aşka esin kaynağı olan adamı süsleyip püslemekle uğraşmıştı bilinçsizce ve böylece yoluna çıkan örnekleri cüceleştirmişti doğal olarak.
Daha uzun sürsün diye, ta çocukluğumdan beri, hayatımı bölüm bölüm düzene sokarım. Görüyorsun, hep bir şeyleri kaçırdığım korkusu içindeyim.
Her gün üç saatimi Shakespeare okuyarak geçirebilirim.
Mutlu değil misin Ralph?
Hayır. Sen mutlu musun? Ama belki de çoğu insan kadar mutluyumdur. Tanrı bilir mutlu olup olmadığımı. Mutluluk nedir ki?
Kız onunla konuşabilirdi, ama erkek, sesinde bu tuhaf ürperişle, bu körü körüne tapan gözlerle kime yanıt verdi? Hangi kadını gördü? Ve kız, kendisi, nerede yürüyordu, yanındaki kimdi? Anlar, parçacıklar, bir anlık hayal, sonra yine uçuşan sular, dağıtan, ayrıştıran rüzgârlar; sonra yine karmaşanın içinden anımsama, güvenliğin geri gelişi, toprağın katılığı, görkemi, parıltısı güneşte.
Yalnızlığımı yıkıp geçtin.
“Hayat,” diye başladı Mrs. Hilbery, açıkça duvardaki resimlerden esinlenerek, “trenleri kaçırmaktan, onları yakalamaktan oluşur-”
sanki bir şey ansızın sona erdi – silindi – soldu – bir hayal -sanki âşık olduğumuzu sandığımız zaman onu biz uyduruyoruz- varolmayan bir şeyi hayal ediyoruz.
“nereye doğru yol aldığımızı ya da niçin ya da bizi kimin yolladığını ya da ne bulacağımızı -kim bir şeyler bilebilir, inancımızın aşk olduğu dışında- aşk”
İşi gücü bir yana bırakıp küçük bir kulübede yaşamak, kitap yazmak istiyor, ama cebinde tek kuruşu yok, bir sürü kız, erkek kardeşi var, hepsi de onun eline bakıyor.
Adlar her şey demek değildir; bizim neler his-settiğimizdir her şey.
Olağanüstü yüreklilik isteyen işleri gerçekleştirirken gördü kendini; boğulan insanları kurtarırken, bırakılmışların imdadına yetişirken.
“Babası yıllar önce ölmüş, bu delikanlı da onun yerini almak zorunda kalmış-”
eğer para kazanmak zorunda olmasa, yazılması çok gerekli bir kitabı yazardı.
Yarı açmış çiçeğin üzerindeki kelebeğin titreşen dinginliği, güneş içindeki geyiğin sessizce otlaması, gözlerinin üzerinde dinlendiği görünümlerdi, mutluluğa açık uzanan, esrikliği içinde titreşen kendi doğasının imgeleri olarak alıyordu onları.
Yitirdiği şeyin acısı içine çöktü.
Üzerine bir hüzün çökmüş gibiydi.
Bazen düşünüyorum da şiir, yazdıklarımızdan çok hissettiklerimizdir,
“Söyleyin bana, bütün bunlardan bir gün kurtulacak mıyız?”
“biz birbirimizi yalnızca ara ara görüyoruz.”

“Fırtınadaki şimşekler gibi-”

“Niçin dışarıda bekliyordun?” diye sordu.
“Seni görme fırsatı yakalarım diye.”
“William olmasa bütün gece beklerdin. Hem rüzgâr da var. Üşümüş olmalısın. Ne görebilirdin Pencerelerden başka hiçbir şey.”
“Değerdi. Beni çağırdığını duydum.”
“Seni mi çağırdım?”
Bilinçsizce çağırmıştı.
Hepimiz aklımızı kaçırdık – düpedüz aklımızı kaçırdık
“Evlilikte aşk,” dedi yavaş yavaş, her sözcüğü vurgulayarak “bütün aşkların en kutsalıdır.
“Ona âşık değilsin demek?”
.

“Ama onu seviyorum,”

“İnsanın güvenebileceği hiçbir şey yoktur,”
Galiba âşığım. Neyse, aklımı kaçırdım. Düşünemiyorum, çalışamıyorum, dünyadaki hiçbir şey umurumda değil. Tanrı aşkına Mary! İşkence çekiyorum! Bir an mutluyum, bir sonraki an acılar içindeyim. Yarım saat süresince ondan nefret ediyorum; sonra da onunla on dakika birlikte olabilmek için canımı verecek duruma geliyorum; ne hissettiğimi, niçin hissettiğimi asla bilmiyorum; delilik bu, ama yine de son derece akla yatkın.
“Soğuk algınlığı başlarken insan paçavraya döner,”
“İnsanların dediğine göre evlilik çok tuhaf iş. Başka her şeyden değişik olduğunu söylüyorlar.
Yaşamın değişken düzensizliği, uyumsuzluğu ardında, düzenle, sadakatle yanan duygusal ışığa inanmıştı. Şimdi ışık sönmüştü, ansızın, üzerinden sünger geçip karartmış gibi.
İnsanın neler hissettiğini asla anlayamıyorsun
Mutlu muydular?
Yatakta hangi kitabı okumak istediğini asla bilemediğini söyledi; şiir mi, yaşam öyküsü mü, metafizik mi?
aşk her şey demek değil
Bir şeyleri bütünüyle bilmeye kalkışarak insan bir sürü şeyi kaçırıyor.
yalnızkenki yaşamla topluluk içindeki yaşam arasında, niçin bir yakası ruhun eylem içinde olduğu parlak gündüz ışığıyla aydınlık, öteki yakası düşüncelere dalmış, gece gibi kapkara bu şaşırtıcı uçurum olsundu?
yaşam sürüyor, sürüyordu – yaşam tümden başkaydı insanların söylediği şeylerden.
“İnsan tek başına nereye kadar yaşayabilir?”
ama başkalarıyla birlikte yaşamaya katlanamıyorum.
..yaşamın öteki yanını düşünmekten uzak durmaya zorlanıyordu.
daha sonra dönüp bu günlere bakacaksın; söylediğin bütün aptalca şeyleri anımsayacaksın; ve yaşamının onlar üzerine kurulmuş olduğunu anlayacaksın.
En iyi yaşam, âşıkken söylediklerimiz üzerine kurulur.
Ama yine sanki dünyada bir zamanlar Shakespeare diye biri yokmuş gibi, her şey sürüp gidiyor: işlerine koşturan avukatlar, ekmek parası için kavga eden arabacılar, çember çeviren oğlan çocukları, martılara ekmek atan küçük kızlar.
‘İnsanlar, Shakespeare okuyun!’”
evet, ama bazen nasıl da korkunçtu insanın hayallerinin sesiyle, insanın hayallerinin nesnesinden gelen sesin arasındaki duraklama!
Birbirimizi tanımıyoruz – hep araya başka şeyler girdi
“İlk gördüğümden beri, benim için her şeyin ölçüsü sen oldun. Senin için hayaller kurdum; senden başka hiçbir şey düşünmedim; sen benim için bu yeryüzündeki tek gerçekliksin.”
tüm hayatları boyunca bir daha yakalayamayacakları bir şansın ikisi için de uçup gideceğine inandı.
“Bazı şeyler vardır ki, sence de öyle değil mi, insan onlar hakkında yanılamaz?”
İnsan âşık olmazdı
“Bence sevgi tek gerçeklik,”
sevgilerimiz, bir düşüncenin gölgesidir. Belki de sevgi diye bir şey yoktur kendi başına ”
“Niye çekip gitmiyorlar başımdan?”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir