İçeriğe geç

Nietzsche ve İnsan Kitap Alıntıları – İoanna Kuçuradi

İoanna Kuçuradi kitaplarından Nietzsche ve İnsan kitap alıntıları sizlerle…

Nietzsche ve İnsan Kitap Alıntıları

Ancak yaşıyan bir varlık bir şeyi isteyebilir;
Tek tek hareketlerin ahlâklı ve ahlâkdışı diye ayrılması, dinin bir görüşünden ileri gelen “psiko­lojik” – antropolojik bir yanılmadır. «‘Moral’ ve ‘moral dışı’ z ı t kavramlarını ortaya koymuş psikolojikyanılma, ‘bencil olmama’, ‘egoist olmama’, ‘kendine hayır deme’ görüşüdür. Hepsi gerçek dışı, uydurma.»*
Bir tek hareket, kendi başına bir hareket, ne ahlâklı ne de ahlâksızdır; onun mânası ve değeri, onu yapan insanın bütünlüğüyle, öz yapısıyla ilgilidir; ancak onu yapan insan bütünlüğüyle göz önünde bulundurulduğunda, anlaşılabilir ve değerlendirilebilir, mânası ve değeri kavranabilir.
İ s t e m e s i n i n g ü c ü denenmiş ve eğitilmiş olan, aynı zamanda da düşünme alanı geniş olan insanın, her zamandan daha elverişli imkânları vardır.
Çöl büyüyor: vay haline içinde çöl gizliyenin!
Taşla taç gıcırdar, çöl yutuyor, boğuyor.
Sonsuz ölüm kıvılcımlar saçıp kara kara bakıyor
ve öğütüyor —, yaşamasıdır öğütmesi.
Unutma, ey insan, zevk hücrelerine işlemiş
taş sen, çöl sensin, ölüm s e n . . . ”
İlk önce belirtmek gerekir ki, hür insan, geçen yüzyılın sonunda ve yüzyılımızın başında kendilerine, “hür düşünür” diyen, günümüzün de “modern insan”ını temsil eden dinsiz, demokratik ya da sosyalist zevkleri olan, bilimci, pozitivist, dar kafalı, sığ, hiç mi hiç bağımsız olmıyan, “buldozer” olan, “modern düşünceler”in savunucusu ya da avukatı olan insan değildir
Sürü insanı neden moralli insan görünmek isler? Neden yapışma aykırı bir şeyi yapar görünmek, neden egoismini yener görünmek ister? Sürü insanının geçerlikte olan morale bağlı olmasının, çoğu zaman da bağlı görünmek istemesinin çeşitli nedenleri vardır: bu nedenler bazan tembellik, bazan korku, bazan da sürü içinde “kuvvetli” görünme, söz geçirme isteği olabilir. Sürünün geçerlikte olan morale boyun eğmesi çoğu zaman tembellik ve korkudan ileri gelir; sürü başlarının morale boyun eğer görünmesi, bu morali topla tüfekle moraldışı insanlara karşı koruması ise, sürü başlarının kendi sürüleri içinde ve sürüye girmiyenlere karşı “kuvvetli olma istemeleri”dir. “Çok ülkeler, çok milletler ve yeryüzünün birçok yerlerini görmüş olan o Yolcu (Schopenhauer)’ya, “insanların hangi özelliklerini herzaman heryerde buldun?” diye sorulduğunda, dedi ki: insanlar tem belliğe yatkındırlar. Bazılarına öyle gelecek ki, şunu söylemiş olsa, daha doğru ve daha geçerli bir şey söylemiş olurdu: insanların hepsi korkaktır. Onlar geleneklerin ve sanıların arkasında saklanırlar.”
İyinin, güzelin, hakikatin ne olduğunun bilindiği ileri sürülür: bu ise bir “kalpazanlık”tan başka birşey değildir
“Kendi başına iyi” ve “kendi başına kötü” olan bir şey yok, “iyi” veya “kötü” diye adlandırılan şeyler vardır, “iyi” veya “kötü” yüklemleriyle kurulan değer yargıları vardır. D eğer yargıları — moral değer yargıları da bu arada — , değerlerle bir değildir şüphesiz. Değerler başka, değerlerin değerlendirilmesi de başkadır. Çoğu zaman yapılan, realitenin — ve değerlerin — moral değerlendirilmesidir. Ama başka değerlendirmelerin de olabileceği gerçeğini unutmamak gerekir
‘Moral’ sözü Nietzsche’de çoğu zaman olumsuz bir anlam taşır. Moral, şeylerin değeriyle ilgili bir hazır yargılar bütünüdür. İnsanlar “başkalarının yargı gücüne kendi yargı güçlerinden çok güvenliler”. “İyi” damgasını taşıyan herşeyi, hep iyi saymak eğilimi vardır insanlarda, “tembel ve korkak” insanlarda. Bu türlü kalıplaşmış yargılardan meydana gelen bir moralin bütün görüşlerinde antropolojik — Nietzsche’nin deyişiyle psikolojik — temel eksiktir; başka bir deyişle, bütün bu türlü görüşler insanın yapısına aykırıdırlar.
“Değer duygularımızın ne dereceye kadar yaratıcıları olduğumuzu bilmemiz gerekir — yani tarihe ne dereceye kadar “mâna” yükleyebildiğimizi”
filozof âdil olmak ister, diğerleri ise yargıç olmak.
İnsanlar arasındaki ayrılık bir yapı ayrılığıdır; ve insanlar arasındaki bu yapı ayrılığı, onların değerlerle olan bağlantılarında, yaşamalarının bütününde, yapıp ettiklerinin temelini meydana getiren değerlendirmelerinde ortaya çıkar. Bir insanın diğer insandan farkı, kendi zamanına, çevresine ve tarihe yön vermiş olan ve yön veren değerler ve değerlendirmelerle hesaplaşmasında veya hesaplaşmamasında, hattâ onları kullanmasında ortaya çıkar.
İnsan yarın için yaşıyor; çünkü öbürgün şüpheli.
“Wandel der Werte-das ist Wandel der Schaffenden.”
insanlar üzerinde pek çok şey söylenir, ama insandan söz edilmez hiç.
Sürü insanı, ka­ramsarlığı sonuna kadar götürecek güçten yoksun­dur: ve o, Tanrı elden gidince yerine “toplum”u, “vatan”ı, koydu.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Kendi başına iyi ve kendi başına kötü olan bir şey yok, iyi veya kötü diye adlandırılan şeyler vardır, iyi veya kötü yüklemleriyle kurulan değer yargıları vardır.
Oysa insanlar eşit değildir: “adalet böyle der”
Bütün bu insanlar aynı sözleri kullansalar da, başka başka diller konuşur; aynı şeylere baksalar da başka başka şeyler görür.
Nerede canlı bir varlık buldumsa, orada bo­yun eğmenin sözünü de duydum. Her canlı varlık boyun eğen bir varlıktır”
Nietzsche için bir tek düşünce ya da bir tek davra­nış havada kalan bir şeydir; bir tek davranış veya düşüncenin mânası kavranılamaz, tek başına bir dü­şünce veya davranış değerlendirilemez de.
Bir şeyin değerlendirilmesi, onun insan hayatı için taşıdığı mânayı, k a v r a m a k l a , “tabiî değer”ini k a v r a m a k l a olur. Böyle bir kavramanın ise morallerle ilgisi yoktur.
Sürü insanı – sözüm ona- barışsever , köşesiz , iddiasız , saygılı , yiğit , dürüst , sadık , güvendolu , fedakar , anlayışlı , yardıma hazır , çalışkan , asketiktir ; başkalarının haklarına saygı gösterir , söz dinler , kıskanmaz , çıkarını peşinde koşmaz . Ama bütün bu özellikleri ve bu türlü tutumu, sürünün teklerine, kendi gibilerine, bu sözlere aynı anlamı veren kendi gibilerine karşı böyledir. Bütün bu özellikler ancak sürünün içinde işler
Sürünün dışında olan, kendi gibi olmayanlara karşı korkak, eğri ve kıskançtır ;kendini gizler, öc almak ister, onlara boyun eğdirmek ister, onlara karşı dürüst değildir.
İnsanları daha iyi yapma çabası, iyi ile kötü yü zıt iki realite , zıt iki değer olarak kabul eden bir anlayışa dayanır. Bu anlayış iyi ile kötü zıtlığında, iyi ile kötünün karşılıklı olarak birbirini şart koşmasının tartışılamayacak kadar kesin olduğunu kabul etmez ;aksine ikincisi ortadan kalkmalı, yalnız birincisi kalmalıdır; birinin var olma hakkı vardır, diğeri ise hiç var olmamalıydı.
Anacak bu insan realitesinin yarısını dondurmak demektir. Çünkü bu, başka başka yapılı insanların, zıt değerlendirmeler yapan insanların varlığını görmemezlikten gelmek, hayattaki bu ilişiği görmek istememek demektir;hayatın ve kişinin çatışmalı yapısını, sürekli olarak çatışan değerlendirme tarzlarının kaçınılmazlığını görememek demektir;insanları bir gerçeğin yarısını ağır bastırarak terbiye etmek le yobazlar meydana getirmeyi istemek demektir.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Tek tek eylemlerin ahlaklı veya ahlakdışı diye ayrılması, dinin bir görüşünden ileri gelen psikolojik antropolojik bir yanılmadır. ‘Moral’ ve ‘moral dışı’ zıt kavramlarını ortaya koymuş psikolojik yanılma, ‘bencil olmama’, ‘egoist olmama’, ‘kendine hayır deme’ görüşüdür. – Hepsi gerçek dışı, uydurma.
Bu yanılmanın nedeni, belli bir yapıda olan insanların, sürü insanının, realiteye tabii değerine aykırı değerlendirmesidir.
Dünya bizim sandığımızdan çok daha değerli olabilirdi.
bu tip insanın efendisi, güçlü kuvvetli olamadığı için cılız olmaya ‘evet’ der; sağlam olamadığı için hasta ve hastalıklı olmaya ‘evet’ der; o, güzel olamadığı için çirkin olmaya ‘evet’ der; o, yenemediği için yenilmeye evet der; o, mutlu olma gücünden yoksun olduğu için bu kadar zavallılık içinde mutlu olmak ayıptır der.
Sen, ey büyük yıldız, aydınlattıkların olmasaydı ne olurdu senin mutluluğun!
Oysa insanlar eşit değildir: adalet böyle der
Sürü insanı —sözüm onabarışsever , köşesiz , “iddiasız”, saygılı , yiğit , dürüst , sadık , güven dolu , “fedakâr”, “anlayışlı , yardıma hazır , çalışkan , asketik tir; başkalarının haklarına saygı gösterir , söz dinler , kıskanmaz , “çıkarının peşinde koşmaz , Ama bütün bu özellikleri ve bu türlü tutumu, sürünün teklerine, kendi gibilerine, bu sözlere aynı anlamı veren kendi gibilerine karşı böyledir. Bütün bu özellikler ancak sürünün içinde işler , Sürünün dışında olan, kendi gibi olmayanlara karşı ise düşman, egoist, acımasız, amansız, ölçüsüz, iddialı, yırtıcı, korkak, eğri ve kıskançtır; kendini gizler, öc almak ister, onlara boyun eğdirmek ister, onlara karşı dürüst değildir.
sürü insanı içindoğruluk, insanın tanınabilir olması ve içini açık ve değişmez işaretlerle açığa vurması dır: çünkü bunu yapmayan, kendini saklayan, sürü için tehlikelidir; insan başkalarını aldatmamalıdır: çünkü kendisi de aldatımamalı. Sürü insanı için objektif olma söz gelişi, kenara çekilme , “birşeyden yana veya birşeye karşı olmama , “suya sabuna dokunmama , pasif bir tekrar olma , herkesin düşündüğü gibi düşünme , “şeylerin bir insanı hiç mi hiç ilgilendirmemesi dir. Adaletten ise sürü insanı eşit kuvvete sahip olmayı anlar. Sürü insanı için güvenme iyidir: çünkü güvenmeme gerginlik yaratır, tedbir gerektirir; kuvvetlilere saygı göstermek iyidir: yoksa onlar düşman kesilir; hakikati sevmek iyidir: çünkü hakikat bir açıklamadır, kafayı yormak gerekmez; birlikte acı çekmek iyidir: çünkü bir şey için acı çekmek bağımsız bir görmeyi gerekürir, hoşgörürlük iyidir: çünkü karşı tavır takınma insanın başına iş açabilir.
Sürü insanının bütün kaygısı sürüce ayakta durmaktır ; sürü teki pasiftir ve her türlü yaratıcılıktan yoksundur. Kendisine söylenen her şeye evet der; ancak moral yargılarına saldırı varsa karşı çıkar; ama bu tepki Zerdüşt’ün mağarasındaki eşeğin tepkisidir. Bunların yanı sıra açıkyürekli değildir, dürüst değildir, kurnazdır, çarpık ruhludur; saklı köşeleri, dolambaçlı yolları sever; susar, siner, unutmaz, zamanını bekler ve beklerken kendini alçaltır.
Bütün bu insanlar aynı sözleri kullansalar da başka başka diller konuşur; aynı şeylere baksalar da başka başka şeyler görür.
Tek ödev daha iyi olma (çabasıdır); diğer her şey ise onun için bir araç, ya da rahatsız edici bir şey bir engel bir tehlike: dolayısıyla ortadan kaldırılıncaya kadar kendisiyle savaşılacak (bir şeydir).
Hür insan yalnız kalmak ister; kendi işi için yalnız kalmak ister. O, yalnız kalabilen insandır. O, kendi kendine yeter. Kendi gibileriyle yapmadığı konuşmalar lâftır ancak. O, yığına veya sürü insanına söz söylemez; kendi gibileri ve kendi gibi olacaklarla konuşur.
Beni yaraladı,
beni var eden, beni uyandıran.
Hür insan yalnız kalmak ister; kendi işi için yalnız kalmak ister: o, yalnız kalabilen insandır. O, kendi kendine yeter. Kendi gibileriyle yapmadığı konuşmalar lâftır ancak. O, yığına veya sürü insa­nına söz söylemez; kendi gibileri ve kendi gibi ola­caklarla konuşur..
Hakikat var olan ve bulunacak, keşfedilecek bir şey değil – yaratılacak bir şeydir; oluşan bir şeye, dahası, aslında sonu olmayan bir fethetmeyi istemeye ad sağlayan bir şeydir: bu sonu olmayan bir süreçtir.

Hakikat, yeni bir şey söyleyinceye kadar bir kabuldür..

”Çünkü sıradan insanın en çok korktuğu şey komşusudur, komşusunun kendisiyle ilgili düşünceleridir. ”
”İnsanlar başkalarının yargı gücüne kendi yargı güçlerinden çok güvenirler. İyi damgasını taşıyan her şeyi, hep iyi saymak eğilimi vardır insanlarda, “tembel ve korkak” insanlarda. ”
”şimdi sizlere diyorum ki, beni yitirin ve kendinizi bulun; ve ancak hepiniz beni inkar ettiğinizde, ben size döneceğim. ”
Tanrıdan ve öteki alemden yoksun bir dünyada, bilimin ve insan aklının gücüne olan inancını yitiren ‘modern insan’ ın kaçınılmaz kaderi karamsarlıktır .
Bitkin, modern insanın sindirme gücü ve yoğrulabilirliği yoktur. Modern insandan, toplumda ona verilen ad (ünvan) kaldırıldığında elimiz boşluğa değer; çünkü o, ‘var olan bir hiç’ tir.
Yaratıcı insanın sevgisi, acımanın ve bağışlamanın ötesinde olan, ‘sevilen şeyi vareden’ ; sevilen insanı dinlendiren ve düşündüren bir sevgidir.
Soyluluk, insanın nereden geldiğine değil, insanın nereye doğru gittiğine bağlıdır.
Korkarım senden yakınında iken, seviyorum seni uzağında; kaçışın çeker beni, araman yatıştırır beni. Acı çekiyorum, ama, senin için neyi çekmezdim seve seve!”
Hür insan, kendine ve kendi erdemlerine, kendi duygularına, ‘kalbine’ hâkim olmuş, kendi kendini eğitmiş, kendini kendi avucu içine almış insandır: Onun kuvveti budur.
“Bilinip bilinmemesine kayıtsız”,
“başkalarının erdemsizliğinden acı çekmiyen”,
“propaganda yapmıyan”,
“hiç kimseye yargıç olmaya izin vermiyen.”
Hür insan kendi kendisi olmak ister.
Mutluluğu da bir narkotik gibidir; düşünmenin uyarılması, bedenin gevşemesi olarak anlaşılır. O hiç tabiî, açık kalpli değildir; pasif olduğu kadar kurnazdır: çarpık ruhludur, düşünmesi, saklı köşeleri, dolambaçlı yolları, arka kapıları sever; saklı herşey, onu kendi dünyası, kendi güvenliği, kendi iyileştirici ilâcı olarak çeker; susmakta, unutmamakta, beklemekte, tedbir olarak kendini küçültmekte, kendini alçaltmakta ustadır.Zekâsını bu şekilde öylesine bileyip keskinleştirmiştir ki, kendini koruma konusunda hiç açık vermez.
Kişi istese de istemese de, değerlendirmeleri onu ele verir.
Bir tek hareket, kendi başına bir hareket, ne ahlâklı ne de ahlâksızdır; onun mânası ve değeri, onu yapan insanın bütünlüğüyle, öz yapısıyla ilgilidir; ancak onu yapan insan bütünlüğüyle gözönünde bulundurulduğunda, anlaşılabilir ve değerlendirilebilir, mânası ve değeri kavranabilir.
İnsanlar başkalarının yargı gücüne kendi yargı güçlerinden çok güvenirler.
Özgür insan nasıl insandır? Kimdir özgür insan? Ilk önce belirtmek gerekir ki, özgür insan, geçen yüzyılın sonunda ve yüzyılımızın başında kendilerine özgür düşünür diyen, günümüzün de modern insanını temsil eden dinsiz, demokratik ya da sosyalist zevkleri olan,bilimci,pozitivist, dar kafalı, sığ, hiç mi hiç bağımsız olmayan, buldozer olan, modern düşünceler in savunucusu ya da avukatı olan insan değildir.
Özgür insan moraldışı insandır. Özgür insan, içinde yaşadığı ve yetiştiği sürüden kopmuş, kendi yolunu arayan, insanla ilgili şeyleri, insanın herseyini kendi gözleriyle görmek isteyen insandır.
Ve şu erkeklere de bakın;
Gözlerinden, dünyada bir kadınla yatmaktan daha iyi bir şey olmadığı okunuyor
Biz var olduğunuzdan beri mantıksız, bu yüzden de haksızlık yapan varlıklarız ve bunu bilebiliyoruz : bu var olmanın en büyük ve en çözülmez çatışmalarından biridir.
Dünya vardır; olmakta olan, geçip giden bir şey değildir; ya da daha doğrusu: olmaktadır, geçip gitmektedir, ama olmaya hiç başlamamıştır – her iki durumda da korunup devam eder Kendi kendisinden yaşar: onun besisi, onun dışarı attığı şeydir.
Geçmiş, her gelen yeni kuşağın eline, gözlerine, yorumlanmasına, kaprislerine bırakılmış bir şeydir; onun anlam ve değer kazanması, her kuşağın yaratıcı insanlarına bağlıdır.
Yaratıcı insanın sevgisi, acımanın ve bağışlamanın ötesinde olan, sevilen şeyi yaratan sevgidir; sevilen insanı dinlendiren ve düşündüren bir sevgidir. Yaratıcı insanın sevgisi küçümseyen bir sevgidir; Küçümsediği şey, sürü ve değerlendirmeleridir; çünkü o, yakınını değil, uzaktakini, geleceğin yaratıcı insanlarını, insanın geleceğini sever. Yaratıcı insan sevdiği şeye ve insana kendini verir; sevmediklerinin de önünden geçip gider. Sevmek değerlendirmek, değerlendirmekse yaratmak demektir.
Dünya, bizim sandığımızdan çok daha değerli olabilirdi; ideallerimizin çocukça olduğunu ve bu dünyaya en yüksek anlamını verdiğimizi sanarak, bizim insan varlığımıza hiçbir zaman şöyle böyle bir değer bile vermediğimizi görmemiz gerekir.
Yükseklere çıkmak isteğimden beri, kendi kendime artık güvenmez oldum, herkes de bana güvenmez oldu -gerçekten nasıl olur bu ? Çok çabuk değişiyorum bugünüm dünümden hesap soruyor. Tırmanırken, basamakları atlarım sık sık- bağışlamaz bana hiçbir basamak bunu. Yalnız kalırım hep, yukarılarda olunca. Kimse konuşmaz benle, titrerim yalnızlığın buzunda. Gerçekten, ben ne istiyorum yükseklerde?
Özgür insan, içinde yetiştiği ve yaşadığı sürüden kopmuş, kendi yolunu arayan, insanla ilgili şeyleri, insanın her şeyini kendi gözleriyle görmek isteyen insandır.
Çokların azlara karşı savaşı, sıradan insanların az bulunur insanlara karşı, zayıfların güçlülere karşı savaşıdır bu; bu savaşın en ince dağıtma yollarından biri, seçkin insanları, ince insanları, iddiası olan insanları zayıf olarak tanımak ve kuvvetin kaba araçlarını onların kullandığını göstermektir.
İnsanlar tembelliğe yatkındırlar. Bazılarına öyle gelecek ki, şunu söylemiş olsa, daha doğru ve daha geçerli bir şey söylemiş olurdu: insanların hepsi korkaktır. Onlar geleneklerin ve sanıların arkasında saklanırlar.
Bir insanın değerlendirmeleri, onun ruhunun yapısından bir şeyi -ruhunun kendi yaşama şartları olarak, kendi ihtiyacı olarak neyi gördüğünü- ele verir. Kişi istese de istemese de,değerlendirmeleri onu ele verir.
Yaratıcı insan egoisttir: o, o insan olmaktan gurur duyar, olduğu gibi olmakla övünür. “Kendine inanma, kendi kendisiyle övünme, “bensizliğe” karşi sarsılmaz bir düşmanlık ve ironi, soylu moralin kesin belirtisidir; nasıl ki duygudaşlığı ve “sıcak yü­reği” hafiften alma, onlara karşı tedbirli olma, bu moralin aynı derecede kesin bir belirtisidir.”
Trajik insan soylu insandır. Soyluluk nedir? Soylu insan kim? Soyluluk, insanın nereden geldiği­ ne değil, insanın nereye doğru gittiğine bağlıdır. Soylu insan, insanlar arasında derece ve sıra ayrılığı gören, onları “eşit” görmiyen, “mesafe ihtirası” olan insandır. Yaratıcı insanın bu mesafe koyma sevgisi de iki şekilde anlaşılabilir: birinci anlamı, yaratıcı kişinin, kendisiyle sürü insanları arasında olan me­safeyi, uçurumu kapamaması,yalnız kalmak isteme­si; diğeri ise, “ruhun, kendi içinde mesafeyi hep yeniden açmayı kuvvetle istemesi; hep daha yüksek, daha seyrek rastlanan, daha uzak, daha gergin,daha çok şey içine alan durumlar meydana getir­mek; kısaca, “însan” tipinin yükselmesi, moralin bir terimi moralüstü bir anlamda kullanılırsa da, insa­nın sürekli olarak kendini arkada bırakmasıdır.
Trajik insan ‘hayır’ yapan, ama ‘evet’ diyen; hayata ‘evet’ diyen, olduğu gibi hayata ‘evet’ diyen, hayatı olduğu gibi istiyen ve seven insandır. Ancak hayata ‘evet’ demek, ne demektir?
Hayata ‘evet’ demek, “varlık çemberinin ardı arası kesilmez, son bulmaz dönüşü”nü kavrayıp, onu istemek demektir. “Herşey gider, herşey gelir geri; döner hep tekerleği varlığın. Herşey ölür, her­ şey çiçeklenir yeniden; akar hep yılı varlığın. / Her­ şey yıkılır, yeniden kurulur herşey; yeniler ken­dini hep aynı evi varlığın. Herşey ayrılır, selâmla­şır yeniden herşey; kalır hep sadık kendine varlığın çemberi. /Her an varlık başlar; her “bura”nın çev­resinde döner “ora”nın küresi. Orta heryerdedir. Ebedilik yolu eğri.” Başka bir deyişle: insan, ol­duğu gibi bu insan, değişmez; öz yapısı insanın de­ğişmez. Herzaman sürü vardı; her zaman hür insan­lar vardı, trajik insanlar vardı: her zaman sürü ola­cak; her zaman hür insanlar ve trajik insanlar ola­cak. Her insanın olduğu gibi olması, yaşadığı gibi yaşaması kaçınılmaz bir şeydir; her insanın gördü­ğü gibi görmesi, değerlendirdiği gibi değerlendir­mesi kaçınılmaz bir şeydir: bu, hayat çemberinin ardı arası kesilmez, sonu olmıyan dönüşünün an­tropolojik mânasıdır; bunu istemek ve sevmekte güçlü düşünürlerin — Nietzsche’nin — amor fati’sidir
Hür insan yalnız kalmak ister; kendi işi için yalnız kalmak ister: o, yalnız kalabilen insandır. O, kendi kendine yeter. Kendi gibileriyle yapmadığı konuşmalar lâftır ancak. O, yığına veya sürü insa­nına söz söylemez; kendi gibileri ve kendi gibi ola­caklarla konuşur
Gerekince, ‘hayır’ diyen insandır.
“Çökmüş insanın tabiî güdüsüdür; bitkin ve yoksul insanlar bu şekilde öç alırlar ve efendi ro­lünü oynarlar ” Çünkü “moral, çökmüş insan­ların tabiî özelliğidir; bunda gizli olan maksat, hayattan öc almaktır
Eğitilmemiş insan kalıcı şeyler yapamaz; bu insan, kendisi ve diğer insanlar için dünyanın ayak­ta durmasına yardım edemez.
“Hayvanlığın ehlileştirilmeşinin, çoğu zaman bu hayvanlığa zararı dokunur: moral insan da, daha iyi bir insan değil, ancak za­yıflatılmış bir insandır. Ama daha az zararlıdır sürüsü için. Ve böyle bir ehlileştirme, sözgelişi bir cani söz konusu olunca, işe yarıyabilirse de, bunu sürü moralinin ötesinde olan bir insana uygulamayı istemek, insanı karikatüre çevirmeyi istemek olur. Bu sürü moralinin yanıldığı nokta, insanlar arasın­ da yapı farkı görmemesi, bütün insanları bir görme­si ve bir örnek yapmayı istemesidir. Oysa eğitimin çabası, insanlara tek tek olmalarına, kendi kendi­leri olmalarına, sürü moralinden kopmalarına yar­dım etmek; tabiî yanlarını boğmadan yardım et­mektir. Nietzsche’nin eğitimden neyi anladığını kendisinden dinliyelim: “eğitim, benim anladığım mânada eğitim, insanlığın bitmez tükenmez kuv­vet biriktirmesinin bir yoludur; öyle ki kuşaklar, atalarının başarılarını ileriye götürebilsinler — yal­nız görünen şeylerde değil, içten de aynı zaman­ da, organik olarak onlardan gelişerek, daha kuvvetli olana doğru ; tek tek kişiler gevşek, eşit, bir örnek olunca, bir bütün olarak insanlı­ğın gelişeceğine, daha kuvvetli olacağına inanmak­ta büyük tehlike vardır İnsanlık havada olan bir şeydir: eğitimin hedefi hep, en tek tek durum­larda bile, ancak daha kuvvetli insan ola­bilir (eğitilmemiş insan zayıftır, müsriftir, dengesiz­dir)”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir