İçeriğe geç

Nefes Almak İçin Kitap Alıntıları – George Orwell

George Orwell kitaplarından Nefes Almak İçin kitap alıntıları sizlerle…

Nefes Almak İçin Kitap Alıntıları

&“&”

Korku! İçinde yüzüyoruz. İçimizde var. İşini kaybetmekten ödü kopmayan biri varsa o da savaştan, faşizmden, komünizmden veya başka bir şeyden korkuyor.
Hayattaki en büyük zevki felaket tellallığı yapmak olanlardan biridir Hilda. Tabii sadece küçük felaketler. Savaşlar, depremler, salgınlar, kıtlıklar ve devrimler umrunda değildir. Tereyağı zamlanmış, gaz faturası korkunçmuş, çocukların çizmeleri eskiyormuş, radyonun taksidi geliyormuş- onun teraneleri bunlardır.
Savaş eğer sizi öldürmüyorsa düşündürmeye başlaması kaçınılmazdı.
Aslında beni değiştiren bende gerçekten etki bırakan şey, okuduğum kitaplardan çok sürdüğüm hayatın kokuşmuş anlamsızlığıydı.
Her şey değişip soluyordu.
Savaştan önce hep yazdı…
Faydalı" şeyler okumam gerektiğini düşünüyor ama hangilerinin "faydalı" olduğunu bilecek kadar kitapları tanımıyorlardı.
Her şeye vakit vardır ama yapmaya değer şeyler hariç.
Çünkü sürdürdüğümüz şu hayatta -genel olarak insan hayatını değil, şu çağdaki ve şu ülkedeki hayatı kastediyorum- yapmak istediğimiz şeyleri yapmıyoruz.
Hepsi olacak. Aklımızın köşesinde olan, sizi korkutan ancak bir kabus olabileceğini veya başka ülkelerde yaşanacağına düşündüğünüz her şey. Bombalar, yemek kuyrukları, kauçuk copler, dikenli teller, renkli gömlekler, sloganlar, korkunç yüzler, yatak odası pencerelerinden etrafı tarayan makineli tüfekler. Hepsi olacak.
Yapmak istediğimiz şeylerin hep yapılamayacak şeyler olduğunu düşünerek hayatımızı geçirmemiz tuhaf değil mi?
Yapmak istediğimiz şeylerin hep yapılamayacak şeyler olduğunu düşünerek hayatımızı geçirmemiz tuhaf değil mi?
Hiçbir zaman anlamazdınız, zaten anlamaya çalışmaz veya bunu istemezdiniz de; bir tür ilaçtı Kutsal Kitap, yutmanız gereken, bir şekilde gerekli olduğunu bildiğiniz acayip bir tadı olan bir şeydi.
Ben de buradaydım, o da; bedenlerimiz arasında bir metre ya var ya yoktu ve ona rağmen hiç karşılaşmamışız gibi birbirimize yabancıydık.
Hepimizi satın almışlar, hem de kendi paramızla.
Kadınlar onlara aşık olduklarını inandıran hiçbir erkeğe şaka gözüyle bakmazlar.
Savaşın insanlara yaptırdıkları tuhaftır.
Kimse şişman bir adamın da duyguları olabileceğini düşünmez.
Korku! İçinde yüzüyoruz. İçimizde var.
Ağır söz kemik kırmaz..
Çok küçükken insan uzaklara bakmaz ..
Zaman geçer, ayakta daha da çok güçlenirsiniz ve coğrafya algısı giderek kökleşmeye başlar.
Ama moralimi asıl bozan şey fikir dünyamızın perişanlığıydı..
Okumak istediğim şeyleri okudum ve onlardan, bana okulda öğrettikleri şeylerden çok daha fazlasını öğrendim.
Hepimizi satın almışlar, hem de kendi paramızla.
Her şey bir delinin düşü kadar anlamsızdı.
Tıpkı her taş bloğun içinde bir heykel olması gibi, her şişman adamın içinde önce bir adam olduğuna hiç dikkat ettiniz mi?"
kendimi narin bir çiçekmişim gibi, gülümseyen bir yüzün ardındaki sancılı yürekmişim filan gibi göstermeye çalışmıyorum."
Kadınlar onlara aşık olduklarını inandıran hiçbir erkeğe şaka gözüyle bakmazlar."
Ama ilginç olan şey, sırf biraz kilolusunuz diye neredeyse herkesin, size tümüyle yabancı birinin bile dış görünüşünüz ile ilgili aşağılayıcı bir takma ismi yakıştırmasıdır. Birinin kambur, şaşı ya da tavşan dudaklı olduğunu düşünün; ona bunu hatırlatacak bir lakap takar mısınız? Oysa bütün şişmanlar sorgusuz sualsiz bir şekilde etiketlenir."
Bakkal Grimmet:
“James !”
“Evet efendim ?”
“Şekere kum kattın mı ?”
“Evet efendim !”
“Pekmezi sulandırdın mı ?”
“Evet efendim ?”
“O halde duaya gel.”
Hepimiz satın alındık ve dahası kendi paramızla satın alındık."
Bugün, yarın ya da öbür gün cepheye dönecektiniz, sonraki hafta belki bir bomba sizi kıymaya çevirecek ama savaşın sonsuza dek sürmesinin verdiği dehşetli can sıkıntısının yanında bu o kadar da kötü olmayacaktı.
Korku! İçinde yüzüyoruz…
Tabii, kendi kendime söylediğim gibi, bizim gibi insanların asıl derdi, hepimizin kaybedecek bir şeyleri olduğunu sanmamız."
İnşaat kuruluşları belki de modern zamanların en kurnaz dolandırıcılığını yapıyor.
Felaketleri önceden görerek, hayata bir tekme atan insanlardan biridir o."
Çocukluk anılarınızın geçtiği yerlere dönmenin ne faydası var? Onlar artık yok. Nefes almaya çabalıyorsunuz! Ama soluyacak hava yok. İçinde bulunduğumuz çöplük stratosfere kadar uzanıyor.
Bugünlerde hep böyle yapıldığını fark ettiniz mi? Her yeni kasaba mezarlığını kasabanın dışına kuruyor. Uzaklaştırın – gözümün önünden çekin! Ölümün hatırlatılmasına dayanamıyorlar. Mezar taşları bile aynı hikayeyi anlatıyor. Toprak altındaki adamın öldüğünü asla söylemezler, göçtü gitti" ya da " derin bir uykuya daldı" yazarlar.
Gelecek! Sizin gibi, benim gibi insanların gelecekle ne işi olur? İşimizi kaybetmemek: işte bizim geleceğimiz.
Her şeyin iç karartıcı ve makul göründüğü bir pazartesi sabahını yaşıyormuş gibi hissediyorum.
Hepimiz niye böyle lanet birer aptalız, merak ediyorum. İnsanlar budalalık uğruna onca vakit harcayacaklarına niye dolaşıp etraflarına bakmıyorlar?
Kapının üstünden eğilerek orada bir süre dikildim. Yalnızdım, yapayalnız. Ben tarlaya bakıyordum, tarla bana. Hissediyordum – bilmem anlar mısınız?
Hayatta yapmayı en çok istediğimiz şeylerin en yapamadığımız şeyler olması tuhaf değil mi?
Mesele sadece şu ki, erkekler madenlerde ciğerleri sökülene dek öksürdüğü ve kadınlar da daktilolarda parmaklarını çürüttüğü için kimsenin çiçek toplamaya vakti kalmıyor. Ayrıca karnın tok değilse ve sıcak bir evin yoksa çiçek toplamayı pek düşünmezsin. Ama konumuz bu değil. İşte, itiraf etmeliyim ki pek fazla yaşamadığım, yalnızca ara sıra duyduğum bu his. Biliyorum güzel bir his bu. Üstelik, herkes yaşar bu hissi, yani neredeyse herkes. Yakınımızda olduğunu biliriz. Şu makineli tüfekleri ateşlemeyi bırakın! Neyin peşindeyseniz bırakın! Sakin olun, bir nefeslenin, içinize huzur dolmasına izin verin. Faydası yok. Bunların hiçbirini yapmıyoruz. Aynı aptallıkları yapmaya devam ediyoruz. Ve ufukta yeni bir savaş var.
Hava o kadar sıcaktı ki kıyafetlerini çıkarsan yeriydi.
Yapmak istediğimiz şeylerin hep yapılmayacak şeyler olduğunu düşünerek hayatımızı geçirmemiz tuhaf değil mi?
Her şeye zaman var, bir tek yapmaya değer şeylere zaman yok.
Hayatının solup gittiğini hissediyor.
Bugünlerde düşünebilen her insan korkudan kaskatı kesilmiş halde.
Nefes almaya çabalıyorsunuz! Ama soluyacak hava yok. İçinde bulunduğumuz çöplük stratosfere kadar uzanıyor.
Beni gerçekten değiştiren, üzerimde gerçekten etki bırakan şey, okuduğum kitaplardan çok, sürdürdüğüm hayatın çürümüş anlamsızlığıydı
“Bu kitaplar, insanı düşünmeye itiyordu.”
“Yapmak istediğimiz şeylerin hep yapılamayacak şeyler olduğunu düşünerek hayatımızı geçirmemiz tuhaf değil mi?”
Okumaya başladığımda-on veya onbir olmalıydım.O yaşta yeni bir dünya keşfetmek gibidir bu.
“Ne okumak istediysem onu okudum ve onlardan, bana okulda öğrettiklerinden çok daha fazlasını öğrendim.
Geçmiş tuhaf şey.
Hep yanınızda taşıyorsunuz.
Hepimizi satın almışlar, hem de kendi paramızla."
Tabii bizim gibi insanların asıl sorunu, … hepimizin kaybedecek bir şeyleri olduğunu sanmamız.
Zamanımın yarısını hayaletler görerek geçiriyordum. Geçmiş bugüne karışıyordu.
Hepimiz niye böyle lanet birer aptalız, merak ediyorum. İnsanlar budalalık uğruna onca vakit harcayacaklarına niye dolaşıp etraflarına bakmıyorlar? Şu gölete mesela; içindeki bir sürü şeye. Su kelerleri, sülükler ne ancak mikroskopla görülebilecek kim bilir neler. Su altındaki hayatların gizemi. Onları izleyerek bir ömür geçer, on ömür geçer de şu kadarcık göleti bitiremezsiniz. Ve bu arada hiç bitmeyen merak duygusu, içinizdeki o acayip alev. Sahip olmaya değer tek şey ve biz onu istemiyoruz.
Ama ben istiyorum.
Şiirmiş! Nedir şiir? Alt tarafı bir ses, havada küçük bir girdap. Bir de -Tanrım!- makineli tüfeklere karşı ne faydası olabilirdi?
Bunu hissedebiliyorum. Savaşın geldiğini görebiliyorum; savaştan sonraki yemek sıralarını, gizli polisi ve size ne düşünmeniz gerektiğini söyleyecek hoparlörleri de görebiliyorum. Ve bu konuda yalnız değilim. Benim gibi milyonlarcası var. Her yerde karşılaştığım sıradan insanlar, birahanede gördüklerim, otobüs sürücüleri, makine imalatçıları için gezen pazarlamacılar, hepsi dünyanın çığırından çıktığını seziyor. Ayaklarının altında yerin çatırdayıp çöktüğünü hissedebiliyorlar.
Aslında beni değiştiren, bende gerçekten etki bırakan şey, okuduğum kitaplardan çok sürdüğüm hayatın kokuşmuş anlamsızlığıydı.
Mutlu insanların tarihçesi olmaz derler.
Kendi kendinizin efendisi olmadığınız duygusu her şeyi gölgeliyordu.
“Ölmüş ama yatmak nedir bilmiyor.”
Hiçbir zaman anlamazdınız, zaten anlamaya çalışmaz veya bunu istemezdiniz de
Ancak – bunu anlayabilir misiniz merak ediyorum- beni gerçekten değiştiren, üzerimde gerçekten bir etki bırakan şey, okuduğum kitaplardan çok, sürdürdüğüm hayatın çürümüş anlamsızlığıydı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir