İçeriğe geç

Ne Yapmalı? Kitap Alıntıları – Vladimir İlyiç Lenin

Vladimir İlyiç Lenin kitaplarından Ne Yapmalı? kitap alıntıları sizlerle…

Ne Yapmalı? Kitap Alıntıları

&“&”

Ne mutlu insanlar! Devekuşu gibi kafalarını kanatlarının altında gömünce etraftaki her şeyin yok olduğunu sanıyorlar.
Ama, tanrım, şu iflah olmaz dar görüşlü ortodokslar, yaşamın kendisinin" taleplerine kulakları sağır olmuş dogmatikler ne kadar da "tek yanlıdırlar"
İşçiler kendilerini ezen düzenin sarsılmazlığına olan kadim inançlarını yitiriyorlar, otoriteye kölece boyun eğmeyi bırakıp omuz omuza direnmenin gerekliliğini… anlamaya demeyeceğim, hissetmeye başlıyorlardı.
Devrimci teori olmadan devrimci hareket olmaz.
Çünkü biz de istediğimiz yere gitmekte özgürüz, yalnızca bataklıkla değil, yönünü bataklığa çevirenlerle de mücadele etmekte özgürüz.
Bir akım hakkında, bu akımın temsilcilerinin kendileri hakkında söyledikleri yargıya varmaktan daha sığ bir şey düşünülebilir mi?
Hiç insan yok, oysa yığınla insan var.
Bir tiyatro sahnesi seyircilerine ne kadar açıksa, siyasal arena da kamuoyuna o kadar açıktır.
Çağdaş bilimsel Sosyalizm kurucuları Marx ile Engels’in kendileri’de sosyal konumları bakımından burjuva aydın kesimine mensupturlar.
Bir oportünist her formüle kolayca imzasını atar, ve onu aynı kolaylıkla terkeder, çünkü oportünizm demek, kesin ve sağlam ilkelere sahip olmamak demektir.
Devrimci teori olmadan devrimci hareket olamaz
iktisadi savaşım,yığın hareketinin güçlü bir dürtüsüdür."(Kendi başına alındığında,bir iddiaya karşı çıkılamaz ama dar ekonomizmin varlığında yanlış yorumlara fırsat yaratmamazlık da edemez).
Bir öğrenci komitesi işe yaramaz; istikrarlı değildir."Çok doğru.Ama bundan çıkarılması gereken,bir profesyonel devrimciler komitesi kurmamız gerektiği sonucudur,ve bir öğrencinin mi , yoksa bir işçinin mi profesyonel devrimci olabileceği sorunu önemli değildir.Ama sizin çıkarsadığınız sonuç, işçi sınıfının hareketinin dışarıdan iteklenmemesi sonucudur!
Kapitalist gelişme arttıkça, proletaryanın sayısı da artar,proletarya arttıkça kapatilizme karşı savaşa zorlanır ve bu savaşa uygun duruma gelir .
Devrimci teori olmadan,devrimci hareket olamaz.Moda halinde oportünizm övgüsünün,pratik eylemin en dar biçimlerine delicesine bir kapılmayla elele gittiği bir zamanda,bu düşünce üzerinde pek güçlü olarak direnilemez.
ya burjuva ideolojisi, ya da sosyalist ideoloji.
ikisi arasında bir orta yol yoktur..
Ama biz, kendi kendimizi eğitiyoruz ve eğitmeye devam edeceğiz ve gün gelecek eğitilmiş olacağız!
Çağdaş bilim­sel sosyalizmin kurucuları Marx ile Engels’in kendileri de, sosyal konumları bakımından burjuva aydın kesimine mensupturlar.
&”Ah şu kötü, iftiracı siyasetçiler.”…!
“Cehenneme giden yol, iyi niyet taşlarıyla döşenmiştir.”…!
ya burjuva ideolojisi,ya da sosyalist ideoloji.İkisi arasında bir orta yol yoktur
Eleştiri bayrağına sarılan ve marksizmi yıkmanın neredeyse tekelini elinde bulunduran eski marksistler, bu legal basında mevzilendiler. ortodoksluğa karşıyız ve yaşasın eleştiri özgürlüğü sloganları moda oldu
… aklıbaşında görüşleriyle, somuta yakınlıklarıyla övünenler, legal eleştiriciliğin ve illegal kuyrukçuluğun temsilcileridirler."
“Devrimci teori olmadan, devrimci hareket olamaz.”
(…) çünkü bir ayaklanma, özünde, tüm halkın hükümete karşı en güçlü, en uyumlu ve en uygun yanıtıdır."
(…) aklıbaşında görüşleriyle, somuta yakınlıklarıyla övünenler, legal eleştiriciliğin ve illegal kuyrukçuluğun temsilcileridirler."
(…) çünkü mücadele güçlü bir devrimciler örgütü tarafından yönetilmediği sürece proletaryanın kendiliğinden mücadelesi hiçbir zaman onun gerçek &‘sınıf mücadelesi’ haline gelmeyecektir."
Narodnaya Volya’nın hatası, bütün hoşnutsuzları bu örgüt içinde toplamaya ve bu örgütü otokrasiye karşı kesin mücadeleye yönetmeye çalışması değildi; tam tersine, bu, onun büyük tarihsel erdemiydi. Hata, özünde hiç de devrimci olmayan bir teoriye dayanmaktan ileri geliyordu, ve Narodnaya Volya üyeleri, gelişmekte olan kapitalist toplum içindeki sınıf mücadelesiyle kendi hareketlerini ayrılmaz bir biçimde bağlamayı ya bilmiyorlardı, ya da başaramıyorlardı."
(…) birkaç öğrencinin ve iktisadi mücadeleyi yürütmekte olan birkaç işçinin bir komite kurmak üzere bir araya gelmeleri yetmemektedir, ve bir kimsenin kendisini profesyonel devrimci olarak eğitebilmesi için uzun yıllar gerekmektedir; ve taban sadece amatör yöntemleri değil, böyle bir eğitimi de düşünecektir.
Tekrar tekrar belirttiğim gibi, örgütle ilgili olarak &‘akıllılar’ sözüyle kastettiğim, profesyonel devrimcilerdir, kökenleri öğrenci olmuş ya da işçi olmuş önemli değil.
Ekonomizmin dar ufukları arasına sıkışan fikir, ağır bir kırtasiyecilik ve bürokrasi kokusu yayan ayrıntılar içinde kendini kaybedip gitmektedir."
İşverenlere ve hükümet karşı mücadele için birleşmenin gereğini anlayan her işçi, sendikalara girebilmelidir. Eğer sendikalar, hiç değilse bilinçlenmenin bu ilkel derecesine ulaşmış olan herkesi birleştirmezse, ve çok geniş örgütler olarak kurulmazsa, sendikaların asıl amacına ulaşmak olanaksızlaşır. Bu örgütler ne kadar geniş tutulursa, bunlar üzerindeki etkimiz de o kadar geniş olur. Bu etki, sadece iktisadi mücadelenin kendiliğinden gelişmesi yüzünden ileri gelmez, sosyalist sendika üyelerinin yoldaşlarını etkilemede gösterdikleri doğrudan ve bilinçli çabadan da ileri gelir."
&”Kendiliğinden işçi sınıfı hareketi, tek başına, ancak trade-unionculuğu doğurabilir.&”
&”(…) artçı teori ve pratiğin üzerine bir &‘öncü’ etiketi yapıştırmak yetmez; bilincimizi, inisiyatifimizi ve enerjimizi yükseltmek için çok çalışmamız ve inatla çalışmamız gerekir.&”
&”Zamanımızda, teşhirleri ancak gerçekten ulus çapında örgütlendirecek bir partidir ki, devrimci güçlerin öncüsü olabilir.&”
&”Gerçekten de, içinde hak yoksunluğu ve zulümden yakınmayan ve bu yüzden de en ivedi genel demokratik gereksinimlerin sözcüsü olarak sosyal-demokratların propagandasına açık olan bireylerin, grupların ya da çevrelerin bulunmadığı tek bir toplumsal sınıf var mıdır?&”
&”Eğer biz, görevimizin, her hoşnutsuzluk belirtisinden yararlanmak ve ne kadar küçük olursa olsun her protesto hareketini bir araya getirip bunları en iyi bir biçimde kullanmak olduğunu anlamazsak (ki çoğunlukla gerçek durum böyledir), ancak sözde &‘siyasetçiler’ ve sosyal-demokratlar oluyoruz.&”
&”Eğer bütün utanç verici haksızlıklara karşı yeteri kadar geniş, çarpıcı ve anında teşhirleri hâlâ örgütleyemiyorsak, suç bizdedir, yığın hareketinin gerisinde kalışımızdadır. Bunu yaptığımız zaman (ve bunu yapmak zorundayız ve yapabiliriz de), en geri işçi bile, öğrencilerin ve dinsel mezheplerin de, köylülerin ve yazarların da, kendisini yaşamının her adımında baskı altında tutan ve ezen aynı karanlık güçler tarafından hareketlere ve keyfi davranışlara uğradığını anlayacak ya da içinde duyacaktır; ve bunu duyunca, kendisi de tepki göstermek isteyecek, bu yolda dayanılmaz bir istek duyacak ve gereğini yapmayı bilecektir (…)&”
&”(…) çünkü o, bütün ekonomistlerin önünde secdeye yattıkları iktisadi mücadelenin, yeğ sayılması gereken mücadele, özel önem taşıyan ve yığınların eylemini yükseltebilmek için &‘en geniş uygulanabilirliğe sahip’ bir araç olduğunu, bunun, bu eylem için en geniş alan olduğunu söylemiştir. Bu tipik bir yanılgıdır; çünkü yalnız Martinov’a özgü bir şey olmaktan uzaktır. Gerçekte emekçi yığınlarının eylemini yükseltmek, ancak, bu eylem &‘iktisadi bir temel üzerinde siyasal ajitasyon’la sınırlanmadığı zaman olanaklıdır. Siyasal ajitasyonun zorunlu olarak genişlemesinin temel bir koşulu, siyasal teşhirlerin kapsamlı bir biçimde örgütlendirilmesidir. Ancak böyle teşhirler aracılığıyladır ki, yığınlar siyasal bilinç ve devrimci eylemi eğitebilirler. İşte bunun içindir ki, bu eylem, bütün uluslararası sosyal-demokrasinin en önemli işlevlerinden biridir, çünkü siyasal özgürlük bile bu teşhirleri ortadan kaldırmaz, olsa olsa onun doğrultusunu birazcık değiştirir.&”
&”(…) reformlar uğruna mücadeleyi, sözde özel bir &‘görev’ gibi ileri sürmekle, o, partiyi geriletmekte, hem &‘ekonomist’ ve hem de liberal oportünizmin ekmeğine yağ sürmektedir.&”
&”Ah şu kötü, iftiracı siyasetçiler!&”
&”Demek ki, sosyal-demokratlar, kendilerini, yalnızca iktisadi mücadeleyle sınırlamakla kalmamalı, iktisadi teşhirlerin örgütlendirilmesi işinin başlıca eylemleri haline gelmesine de izin vermemelidirler. İşçi sınıfının siyasal eğitimini ve bu sınıfın siyasal bilincinin geliştirilmesini etkin olarak ele almak zorundayız.&”
&”Devrimci deneyim ve örgütsel yetenek elde edilebilecek şeylerdir; yeter ki bunları elde etme isteği olsun, yeter ki eksiklikler kabul edilsin, devrimci eylemlerde bu eksikliklerin kabul edilmesi bunların yarı yarıya giderilmesi demektir.&”
Devrimci teori olmadan, devrimci hareket olamaz."
(…) biz ise mevcut olanın değişmesini istiyoruz, ve mevcut olana boyun eğmeyi, onunla uzlaşmayı reddediyoruz."
Güvenilmez kimselerle bile olsa, geçici ittifaklara girmekten korkanlar, ancak kendisine güvenmeyenlerdir."
Kaynaşmış bir grup halinde, sarp ve zorlu bir yolda, birbirimizin ellerine sıkı sıkıya sarılmış olarak ilerliyoruz. Düşman tarafından her yandan sarılmış durumdayız ve bunların ateşi altında hemen hemen hiç durmadan ilerlemek zorundayız."
Özgürlük büyük bir sözcüktür, ama sanayi özgürlüğü bayrağı altında en yağmacı savaşlar verilmiştir, emek özgürlüğü bayrağı altında çalışan halk soyulup soğana çevrilmiştir."
Özgürlük" büyük bir sözcüktür, ama sanayi özgürlüğü bayrağı altında en yağmacı savaşlar verilmiştir.
Sosyal demokrasinin politik mücadelesi, işçilerin işverenlere ve hükümete karşı ekonomik mücadelesinden çok daha geniş ve karmaşıktır. Aynı şekilde (ve bu yüzden) devrimci sosyal demokrat partinin örgütlenmesi, kaçınılmaz olarak işçilerin ekonomik mücadele için örgütlenmesinden başka türlü olmak zorundadır.
Sosyal demokrasi, işçi sınıfının mücadelesini, sadece, emek güçlerini uygun koşullarda satabilmesi için yönetmekle kalmaz, aynı zamanda mülksüzleri kendilerini varlıklı sınıfa satmak zorunda bırakan toplumsal düzeni ortadan kaldırma mücadelesini de yönetir. Sosyal demokrasi, işçi sınıfını, sadece belirli bir işverenler grubuyla olan ilişkilerinde değil, toplumun bütün sınıflarıyla ve örgütlü politik bir güç olarak devletle ilişkilerinde de temsil eder.
Sürekliliği sağlayan istikrarlı bir önderler örgütü olmadan hiç bir devrimci hareket varlığını sürdüremez.
Bir düzine akıllı yüz ahmaktan daha kolay yokedilebilir.
Demagoglar işçi sınıfının en kötü düşmanlarıdır.
İktisadi mücadele, işçilerin, işgüçlerini daha elverişli koşullarla satmak için, çalışma koşullarını, yaşam koşullarını iyileştirmek için, işverenlere karşı kolektif mücadelesidir.
İşçi sınıfı hareketinin canlılığı, işçilerin, sonunda, kendi yazgılarını liderlerinin ellerinden koparıp kendi ellerine almaları olgusundan ileri gelmektedir.
Emek özgürlüğü bayrağı altında çalışan halk soyulup soğana çevrilmiştir.
Özgürlük" büyük bir sözcüktür, ama sanayi özgürlüğü bayrağı altında en yağmacı savaşlar verilmiştir.
…Gerçek her adım, işçilerin alanını az da olsa genişleten adımdır. Böyle her genişleme de bizim lehimize çalışır ve provakatörlerin sosyalistlere tuzak kurduğu değil, sosyalistlerin üyeler kazandığı yasal toplulukların doğmasını hızlandırır. Kısacası, bizim bugün işimiz zararlı otlarla mücadele etmektir. Sıra sıra saksılarda buğday yetiştirmek değil.Zararlı otları ayıkladıkça zaten yeni buğday filizlerinin yayılabilmesi için toprağı temizlemiş olacağız…
Kendiliğinden işçi hareketi kendi başına ancak trade-unionculuğu yaratabilir (kaçınılmaz olarak da yaratıyor), ama işçi sınıfının trade-unioncu politikası, işçi sınıfının burjuva politikasının ta kendisidir.
Trade-unionculuk(sendikalizm)
Cehenneme giden yol, iyi niyet taşlarıyla döşenmiştir.
Ne mutlu insanlar! Devekuşu gibi başlarını kuma gömüyorlar ve çevresindeki her şeyin yok olduğunu sanıyorlar.
…bunlar besbelli ki, hayaletten başka bir şey değil! Bunların burjuva demokrasisiyle en küçük bir ilişkileri yok herhalde!
Ah şu kötü, iftiracı siyasetçiler! Ekonomizm denen şeyi, sırf insanlığa düşman oldukları için ve başka insanları en amansız hakaretlere uğratmak için icat etmiş olmalılar.
Bir düzine akıllı insan yeter
Ki zaten akıllı insanlar, dünyaya yüzlerce gelmez.
“Küçük bir grup insan ellerini birbirine sıkıca kenetlemiş, sarp ve zorlu bir yolda ilerliyoruz. Dört bir yanımız düşmanlarla çevrili ve hemen her zaman ateş altında yürümek durumundayız. Özgürce aldığımız karar doğrultusunda tam da düşmanla mücadele etmek amacıyla ve sakinlerinin, ayrı bir grup olarak birleşerek uzlaşma yolunu değil de mücadele yolunu seçtiğimiz için, baştan beri bizi azarlayıp durduğu komşu bataklığa düşmemek amacıyla bir araya geldik. İşte şimdi içimizden bazıları bağırmaya başlıyor: O bataklığa gidelim! İnsafa davet edildiklerinde itiraz ediyorlar: Ne kadar da geri insanlarsınız! Sizi daha iyi bir yola çağırma özgürlüğümüzü utanmadan nasıl reddedersiniz! –Ah, evet beyler, sadece çağırma özgürlüğüne değil, dilediğiniz yere, bataklığa bile gitme özgürlüğüne sahipsiniz! Dahası, layık olduğunuz yerin tam da bataklık olduğu düşüncesindeyiz ve oraya taşınmanızda size elimizden gelen yardımı yapmaya hazırız. Yeter ki elimizi bırakın, yakamıza yapışmayın ve ulu özgürlük sözünü kirletmeyin; ne de olsa bizler de istediğimiz yere gitme özgürlüğüne" sahibiz; sadece bataklıkla değil, yönlerini bataklığa çevirenlerle de mücadele etme özgürlüğüne sahibiz!”
“Özgürlük ulu bir sözcüktür; ama sanayi özgürlüğü bayrağı altında en yağmacı savaşlar yürütülmüş, çalışma özgürlüğü bayrağı altında emekçiler iliklerine dek soyulmuştur.” ‘’Eleştiri özgürlüğü" kavramının bugünkü kullanımı da böyle sahte bir içerikten ibarettir. Bilimi ilerlettiklerine gerçekten inanan insanlar, eski görüşlerle birlikte yeni görüşlerin özgürlüğünü değil, eskilerin yerine yeni görüşlerin konmasını isterler. Günümüzdeki "yaşasın eleştiri özgürlüğü!" bağırtıları boş fıçı masalını fazlasıyla anımsatıyor.”
“Lenin, Partinin yapısının iki kısımdan meydana gelmesi gerektiğini düşünüyordu; a) esas olarak profesyonel devrimcilerin, yani parti çalışması dışında hiçbir işle uğraşmayan, gerekli asgari teorik bilgiye, siyasi tecrübeye, örgütsel pratiğe ve Çarlık polisine karşı mücadele etme, kendini polisten gizleme sanatında asgari seviyeye sahip olan parti işçilerinin mensup olduğu, sürekliliği sağlayan dar bir yönetici parti işçileri kadrosu, ve b) geniş bir yerel parti örgütleri ağı ve yüz binlerce emekçinin sempati ve desteğine sahip çok sayıda parti üyesi. (Stalin, Seçme Eserler, cilt 15, sf. 50)”
“Marksizm moda haline geldi. Bunun sonucu, teoride zayıf, örgütsel ve siyasal bakımdan tecrübesiz olan aydın çevrelerden yığınla genç devrimcinin Marksist örgütlere akın etmesi oldu; bunlar, Marksizm hakkında, &‘legal Marksistlerin’ bütün basını kapsayan oportünist çızıktırmalarından edinilmiş bulanık ve çok büyük bölümüyle doğru olmayan bir düşünceye sahiplerdi. Bu Marksist örgütlerin teorik ve siyasi seviyesinin düşmesine yol açtı, onların içine &‘legal Marksist’ oportünist eğilimleri taşıdı, ideolojik kafa karışıklığını, siyasi yalpalamaları, örgütsel dağınıklığı daha da artırdı. (Stalin, Seçme Eserler, cilt 15, sf. 47
Özgürlük" büyük bir sözcüktür, ama sanayi özgürlüğü bayrağı altında en yağmacı savaşlar verilmiştir, emek özgürlüğü bayrağı altında çalışan halk soyulup soğana çevrilmiştir. "Eleştiri özgürlüğü" teriminin modern kullanımı, doğuştan taşıdığı aynı sahteliği içermektedir.
Sosyal-demokrat görevlerin soysuzlaş- tırıldığı zamanımızda, “canlı siyasal eylem”e başlamanın tek yolu, canlı siyasal ajitasyonlardır, bunu da, sık sık çıkan ve düzenli biçimde dağıtılan Rusya için bir gazetemiz olmadıkça sağlayamayız.
… İşte görülecek düş bu olmalıdır! " Bu sözcükleri yazdım ve irkildim. Kendimi "Birlik Kongresi"nde görüyorum, karşımda "Raboçeye Dyelo"nun editörleri ve çalışanlan oturuyor. Ayağa kalkan Martinov yoldaş tehditkar bir tavırla bana dönerek şöyle diyor: "İzninizle soruyorum, özerk yazı kurulunun, daha önce parti komitelerine danışmadan düş görmeye hakkı var mıdır?" Sonra Kriçevski yoldaş ayağa kalkıyor (ve çok önceleri Plehanov yoldaşı derinleştirmiş olan Martinov yoldaşı felsefi olarak derinleştirerek) daha da tehditkar bir biçimde devam ediyor: "Ben daha da ileri gidiyorum. Size sorarım: Bir Marksistin, Marx’a göre, insanlığın önüne hep gerçekleştirebileceği görevleri koyduğunu ve taktiğin, partiyle birlikte büyüyen görevlerin büyüme süreci olduğunu unutmuyorsa, düş görmeye hakkı var mıdır?"

Bu tehditkar soruları sadece düşünmek bile tüylerimi diken diken ediyor ve nerelere saklanabileceğimi düşünüyorum. Pissarev’in arkasına gizlenmeye çalışacağım.

"Ayrılık vardır, ayrılık vardır – diye yazıyor Pissarev, düş ile gerçeklik arasındaki ayrılık üzerine.- Düşlerim olayların doğal akışını geçebilir, ya da olayların doğal akışının hiçbir zaman giremeyeceği bambaşka yollara sapabilir. Birinci durumda, düş görmek zararlı değildir; hatta çalışan insanın enerjisini geliştirip güçlendirebilir … Bu tür düşlerde çalışma gücünü bozan ya da ortadan kaldıran hiçbir şey yoktur. Tam tersine. Eğer insan bu tarzda düş görme yeteneğinden tamamen yoksun olsaydı, ellerinde yeni oluşmaya başlayan eserin bütünlüklü ve tamamlanmış tablosunu göz önünde canlandırmak için ara sıra öne geçemeseydi, o zaman insana sanat, bilim ve pratik yaşam alanında kapsamlı ve yorucu çalışmalara başlama ve bitirme itkisini hangi gücün sağlayacağını kesinlikle düşünemiyorum … Eğer düş gören kişi, düşüne inanıyorsa, hayatı dikkatle izliyor, gözlemleriyle hayallerini karşılaştırıyor ve genel olarak fantezisinin gerçekleşmesi için sorumluluk duygusuyla çalışıyorsa, düş ile gerçeklik arasındaki ayrılık zararlı değildir. Düş ile gerçeklik arasında herhangi bir kesişme noktası varsa, her şey yolundadır."(Pissarev, D. J.: "Ham Düşüncenin Başarısızlıkları".)

Ne yazık ki bu tür düşler hareketimiz içinde son derece az görülüyor. Ve bunun suçlusu, esas olarak, aklıbaşındalıkları, "somut" olana "yakınlıkları" ile övünen legal eleştirinin ve illegal "kuyrukçuluğun" temsilcileridir.

Yığınların kendiliğinden kabarışı, ne kadar büyük ve hareket de ne kadar yaygın olursa, sosyal demokrasinin teorik, siyasal ve örgütsel çalışması için daha yüksek bir bilinç göstermesi gereği de o ölçüde artar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir