İçeriğe geç

Navê Min Sore Kitap Alıntıları – Orhan Pamuk

Orhan Pamuk kitaplarından Navê Min Sore kitap alıntıları sizlerle…

Navê Min Sore Kitap Alıntıları

Biraz ilgi gören ve bundan başı dönen her vaiz, dinin elden gittiğini söylemeye başlar. En sağlam ekmek kapısı budur.
Harika bir at resmi çizerken o harika at olurum ben…
Harika bir at resmini nakşederken harika bir at resmi nakşeden başka bir nakkaş olurum ben…
Harika bir at resmi çizerken ancak kendim olabilirim ben.
Her gece bir hüzün, bir keder çöküyor üzerime. Kardeşler, kardeşler, zehirleniyoruz, çürüyoruz, ölüyoruz, yaşadıkça tükeniyoruz, sefaletin içine gırtlağımıza kadar batıyoruz.
Okumasız yazmasız kızları öpmek gelir içimden.
Üslup diye tutturdukları şey, kişisel bir iz bırakmamıza yol açan bir hatadır yalnızca.
Aşk mı insanı budala yapıyor, yoksa yalnızca Budalar mı aşık oluyor.
Nakşın en derin yeri, Allah’ın karanlığında belirleni görmektir.
Nakış aklın sessizliği, gözün musikisidir.
Kime, hangi amaçla yollanacağı anlaşılmasın diye boş kağıda çizilmiş tuğraya ve tezhibine saygıyla baktım. Doğu’da pek çok huysuz paşa’nın, Padişah’ın tuğrasının bu soylu ve güç dolu güzelliğini görüp i s y a n d a n v a z g e ç t i ğ i n i b i l i r i m .
Ne zormuş insan olmak, daha da çetini insan gibi bir hayat.
Yalnızca aptallar masumdur.
Fukaranın kahve içecek parası mı var?
Köpekler konuşur, ama dinlemesini bilene.
Benim Doğu’ya gittiğim yıllarda bir akçeye dört yüz dirhemlik kocaman bir ekmek çıkaran fırınlar, şimdi aynı paraya bunun yarısı ve üstelik tadı tuzu insanın çocukluğunu hiç mi hiç hatırlatmayan bir ekmek veriyorlardı.
Her şey değişti. Bozuldu her şey.Hem de çok
Âlem beş para etmez alçak katillerle dolu.
Ölümle karşılaşınca paranın hayatta hiç önemli olmadığını anladım, diyecek değilim. İnsan hayatta değilken bile paranın önemini biliyor.
Ölüm her şeyin sonu değil; bu kesin.
Ama bütün kitapların yazdığı gibi, inanılmayacak kadar acı verici bir şey.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Ah ne kadar da güzeldir çocukken haksızlığa uğrayıp, yatağa yatıp ağlaya ağlaya uyuyakalmak!
Her gece bir hüzün, bir keder çöküyor üzerime. Kardeşler, kardeşler, zehirleniyoruz, çürüyoruz, ölüyoruz, yaşadıkça tükeniyoruz, sefaletin içine gırtlağımıza kadar batıyoruz.
İnsanların bir resme bakıp âşık olabileceklerini sanmak yalanmış..
İçinizde kalbinize nakşeylediğiniz bir sevgilinin yüzü yaşıyorsa eğer, dünya hâlâ sizin evinizdir.
İnsanların yüzlerine baktıkça görüyorum ki ellerine daha cinayet işleme fırsatı geçirmemiş oldukları için pek çok kişi masum zannediyor kendini..
Çamurda yalanan bir kedi dönüp de bize bakmadı bile: Bizler gibi kedi de kendi pisliğiyle fazlasıyla meşguldü.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Uzun uzun çalıştıktan sonra ne güzeldir sokaklarda yürümek! Âlem Allah tarafından sanki daha dün yaratılmış gibi yepyeni ve şaşırtıcı gözükür.
“Ben ben değilim, ben dediğim sensin hep”
Bunları öyle bir gülümseyerek söyledi ki, ciddiye almamam gerektiğini anladım. Ciddiye alınacak bir söz idiyse bile, en azından benim tarafımdan ciddiye alınmasında onun tarafından ciddiye alınacak bir yanı yoktu.
Aşk mı insanı budala yapıyor, yoksa budalalar mı aşık oluyor?
Körlük Şeytan’ın ve suçun giremeyecegi bir mutlu alemdir.
Ölüler aleminde gövdesiz bir ruh nasıl gerçek mutluluk sebebiyse ,yaşayanlar arasındaki en büyük mutluluğun ruhsuz bir gövde olacağını ne yazık ki kimse ölmeden anlayamıyor.
2. Sinirle, mutsuzlukla ya da başka bir kusurla zedelenmiş olduğumuz için değil, insanların çoğu aptal olduğu için insanların çoğuna aptal muamelesi yapıyoruz.
Birden öyle uzak ve yabancı hissettim ki kendimi ona, Şeküre’nin baktığı gökteki bulut olsaydım şaşmazdım.
Uzun zaman çalıştıktan sonra ne güzeldir sokaklarda yürümek!
bu alemin anlamı ne?
Sır, diye içimde işittim. Ya da Sev, diye. Bu ikisinden de tam emin olamadım ama.
Çünkü hayatta en büyük amacı aşk sanırlar.
Görmeyene kırmızı anlatılamaz.
Bakın bana; ne kadar güzel şey yaşamak! Seyredin beni; ne güzeldir görmek. Yaşamak görmektir. Her yerde görünürüm. Hayat benimle başlar, her şey bana döner, inanın bana.
Açıkça bir şey söyleyeyim o zaman size. Ben de çok merak ediyorum ne düşündüğümü. Anlıyorsunuz değil mi, aklım karmakarışık.
Hak ettiğim, hak ettiğimiz sevgiyi ne zaman verecekler bize?
-Hiçbir zaman!
Bir felaketten sonra, hepimize olur: Son bir umutla ve gülünç ve budala bulunmaya hiç aldırmadan her şeyin eskisi gibi sürmesi için yalvarırız.
Aşk mı insanı budala yapıyor, yoksa yalnızca budalalar mı âşık oluyor?
İnsan aslında,mutluluk resmindeki gülümsemeyi değil,hayattaki mutluluğu arar.
Mutluluğun resmi yapılsın isterdim. Bunun nasıl yapılacağını çok iyi biliyorum.Bir anne resmi yapılsın isterdim,iki çocuğu olsun;kucağında gülümseyerek tutup emzirdiği küçüğü, o annenin iri göğsünün ucunu mutlulukla gülümseyerek emerken,hafifçe kıskanan büyük kardeşle annenin gözleri buluşsun isterdim.Hem bu resimdeki anne ben olayım,hem de bu resim gökteki kuşu hem uçar gibi hem de gökte mutlulukla sonsuza kadar asılı kalır gibi gösterip zamanı durduran Heratlı eski üstatların usulüyle yapılsın isterdim.Biliyorum,kolay değil.
Çok bakarsan resmin zamanına girer aklın.
Herkes gizliden gizliye bir üslubu olsun ister.
Hayal kurmazsan zaman hiç geçmez.
Karanlık ile aydınlık da bir olmaz.
Gölge ile sıcak yer de bir olmaz
Ve dirilerle ölüler de bir olmaz.
Ne zormuş insan olmak, daha da çetini insan gibi bir hayat.
Oysa bütün katiller, sanıldığının aksine, inançsızlardan değil, fazla inananlardan çıkar.
Benim gibi adamlar için, yani aşkı ve acıyı, mutluluk ve sefaleti eninde sonunda ezeli bir yalnızlığın bahanesi haline getiren benim gibi keder erbabı için, hayatta ne büyük sevinçler olur, ne de büyük üzüntüler.
Demek ki güzellik, aklın kendinden bildiğini, gözün dünyada yeniden keşfetmesidir.
Bu alemin anlamı ne ?
“ Sır “ diye içimde işittim. Ya da “ Sev “ diye.
Bu ikisinden de tam emin olamadım ama.
Kırmızı olmaktan ne de mutluyum! İçim yanıyor; kuvvetliyim; fark edildiğimi biliyorum; bana karşı koyamadığınızı da.

Saklanmam: Benim için incelik, zayıflık ya da güçsüzlükle değil; kararlılık ve iradeyle gerçekleşir ancak. Kendimi ortaya koyarım. Başka renklerden, gölgelerden, kalabalıktan ya da yalnızlıktan korkmam. Ne de güzeldir beni bekleyen bir yüzeyi kendi muzaffer ateşimle doldurmak! Benim yayıldığım yerde gözler parıldar, tutkular kuvvetlenir, kaşlar kalkar, yürekler hızlanır. Bakın bana; ne kadar güzel şey yaşamak! Seyredin beni; ne güzeldir görmek. Yaşamak görmektir. Her yerde görünürüm. Hayat benimle başlar, her şey bana döner, inanın bana. Benim adım Kırmızı.

Ben bir ağacım, çok yalnızım. Yağmur yağdıkça ağlıyorum.
..Ben bir ağacın kendisi değil, manası olmak istiyorum
Ölümden sonra uzun bir yolculuk var, bu yüzden ölmekten korkmuyorum.
Hüzünlü müydü, gülümsüyor muydu, yoksa hüzünle mi gülümsüyordu anlayamadım.
İçinizde kalbinize nakşeylediğiniz bir
sevgilinin yüzü yaşıyorsa eğer, dünya hâlâ
sizin evinizdir.
Ne kadar çok severseniz sevin,
insanın hiç görmediği bir yüzü yavaş yavaş unutacağını da anladım.
Bir an önce cesedimi bulsunlar, namazımı kılıp, cenazemi kaldırıp beni gömsünler artık!
İnsan nasıl mutlu olacağını bilmesine rağmen,mutlu olamayabilir.
Dürüstlük çoğu zaman korkaklıktan başka nedir ki zaten?
Aşk mı insanı budala yapıyor yoksa yalnızca budalalar mı âşık oluyor ?
Kitaplar insanın mutsuzluğuna teselli sandığımız bir derinlik katar yalnızca.
İnsan yapayalnız kaldığını acıyla anlar da yine de bütün kapıları,dolapları ,hatta tencere kapaklarını bile bir açar kapar ya.
Yalnızca aptallar masumdur.
Şimdi bir ölüyüm ben bir ceset ,bir kuyunun dibinde..
Bak, bak, ölümün gözlerinin içine, insan ölümden değil, tek başına, benzersiz ve müstesna olmak istediğinin şiddetinden korkuyor.
Yüreğimin ne dediğini anlayamadığım için mutsuzum ben.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir