İçeriğe geç

Nagazaki Kitap Alıntıları – Eric Faye

Eric Faye kitaplarından Nagazaki kitap alıntıları sizlerle…

Nagazaki Kitap Alıntıları

başarılı olanları hiç bir zaman sevmemişimdir.
başardıkları için değil ama başarılarının körleşmiş bir ben’in oyuncağı haline geldiği için.  ne pahasına olursa olsun ben diye düşünmek insanın sonudur.
Ne pahasına olursa olsun Ben diye düşünmek insanın sorunudur.
İşte modern hayat. Varlığın, başarı ile başarısızlık arasında asılı duruyor.
Anlam diye bir şey yoktur . Yani anlamın ortaya çıkışı kendiliğinden olmamıştır . Anlam denilen şey , insanlar tarafından yaralara merhem niyetine icat edilmiş
Belleğini yitirenlere ne mutlu , çünkü mazi ıstırap vericidir .
Ne pahasına olursa olsun Ben diye düşünmek insanı sonudur .
Ergenliğinizde sizi de aşağılayan bir kız mı vardı ? Hafızanızın derinliklerinde onun harika hatlarını saklamışsınızdır ve bu derece güçlü bir anı , kafanızda kötü şekilde yer etmiş olacak ki hatırı sayılır bir tıkanıklığa neden olmuş
Belleğini yitirenlere ne mutlu, çünkü mazi ıstırap vericidir.
İşte ne gurur duyulası ne de utanılası bir yanı olan bu adamla ortak noktamız buydu; hiçbir şeydik. Bunun ötesinde bir yakınlığımız da yoktu.
Arkasında hiçbir şey kalmayacaktı kuşkusuz, bu benim için de geçerliydi, ikimiz de göçüp gittiğimizde.
Çünkü bu sonbahar, ruhumuza bile işledi. İçimizde aktı. Henüz sessizlik görmemiş yerlerimizi sessizliğe mahkum etti.
Bugünkü kadın, aynalar sarayında anıların yansımasına izin vermemek gerektiğini biliyor; yoksa deli olur anılar, tıpkı bir odaya yanlışlıkla kapatılan bir martı gibi.
Dışarıda, geçmiş sararmaya başladı. İnsan kabuklanıp sertleşiyor.
Yeryüzündeki tüm anayasala­ra, değiştirilemez bir madde olarak, herkese geçmişinin kutsal yerlerine, canının istediğinde geri gelme hakkını koymak gerektiğini düşünüyorum.
Kulağa bir kutsal kitap sözü gibi gelen bir düşünce ak­lından geçiyor; belleğini yitirenlere ne mutlu, çünkü mazi ıstırap vericidir
Aynalar sarayında anıların yansıma­sına izin vermemek gerektiğini biliyor; yoksa deli olur anılar, tıpkı bir odaya yanlışlıkla kapatılan bir martı gibi.
Ne pahasına olursa olsun ‘Ben’ diye düşünmek insanın sonudur.

Her­kes durumunun komşusununkinden daha iyi olduğunu zannediyor ve muhtemelen de insanlığın sonu bu.

Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Hafızasının tereddütlerini insanın yorgunluğa yorması ne kadar çekicidir Yorgunluk neyin kusurunu örtmemiştir ki!?
Ne pahasına olursa olsun Ben diye düşünmem insanın sonudur.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Aynı kökten gelen bambuların, yeryüzünde dikildikleri yerler birbirinden ne kadar uzak olursa olsun, aynı tarihte çiçek açıp aynı tarihte öldükleri söylenir.
yorgunluk neyin kusurunu örtmemiştir ki.
Yeryüzündeki tüm anayasalara, değiştirilmez bir madde olarak, herkese geçmişinin kutsal yerlerine canının istediğinde geri gelme hakkını koymak gerektiğini düşünüyorum. Çocukluğunun geçtiği tüm daire, ev ve bahçelere girmeyi sağlayan anahtar takımını kişiye teslim edip onun, insan belleğinin bu kış saraylarında saatlerce kalmasına izin vermek isterdim.
Her akşam bunun bir şaka olduğuna ve gecenin her şeyi düzelteceğine inanarak uzanırdım . Her şeyin bu denli anlamsız olması imkansızdı; yıldızlar, rüzgar, insanlar.
Doğrudan kendi zihninden onunkine geçebilmenin kestirme bir yolunu bulmak isterdi.
Kadın kağıdın karşısında sabit durarak (tıpkı yatakta aynı yatış şekli korunursa, gece az önce görülen rüyayı yakalamanın mümkün olabileceğinin söylenmesi gibi) düşüncesinin ucunu yeniden bulmayı umuyordu.
İşte ne gurur duyulası ne de utanılası bir yanı olan bu adamla ortak noktamız buydu: hiçbir şeydik. Bunun ötesinde bir yakınlığımız yoktu.
Gündüz vakti düşüncelerimizden sürgün edilişlerinin öcünü almaya gelen kovulmuşlara geceleyin gizli bir kapı ansızın açılıverir. Biz onları savdığımızı zannederken, gece sahnemizde yeniden boy göstermek üzere Truva Atı’ndan inip ortalığı birbirine katmak için saatin on ikiyi vurmasını bekliyorlardır.
Başarılı olanları hiçbir zaman sevmemişimdir.
Başardıkları için değil ama başarılarının, körleşmiş bir Ben’in oyuncağı haline geldiği için. Ne pahasına olursa olsun Ben diye düşünmek insanın sonudur.
Bu gece gözüme uyku girmeyişinin nedeni yağmur değil başka bir şey,
Çünkü bu sonbahar, ruhumuza bile işledi. İçimizde aktı. Henüz sessizlik görmemiş yerlerimizi sessizliğe mahkum etti.
Dışarıda, geçmiş sararmaya başladı. İnsan kabuklanıp sertleşiyor.
Uzun uzun evimi dinledim ve evet izini sürdüm, bulunduğu yere bırakmış olabileceği kokusunun izini sürdüm; isterdim ki kokusu şiltenin içine işlemiş olsun, yatak da bedeninin şeklini almış.
Tabii ki de kusmak insanı rahatlatıyor. Dışarı çıkardıklarımız zihinde kol gezip de hayata geçirilmeyen sözlerle dolu olur.
Buraya ne yapmaya gelmişti? Bir akşam, İngiltere Kraliçesi odasında bir yabancıyla burun buruna gelmiş. Adam, saray etrafında aşılacak her türlü engeli aşıp pencereden içeri girmiş ve sonra uslu uslu kraliçesinin gelmesini beklemiş. Öylesine biraz konuşmak için. Acaba benim de böyle bir hayranım mı vardı?
Akşamleyin saat ilerledikçe anlamlı bir bütün ortaya koymak için dağılan düşüncelerimi bir araya getirmek imkansızlaşıyordu.
Shimura Bey hepimiz biraz sizin gibiyiz, herkes kendini kurtarmak için bir peri görüyor.
Onlarla bir harita programının kullanılışını anlatırken içinden birini alıp diğerine vurmak geldi, ki şu anın canımı sıkma vakti olmadığını anlasınlar.
Koltuğundan oynamadan evini gözetleyen elle tutulmaz, gözle görülmez bir ninjaydım ben. Yorulmadan sıkılmadan her zaman, her yerdeydim işte.
Acaba uykularında uyanık olduklarından daha mı güçlülerdi?
Bu vakitten sonra egonuz ve onun sürüklediği tüm tortuları (acı, sıkıntı, pişmanlık veya vicdan azabı, kıskançlık) bir bebek gibi uyuyarak hafifleteceğinizi zannetseniz de aslında geceniz kötü başlıyordur.
Hafızasının tereddütlerini insanın yorgunluğa yorması ne kadar çekicidir Yorgunluk neyin kusurunu örtmemiştir ki!?
Aynı kökten gelen bambuların, yeryüzünde dikildikleri yerler birbirinden ne kadar uzakta olursa olsun aynı tarihte çiçek açıp, aynı tarihte öldükleri söylenir.
Aynı kökten gelen bambuların, yeryüzünde dikildikleri yerler birbirlerinden ne kadar uzak olursa olsun, aynı tarihte çiçek açıp, aynı tarihte öldükleri söylenir.
Ne pahasına olursa olsun Ben diye düşünmek insanın sonudur. Kriz insanları biraz daha yalnızlaştırıyor.Konuşma­larda bu kadar çok geçen ‘biz’in anlamı nedir? Biz ölü­yor. Bir ateş etrafında toplanmak yerine, ‘ben’ler kendi­lerini kapatıp birbirlerini gözetlemeye başlıyorlar. Herkes durumunun komşusununkinden daha iyi olduğunu zannediyor ve muhtemelen de insanlığın sonu bu.
Ne pahasına olursa olsun Ben diye düşünmek insanın sonudur.
Hafızasının tereddütlerini insanın yorgunluğa yorması ne kadar çekicidir… Yorgunluk neyin kusurunu örtmemiştir ki!?
İşte ne gurur duyulası ne de utanılası bir yanı olan bu adamla ortak noktamız buydu:Hiçbir şeydik.
Belleğini yitirenlere ne mutlu, çünkü mazi ıstırap vericidir.
Anlam diye bir şey yoktur. Yani anlamın ortaya çıkışı kendiliğinden olmamıştır. Anlam denilen şey, insanlar tarafından yaralara merhem niyetine icat edilmiş ve anlam arayışı insanları ele geçirmiş, zihinleri bulandırmış.
Başarılı olanları hiçbir zaman sevmemişimdir. Başardıkları için değil ama başarılarının körleşmiş bir Ben’in oyuncağı haline geldiği için. Ne pahasına olursa olsun Ben diye düşünmek insanın sonudur.
Evet,hayatımdan kısacık ama son nefesime kadar önem arz edecek bir anı
İşte modern hayat. Varlığın başarı ile başarısızlık arasında asılı duruyor.
Hafızasının tereddütlerini insanın yorgunluğa yorması ne kadar çekicidir Yorgunluk neyin kusurunu örtmemiştir ki?
Başarılı olanları hiçbir zaman sevmemişimdir. Başardıkları için değil ama başarılarının, körleşmiş bir ben’in oyuncağı haline geldiği için. Ne pahasına olursa olsun ben diye düşünmek insanın sonudur.
Uzun uzun evimi dinledim ve evet izini sürdüm, bulunduğu yere bırakmış olabileceği ko­kusunun izini sürdüm; isterdim ki kokusu şiltenin içine işlemiş olsun, yatak da bedeninin şeklini almış.
Gerçi onun yokluğu, günlerimi zehirleyen tamamlanmamışlık hissimi daha da arttırmamış mıydı?
Canım hiçbir şey istemiyordu, gönlüm sıfırı tüketmişti.
Belleğini yitirenlere ne mutlu, çünkü mazi ıstırap vericidir.
O haftalar boyunca bir şeyin farkına vardıysam o da şudur: Anlam diye bir şey yoktur. Yani anlamın ortaya çıkışı kendiliğinden olmamıştır. Anlam denilen şey, insanlar tarafından yaralara merhem niyetine icat edilmiş ve anlam arayışı insanları ele geçirmiş, zihinlerini bulandırmış. Ayrıca hiçbir Büyük Düzenleyici Güç de bizi göklerin tepesinden gözlememekte.
Başarılı olanları hiçbir zaman sevmemişimdir.
Başardıkları için değil ama başarılarının, körleşmiş bir Ben’in oyuncağı haline geldiği için. Ne pahasına olursa olsun Ben diye düşünmek insanın sonudur.
Aslında bir çatı, bir mekân ne kadar da iyi geliyor insana
Koltuğundan oynamadan evini gözetleyen elle tutulmaz, gözle görülmez bir ninjaydım ben. Yorulmadan sıkılmadan her zaman, her yerdeydim işte.
İşte modern hayat. Varlığın, başarı ile başarısızlık arasında asılı duruyor. Kanın donması ile akması arasında.
Rüyalar uykumu lime lime ediyor. Bilinçaltım patlamaya geçiyor.
Belleğini yitirenlere ne mutlu, çünkü mazi ıstırap vericidir.
“Ne pahasına olursa olsun Ben diye düşünmek insanın sonudur.”
“Uzanıp bekledim ama olmuyordu. Uykumun gelmesi mi? Hayır, unutmaktan bahsediyorum. Şu hiçbir şeyim olmayan o zavallı kadını unutmak değildi söz konusu olan. Mesele, yoksunluğu ve çoraklığının ansızın gün yüzüne çıktığı tüm varlığımı unutabilmekti.”
Kriz insanları biraz daha yalnızlaştırıyor. Konuşmalarda bu kadar çok geçen BİZ’in anlamı nedir? Biz ölüyor.
Bir ateş etrafında toplanmak yerine, BEN’ler kendilerini kapatıp birbirilerini gözetlemeye başlıyorlar. Herkes durumunun komşusundakinden daha iyi olduğunu zannediyor ve muhtemelen de insanlığın sonu bu.
Başarılı olanları hiçbir zaman sevmemişimdir. Başardıkları için değil ama başarılarının körleşmiş bir BEN’in oyuncağı haline geldiği için. Ne pahasına olursa olsun BEN diye düşünmek insanın sonudur.
belleğini yitirenlere ne mutlu, çünkü mazi ıstırap vericidir. Kurtlar, çabalamalarının önemli kısmını, tek zenginliğimiz olan bu serveti bizden kapmak için harcarlar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir