İçeriğe geç

Mutluluğun Kitabı Kitap Alıntıları – Dalai Lama

Dalai Lama kitaplarından Mutluluğun Kitabı kitap alıntıları sizlerle…

Mutluluğun Kitabı Kitap Alıntıları

Cömertlik , yalnızca verdiğimiz parayla ilgili değildir . Zamanımızı vermemizle de ilgilidir..
Stres ve kaygı genellikle fazla beklenti ve fazla hırstan kaynaklanır
Cesaretin, korkunun yokluğu degil, ona karşı kazanılan zafer olduğunu öğrendim
Zihinsel bağışıklık diye açıkladı Dalay Lama, Yıkıcı duygulardan kaçınıp olumluları geliştirmeyi öğrenmektir
Mutsuzluğumuzun çoğu kendi zihnimiz ile kalbimizden kaynaklanıyordu-yaşamımızdaki olaylara nasıl tepki verdiğimizden
Eğer çaresi varsa neden bir şey için mutsuz olasın ? Ve eğer çaresi yoksa mutsuz olmanın faydası nedir ?
Bu gezegende misafiriz , kısa süreliğine gelmiş ziyaretçileriz. Dolayısıyla , dünyamızı herkes için biraz daha iyi bir hale getirmek üzere günlerimizi akıllıca kullanmalıyız..
Kendiniz için en iyisini arzu edeceğiniz gibi başkası için de en iyisini arzu etmelisiniz..
Mutluluk getiren tek şey duygusal yakınlık ve sevgidir , insanın kalbinin sıcak olmasıdır. Bu gerçekten içsel güç ve özgüven getirir , korkuyu azaltır, güveni pekiştirir ve güven de dostluğu getirir.
Maddiyatçı yaşam şeklinde arkadaşlık kavramı yok , sevgi kavramı yok , yalnızca çalışmak var , günün 24 saati , makine gibi. Dolayısıyla, modern toplumda sonunda biz de o hareket eden büyük makinenin bir parçası haline geliyoruz..
Tüm toplumumuz maddiyatçı bir kültüre sahip..
Büyükşehirlerdeki insanlar çok meşgul , birbirlerinin yüzlerini görmelerine , hatta yıllardır tanışmalarına rağmen aralarında neredeyse hiç ilişki yok . Dolayısıyla , bir şey olduğunda insanlar kendini yalnız hissediyor çünkü yardım ya da destek için başvurabilecekleri kimse yok.
Küçük bir parça ekmeğim varken onu seninle paylaşmam benim yararımadır. Çünkü her şeye rağmen hiçbirimiz dünyaya kendi kendimize gelmedik. Bizi dünyaya getirmesi için iki insana ihtiyaç duyduk
Kız kardeşler ve erkek kardeşler olarak birlikte yaşamayı öğrenmek zorundayız ya da birlikte aptallar gibi helak olacağız. Martin Luther King.
Gerçeğin kabul edilmesi, değişimin başlayabileceği tek yerdir.
İşler yolunda giderken çok özel bir şeymişiz gibi davranabiliriz. Ama bir şey olduğunda, beklenmedik bir şey, o zaman normal insanlar gibi davranmaya mecbur kalırız.
hakiki kibir güvensizlikten gelir. Başkalarından daha büyük olduğumuzu hissetme ihtiyacı, daha küçük olduğumuza dair dırdır eden korkudan kaynaklanır.
-ben ve bana- daha sık kullanan kişilerin bunalıma girmesinin, -biz ve bize- kullananlara göre daha muhtemel olduğunu ortaya çıkarmış. Bu, kendini fazla önemsemenin bizi gerçekten mutsuz ettiğinin ilginç bir kanıtı.
Zihnimizle, kendi dünyamızı yaratırız.
öğrendiğim şey, başkalarının bize kalplerini açmalarını beklemek zorunda olmadığımızdı. Kendi kalplerimizi onlara açarak onlarla bağlantı kurabilirdik
‘Her nerede arkadaşların varsa orası senin ülkendir ve her nerede sevgi görüyorsan orası senin evindir’.
Tibet’in özlü bir sözü vardır: ‘ Her nerede arkadaşların varsa orası senin ülkendir ve her nerede sevgi görüyorsan orası senin evindir.’
Her gün, yeniden başlamak için yeni bir fırsattır. Her gün sizin doğum gününüzdür.
Eğer çaresi varsa neden bir şey için mutsuz olasın? Ve eğer çaresi yoksa mutsuz olmanın faydası nedir?
Yedi milyar insandan biri olarak ben herkesin daha mutlu bir dünya ortaya çıkarma sorumluluğu olduğunu düşünüyorum.
Yedi milyar insanoğlu var ve kimse sorun yaşamak ve ıstırap çekmek istemiyor fakat ortada birçok sorun ve ıstırap var, çoğu bizim kendi yaratımımız. Neden?
Bir doğal felaketten mağdur olmayı kontrol edemeyiz fakat günlük felaketlerimizden mağdur olmayı edebiliriz. Istırabımızın çoğunu biz yaratıyoruz
Hiçbir kötü yazgı geleceği belirlemez. Bunu biz yaparız. Her gün ve her an hayatımızı ve gezegenimizdeki insan yaşamının kalitesini yeniden yaratabiliriz. Sahip olduğumuz ve kullandığımız güç işte bürüt.
Bir doğuşu olan her şeyin bir ölümü var ve ben istisna değilim.
Kendinize gülün, gururla ciddiyeti bir tarafa bırakın. Hayattaki mizahı arayın, onu bulacaksınız. ‘Neden ben?’ diye sormayı bırakıp hayatın hepimizin başından geçen bir şey olduğunun farkına varın. Bu, başkalarını kabul etme, hayatın getireceklerinin tümünü kabul etme yetiniz dahil her şeyi kolaylaştırır.
Başpiskopos’un dediği gibi, insan doğasının iyi, olumlu olduğunu insanlara hatırlatmalıyız, böylece, bu bize biraz cesaret ve kendine güven verebilir. Söylediğimiz gibi, kendinize fazla odaklanmak korkuya, güvensizliğe ve kaygıya yol açar. Hatırlayın, yalnız değilsiniz. İnsanlığın geleceği olan bütün bir neslin parçasısınız. O zaman bir cesaret hissi ve hayatta bir amaç edineceksinizdir.
İnsan, bedensel düzeyde gerektiği gibi davranmak zorundadır ama zihinsel düzeyde sakin ve rahat kalabilir. Zihni bu şekilde eğitirsiniz.
“Kaybedilmiş bir bilgelik var” dedi Jinpa. “Artık imkânlarımız çok daha fazla ama maalesef kaygılarımız da öyle.”
“Güven. Güveni nasıl geliştirirsin? Basit. Onların iyi olup olmadığıyla ilgili gerçekten kaygılandığınızı göstererek. O zaman güven gelecektir..”
Sevgi ve merhamet gerekliliktir, lüks değil. Onlar olmadan insanlık hayatta kalamaz.
Bu benim basit dinim. Tapınaklara gerek yok, karmaşık felsefeye gerek yok. Kendi beynimiz, kendi kalbimiz bizim tapınağımızdır; felsefe iyiliktir.
Bu yaşamdaki asıl amacımız başkalarına yardım etmektir. Eğer onlara yardım edemezseniz, en azından onları incitmeyiniz.
Bir erkekle eşit olmak isteyen bir kadın hırs sahibi değildir.
Haset sevince yer bırakmaz.
Tek başına olmakla yalnız olmak arasındaki fark nedir?
Zaman zaman Tanrı’ya gerçekten çok kızıyorum.
Tanrı’nın özgürlüğe o kadar saygısı var ki bizi zorlamaktansa cennet yerine cehenneme gitmemizi tercih edebilir.
Kalp ağrısına neden olan şeylerin çoğu, bir şeylerin olduğundan farklı olmasını istememizdir.
Diyordum ki gerçekten Dalay Lama cennete gittiğinde -giderse demedim, gittiğinde dedim- Tanrı’nın Ah Dalay Lama, çok harikaydın. Hıristiyan olmaman ne kötü. Sen daha sıcak olan yere gitmek zorunda kalacaksın. diyeceğini mi düşünüyorsunuz.
İnançlarla ilgili bir sorun yok. Sorun inançlılar.
Insanlar sosyal hayvanlardır.
Insan olmayı, diğer insanlardan öğrendim.
Bir insan, başka insanlar aracılığıyla insandır.
En büyük sevinci başkaları için iyilik yapmaya çabaladığımızda hissederiz.
Ilk kase dondurma muhteşemdir, ikinci lezzetlidir ama üçüncüsü hazımsızlık yapar.
Hayatlarımızda olumsuz gibi görünen şeylerin tümüyle nasıl yüzleştiğimiz, ne tür bir insan olduğumuzu belirler.
Her nerede arkadaşların varsa orası senin ülkendir ve her nerede sevgi görüyorsan orası senin evindir.
Acı kaçınılmazdır; acı çekmek tercihe bağlıdır.
Var oluşumuzun altında önemli bir soru yatar. Hayatın amacı nedir?
Acı çekmek kaçınılmazdır, ama o acıya nasıl karşılık verdiğimiz bizim seçimimizdir.
İnsanın acı çekmesinin büyük kısmının kendi kafasında ve kalbinde gerçekleştiğini biliyorum.
Maneviyat ve bilimi genellikle zıt güçler -birinin eli diğerinin boğazındaki- olarak görürüz.
Her gün, yeniden başlamak için yeni bir fırsattır. Her gün sizin doğum gününüzdür.
Başkalarından daha büyük olduğumuzu hissetme ihtiyacı, daha küçük olduğumuza dair dırdır eden korkudan kaynaklanır
Aslında hiç kimse bağışlamaktan aciz değildir ve hiç kimse bağışlanamaz değildir
Tek başımızayken sevinç hissedebiliriz ama yalnızken hissedemeyiz.
Stres ve kaygı genellikle fazla beklenti ve fazla hırstan kaynaklanır.
Başkalarını ayrı olarak gördüğümüzde bir tehdit haline gelirler. Başkalarını bir parçamız, bağımız, birbirlerine bağımlı olarak gördüğümüzde beraber yüzleşemeyeceğimiz zorluk yoktur.
İnançlarla ilgili bir sorun yok, sorun inançlılar
Duyusal tatmin yoluyla mutluluğu aramak, tuzlu su içerek susuzluğu gidermeye çalışmak gibidir
Çok fazla korku, hüsran getirir. Çok fazla hüsran, öfke getirir.
Kalıcı mutluluk hiçbir gayenin ya da başarının arayışında bulunamaz. Servette ya da ünde de yoktur. O yalnızca insan aklında ve kalbinde bulunur, o bulacağımızı ümit ettiğimiz yerdedir.
Birçok bilim insanı doğumdan sonra ki birkaç hafta annenin fiziksel dokunuşunun beynin doğru şekilde gelişmesinde kilit unsur olduğunu söylüyor. Doğumdan sonra çocuğun yalnız ya da annesinin fiziksel dokunuşundan mahrum olması çok zarar verebilir. Bunun dinle hiçbir ilgisi yok. Bu biyoloji. Sevgiye ihtiyacımız var.
Savaş ve şiddet gibi karşı karşıya geldiğimiz birçok sorun kendi yaratımımızdır. Bir doğal afetin aksine, bu sorunlar biz insanların kendileri tarafından yaratılmıştır. Yedi milyar insanoğlu var ve kimse sorun yaşamak ve ıstırap çekmek istemiyor fakat ortada birçok sorun ve ıstırap var, çoğu bizim kendi yaratımımız. Neden?
Acı çekmek kaçınılmazdır diyorlar, ama o acıya nasıl karşılık verdiğimiz bizim seçimimizdir. Zulüm ya da işgal bile vereceğimiz karşılığı seçme özgürlüğümüzü elimizden alamaz.
Belki de tamamıyla mevcut olmak bu demektir; yüz yüze geldiğimiz her an ve her insan için hazır olmak, geçmişin uzun uzun düşünülen anıları tarafından bağlanmamış ve geleceğe dair beklentisel endişeler tarafından aklı çelinmemiş olmak:
Sevincin 8 temel şartı:
1-Bakış açısı, 2- tevazu,3-mizah, 4-kabul etme, 5-bağışlama, 6-minnettarlık,7-şefkat,8-cömertlik
Duyusal tatmin yoluyla mutluluğu aramak, tuzlu suyla susuzluğunu gidermeye çalışmak gibidir.
Hayatta en hakiki ilişki;
karşındakine duyduğun sevginin,
ona duyduğun ihtiyacın ötesine geçtiği sevgidir…

Dalai Lama

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir