İçeriğe geç

Mümtehine Kitap Alıntıları – Sabiha Ateş Alpat

Sabiha Ateş Alpat kitaplarından Mümtehine kitap alıntıları sizlerle…

Mümtehine Kitap Alıntıları

Bizler şikayet eden değil, üreten olmak zorundayız. Yoksa eleştiri hakkımız olmaz.
Kalıplaşmış insanın ise, kendine has değer yargısı, seçimleri yoktur; o, kendi olmaz. Başkalarının değer yargısına göre değerlendirir. Kendisine empoze edilen değer yargısı ve düşünceye göre şekillenir.
Elbette Kur’an okunur, bu sevaptır, ama Kur’an dilek tutma kitabı değildir. Hayat yönlendirmek için gelmiştir.
Yıllarca kadınlar üzerinden yürütülen sinsi savaşın kurbanı olmayan kaç kadın vardı ki!
Çalışan kadın! Ev kadını! Köy kadını! Sosyete kadını! Ne de çok sınıflara bölmüşlerdi. Her birine biçtikleri rol ayrı ayrıydı. Kimi yerde, kapital sistemin kurbanı çalışan kadınlar! Kimi yerde, seküler, modernist algıların içerisinde kadınlığını yitirildiği özgür kadınlar! Kimi yerde, atalar dininin kurbanı köle misalı kadınlar!
Ne var ki son zamanda uygulayıcıların problemli olması, İslam’ın yanlış anlaşılmasına sebebiyet vermiştir.
Imtihanımızın rengi bir. Yarışmak ve hep birlikte kazanmak zorundayız düşüncesiyle, şimdi dönelim hayatımızın merkezine. Takdir edilmiş günlerimizi, imtihan bilinciyle dökelim takvim yapraklarından Hazan vakti geldiğinde, son yaprak düştüğünde Razı oldun ve razı olundun. müjdesiyle alalım hayat karnemizi elimize. Haydi, dağılalım yeryüzüne.
Bu günümüzü çalan iki hırsız vardır. Biri geçmişimizle ilgili anılarımız, acılarımız; diğeri gelecek ile ilgili kaygılarımız.
Aldanmışız işte! Hem de Allah adıyla aldatılmışız. Ne kötü bir aldanış biçimidir bu?

Ey insanlar, Allah’ın vaadi şüphesiz gerçektir. Dünya hayatı sizi aldatmasın. Aldatıcı da sizi Allah ile aldatmasın.
(Fatır, 5)

Günlerden yine imtihandı
Sadık olanlar, hayatı imtihan bilinci ile kuşananlardı. Yolda dökülmeyenler, varılacak menzilin varisleriydi.
İmtihanın en ağırına tabi tutulsa da, isyan etmemektir Meryem olmak!
İffetsizliğin revaçta olduğu bir yerde, iffetin tek adresi olmaktır Meryem olmak!
Allah’ın emirleri karşısında, Buna gücüm yetmez. bahanesi imani bir problemdir.
Günlük tabelâ ve reklâm okuduğunuz kadar Kur’an okumamışsanız, babanızı tanıdığınız kadar Peygamberi tanımamışsanız, evinizi tanıdığınız kadar kitabınızı tanımamışsanız; işte o zaman Allah’a verdiğiniz sözlerinizi tutmayan sizler, kendi kendinize zulmediyorsunuz demektir.
Ve şeytanın desiselerine ancak olaylara imanlarıyla bakanlar kanmazlar.
Rabbim, beni razı olduklarına razı kıl. Razı olduklarına razı olan bir gönül ver bana.
Hayat bir imtihan, nerede nasıl bilinmez. Ve şeytanın kalbe nüfuz etme anları, imtihan anlarıdır. Gafil yakalamak ister. Uyanık olup kalbe sahip çıkmak gerekir.
Zorluğu, sabır yudumlayarak gidermek gerek.
Allah’tan başka hiç kimse, inanan bir kimsenin ekonomisine, siyasetine, hukukuna kanun koyamaz. Konun koyucular olsa da, mümin kişi bunu kabul etmez. Reddetmesi imanın gereğidir.
Çalışan kadın! Ev kadını! Köy kadını! Sosyete kadın! Ne de çok sınıflara bölmüşlerdi. Her birine biçtikleri rol ayrıydı. Kimi yerde, kapital sistemin kurbanı çalışan kadınlar! Kimi yerde, seküler, modernist algıların içerisinde kadınlığın yitirildiği özgür kadınlar(!). Kimi yerde, atalar dininin kurbanı köle misali kadınlar!
Kardeşin derdiyle dertlenmek de bir ibadettir.
İslâm her şeyde ilmî delil ister ve Hati burhanekum der, yani Getirin delilinizi.
Yazın kavurucu sıcağında, yürekleri üşüyen yüzlerce insan vardı imtihandan geçen.
Bir zübde-i âlemsin sen, hoşça bak zatına..
Sonuç olarak ölüm bir son ama sonu olmayan bir gerçek..
Takdir edilmiş günlerimizi, imtihan bilinciyle dökelim takvim yapraklarından.
Hazan vakti geldiğinde, son yaprak düştüğünde “Razı oldun ve razı olundun.” müjdesiyle alalım hayat karnemizi elimize.
Haydi, dağılalım yeryüzüne
Allah‘ın göndermiş olduğu sistem hayata hakim değilse, orası zifiri karanlık demektir.
Bu günümüzü çalan iki hırsız vardır.
Biri geçmişimizle ilgili anılarımız, acılarımız;
diğeri gelecek ile ilgili kaygılarımız.
Tevbe bir ibadettir.
Bir yerlerden alınmaz, Allah’a sunulur sadece.
Bize yüklenen bir dava var, İSLÂM DAVASI. İşte bu yolda da, imtihanların var olduğunu bilmemiz gerekiyor.
Yine Kur’an’da bir çağrı var:
“İman edenler, iman edin!” diye buyrulur Nisa suresinde.
Sınav şeklini belirleyen Allah’tır. Yol haritasını ya da cevap anahtarlarını kitabında ve kitabı açıklayan sünnette vermiştir. Razı olduklarına razı olunmazsa, razı olunmaz. Zorluğu, sabır yudumlayarak gidermek gerek.
Razi der ki: “Kur’an’ı anlamadan ya da yaşamadan okumak, Kur’an’a saygısızlıktır.” “Kur’ân’ı(n anlamını) düşünmüyorlar mı? Yoksa kalbler(inin) üzerinde kilitleri mi var (ki hiçbir hakikat, gönüllerine girmiyor)?” (Muhammed, 24)
Hayat, imtihan için verilen bir süreydi; ne varki imtihan soruları hep seviyeye göre şekillenirdi. Allah, kimseye çekemeyeceği yükü yüklemezdi çünkü.
Ölüm bir son ama sonu olmayan bir gerçek.
Hayatın adı imtihandı. Umutların, hayallerin, acıların ve beklentilerin eşlik ettiği bir yolculuktu hayat.
Gence hicret gerekir; her türlü masiyetten vahye göç ederek.
Peygamberimizin zamanında gençlerden bahsedilir.
Bilal’dir birinin adı!
İşkencenin altında haykırdığı tek ses “Ehad” yani “Hayatın hakimi tek Allah’tır.” olmuştur.
Bana karışan tek Allah’tır.
Tüm baskılara, dayatmalara rağmen, Allah’tan vazgeçmemiştir.
Kur’an‘ın anlattığı genç, bu zamanın kemalizminin, demokrasisinin, laikliğinin karşısına geçecek ve: “Nedir bu peşinden gittikleriniz?” diyerek Allah’a çağıracak.
Şunu iyi bilin ki, iman kuru bir iddia değildir. Tevhidin anlamını çok iyi kavramak zorundayız. Tüm Peygamberlere karşı çıkışların sebebi Kelime-i Tevhid idi.
O halde düşünmek gerekmez mi, nedir bunun anlamı?
Beşeri sistemlerin, gençleri istismar ettiği, onları sırf tüketim aracı olarak gördüğü, inançsız ve idealsiz, fıtratından kopuk hale getirdiği bu karmaşa ortamında gençlik, Kur’an‘ın dosdoğru Rehberliğine muhtaçtır…
Nebevi hareket metodunu önümüze koyarak, bedeli ne olursa olsun, asla ödün vermeden hareket etmeliyiz.
Günlük tabela ve reklam okuduğunuz kadar Kur’an okumamışsanız, günlük televizyon izlediğiniz kadar Kur’an okumamışsanız, babanızı tanıdığınız kadar Peygamberi tanımamışsanız, evinizi tanıdığınız kadar kitabınızı tanımamışsanız; işte o zaman Allah’a verdiğiniz sözlerinizi tutmayan sizler kendi kendinize zülm ediyorsunuz demektir.

Ali Küçük Hoca

Umudunu yitirme.
Allah dilerse, bir sebep yaratır. ❀
Bir zübde-i âlemsin sen, hoşça bak zâtına.
Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’in, Allah‘ın tek olduğunu ve herkesin Rabbi olduğunu söylemesi, müşriklerin gücüne gidiyordu. Kuranı Kerim’in bir başka yerinde, müşriklerin tevhidden kaçışları ve şirk bataklığına bakmaları hakkında şöyle denilmiştir:

“Allah, bir olarak zikredildiğinde ahirete iman etmeyenlerin kalpleri burkulur. Fakat Allah’tan başka ma’budları zikredilirse o zaman yüzleri güler.”
Zümer,46

Müşrikler, Allah‘ın var olduğunu inkar etmiyorlardı. Müşrikler, Allah’ı hem kendilerinin hem de bütün kainatın yaratıcısı olarak kabul ediyorlardı. O’nun Rab ve İlah olduğunu da inkar etmiyorlardı. Ayrıca, O’na ibadet etmekten de kaçınmıyorlardı. Fakat asıl sapıklıkları, O’nun tek veya çok oluşuyla ilgilidir. Uluhiyet (ilahlık) ve rububiyet (Rablik)’in sadece Allah’u Teala’ya mahsus olmadığını sanıyorlardı. Aksine, Allah’a çeşitli ortaklar koşuyorlardı. Bu itibarla, Allah’a ibadet ederken bu ortak ve tanrılara da ibadet etmeyi ihmal etmiyorlardı.
Sen kâfirlere uyma, uyanlara karşı Kur’an ile büyük bir cihadla cihad et.

Furkan,52

“Hakiki mücahid, nefsine karşı cihad açan kimsedir.”

Tirmizi,Cihad

Başkalarını İslam’a çağırırken kendi nefsinizi unutmamalısınız. Dikkat edin, ilk inen surelerde imanın şirkten kurtulması ve ardından insanın nefis terbiyesi, ahlak terbiyesi vurgulanmıştır. Gönül dünyamızı takva ile mamur etmeliyiz. İç dinamiklerimiz güçlü olmalı ki, dış etkenlere karşı kendimizi helal sınırı içerisinde koruyabilelim.
Biliyorsunuz günümüzde vahyin öğretileri ya geleneklerin kıskacında ya da feminist algıların pençesinde. Allah’ın sizler için çizdiği sınır kâfidir. Batılıların Müslüman kadın üzerinden yürüttükleri sinsi planlara karşı uyanık olmak zorundadır, çağdaş Mümine kadın. “Özgürlük kılıfı” altında kadını pervasızlaştırma çabası içerisindeler. Kadının özgürlüğünden kastettikleri şey ise, kadını sokağa çekip emeğini, cinsiyetini, Kadınlığını, analık görevini sömürmek. Karşı tarafta olanlar zaten belli; asıl tehlike, mümin kadının bu söylemlerin kurbanı olmasıdır. 
Tevhid, özgün, özel ve karışımı olmayan net bir yoldur.
Yolcusunun da net, özgün, özel olmasını istiyor.
LA İLAHE İLLALLAH’ı kabul eden bir bireyin, her şeyi, ama istisnasız hayattaki her şeyi, batıl da olanlardan farklıdır, farklı olmalıdır.
Cihad, insanları, sınıf, zümre, parti ve bütün beşeri hegomanyalardan kurtarıp Allah‘ın hakimiyeti altına gönül rızası ile davet etmenin adıdır.
Cihad: insanları, kula kul olmaktan kurtarıp Allah’a kulluğa davet edişin ve bu uğurda çekilen sıkıntıların adıdır.
Cihad, bir ibadettir. İnsanları zulmün ve tuğyanın karanlıklarından, İslam’ın aydınlığına bir davettir.
İslam’da savaş toprak parçası için, ırk için, bayrak için yapılmaz. Cihadın gayesi, toplumdaki fitneyi kaldırmak, zulümleri önlemek, insanlara Allahın adını ulaştırabilmektir.
Hak bayrağını yüceltmektir.
İnsanları baskılardan ve zülümlerden kurtarmaktır. İslam ile insanların arasındaki engelleri ortadan kaldırmaktır.
ALLAH’ı sadece zâtında ve varlığında değil; Rabblığında, ilahlığında ve isim ve sıfatlarında da birlemekle mümkündür. Buda sadece söylem ile değil, söylem ve eylemin aynı zamanda içselleşmiş olması ile olur.
Tüm dünyaya İlah’ın bir tek olduğunu, yalnızca ALLAH’ın ilahlığını ilan etmektir. La diyerek baş kaldırışla başlayıp, İlla ile yalnızca ama yalnızca ALLAH’a kayıtsız ve şartsız teslimiyetle devam eden, imtihan sürecinde önlerine çıkan yasaklar, sıkıntılar, sürgünler vb. sınavlarda dik duruş, kaymama, sapmama ve sabır ile tasdik olunup cennetle nihayetlenen bir yürüyüştür.
“La” ve “İlla” (sı)nın farkında olmayanın, Muvahhid vasfını alması mümkün müdür ?

“La” ile neye baş kaldırdığının “illa” ile neye ve nasıl baş eğmesi gerektiğinin farkında olmak, aklın, bilincin, şuurun gereğidir. Yoksa birkaç kelimeyi tekrar etmenin, papağan misali idraksiz söylemenin, insana vasıf kazandırması düşünülemez.

İslam’da tevbe kimseden alınmaz, yalnızca Allah’a sunulur ve aracısız olur.
Rabbim, beni razı olduklarına razı kıl.
Razı olduklarına razı olan bir gönül ver bana.
Yeryüzünün ıslahı Allah’a itaat ile, fesadı da Allah’a isyan iledir.
Sözün özü, dinin sahibi Allah’tır; hükümleri Allah koyar, uygulanış biçimini de Peygamberden alma zorunluluğu vardır.
Allah’tan başka hiç kimse, inanan bir kimsenin ekonomisine, siyasetine, hukukuna kanun koyamaz. Kanun koyucular olsa da, mümin kişi bunu kabul edemez. Reddetmesi imanının gereğidir.
Allah’tan başka Malik yoktur.

“Göklerin ve yerin hakimiyeti Allah’ındır. Allah‘ın her şeye gücü yeter.”
Al-i İmran-189

Allah’tan başka yaratan yoktur.

“Allah, her şeyin yaratıcısıdır ve O her şeyin gözeticisidir.”
Zümer- 62

Tevhid, kendisini İslam’a nispet eden insanların en çok telaffuz ettikleri, -en çok çektikleri diyelim- ama manasını hemen hemen hiç bilmedikleri bir kelime.
Kadınların istismar olması hep İslam’ın hakim olmamasından kaynaklanıyor diye söylendi..
İslam, Allah’ın va’z ettiği bir yaşam şeklidir ve Allah, kullarına zulüm edici değildir. Kulları için en uygun yaşam tarzını emretmiştir.
İslam, hayatın tamanını kaplayan bir hayat tarzıdır.
Kur’an’a uymayan tüm sistemler, inanışlar, yaşam biçimleri karanlıktır.
Bir şeyin sevap olması için, o şeyin ibadet kapsamında olması gerekir; ama bir şeyin ibadet olması için de o şeyi, Peygamberimizin yapmış olması gerekir.
Peygamberimizin yapmadığı veya “yapın” diye emir buyurmadığı bir şey, sevap umularak yapılırsa, bidattir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir