İçeriğe geç

Mülksüzler Kitap Alıntıları – Ursula K. Le Guin

Ursula K. Le Guin kitaplarından Mülksüzler kitap alıntıları sizlerle…

Mülksüzler Kitap Alıntıları

Zamana karşı çalışmaktansa zamanla birlikte çalışmanın iyi yanı, diye düşündü, zamanın boşa harcanmamasıdır. Acı bile işe yarıyor.
Yirmi yaş dolaylarında öyle bir an vardır ki, yaşamının geri kalan kısmı boyunca ya herkes gibi olmayı, ya da farklılıklarını erdeme dönüştürmeyi seçmen gerekir.
Devrim’i satın alamazsınız. Devrim’i yapamazsınız. Devrim olabilirsiniz ancak. Devrim ya ruhunuzdadır ya da hiçbir yerde değildir.
İnsan doğası değişmez .
İnsan yaşamının gerçek durumu sevgidir.
Erkeğin istediği özgürlüktür . Kadının istediği mülkiyettir.
Ölmek , kendini yitirmek ve diğerlerine katılmaktır.
Gerçek yolculuk geri dönüştür
Aklınızı hak etmek, kazanmak gibi fikirlerden arındırın, ancak o zaman düşünebileceksiniz.
Bizim erkeklerimiz ve kadınlarımız özgürdür, hiçbir şeye sahip olmadıkları için özgürdürler.
Eğer bir şeyi bütün olarak görebilirsen, dedi, hep güzelmiş gibi görünür. Gezegenler, yaşamlar Ama yakından bakıldığında dünya yalnızca toz ve kayadan oluşur.
Düşünceler baskı altına alarak yok edilemez. Onlar ancak dikkate alınmayarak yok edilebilir.
“Eğer bir şeyi bütün olarak görebilirsen, dedi, hep güzelmiş gibi görünür. Gezegenler, yaşamlar Ama yakından bakıldığında bir dünya yalnızca toz ve kayadan oluşur. Günden güne yaşam daha da zorlaşır, yorulursun, ritmi kaçırırsın.
Bir insan ne kadar zeki olursa olsun, nasıl göreceğini bilmediği bir şeyi göremez.
Konuşma paylaşmadır -birlikte yapılan bir sanat. Sen paylaşmıyorsun, yalnızca bencillik ediyorsun.
Biz işbirliği yapmıyoruz-biz ???? ???????? Dışlanmaktan, tembel, işlevsiz, bencil diye adlandırılmaktan korkuyoruz. Komşumuzun düşüncesinden, kendi seçim özgürlüğümüze saygı gösterdiğimizden daha fazla korkuyoruz.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
“Neden korkuyordu? Anlamıyorum.”
Benden. Herkesten. Toplumsal organizmadan, insan ırkından, onu yadsıyan kardeşlikten. Bir insan kendini bütün diğerlerine karşın yapayalnız hissederse, kolaylıkla korkabilir.”
İnsanı canlı tutan bir yerden ötekine dolaşmak değil, zamanı kendi yanına çekmek. Zamanla birlikte çalışmak, zamana karşı değil.
Vermediğiniz şeyi alamazsınız, kendinizi vermeniz gerekir. Devrim’i satın alamazsınız. Devrim’i yapamazsınız. Devrim olabilirsiniz ancak. Devrim ya ruhunuzdadır, ya da hiçbir yerde değildir.
“Bizi bir araya getiren şey, acı çekmemiz. Sevgi değil. Sevgi akla boyun eğmez, zorlandığında da nefrete dönüşür.”
Yaşamının geri kalan kısmı boyunca ya herkes gibi olmayı, ya da farklılıklarını erdeme dönüştürmeyi seçmen gerekir.
Ya da hiç olmazsa onlara boyun eğmeyi seçersin.
Yeniden dünyaya gelmek Ama yeni bir bedende doğmam gerekirdi, eskisinde değil.
Dünyasının ışığı boş ellerini dolduruyordu.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Belki de bizim dertlerimizden kurtuluş yok.
Cik cik diye ötüyorlardı, cik cik. Benim bu mülk cük cük, benim bu bölgecik cik cik
“Eğer bir şeyi bütün olarak görebilirsen, dedi, hep güzelmiş gibi görünür. Gezegenler, yaşamlar Ama yakından bakıldığında bir dünya yalnızca toz ve kayadan oluşur. Günden güne yaşam daha da zorlaşır, yorulursun, ritmi kaçırırsın. Uzaklığı ararsın, ara vermeyi. Dünyanın ne kadar güzel olduğunu görmenin yolu, onu ay gibi görmekten geçiyor. Yaşamın ne güzel olduğunu görmenin yolu ölümün bakış açısından bakmaktan geçiyor.’
“Aslında hiç düşünmemek her zaman daha kolay. Şirin, güvenli bir hiyerarşi bulup yerleş.
Değişiklik yapma –onaylanmama tehlikesine düşme– iş arkadaşlarını rahatsız etme. Yönetilmeye izin vermek her zaman en kolay şey.
Toplumsal vicdan artık yaşayan bir şey değil, bir aygıt, bürokratlarca denetlenen bir iktidar aygıtı!
Ruhsal acıdan söz ediyorum! İnsanların yeteneklerinin, çalışmalarının, yaşamlarının boşa gittiğini görmelerinden. Akıllıların aptallara boyun eğmelerinden. Güçlülük ve cesaretin kıskançlık, güç hırsı ve değişme korkusu tarafından boğulduğunu görmelerinden. Değişme özgürlüktür, değişme yaşamdır.
Zorlama, düzeni sağlamanın en etkisiz yoludur.
Yalnızdı, her gün gördüğü onca insanın arasında boğulurcasına yalnızdı.
Kilitli odalarda kâğıtlar varsa, odalara girmek için anahtarları olan insanlar da vardır!”
Kendi dünyasında hep yalnız olmuştu.
Anarres’te ne avımız ne düşmanımız var. Yalnızca birbirimiz varız. Birbirine zarar vermekle güç kazanılmaz. Yalnızca zayıflık kazanılabilir.
“Eğer bir şeyi bütün olarak görebilirsen,” dedi, “hep güzelmiş gibi görünür. Gezegenler, yaşamlar… Ama yakından bakıldığında bir dünya yalnızca toz ve kayadan oluşur. Günden güne yaşam daha da zorlaşır, yorulursun, ritmi kaçırırsın. Uzaklığı ararsın-ara vermeyi. Dünyanın ne kadar güzel olduğunu görmenin yolu, onu ay gibi görmekten geçiyor. Yaşamın ne güzel olduğunu görmenin yolu ölümün bakış açısından bakmaktan geçiyor.”
Hiçbir toplum var olmanın doğasını değiştiremez. Acı çekmeyi önleyemeyiz.
Çünkü canına okuyabiliriz ve sen karşılık veremezsin. Çünkü sen özgür değilsin.
Hiçbir şey senin değil. Kullanmak için var. Paylaşmak için var. Eğer paylaşmazsan kullanamazsın.
Yirmi yaş dolaylarında öyle bir an vardır ki, yaşamının geri kalan kısmı boyunca ya herkes gibi olmayı ya da farklılıklarını erdeme dönüştürmeyi seçmen gerekir.
Farklı güneşlerin ışıkları farklıdır ama tek bir karanlık vardır.
Ben Güneydoğu’da kamptayken bir adam vardı, böyle bir şeyi ilk defa görmüştüm. Hava gemisinin motorunda bir bozukluk vardı, kalkarken çakılıp ateş aldı. Adamı çıkardıklarında tümüyle yanmıştı. İki saat kadar yaşadı. Kurtarılamazdı; o kadar uzun yaşaması için, o iki saat için hiçbir neden yoktu. Sahilden uyuşturucu ilaç getirmelerini bekliyorduk. Birkaç kızla beraber onun yanında kaldık, uçağı yükleyen ekipteydik. Hiç doktor yoktu. Orada kalıp onun yanında olmanın dışında hiçbir şey yapamıyordunuz. Şoka girmişti, ama çoğunlukla kendindeydi. Çok acı çekiyordu, özellikle ellerinden. Bedeninin geri kalanının tümüyle yandığını bildiğini sanmıyorum, acının çoğunu ellerinde hissediyordu. Rahatlatmak için ona dokunamıyordunuz, dokunduğunuzda deri ve et elinizde kalıyordu o da çığlığı basıyordu. Onun için hiçbir şey yapamıyordunuz. Yapılacak hiçbir şey yoktu. Belki orada olduğumuzun farkındaydı, bilmiyorum. Ona yararı olmadı. Onun için hiçbir şey yapamıyordunuz. O anda şunu anladım Hiç kimse için hiçbir şey yapamayacağımızı. Anlıyor musunuz Birbirimizi kurtaramayız. Kendimizi de.
Küçük çocuklar metin oluyorlar. Kafalarını çarpınca ağlıyorlar ama büyük şeyleri olduğu gibi kabul ediyorlar, birçok yetişkin gibi sızlanıp durmuyorlar.
.
Devrimi satın alamazsınız. Devrim yapamazsınız.

Sen sadece devrim olabilirsin. Ya ruhunuzdadır, ya da hiçbir yerde değildir.

.
Gerçekten hiçbir sorumluluğunuz, özgürlüğünüz, seçeneğiniz olmayan, yalnızca yasaya itaat etmenin yanlış seçeneği veya ardından cezayı takip eden itaatsizliğin olduğu bir toplumda yaşamak ister miydiniz ?

Gerçekten bir hapishanede yaşamak ister miydin ?

.
Evin hiç bulunmadığın bir yer olduğunu anladığın sürece tekrar eve gidebilirsin.

.
Zamana karşı değil de onunla çalışmanın yanı, zamanın boşa gitmemesidir, diye düşündü.

Acı bile önemli.

.
Hiçbir şeyin yok. Hiçbir şeye sahip değilsin. Hiçbir şeye sahip değilsin.

Özgürsün. Sahip olduğun tek şey ne olduğun ve ne verdiğindir.

Bizi bir araya getiren şey, acı çekmemiz. Sevgi değil. Sevgi akla boyun eğmez, zorlandığında da nefrete dönüşür. Bizi birleştiren bağ seçilebilir bir şey değil. Biz kardeşiz. Paylaştığımız şeylerde kardeşiz. Hepimizin tek başına çekmek zorunda olduğu acıda, açlıkta, yoksullukta, umutta biliyoruz kardeşliğimizi. Biliyoruz çünkü onu öğrenmek zorunda kaldık. Bize birbirimizden başka kimsenin yardım etmeyeceğini, eğer elimizi uzatmazsak hiçbir elin bizi kurtaramayacağını biliyoruz.
Düşünceler, baskı altına alınarak yok edilemez.
“O haliyle duyduğu endişe ve sorumluluklardan kaçabileceği bir sığınak sunulmamıştı, o da hiçbir zaman bir sığınak aramamıştı.”
“Çünkü bu gezegende yazdığımı anlayabilen kimse yok. Ya da anlamak isteyen. Tek anlayan da üç gün önce öldü.”
“Karayı ak gibi gösteremezsin.”
“Yalnızdı, her gün gördüğü onca insanın arasında boğulurcasına yalnızdı. Onun derdi temasa geçememekti, bütün o aylar boyunca Urras’ta kimseye hiçbir şeye temas edemediğini hissediyordu.”
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir