İçeriğe geç

Muhtelif Evhamlar Kitabı Kitap Alıntıları – Ömür İklim Demir

Ömür İklim Demir kitaplarından Muhtelif Evhamlar Kitabı kitap alıntıları sizlerle…

Muhtelif Evhamlar Kitabı Kitap Alıntıları

&“&”

Gündelik hayatın, kaçışların en meşrusu ve düşünmemenin en karmaşık hali olduğunu böyle anladım.
Malumunuz, ölüler yokluklarıyla var olur, anılarla yaşar.
Medeniyet dediğin kibrit çakmayı bile unutturur adama deyip dururdun ya oğlum, daha da betermiş. Bırak kibriti, kendimizi unuttuk.
Dün gece bir rüyadan ağlayarak uyandım. İçinde ölüm ya da aşk yoktu, gençlik vardı. Öyle mutlu, öyle güzel rüyaydı ki, uyanınca yüzüme vuran gerçekliğe dayanamadım."
Hikayeler hep böyle kötü mü bitmeli?
Genciz. Şu dünyayı sevmeyecek kadar genciz.
Kendimle bile konuşamıyorum, delirmek büyük bir lüks.
Bir görsen, nasıl genciz! Rüya gibiyiz.
Ne diyeyim, huzur tuhaf şey arkadaş, ancak kaybedecek bir şeyin kalmadığında gelip seni buluyor.
Bir kızı çuvala koyup duvara vurmayı anlatan neşeli türküler var, ne tuhaf değil mi? Kan içinde bir çuval, içinde ölü bir kız…
Durmadan düşünüyorum, ne çok öldük yaşamak için."
Onat Kutlar
Ve çok yukarlardan, her şeyin üstünden, varlığın ve yokluğun ötesinden, herkese ve hiç kimseye ait belli belirsiz bir düşünce geçti. Hikâyeler hep böyle kötü mü bitmeli?" Düşüncenin sahibi sayfayı çevirdi.
Sayfa da geri gelmedi.
… hayat beklemiyor, beklemek gibi bir derdi de yok. Biz onu anlayana kadar gelip geçecek. " ✏
Öyle güzeldi ki bizim dostluğumuz, içinden ölüm bile geçemedi.
Çünkü boka batınca, o boku hemen biriyle paylaşmak istersin.
Birçok şeyler gibi insanlar da kuyuya benzer.
İçlerinde boğulabiliriz."
-A. H. Tanpınar
Birçok insan, mutlu olduğunu bilmediği için mutsuzdur" demiştir Dostoyevski.
Benle kendim arasında derin bir sessizlik var.
Sonunda öyle bir hale geldim ki, dünya beni üzemez oldu. Daha da güzeli: Hayat da anlayış gösterdi, alıştıra alıştıra terk etti beni.
Birçok insan, mutlu olduğunu bilmediği için mutsuzdur" demiş Dostoyevski
Neyzen’in dediği gibi: Ben böyle dünyanın devr-i devranını, izzet-i nefsini ******
Bir kızı çuvala koyup duvara vurmayı anlatan neşeli türküler var, ne tuhaf değil mi?
Kibrit kutularının sırtındaki kelimeyim ben: Vasat.
Durmadan düşünüyorum, ne çok öldük yaşamak için."
Birçok şeyler gibi insanlar da kuyuya benzer.
İçlerinde boğulabiliriz.
A. Hamdi Tanpınar
Medeniyet dediğin kibrit çakmayı bile unutturur adama" deyip dururdun ya oğlum, daha da betermiş. Bırak kibriti, kendimizi de unuttuk.
Ne diyeyim, huzur tuhaf şey arkadaş, ancak kaybedecek bir şeyin kalmadığında gelip seni buluyor.
Kapan gibi daralan paslı evliliklerin içinde, nezih mangal partilerinin kenarında, kalın raporların arasında henüz ölmeye başlamamışız."
Çünkü öyle güzel bir kafaydı ki çocukluk mereti, bugüne kadar ne içtiysem, ne denediysem, hiçbiri beni oraya götüremedi."
Onun için dert dinlemek, kendi dertlerinin panzehiriydi, o kadar."
Herkesin bir şeyi vardır be. En azından derdi, tasası vardır."
Ne diyeyim, huzur tuhaf şey arkadaş, ancak kaybedecek bir şeyin kalmadığında gelip seni buluyor. "
Öyle güzeldi ki bizim dostluğumuz, içinden ölüm bile geçemedi."
Velhasıl hayat beklemiyor, beklemek gibi bir derdi de yok.
Geceler kara tren, geceler
Yüklüyor bana seni, geceler
Bende bir resmin var, yüzüme bakmıyor
Günlerdir kapımı, kimseler çalmıyor
Göğsümden içeri, yokluğun sızıyor
Bir demlik çayım var
Tütünüm de geçiyor…
Yokluğu hissetmek kolay da anlatması zor.
Velhasıl hayat beklemiyor, beklemek gibi de bir derdi yok. Biz onu anlayana kadar gelip geçecek.
Velhasıl hayat beklemiyor, beklemek gibi bir derdi de yok. Biz onu anlayana kadar gelip geçecek.
Ben peki, birini mi arıyorum, yoksa bulunmak mı istiyorum?
Seninle evlenmeden önce böyle güzel değildi buralar."
Bazı kelimeler ve cümleler kimseye yakışmıyor. … Ne derse eğreti duruyor.
Ne diyeyim, huzur tuhaf şey arkadaş, ancak kaybedecek bir şeyin kalmadığında gelip seni buluyor.
Dişin ağrıyorsa çekersin, yıllarca içinde çürümesine izin vermezsin" dedi bu sefer içindeki ses, "Hayat artık içinde çürüyor Selim. Çek gitsin."
Mutlu son diye bir şey yoktu, uzun vadede bütün hikayeler mutsuz biterdi.
Ne diyeyim, huzur tuhaf şey arkadaş ancak kaybedecek bir şeyin kalmadığında gelip seni buluyor.
Sonunda öyle bir hale geldim ki dünya beni üzemez oldu. Daha da güzeli: Hayat da anlayış gösterdi, alıştıra alıştıra terk etti beni.
“Saçmalıyordu, yalnızlığın sayılarla alakası yoktu. Belki tek başına değildi ama yapayalnızdı, bunu biliyordu.“
“Ömürden öte dert yok.”
“Çünkü boka batınca, o boku hemen biriyle paylaşmak istersin. Başka türlü kurtulamazsın. Önemli olan, aşağı yukarı senin kadar batık birini bulmaktır.”
“Bütün hatalarımı ve pişmanlıklarımı silecek, başıma gelen her şeyi, sanki ona varmak için yaşamışım gibi haklı gösterecek bir amaca ihtiyacım var.”
“Ne diyebilirim; ben ile kendim arasında derin bir sessizlik var.”
“Umut bu, alır gerçeğin ötesine götürür, yol kenarına atar adamı. Dön dönebilirsen.”
“Pardon diyorlar, bazen de biraz dikkat eder misiniz, diye çemkiriyorlar. Ne acayip soru. Biraz dikkat ediyorum zaten, biraz da etmiyorum. Siz diğer yarısına denk geldiniz…”
“Kendime vereceğim bir iyi, bir de kötü haberim var. Kötü haber; Hayatımda hiçbir şey hayal ettiğim kadar iyi olmayacak. İki artı bir evde, yalnız başıma uzun yıllar daha yaşayacağım. İyi haber: Hayatımda hiçbir şey hayal ettiğim kadar kötü de olmayacak. Tek tesellim bu. Ne harikayım, ne berbat. Kibrit kutularının sırtındaki kelimeyim ben: Vasat. “
“Gündelik hayatın, kaçışların en meşrusu ve düşünmemenin en karmaşık hali olduğunu böyle anladım.”
Herkes o kadar birbirinin aynısı ki gelenler gidenleri ya da gidenler gelenleri aratmıyor. Galiba bu yüzden kalabalığın yalnızlıktan bir farkı yok.
Umut bu, alır gerçeğin ötesine götürür, yol kenarına atar adamı.
Bir araya getirdiğim harfler beni anlatmaktan uzak
Yokluğu hissetmek kolay da anlatması zor. Bir vardı, bir yok oldu işte, gerisi boş laf!
Hayatımızı takvim yapraklarına kaydetmek gibi bir alışkanlığımız yoktu.
Velhasıl hayat beklemiyor, beklemek gibi bir derdi de yok. Biz onu anlayana kadar gelip geçecek.
Kendini keşfedilmemiş bir şiir gibi hissetti.
Ne diyeyim, huzur tuhaf şey arkadaş, ancak kaybedecek bir şeyin kalmadığında gelip seni buluyor.
Bir yalancı güneş altında buz kesti içimiz.
Bu mayıslar bahar değil çocuk.
Bu mayıslar bahar değil.
"
Çünkü mutlu son diye bir şey yoktu,uzun vadede bütün hikayeler mutsuz biterdi.
Herkes o kadar birbirinin aynısı ki gelenler gidenleri ya da gidenler gelenleri aratmıyor. Galiba bu yüzden,kalabalığın yalnızlıktan bir farkı yok.
Umut bu,alır gerçeğin ötesine götürür,yol kenarına atar adamı. Dön dönebilirsen
“Hikayeler hep böyle kötü mü bitmeli?”
“Yokluğu hissetmek kolay da anlatması zor. Bir vardı bir yok oldu işte, gerisi boş laf.”
Yokluğu öyle ağırdı ki, şu hayatta inandığım ya da keyif aldığım her şey birer oyalanmaya dönüştü.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir