İçeriğe geç

Moğolların Gizli Tarihi Kitap Alıntıları – Kolektif

Kolektif kitaplarından Moğolların Gizli Tarihi kitap alıntıları sizlerle…

Moğolların Gizli Tarihi Kitap Alıntıları

1235’te devlet işlerini alakadar eden yeni meseleler münasebetiyle toplanan büyük kurultayda Batı Seferi, yani Doğu Avrupa’nın istilâsı kararlaştırıldı.

Bu muazzam ordunun başında Cengiz’in torunu, Batu (Çoçi Oğlu) bulunuyordu. Aslında Harezm, Kafkasya ve İrtiş’in batısı büyük oğlu Cuci’ye düşmüştü (1224) fakat Cuci, Cengiz Han’dan az önce öldü ve ona ayrılan yerler oğlu Batu Han’a verildi. Ona verilen bölgede kurulan devletin adı Altın Orda , asıl kurucusu da Batu Han’dır. Hanların ordugahında Han çadırının üzeri altın kaplama olduğu için, bu çadıra Altın Orda deniliyordu.

Çağatay Han ve Ögeday Han’ın 1241 yılında birbiri ardınca ölmeleri üzerine Cengiz’in torunları arasında en yaşlı ve itibarlı kişi durumuna geçen Batu Han, daha rahat hareket etme imkânına sahip oldu. Böylece İrtiş boyundan Aral gölünün kuzeyindeki yerler de dahil olmak üzere Kama, İdil havzası, Özü boyu ve Turla bölgesine kadar uzanan geniş bir sahada, merkezi Saray şehri olan Altın Orda Hanlığı kuruldu.
Moğol devrinden önce Tatar adı, başka birçok kabileler tarafından da alınmıştır.
Çinggis-Han’ın aile adı Kiyan olduğu halde, onun mensup ol­ duğu Borcigin soyu, başka, soy ve kabileleri itaat altına almak suretiyle bir kabile ve halk (ulus) derecesine yükseldikten son­ra, eski zamanın meşhur ve kuvvetli kabilelerinden biri olan Manghol, Moğol adını almıştır.
Tolui 40 yaşını geçmiş olduğu halde orada hastalanarak öldü. Kele kabilesinden olan karısı ile 11 çocuğu yetim kaldı. Sonra bunlardan iki sülâle meydana geldi: en büyüğü olan Mungge, Ogodai’dan sonra tahta çıktı, üçüncüsü Hubilaj Çin’de hüküm sürdü, ikinci oğlu Hulâğu, İran’da kurulan IIhanlı sülâlesinin iik hükümdarı oldu.
Ögeday’ın, kendi neslinden gelecek adamların kabiliyetsiz ol­masından korktuğunu söylemesi üzerine, Çinggîs-Han kardeşleri­ne hitap ederek, kendi nesillerinden birer adam ayırmalarını talep etmiş ve böylece intihap için uygun namzetlerin hazır bulun­durulmasını sağlamak istemiştir.
Ûgodai (veya Ogotai, Ugedei), Çinggis-Han’ın üçüncü oğlu olup, sonra onun yerine geçmiştir.
Çinggis-Han’ın eşi Börte, bir zamanlar Merkit’ler tarafından kaçırılarak Çilger adında birinin eline verilmiş ve ancak bir müddet sonra kurtarılmıştı. O vakadan sonra doğan Coçi kardeşleri tarafından kendilerine müsavi sayılmadığı halde, babası Çinggis-Han oğulları arasında fark gözetmemiştir. Hori-Tumat’lara karşı yapılan seferden sonra bu halkın taksimi esnasında da Coçi, Han’ın büyük oğlu olması sıfatıyla en büyük hisseyi almıştır.
Moğol orduları her iklimde savaşmışlardır: En soğuk ku­zey mıntıkasında nasıl muvaffak olmuşlarsa, tropik memleket­lerde, Burma ve Sunda adalarında da aynı şekilde harbetmişlerdir.
Manghol adı bütün step halkları için kullanıl­maktadır, Moğol halkının mevcudiyeti de bu vaka ile başlar.
Çinggis sözü henüz açıklanama­mıştır. Vladimirtsov bu sözün, şaman rahipleri arasında kulla­nılan ışık tanrısı adı olması muhtemeldir diyor. Fakat bu­nun Çinceden gelmiş olması daha kuvvetli bir ihtimal dahi­lindedir. O zaman Çin’le irtibat henüz kuvvetli olmamakla beraber, Çin dili bozkırlara nüfuz etmiş bulunuyordu.
Davul, savaşa başlamak için işarettir.
Stepteki demirciler seyyar sanatkârlardır.
Sıçan ve farelerle beslenmek Moğollar arasında bugün de cari ise de, bu vaka daha ziyade bu ailenin halâ koyun gibi hayvanlara malik olmadığını göstermektedir.
Nişanlı gencin, kızın babası yanında kalması Moğollarda âdettir.
Yesugai, Çinggis-Han’ın babası ve Habul-Han’ın to­runudur. Vladimirtsov’a göre (s. 8) onun nüfuz derecesi membalarda muhtelif şekilde tasvir edilmiştir. Bazıları onun âdi bir onbaşı olduğunu söyledikleri halde, bazıları da bütün Moğol kabilesinin hükümdarı addederler.
Temucin, Çinggis-Han’ın şahıs adı olup, o sıralarda esir alınan bir düşmana izafeten verilmiştir.
Han ba­bamdan sonra onun yüksek tahtına çıkınca bilhassa şu işleri başardım:
(1) Evvelâ Cahut halkına karşı sefer ederek, bu devleti ortadan kaldırdım. (2) İkinci başarım olarak habercilerimizin çabuk gidip gelmesine ve gerekli emirlerimin ulaştırılmasına yarayan posta teşkilâtını kurdum. (3) Sonra, susuz memleket­lerde kuyu kazdırarak millete ve halka su ve otlak yer temîn ettim. (4) Sonra, muhtelif şehirlere valiler ve idareciler tayin ederek, milleti, ayağını yere ve elini toprağa koyabilecek şekilde, rahat hayata kavuşturdum. Bu suretle Han babamdan sonra dört türlü iyilik yapmış oldum.
Fakat, babam” tarafından yüksek tahta çıkarılarak bütün ulusun (işleri) omuzuma yüklendikten sonra: Üzüm şarabı tarafından mağlûp edildim ki, bu benim birinci kabahatim oldu. (2) İkinci kabahatime gelince: âdet hi­lâfına olarak bir kadının sözüne kandım ve amcam Otçigin’in memleketinden kızlar getirttim. (3) Ulusun büyüğü ve Han’ı olduğum halde, (bazan) ters hareket ederek haksız işlere ka­rıştım ki, bu da (üçüncü) kabahatimdir. (4) Sonra Doholhu’yu öldürtmekle, başka bir kabahat daha işlemiş oldum. Niçin?
Çünkü o babamızın önünde gider ve başbuğu için her zaman kendini fedaya hazır bulunurdu. İşte bundan dolayı onu gizlice öldürterek haksızlık ettim. Şimdi kim çıkıp da, onun gibi, ken­dini benîm için feda edecektir? Başkalarının önünde, babam için sadakatini ispat etmiş olan bir kimseyi gizlice öldürterek haksız bir iş yaptım.
Sonra, çit ve hendekler yaparak, tanrının emriyle yaratıl­mış olan av hayvanlarının kardeşlerimin mıntıkasına kaçması­na mani olmak istedim. Bu yüzden büyük ve küçük kardeş­lerimden ağır sözler işittim. Bu da haksız bir işti.
Han babamdan sonra, iyi hareket olarak dört iş yaptı isem, dört de kötü iş yapmış oldum.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
“Babam Çinggis-Han tarafından bin müşkülâtla kurulmuş olan bu dev­leti sefalet içerisinde bırakmak istemiyoruz. Şimdi halkın rahatı için gerekli emirleri vereceğiz:

Büyük ve küçük kardeşlerle askerler ve muhafız­lar bir araya geldiği zaman, çok defa bunların içkisi halktan temin ediliyor ki, bu doğru değildir. Bu maksat için Binlikler­den kısraklar ayrılarak sağılsın, sağmak için adamlar tahsis edilsin, göç işlerini idare edenlerle sürülere bakanlar sıra ile değiştirilsin. Büyük ve küçük kardeşler toplandığında, onlara hedi­yeler dağıtılsın.

Sonra: Bütün arazi ve sular halkın arasında taksim edi­lecektir. Hayvan otlatma işine gelince: Bu mesele için her Bin­likten birer memur ayrılması ve bu işle vazifelendirilmesimu­ vafık olur.

Sonra: Çöl mıntıkalarında av hayvanlarından başka bir şey bulunmaz. Halk için daha geniş yer temin etmek maksadıyla, Çanai ve Ui’urtai yerleşme işini idare için oraya gide­cekler, kuyular kazıp bentler inşa edeceklerdir.

Sonra: (Şimdiye kadar) postalar meskûn yerlerden (ulu­sun içerisinden) geçtikleri için, hem geç kalıyor, hem de halka yük oluyordu. Şimdi bu hususta her tarafa şu emri yayınlıyo­ruz: Muhtelif mıntakalardaki Binliklerden postacı ve seyisler ayrılmak suretiyle posta istasyonları kurulacak ve bundan sonra, fevkalâde hal olmadıkça, postacılar meskûn mahaller üzerinden gitmeyeceklerdir. Bu usul herhalde iyi olacaktır.

Yoksa sen, ‘Orusut (Rus) halkını şiddet ve hiddetimle korkutarak tabi kıldım’ diye mi düşünüyorsun?
Yoksa sen, ‘Orusut (Rus) halkını yalnız başıma yendim* diye mi zannediyorsun?
Sen galiba bu düşüncelerden cesaret alarak kendi üstüne karşı söz söylemeye yelteniyorsun. Zahiren, (düşmanları) yalnız başına yenmiş gibi gözüküyorsan da, hakikatte sen Sube’etai ile Bucek’in hi­mayesinde yürüyordun ve ancak müşterek hareket neticesindedir ki, Orusut (Rus) ve Kipça’ud (Kıpçak) ların (memleketini) zaptettiniz. Bir veya iki Orusut veya Kipça’ud’u esir alayım derken, sen bir tekenin ayağını bile ele geçirip takdim edemedin.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Seferde olan işler
Hep seferde görülsün
Evlerde olan işler
Evlerde halledilsin
Yabancı ve düşman halklar arasına gönderilmiş iken ve durumumuz da müphem olduğu halde, Buri ile Guyuk böyle sözler söyleyerek bizi terkettiler. Şimdi vaziyeti Han’ın tetkikine arz ediyorum!

Batu’nun bu sözleri üzerine çok hiddetlenen Han, Guyug’u huzuruna kabul etmeyerek şunları söyledi: Bu alçak, kimin sözüne dayanıp da kendi büyüklerine karşı böyle hare­kette bulunuyor? Keşke bu bir tek yumurta çürümüş olsaydı!

Kendi ağasına karşı geldiği için:
Tırnakları koparcasına, dağ gibi kalelere tırmansın!
Onu yabancı illere göndereyim, beş parmağının
Tırnakları aşınırcasına sert kalelere tırmansın!

Batu komutasındaki ordular, Asut, Sesut, Bolar ve Man-Kerman-Kiva şehirleriyle Kibça’ud (Kıpçak) ahalisinin bir kısmını tabi kıldılar ve bir kısmını da esir aldılar. Şehirlere valiler tayin ettikten sonra yurtlarına döndüler. (Ogodai-Han) daha önce Curcen ve Solangha halklarına karşı gönderilmiş olan Calayirtai-Horçin için takvîye olarak Yesuder-Horçi’yi yolladı ve orada idareyi eline almasını emretti.
Mengü Tanrıdan aldığımız kuv­vet ve Hanımızın haşmeti ile Meget şehrini tahrip ettik, Orus (Rus) halkını esir ve köle ettik. Biz, onbir devleti ve bu kadar da halkı kendimize tâbi kıldık ve altın dizginleri elimize ge­çirdik. Bunun üzerine eve dönmek münasebetiyle bir veda zi­yafeti tertip etmiş ve büyük bir çadır kurdurarak bir araya toplanmıştık. Diğer komutanlardan daha yaşlı olmam dolayısıyla, herkesten önce bir iki bardak içmiş bulundum. Bu vaziyet karşısında Buri ile Guyuk meclisi terkederek atlarına binip uzaklaştılar. Onlar giderken, Buri: ‘Batu bizimle aynı dereceden olduğu halde, nasıl olup da bizden önce içiyor?’ diyordu.
Sube’etai-ba’atur için takviye olarak gönderilen Batu, Bu-ri, Guyuk, Mungge gibi komutanlar Hanglin, Kibça’ud ve Ba-cigid’leri tabi kıldılar, Ecil, Cayah ve Meget şehirlerini aldılar ve sonra da Orusud (Rus) ları tarumar ederek onları son ne­ferine kadar yağma ettiler.
Aziz Çinggis-Han Babamız, önünde ağabeylerin, arkanda küçük kardeşlerin olduğu halde seni Han yaparak, beygir gibi özlemişti, kuzu gibi okşamıştı, yüksek tahtını da sana diye ayırmıştı, ve bütün ulusları omuzuna yüklemişti. Ben ise: Han ağamın yanında bulunarak unuttuklarını hatırlatmak, uyumuş ise uyandırmak için vazife aldım.
Ogodai-Han, tavşan yılında (1231) Kitan halkı­na karşı harekete geçti. Cebe’yi önden gönderdi. (Âz zaman içerisinde) Kitan ordusunu yenerek kesilmiş orman gibi yere serdiler. Çabçiyal’ı aldıktan sonra Ogodai-Han, şehir ve kaleleri almak için muhtelif tarafa asker yolladı ve kendisi de Şira-dektur’da kondu.
Çinggis-Han, domuz yılında (1227) Tanrıya (semaya) yükseldi.

Çinggis-Han’ın emri gereğince Ogodai-Han’ı Han intihap ettiler. Ça’adai, küçük kardeşi Ogodai-Han’ı kendisi tahta oturttu.

Ça’adai ile Tolui, babaları Çinggis-Han’ın altın hayatını muhafaza etmiş olan gece muhafızlarını, silâhşorları, sekiz bin gündüz muhafızını, yani Çinggis-Han’ın yanında vazife görmüş olan on bin emektar muhafızı Ogodai-Han’ın emrine tahsis ettiler.

Siz Alaşai’ya geliniz, orada savaşalım. Fakat altın, gümüş, ipek ve mal İstiyorsanız, Erihaya ve Erice’u- (şehirlerine) gi­diniz! diye cevap verdi.

Bu sözleri duyan Çinggis-Han, daha harareti dinmemiş­ken: Bu büyük sözler karşısında hiç geri dönülür mü? ölür­sem öleyim, fakat onu, bu sözleri üzerine takip edeceğim! Tanrım sen bilirsin! dedi. Bundan sonra Çinggis-Han Alaşai üzerine yürüdü; Aşagambu ile muharebe ederek onu Alaşai (dağlarına) kaçmağa mecbur etti ve sonra da esir aldı.

Çinggis-Han kızıl boz ata binmişti. Çinggis-Han’ın bindiği kızıl boz at, yol üzerinde koşan yabanî atlardan ürkerek şaha kalktı ve Han atından düşerek ağır surette yaralandı. Bunun üzerine Ço’orhat mevkiinde kondular. Orada bir gece kaldıktan sonra, ertesi gün Yesui hatun: “Çocuklar! Komutanlar! Durumu müzakere edin, geceleyin Han’ın yüksek harareti vardı! dedi.
Müslümanların memleketini tamamiyle zaptettikten
sonra, Çinggis-Han, muhtelif şehirlere valiler tayini hususunda emir çıkardı. O esnada, Urunggeçi şehrinin Hurumşi ailesinden Yalavaçi ile Mashut namında baba oğul iki müslüman geldi. Onlar Çinggis-Han’a, şehirlere ait âdet ve kanunlar hakkında hasbihal ettiler. Şehirler hakkında böylece konuşarak bilgi edindikten sonra, (Çinggis-Han, Yalavaçi’nin) oğlu Mashut-Horumşi’yi, bizim valilerle birlikte Buhara, Semisgen, Urunggeçi,
Udan, Kislıaru, Uriyang, Gusendaril ve başka şehirlerin idaresine memur etti.
Biz, (şimdiye kadar) hiç kimseye tabi olmamış (yenilmemiş) olan müslüman halkının sultanını yenmiş, onun halkını ve şehirlerini almış bulunuyoruz. Taksime uğrayan Orunggeçi şehriyle onu taksim eden komutanlar, hepsi de Çinggis-Han’a aittir.
Çinggis-Han Udurar şehrini aldıktan sonra, oradan hareket ederek Semisgab şehrine geldi. Semisgab’dan hareket ederek Buhara şehrine geldî. Çinggis-Han orada, sultanın yazlık yeri olan Altan-Horhan yaylasında yazı geçirmeye karar verdi.
Calalding-Soltan ile Han-Melik, Çinggis-Han’a karşı yürüdüler Çinggîs-Han’ın önünde öncü olarak Şigi-Hutuhu yürüyordu. Calalding-soltan ile Han-Melik, Şigi-Hutuhu ile muharebeye tutuşarak onu yendiler ve bu zafer üzerine Çinggis-Han’a kadar yaklaştılar. Fakat bu esnada Cebe, Sube’etai ve Tohuçar (müslümanların) arkasından saldırarak onları parçaladılar. Bundan sonra, onların Buhar, Semisgab ve Udarar şehirlerinde tekrar tutunmalarına imkân vermeyerek Şin nehrine kadar takip ettiler. Şin nehrine sıkıştırılan düşman kuvvetleri nehre döküldü ve bu suretle müslümanların birçoğu boğularak öldü. Calalding-Soltan ile Han-Melik kendilerini kurtarmak niyetiyle, Şin nehrinin mecrasına doğru yürüdüler. Çinggis-Han da Şin (nehrinin) mecrasına
doğru hareket ederek Batkesen’i aldı. Eke-Horohan ve Ge’-un-Horohan (nehirlerine) vardıklarında, Baru’an bozkırında yerleşti ve Calayir’lardan Bala adında birini, Calalding-soltan ile Han-Melik’i takip için gönderdi.
Tavşan yılında (1219), Arai geçidinden geçilmek
suretiyle müslüman halkına karşı sefere başlanıldı. Çinggis-Han, hatunlardan Hulan hatunu yanına aldı. Küçük kardeşlerinden Otçigin’i büyük ordugâh komutanı olarak bıraktıktan sonra yola çıktı. Cebe’yi uç (öncü) olarak ileri gönderdi. Cebe’nin peşinden Sube’etai’yı ve Sube’etai’yın peşinden de Tohoçar’ı yolladı.
Dedelerimi takip edeceğimi
Bilmez gibi unutmuştum
Ölüm gelince öleceğimi
Bilmez gibi uyumuştum.
(Çinggis-Han), Haşin halkına yürüdü. Onlara yaklaşınca, Haşin’lerin (hükümdarı) Bur-Han Çinggis-Han’a: Senin sağ kolun olmak isterim! diye haber yolladı ve ona Çaha adında bir prenses sunarak tâbi olmak istediğini bildirdi. Bur-Han daha şunları söyledi: Biz eskiden beri Çinggis-Han’ın şöhretini duyarak korkuyorduk. Şimdi ise, onun kudretli şahsiyeti kendimize yaklaşınca haşmetinden titriyoruz. Biz Tang’ut (Tangut) halkı, senin sağ kolun olarak gücümüzü sana hasretmeye hazırız.
Eğer Altan – Han emrederse, Manghol’ların Hanı ile şimdilik sulh müzakeresine girişelim. Onlar teklifimizi kabul edip de geri çekilirlerse, sonra yine başka bir karara varabiliriz. Bildirildiğine göre, Manghol’Iarın kendileri ve hayvanlan bura iklimine dayanamıyor,
aralarında bulaşıcı hastalıklar da baş göstermiştir. Biz onların Hanına bir prenses verelim ve askerlerine de çok miktarda altın, gümüş, ipek ve başka mallardan dağıtalım. Kim bilir, belki teklifimizi kabul ederler. Altan-han, Ongging-çingsiang’ın bu sözlerini uygun buldu ve: Peki, öyle olsun diyerek (Manghol’larla) sulh müzakeresine başlamak için karar verdi.
Çinggis-
Han Şira-dektur’da ordugâh kurdu. Buradan Cung-du’ya hücum edildi ve muhtelif yer ve şehirlerin muhasarası için de kuvvetler gönderildi. Cebe, Dung-cang şehri üzerine yürüdü; Dung-cang’a yaklaştı ise de şehri hücumla alamayıp geri döndü. Fakat, altı günlük bir (geri yürüyüşten) sonra birdenbire cephesini değiştirdi ve her askere yalnız birer yedek at aldırarak mecburi yürüyüşle tekrar hedefine geldi ve hazırlıksız
bulunan şehri zaptetti. Cebe, Dung-cang’ı aldıktan sonra geri geldi ve Çinggis Han’la birleşti.
Çinggis-Han, koyun yılında (1211) Kitat halkına karşı sefer etti. Fuceo’yu aldı, Tilki geçidini âşarak Süan-Dei-fu’yu da aldıktan sonra, Cebe ile Guyigunek-Ba’atur’u öncü olarak ileri sürdü. Çabçiyal’a geldikleri zaman, Çabçiyal geçidinin müdafaa edildiğini gördüler. O zaman Cebe: Ben onları hile ile çekip çıkarayım ve hareket haline getireyim. Savaşmak niyetiyle çıktıktan sonra onlara hücum ederiz! dedi. Onların çekilmesi üzerine takip etmek isteyen
Kitat ordusu, mevzilerinden çıkarak bütün dağ ve dereleri doldurdu. Fakat Süan-Dei-fu dönemecine varınca Cebe
birdenbire cephesini değiştirdi ve uzun bir kol halinde gelen düşmana saldırdı.
Çinggis-hahan Hasar’ın kollarını bağlatıp, şapkasını
ve kemerini çıkartarak sorguya çekmeye hazırlanıyordu. Çinggis-Han annesinin geldiğini görünce, korkusundan titredi.

Çok kızmış olan anaları (Ho’elun-Ucin) hiddetini bastıramayarak yere oturdu, iki memesini çıkarıp dizlerinin üzerine yayarak şunları söyledi: Görüyor musunuz ? Bunlar sizin emdiğiniz memelerdir. Atalar sözünün dediği gibi siz rahminizi ısıran ve kendi meşimenizi koparan adamlarsınız. Hasar ne yaptı ki? Temucin işte bu memelerimden bir tanesini boşaltabiliyordu. Haçi’un ile Otçigin ise bunun bir tanesini bile boşaltamıyorlardı. Halbuki Hasar, her iki mememi emerek boşaltmak suretiyle beni teskin ederdi, benim göğsümü açar ve genişletirdi. Bundan dolayı Temucin’im akıl bakımından ve Hasar’ım da vücutça kuvvetli oldular.

(Çinggis-Han, Da’aritai hakkında:) “Bir zamanlar düşmanla anlaşmış olduğu için; Da’aritai gözümün önünden yok olsun! dedi ise de, Bo’orçu, Muhali ve Şigihutuhu:

Kendi ocağını
Söndürür gibi,
Kendi evini
Devirir gibi
yapmış olursun. O senin asil babanın mirası ve biricik amcan olarak yanında bulunuyor. Onu nasıl yok edebilirsin? Eğer düşünmeden hareket etmişse onu affet! Rahmetli babanın çocukluk ocağının dumanı tekrar tütsün dediler ve bu suretle, burunlarından duman fışkıracak şekilde kızışarak karşılıklı münakaşa ettiler. Neticede (Çinggis-Han): Dediğiniz gibi olsun! dedi ve rahmetli babasını hatırlayarak Bo’orçu, Muhali ve Şigi-hutuhu’nun sözleriyle sakinleşti.

Ui’ur (Uygur) lardan İdu’ut, Çinggis-Han’a elçileri Atkirah ve Darbai vasıtasiyle haber yollayarak şunları bildirdi: Çinggis-Han’ın adı ve şöhreti bize sevinç getirdi. Çinggis-Han bana emrederler mi?

Çinggis-Han bu sözlerden çok memnun olarak: Ben ona kızımı vermek ve kendisini beşinci oğlum yapmak isterim.

Eskiden benim, yalnız seksen gecebekçileri kıtasıyla
yetmiş kişilik gündüz-muhafız kıtam vardı. Şimdi artık mengü Tanrının verdiği güçle, yerin ve semanın (Tanrının) inayetiyle kuvvetlenerek bütün ulusu bir tek sdare halinde
birleştirdikten sonra, gündüz-muhafız kıtam için her Binlikten adam seçilerek gönderilmesini emrediyorum. Gece muhafızlarının silâhşor, ve gündüz muhafızlarının seçilerek teşkilinde şuna dikkat etmelidir ki, bunların miktarı (bir) Tümen olacaktır.
Çinggis-Han, ulusu kendisiyle birlikte kurmuş
ve kendisi ile birlikte çalışarak didinmiş olanların hepsini de Binbaşı yaptı. Binlikleri teşkil ederek Binbaşıları, Yüzbaşıları ve Onbaşıları tayin etti. Tümenleri teşkil ederek Tümen komutanlarını da tayin etti.
Bo’orçu, Muhali, Borohul ve Çila’un-Ba’atur
Çinggis Han: Manghol’ların âdetince, noyan olan bir kimse beki olmak hakkını haizdir.
Temucin’in, insan eti ile beslenen ve zencire bağlı dört köpeği vardı. Bu dört köpeğin adlarını öğrenmek istersen, bunlar:

İkisi Cebe ile Hubilai,
İkisi de Çelme ile Sube’etai

Çinggis-Han şunları ilâve etti: Badai ile Kişilih’in, hayatımı kurtarmak suretiyle yaptıkları yardımla, mengü Tanrının verdigi güçle Kereyit halkını yendim ve en yüksek mevkiye çıktım. Benden sonra neslimden ve neslimin neslinden tahta çıkacak olanlar, bu gibi hizmet gösterenleri unutmasınlar!
Siz beni terkederken, (maksadınız) açıkça ayrılmak mı, yoksa kendi aranızda anlaşıp iş yapmak mıydı? Huçar! Seni, ‘Ne-kun-taize’nın oğlusun’ diyerek Han yapmak istediklerinde, kabul etmemiştin. Altan! sana da, ‘Artık Hutula-han devletin işini gördü, şimdi baban yerine sen Han ol!’ dedikleri zaman, sen de kabul etmemiştin. Sonra, daha yüksek (nesilden) Bartatı Ba’atur’un oğullarından Saça ile Taiçu’ya Han olmaları için müracaat edildiği zaman onlar da kabul etmemişlerdi. Ben sizden Han olmanızı talep ettiğim zaman kabul etmediğiniz halde, sizin talebiniz karşısında bu vazifeyi üzerime almış bulundum. Siz Han olmuş olsaydınız, ben düşmanlara karşı ön safta saldırır ve tanrının yardımile onlarla savaşarak:

Güzel yanaklı kadın ve kızlarını,
Güzel bacaklı beygirlerini alıp
Size getirmiş olurdum.

Sen* kıskançlık yüzünden Han babamla aramı açtın.
Bir zamanlar, bizden kim erken kalkarsa, Han babamızın mavi
bardağından içerdi. Ben (senden) daha erken kalkarak içtiğim
için beni kıskandın. Şimdi siz Han babamızın mavi bardağını boşaltmakla meşgulsünüz, çok israf edeceksiniz!
Çinggis-Han şöyle buyurdu: Düşmanca hareket eden bir kimse, öldürdüğünü ve düşmanlığını gizler ve konuşurken içinde saklar. Fakat bu adam öldürdüğünü ve düşmanlığını gizlemiyor, onu bizzat anlatıyor. Bu, arkadaş olmağa lâyık bir kimsedir.
Şimdi ne diyeyim? bir zamanlar Merkit’lerden üç (kabile), Burhan’ı üç defa muhasara ettiklerinde hayatımı bir defa kurtarmıştın. Şimdi yine kurumuş kanımı ağzınla emerek hayatıma can kattın. Sonra ben susuzluktan ıztırap çekerken, kendi hayatını tehlikeye koyarak bir anda düşman içerisine koşmak ve bana doyuncaya kadar içirmekle hayatımı kurtaran yine sen oldun. Senin bu üç türlü hizmetini hiç unutmayacağım.
Bâzı eserlerdeki kayıtlardan anlaşıldığına göre, Çinggis-Han zamanında Moğollarda casah (ya-sağ, yasa) adı verilen kanun ve nizamnameler de meydana getirilmiştir. Meselâ Moğolların Gizli Tarihi’nde şöyle deniliyor: Bundan sonra Çînggis-Han: Bütün ulusun içerisinde hırsızları cezalandır, yalanı ortadan kaldır, ölüm cezasına lâyık olanları öldürt, (para) cezasına müstahak olanlardan (para) cezası al diyerek Şigihutuhu’yu yüksek mahkeme reisliğine tâyin etti ve sözüne devamla: ‘Halkın taksimi meselesi ve mahkeme kararlan Koko debter (Mavi defter)’e yazılıp raptedilsin.
Şimdi malûm olmuştur ki, Moğollar kendi tarihlerinin karanlık* devresinde — yani Yüan sülâlesinin yıkılmasından XVI- yüzyılın son yarısında başlayan ‘yeni-
leşme* devresine kadar geçen zamanda da — kültür mahsullerinin pek çoğunu saklayabilmişlerdir; malûm olmuştur ki, Moğollarda edebiyat ve yazı kesilmemiş Yüan sülâlesinin edebî ananeleri devam etmiştir.
Çinggis-Han bu savaşta şiryanından yaralanmış kanı durdurmak mümkün olmamıştı. O muztarip bir halde idi.
Güneş batınca iki taraf da karşı karşıya yerlerinde kaldılar. (Çinggis-Han atından) indi. Çelme onun pıhtılaşmış kanını ağzı kanlanmaya kadar (ağız dolusu) emmeye başladı. Çelme başka kimseye itimat etmediğinden (yalnız bırakmıyor), yanında oturuyordu. Bu iş gece yarısına kadar sürdü.
Çinggis-Han: Tatar halkı eskiden beri bizim cedlerimizi ve babalarımızı öldürerek bize düşman kesilmiştir.
Çinggis-Han, Bo’orçu ile Celme’ye şunları söyledi:

Gölgemden başka dostum yokken
Bana gölge oldunuz
Gönlümü teskin ettiniz,
Sizi unutmayacağım!

Savaş günlerinde
Emirlerine itaat etmezsek,
Bizi mal ve mülkümüzden.
Kadın ve eşlerimizden
Ayırarak,
Kara kafalarımızı
Yer üzerine fırlat.
Sulh günlerinde
ittifakı bozarsak,
Bizi kendi adamlarımızdan.
Kadın ve çocuklarımızdan
Ayırarak,
Sahipsiz memlekete sür!

Onlar böyle karar verdiler ve Temucin için ant içerek, onu Çinggis-Han (kağan) unvanıyla hükümdar ilân ettiler.

Temucin, To’oril-Han ile Camuha’ya teşekkür ederek şunları söyledi:

Han babam ve dostum Camuha’dan arkadaş gibi
yardım gördüm,
Gök ve yerin yardımıyla kuvvetim arttı,
Güçlü tanrıdan nam aldım.
Anamız Etugen’in yardımıyla buraya geldik,
Erkekçe intikamla Merkit halkının
Sinesini boş kıldık,
Ciğerlerini parçaladık.
Yataklarını boş kıldık,
Nesillerini yok ettik,
Kalanlarını da yağma ettik

Temucin, Borte! Borte! diye bağırırken, kaçmakta olan bir kabileye rastladı. Börteçine, (kaçmakta olan) bu kabile içerisinde idi; Temucin’i sesinden tanıyarak arabadan indi ve koşup geldi. Borteçine ve Ho’ahçin, geceleyin Temuçin’in dizgin ve yularını tanıyarak sarıldılar. Temucin de ayışığında Börteçine’yi tanıdı ve onlar kucaklaşmak için birbirine uzandılar.
Yatağının boş kaldığını öğrenince,
Kalbim sızladı.
Göğsünün yarısının parçalandığını duyunca,
Ciğerim yandı.
Öcümüzü olarak
Uduyit ve Uvas Merkit’leri yok edelim,
Ucin-Börte’mizi kurtaralım.
İntikamımızı alarak
Bütün Ha’at Merkit’leri ezelim,
Hatunumuz Börte’yi
Geri getirelim.
Üç Merkit’linin yağmasına uğrayıp
Yatağım boş kaldı.
Biz aynı nesilden değil miyiz?
Öcümüzü nasıl alalım?
Göğsümün yarısı parçalandı.
Biz bir ciğerden olan akraba değil miyiz?
Öcümüzü nasıl alalım?
Temucin: Arkadaş, ben senden yardımsız atlarımı elde edebilmiş olur mu idim? Şimdi paylaşalım, ne kadarını istiyorsun? deyince Bo’orçu : “Ben, senin gibi iyi bir arkadaş müşkül vaziyette kaldığı için, ‘iyi arkadaşa yardım olsun’ diyerek geldim.
Erkeğin derdi hep birdir.
Honghotat’h Çaraha-Ebugan: Senin asil baban tarafından toplanmış olan ulusumuzu alıp götürürlerken ihtarda bulunmak istediğim zaman, (işte) böyle bir muameleye maruz kaldım dedi. Bunun üzerine Temucin ağlayarak dışarı koştu.
Çağırılırsın, bir şey vermezler, bu senin adetindir,
Rastladığın yerde yersin, bu senin tabiatındır,
Rica edersin, bir şey vermezler, bu senin adetindir,
Ziyarete gidip yersin, bu senin tabiatındır.
Kaynım Yesugai! Ben bu gece bir rüya gördüm.
Beyaz bîr asil doğan, güneşle ayı pençeleriyle yakalayarak uçup geldi ve ellerimin üzerine kondu. Bu rüyamı başkalarına da anlattım: güneşle ayı (ancak) bakarak görmek (mümkündür), şimdi ise bu asil doğan onları yakalayıp getirdi ve ellerimin üzerine kondu. Beyaz olarak kondu. Bu rüya nasıl da güzel şeyler gösteriyor diye düşünüyordum. Kaynım Yesugai, bu rüya herhalde senin, oğlunla geleceğini göstermek istemiştir.
Hutula, Han olduktan sonra, veliaht Hada’an ile
birlikte Tatar halkına karşı harp açtı. Onlar, Tatar’lardan
Koton Baraha ve Cali Buha ile on üç defa çarpıştılar, fakat Ambahai Han’ın intikamını alamadılar ve mukabelede bulunamadılar.
Kucaklamak istediğin, çok geçitler aşmıştır
Kendisi için ağladığın, çok nehirler geçmiştir
Ağlasan da dönüp, bakmaz ve seni görmez
Arasan da izi bulunmaz, sakin ol!
Çinggis Han’ın ceddi, yüksek Tanrının takdiriyle yaratılmış bir bozkurt idi.
Çinggis’in, kendisini semanın vekili olarak hisettiğini ve
şamanlık noktai nazarına göre, semayı mukadderatın âmiri olarak tanıdığını bir daha hatırlatalım. O, semanın emriyle dünyanın hâkimi olmuştur ve altın dizginleri elinde tutmaktadır.
Çinggis’in şahsiyeti, pek tabii olarak tarihçi ve muharrirleri cezbetmiştir, çünkü o, dünya tarihinin büyüklerindendir.
Öyle ise Moğol istilâsının sebebini yalnız bir şahsın tahakküm ve istilâ arzusunda mı aramalıyız? Gizli Tarih’ten böyle bir netice elde etmek mümkün değildir. Bu tazyik, daha ziyade, iştahın yemek esnasında geldiği gibi tedricen artmışa benziyor. Bu eserde karşılaştığımız saiklerin başlıcası yağma ve intikamdır. Kadın, at ve başka hayvanların yağmasına cevap olarak yapılan intikam neticesinde düşman merhametsizce öldürülüyor, onun kabilesi imha, mülkü yağma ve adamları da esir ediliyor. Önceleri ancak zayıf kuvvetlerle yapılan bu gibi seferlerde Temucin talihli çıkıyor ve gittikçe büyüyen grupların reisi oluyor.
Moğolların muvaffak olmak için kendilerine
mahsus bir takım muharebe usullerine müracaat ettikleri, bu Gizli Tarih’ten de anlaşılıyor. Delbrück, Harp sanatı tarihi
adlı eserinde, “Moğol muharebelerinden harp sanatı için bir şey elde etmek mümkün değildir diyorsa da, onun bu iddiasını anlayamıyoruz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir