İçeriğe geç

Modern Dünyanın Bunalımı Kitap Alıntıları – Rene Guenon

Rene Guenon kitaplarından Modern Dünyanın Bunalımı kitap alıntıları sizlerle…

Modern Dünyanın Bunalımı Kitap Alıntıları

Modern insan kendisini hakikat seviyesine yükseltmeye çalışacağı yerde, hakikati kendi seviyesine indirmek istemektedir.
Manevi dünyanın çatısında bir şeyler çatırdadı. Bir dünyanın inancı kayboldu.
Eski dünyanın sonu yeni bir dünyanın başlangıcı olacaktır.
Bu iki uygarlık arasında ortak bir ölçü bulmak nasıl mümkün olur? İnsan, içine girdiği bilmem hangi düşünceyle kör olmadıkça nasıl cüret eder de maddi üstünlüğünün düşünsel çöküntüyü telafi edeceğini ileri sürebilir? Burada saf entelektüalite söz konusudur.
Doğru bir düşünce yeni olamaz; çünkü hakikat insan aklının bir ürünü değildir.
Herhangi bir bilim kendi kendine bir önem taşımaz; asıl parçası saf metafizikle kurulan öğretinin bir uzantısı ya da ikinci bir dalı olarak önem taşır.
Aristo için fizik, metafiziğe göre ‘tali’ dir, yani fizik, metafiziğe bağlıdır.
Eylem normal alanın ötesinde bulunan bir ilkeye bağlanmıyorsa, sadece saf bir yanılsama olacaktır. Muktedir olduğu bütün hakikatini ve varoluşunu ve hatta tüm gücünü kendisinden çıkardığı bu ilke, ancak derin düşünmede veya tercihen marifette bulunabilir.
Hakikat saf bilgidir.
Hak her şeye galiptir!
Oysa modern bilim kesinlikle bu hakikatlerin inkârı üzerine kurulmuştur.
Doğuluların kimseyi tehdit etmedikleri ve hiçbir şekilde Batıyı istila etmeyi düşünmedikleridir. Çünkü şu anda onların kafalarının içine bile nüfuz edecek kadar kendilerini tehdit eden Avrupa zulmüne karşı kendilerini savunmak için yapacakları çok iş vardır. Saldırganların kendilerine kurban süsü vermeleri ise en azından tuhaftır.
Ender oldukları oranda şerefli olan istisnalar dışında, Batıda artık birbirleriyle oldukça ilgisiz sadece iki tür insan bulunduğu sonucuna, tıpkı bizim gibi varmadıkça, «ahlakçılık»ın gerçekten harika bir şey olduğu kabul edilecektir: Bu iki türden ilki, büyük sözlere kendini kaptıran ve içine gömüldükleri materyalist vahşetin birer unsuru olduklarından habersiz oldukları halde, kendilerinin bir «uygarlaştırma misyonu»na inanan aptallar; ikincisi ise, zorbalık ve açgözlülük içgüdülerinin tatmini için bu ruh halini sömüren kurnazlardır.
Zaten Avrupalılar egemenliklerini her yere zorla kabul ettirmeyi, kendilerinin yaşadığı ve düşündüğü biçimin dışında yaşamayı ve düşünmeyi her insana yasaklamayı «hak, hukuk», «özgürlük», «adalet» ve «uygarlık» adına yaptıklarını iddia etmiyorlar mı?
Örneğin bir yabancı istilasına karşı direnç bir Batı toplumunun vakıası olduğu zaman yurtseverlik olarak nitelendirilir ve tüm övgülere layık olur; aynı şey bir Doğu toplumunun vakiası olduğu zaman ise «bağnazlık» ya da «yabancı düşmanlığı» olarak nitelendirilir
Batı’nın her yeri istilâ ettiği kuşku götürmez bir gerçektir; onun etkisi önce elinin hemen erişebildiği madddî alanda olmuştur. Bunu da kâh zorla elegeçirerek kâh ticaret yoluyla ya da tüm toplumların doğal kaynaklarını kendi tekeline alarak başarmıştır. Ama şimdi bu durumlar daha da ileri noktalara ulaşmaktadır.
Kılıçla vuran kılıçla ölür.
İnsan ne kadar çok paraya sahip olursa, o kadar çok eşya edinmek ister, çünkü durmadan kendine yeni ihtiyaçlar bulur. Böylece bu ihtiras bütün hayatın biricik gayesi olur. Bazı «evrimciler»in «hayat kavgası» adı altında bilimsel yasa saygınlığına yükselttikleri vahşi rekabet buradan kaynaklanmaktadır
Çok hızlı haberleşme araçlarına ya da bu türden daha başka şeylere sahip oldukları için ve hareketli ve daha karmaşık bir hayatları clduğu için, insanların bugün eskisinden daha mutlu olduğu doğru mudur?
Madde özü itibariyle çokluk ve bölünmedir, dolayısıyla kavga ve anlaşmazlık kaynağıdır; ister toplumlar ister bireyler söz konusu olsun, ekonomik alan sadece çıkar rekabetlerinin alanıdır ve ancak böyle olabilir.
Modernlere göre, görülebilen ve dokunulabilen şeyler dışında hiçbir şey var gözükmüyor; ya da en azından, bunlar dışında bir başka şeyin var olabileceğini kuramsal olarak kabul etseler bile, onu sadece bilinmeyen olarak değil aynı zamanda «bilinemez» diye ilan etmekte acele ederler. Tabi bu anlayış onlarla uğraşmalarını engeller.
Modern Batı uygarlığının sadece maddi bir uygarlık olduğunu söylemekte Doğulular tamamen haklıdırlar.
Çoğunluk her zaman bilgisiz insanlardan oluşur
Her ne kadar «demokrasi» halkın bizzat kendi kendisini yönetmesi diye tanımlanırsa da, bu gerçekten imkansız bir şeydir; hatta ne çağımızda ne herhangi başka bir çağda basit bir gerçeklik payı olabilen bir şeydir. Kendimizi kelimelerle aldatmayalım. Ayrıca aynı insanların, aynı anda hem yöneten, hem de yönetilen olabileceklerini kabul etmek çelişkidir.
Çoğu durumlarda, hiçbir çözüme ulaşmaksızın sürekli olarak tartışmayı sürdürebilir insan. İşte bu yüzden hemen hemen bütün modern felsefe, iki anlama gelebilen ifadelerden ve çok kötü bir şekilde ortaya konulan meselelerden oluşmuştur.
Kişisel kanılar alanında her zaman tartışma olabilir, çünkü insan aklî düzeyi aşamaz ve çünkü insan hiçbir üstün ilkeye başvurmayınca, bir konuyu «leh»de ve «aleyh »de savunmak için az ya da çok geçerli kanıtları kolayca bulabilir.
Hakikat bizden bağımsız olarak vardır ve biz sadece onu bilmek ve tanımak zorundayız.
Doğru bir düşünce yeni olamaz, çünkü hakikat insan aklının bir ürünü değildir.
Bilim için doğru olan sanat için de doğrudur.
Çember gerçekte varsa, ancak merkezden dolayı vardır
Açıkça söylemek gerekir ki, Batılıların genelde, böyle anlaşılan bilimle uğraşmaları salt bilim için değildir: Onların özellikle amaçladıkları alt düzeyden de olsa bir bilgi değildir. Amaçladıkları salt pratik uygulamalardır. Bunun böyle olduğuna iyice kanaat getirmek için, çağdaşlarımızdan çoğunun bilimle endüstriyi nasıl kolaylıkla birbirine karıştırdıklarını görmek yeter ve mühendisin bilgin tipini temsil ettiğini sananların sayısı günümüzde ne kadar çoktur.
Aristo için fizik, metafiziğe göre tâlî dir, yani fizik metafiziğe bağlıdır.
Bu sezgi duyulabilir cinsten ve tamamen akıl-altı bir sezgidir. Oysa saf akıl olan öteki sezgi, aksine, akıl-üstü bir sezgidir. Ama düşünce düzeyinde akıldan üstün başka hiçbir şey tanımayan modernler, entellektüel sezginin ne olabileceğini bile kavrayamıyorlar.
«mutlak» olmadan «nisbî», «zorunlu» olmadan «olağan», «değişmez» olmadan «değişme», «birlik» olmadan «çokluk» anlaşılamaz ve imkansızdır.
“Kötüden iyi çıkacak olsa bile, bu kötülüğün karakterini değiştirmez.”
Sadece maddeyle ilgilenen bir bilim kendini olabilecek tek bilimmiş gibi sunarsa, insanlar da bu bilim dışında geçerli hiçbir bilginin olamayacağını tartışılmaz bir gerçek gibi kabul etmeye alışmışlarsa, onlara verilen bütün eğitim, bu bilimin, tam anlamıyla “bilimcilik”in (scientisme) hurafesiyle o insanların kafalarını doldurursa, bu insanlar pratikte nasıl maddeci olmasınlar? Yani tüm zihinsel uğraşılarını nasıl madde yönüne çevirmesinler?
Gerçekten din tamamen geleneğin bir şekli olduğu için, gelenek karşıtı anlayış ancak dine karşı bir anlayış olabilir. İşe dinin özünü değiştirmekle başlar ve yapabilirse, sonunda dini tamamen ortadan kaldırır.
Geleneğin inkarı ise, yine bu bireyselciliktir. Üstelik bu, daha önce söylediklerimizle tam uyum halindedir. Çünkü açıkladığımız gibi, her geleneksel uygarlığın ilkesinde entellektüel sezgi ve metafiziksel öğreti vardır; ilke inkar edilir edilmez, onun bütün sonuçları da en azından zımnen inkar edilir ve böylece gelenek adına gerçekten layık ne varsa tümü bu şekilde yıkılmış olur.
Demokrasi ye karşı yapılacak en kararlı, en çarpıcı eleştiri birkaç kelimeyle özetlenebilir: Üstün olan aşağı olandan doğamaz; çünkü ‘büyük’, ‘küçükten’ çıkamaz; kendisine karşı hiçbir şeyin karşı çıkamayacağı mutlak bir kesinliktir bu. Şurası gün gibi açıktır ki, halk bizzat sahip olmadığı bir gücü başkasına veremez. Gerçek iktidar, ancak yukarıdan gelebilir. Bu nedenle sırası gelmişken söyleyelim, ancak sosyal alandan yüksek olan bir şeyin, yani manevi bir otoritenin tasvibiyle bu iktidar meşru kabul edilebilir; eğer durum başka türlü olursa, bu olsa olsa ancak iktidar taklidi, ilke yokluğundan dolayı haklı görülmeyen, meşru sayılamayan ve içinde sadece düzensizlik ve kargaşanın hüküm sürdüğü bir durum olur.
Artık hiçbir şey ve hiçbir kimse normal olarak olması gereken yerde değildir; insanlar artık manevi alanda hiçbir gerçek yetki; maddi alanda ise hiçbir yasal güç tanımıyorlar. ‘Din dışı’ çevreler rahat rahat kutsal şeyleri tartışmakta; onların niteliğine, hatta varoluşuna bile itiraz etmektedirler. Bu, astın üstü yargılaması, bilgisizliğin bilgelik önüne engeller koyması, yanlışın hakikate üstün gelmesi, beşeri olanın ilahi olanın yerini alması, yerin göğü yenmesi, bireyin kendisini her şeyin ölçüsü yapması ve tamamen kendi izafi ve yanılabilir aklından çıkardığı yasaları evrene zorla benimsetmeye kalkışmasıdır. ‘Vay halinize sizin, kör kılavuzlar!’ denilmekte İncil’de; bugün gerçekten her yerde, sadece başka körleri yöneten ve eğer zamanında durdurulmazlarsa kaçınılmaz olarak onları da kendileriyle helak olacakları duruma doğru götüren körleri görmekteyiz.
Modern insan kendisini hakikat seviyesine yükseltmeye çalışacağı yerde, hakikati kendi seviyesine indirmek istemektedir.
Rönesans’la birlikte ün kazanan ve modern uygarlığın tüm programını önceden özetleyebilen bir kelime vardır: Hümanizm . Gerçekten de her şeyi hümanist boyutlara indirgemek, üst düzeydeki ilkeleri hesaba katmamak, simgesel olarak ifade edilirse, yeryüzünü fethetmek bahanesiyle gökyüzünden yüz çevirmek söz konusuydu. Yolunu izlediklerini iddia ettikleri Yunanlılar, bu anlamda en büyük entelektüel çöküş zamanlarında bile bu kadar ileri gitmemişlerdi. En azından çıkarcı kaygıları, modernlerde kısa zamanda görüldüğü gibi ilk plana geçmememişti hiçbir zaman. Hümanizm , çağdaş laisizm in ilk şekliydi. Ayrıca, her şeyi doğrudan doğruya, kendisi amaç kabul edilen insanın ölçülerine indirgemek istendiğinden, sonunda insanda bulunabilecek en düşük seviyeye kadar aşama aşama inildi ve sadece insan tabiatının maddi yanına ait ihtiyaçların tatmin edilmesine çalışıldı. Boşuna bir çalışma! Çünkü, insan tabiatı daima tatmin olabileceğinden daha fazla suni ihtiyaçlar yaratır.
Üstelik halkın gözünde bilime saygınlık kazandıran husus, gerçekleşmeleri için bilimin olanak sağladı pratik sonuçlardır sadece.
Çünkü bir şeyi inkar etmek için de, ne denli az olursa olsun, o şey üzerinde düşünmek gerekir.
Heyecana bağlı duygular düşünceyi engeller. Siyasetin en adî ustalıklarından biri de bu uzlaşmazlıktan çıkar sağlamaktır.
Fakat modern dünyada yöneticilerin büyük ustalığı, halkın kendi kendini yönettiğine halkı inandırmalarıdır.
Demokratik anlayış gereğince iktidar aşağıdan gelir ve temel olarak çoğunluğa dayanır; bu da zorunlu olarak her gerçek istidadın dışarda bırakılması doğal sonucunu doğurur.
Bu nedenle, kelimeye en geniş anlamını vererek de olsa, siyasal olaylara bir çağın zihniyetinin basit dış göstergeler değerinden başka bir değer vermek bizim için mümkün değildir.
Kavga alanı eylem alanıdır, yani bireysel ve geçici alandır.
Modern insan kendisini hakikat seviyesine yükseltmeye çalışacağı yerde, hakikati kendi seviyesine indirmek istemektedir.
İlke değişime bağlı olamaz; öyleyse ilke, zorunlu olarak değişmez niteliktedir. İşte bu nedenledir ki, batı antikitesinde Aristo, her şeyin bir Hareketsiz muharrik (hareket ettirici) güç e gereksinimi olduğunu ileri sürmüştür.
Çünkü manevi güç kesinlikle sayı üzerine dayandırılamaz; nicelik yasası maddenin yasasıdır.
Ama farklılık kesinlikle karşıtlık değildir.
Zaten felsefe, bazılarının zevk aldığı tüm düşlere rağmen, bir ırkın ve bir çağın zihniyetini düzeltmeye yetebilecek kitabî bir bilim değildir elbet.
Ama farklılık kesinlikle karşıtlık değildir.
Kaçınılmaz da olsa mutsuzluk yine mutsuzluktur!
İnsan tabiatı daima tatmin olabileceğinden daha fazla sunî ihtiyaç yaratır.
Kendi dışında her tür girişimi boğacak kadar gelişen bu üstünlük, zaten çok az arzulanan, ayrıca bu uygarlığa salt maddeci bir özellik veren ve onu gerçekten bir canavar yapan bir üstünlüktür.
Çünkü denge, iki karşıt eğilimin eş zamanlı eyleminin bir sonucudur.
Zaten sonuna doğru da yaklaştık gibi görünüyor
Can sıkıcı ve rahatsız edici insanları hiç sevmezdi.
İnsan, içine girdiği bilmem hangi düşünceyle kör olmadıkça nasıl cüret eder de maddi üstünlüğün düşünsel çöküntüyü telafi edeceğini ileri sürebilir?
İnsanın en yüksek eylemi, asıl özü, ruhu sezgilemesidir.
Hikmet, onun için, yegane geleneğe, evrensel, gizemli geleneğe, din ve kültürlerin merkezini teşkil eden asıl geleneğe dönüştür.
Rene Guenon, her şeyden önce bu çağın bir tanığıdır.
Aristo için fizik, metafiziğe göre “tâli”dir, yani fizik, metafiziğe bağlıdır. Fizik aslında doğadan üstün olan ve doğa yasalarında yansıyan ilkelerin tabiat alanındaki sadece bir uygulanışıydı. Ortaçağ “kozmolojisi” için de aynı şeyi söyleyebiliriz. Modern anlayış ise aksine bilimleri aşan her şeyi inkâr ederek veya en azından onları bilinemez” diye ilân ederek ve tabii onları hesaba katmayarak -ki bu pratikte onları inkâr anlamına gelir-, bilimleri bağımsız kıldığını iddia eder. Aslında bu inkâr pozitivizm ve agnostisizm gibi isimler altında, sistemli bir kuram hâline getirilmesi düşünülmeden çok önce de vardı. Çünkü, bütün modern bilimlerin hareket noktasının gerçekten bu inkâr olduğu söylenebilir. İnsanların kendi cehaletleriyle övünmeleri -çünkü insanın kendini agnostik diye ilan etmesi bundan başka bir şey değildir- ve kendilerinin bilmediği bilgiyi herkese yasakladıklarını iddia etmeleri, ancak 19. yüzyılda görüldü. Bu da, Batı’nın entelektüel düşüşünde bir ileri aşamayı belirtiyordu.
Şimdi, akla bir soru geliyor: İçinde yaşadığımız dönem gibi bir dönemin varoluş nedeni nedir?
aslında uzun zamandan beri bilindikleri hâlde, bazı şeyleri yeni buluşlarmış gibi sunarak, belli bir dönemde bunları halk arasında yaygınlaştırma gibi çok tuhaf durumlar olmaktadır.
Çünkü, insan tabiatı daima tatmin olabileceğinden daha fazla sun’î ihtiyaçlar yaratır.
Gerçek bilgiye ulaşmayı dileyenler, onları yeniden bulmak zorundadırlar.
Ama farklılık kesinlikle karşıtlık demek değildir.
Kötüden iyi çıkacak olsa bile bu kötülüğün karakterini değiştirmez.
Kaçınılmaz da olsa mutsuzluk yine mutsuzluktur!
İnsan tabiatı daima tatmin olabileceğinden daha fazla sunî ihtiyaçlar yaratır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir