İçeriğe geç

Mezar Odası Kitap Alıntıları – Ali Eryılmaz

Ali Eryılmaz kitaplarından Mezar Odası kitap alıntıları sizlerle…

Mezar Odası Kitap Alıntıları

Alıntı:
O ana kadar gün ışığının bu kadar güzel olduğunu hiç fark etmemiştim.

Yaşadığı hayal kırıklıkları onu yeni hayallar peşine itti. Yeni hayaller de yeni imkansız gerçekliklerin kapısını araladı durdu.
Ölüler için toprağın altı, yaşayanlar içinse toprağın üstü mezardı.
.. Hiçbir kötülük cezasız kalmamalı. Kalırsa, daha büyük kötükleri ardından getirir. Ve insan kötülük konusunda en tecrübeli ve gaddar olan canlı değil midir?
Bir cesedin bedeni canlı halinden daha ağır olur. Neden bilir misin? Çünkü yaşamında işlediği günahlar yaptığı kötülükler ölünce de senin boynuna asılır ve bedeni daha da ağırlaşır İnsan öldüğünde, diğer tarafa sadece günahlarını, kötülüklerini ve iyiliklerini götürür
Bazen hayatta sahip olduğun şeyleri elinde tutabilmek için de bedel ödemelisin
Şimdilik cevabı olmayan bir soru olduğunu biliyordu. Sormaktan ve düşünmekten de geri kalmıyordu. Sırtını duvara yaslayarak bağdaş kurup yere oturdu. Gözleri etrafta dolanıyor ve küçücük bir ışık hüzmesi arıyordu. Yoktu, ışığın zerresi yoktu odanın içinde.
Bazen, hayatta sahip olduğun şeyleri elinde tutabilmek için de bedel ödemelisin.
Ve insan,kötülük konusunda en tecrübeli ve gaddar olan canlı değilmidir?
İyi bir adam,yaşarken yaptığı iyilikleri unutan adamdır.
Nefes almak,yüzünde güneşin sıcaklığını hissetmek,geceleri gökyüzünde yanıp sönen yıldızları seyretmek,bir insanı canı gibi sevmek,sevilmek,dokunmak,aşkla sevdiğin insana sarılmak,sıcaklığını hissetmek,acıyı ve mutluluğu,varlığı ve yokluğu paylaşarak kanaat etmek hayatın ta kendisiydi.Yaşamı vazgeçilmez kılıp,ölümden soğutan insanlığın gerçek hazineleri bunlardı.
Ölüm,yaşam ve para üçlüsü insanlığın alınyazısı olmuştu.Para için ölüyor,yaşamak için para arıyorduk,ölmek için de yaşıyorduk.
Aşk ve mutluluk için altın değil,sevgi gerekiyordu.Peki ya yaşamak için?
İnsanların başkalarını küçümsediği şeyler zaten hep yokluğunu yada varlığını bilmedikleri şeyler değilmiydi?
Ölmek ya da yaşamak senin tercihin. Nasıl ölmek ve nasıl yaşamak istediğin de
Gerçek olan bir şey ne kadar saçma olabilirdi?
Ya da saçma olan bir şeyin gerçekliği olabilir miydi?
Ölüler için toprağın altı, yaşayanlar içinse toprağın üstü mezardır.
Unutma çömleği yaptığında topraktan birşey eksilmez ama toprağa can vermiş olursun.
Bazen hayatta sahip olduğun şeyleri ekinde tutabilmek için bedel ödemelisin.
Bazen , hayatta sahip olduğun şeyleri elinde tutabilmek için de bedel ödemelisin.
Kırk yolluk güzelim hayatını nasıl da mahvetmişti Nihat. Yokluğun içindeki varlığı, umudun içindeki huzuru, elde olanın verdiği güveni göremeden harcanan bir ömürdü onunki.
Çünkü mezarda gözünü açtığından beri yaşadığı tek şey açlık, gördüğü ise karanlık olmuştu. Ve açlığın aslında paraya olan açlık ve karanlığın ise Yaşama olan uzaklığı olduğunu yeni fark ediyordu.
O ana kadar gün ışığının bu kadar güzel olduğunu hiç fark etmemiştim.
Korktuğu başına geldi, bir an da mezar olduğu gibi üzerine yıkıldı.
Gerçek olan bir şey ne kadar saçma olabilirdi? Ya da saçma olan bir şeyin gerçekliği olabilir miydi?
Odanın içi oldukça düzenliydi ancak sonradan fark ettigim bir şey bu düzeni bozuyordu
Unutma çömleği yaptığında, topraktan bir şey eksilmez ama toprağa can vermiş olursun.
Hiç bir zaman anlam veremediğimiz nefis denilen şey de belki dünyaya ait olan bu bedenin ta kendisiydi.
Sen aslında iyi bir adamsın Haris. İyi bir adam; yaşarken yaptığı iyilikleri unutan adamdır.
Yaşamında işlediği günahlar, yaptığı kötülükler, ölünce cesedin boynuna asılır ve bedeni daha da ağırlaşır.
Ölüm ancak kötü bir yaşamın cezasıdır ve sadece kötüler içindir.
Nasıl yaşarsa öyle ölecektir insan.
Yaşarken mutlu olup olmadığını ancak ölürken anlayabilirsin.
Ve içinde yaşadığı o karanlık, nedense Nihat’a ölümü hatırlatmayı başaramamıştı, tıpkı güneş’in hayat dolu aşıklarının yaşamın güzelliğini hatırlatmayı başaramadığı gibi.
Ölüm anına kadar gün ışığının bu kadar güzel olduğunu hiç farketmemiştim. O an yaşama arzusu dolmuştu içime. İşte o zaman ölümden korktum.
-Sen korkuyor musun cüce?
-Artık korkmuyorum.
-Önceden korkuyor muydun?
-Hayır son ana kadar ölüm hiç aklıma gelmemişti.
Nefes almak , yüzünde güneşin sıcaklığını hissetmek , geceleri gökyüzünde yanıp sönen yıldızları seyretmek , bir insanı canı gibi sevmek , sevilmek , dokunmak , aşkla sevdiğin insana sarılmak ,sıcaklığını hissetmek , acıyı ve mutluluğu , varlığı ve yokluğu paylaşarak kanaat etmek hayatın ta kendisiydi. Yaşamı vazgeçilmez kılıp ölümden soğutan , insanlığın gerçek hazineleri bunlardı
Zaman kavramını iyice yitirmişti. Akşam mı sabah mı olduğunu ayırt etmesi imkânsızdı. Yerin dibinde, bu daracık taş odanın içinde zaman yoktu. Cep telefonunu evde bıraktığına pişman oldu. Olduğu yerde sinyal çekmese de en azından saatine bakabilirdi. Gerçekten telefon burada çeker miydi ? Seyrettiği korku filmlerinde genelde telefonlar sinyal alamıyordu.
Sen hayatın günlük karanlık dehlizlerinde yaşamayı seçmişsin.Halbuki yaşam ışık olan yerdedir.Bu sadece seçenektir hayatta.Bir çaba göstermen ferekmiyordu
Nefes almak , yüzünde güneşin sıcaklığını hissetmek , geceleri gökyüzünde yanıp sönen yıldızları seyretmek , bir insanı canı gibi sevmek , sevilmek , dokunmak , aşkla sevdiğin insana sarılmak ,sıcaklığını hissetmek , acıyı ve mutluluğu , varlığı ve yokluğu paylaşarak kanaat etmek hayatın ta kendisiydi. Yaşamı vazgeçilmez kılıp ölümden soğutan , insanlığın gerçek hazineleri bunlardı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir