Nazım Hikmet Ran kitaplarından Memleketimden İnsan Manzaraları kitap alıntıları sizlerle…
Memleketimden İnsan Manzaraları Kitap Alıntıları
merhamet gibi bir aydınlık.
beyaz kansız eti aşka.
İnsansız batan bir gemi gibi
korkunç yalnızlığını taşıyarak
her gün biraz daha indi dibe.
cesur muyum?
Bekleyenlerin ve ölenlerin çoğu
cesur muydu?
Ve bugün bekleyenler ve ölenler
topyekun cesur mudur?
Bu işin çok zaman
cesaretle ilgisi var mı?
Yoksa siperdekiler
mezbahaya bir çoban teşkilatıyla giden
sürü ve davar mı?
Yalnız bedenleriyle değil
şuurlarıyla da yakalanmış
bir çeşit ağaç
bir çeşit maden gibi
memleketimizde bir çeşit insan yaşıyor ki
ömrünün anlatmaya değer
ve bir türlü unutulmayan hatırası:
muharebeler.
daha geniş bir yara açar
kaleminin düşmanlığı
mavzerin düşmanlığından.
-Gazete muharriri,
İngiliz’den para alır.
Adamıydı Halifenin.
Gözlüklü
şişman.
Kan damlardı kaleminden,
fakat murdar
fakat pis bir kan.
demin ameliyat ettiğiniz kadın, sizin de dediğiniz gibi,
gün doğarken uyumanın mümkün olduğunu aklına bile getiremeyen, yarı nebat, yarı hayvan hayatı sürmeye mahkûm
şu Dümelli’nin karısı, ve Dümelli’nin kendisi,
memleketimde ve yeryüzündeki insanların çoğu mahrumdur bol bol düşünebilmek saadetinden. Vakitleri ve imkânları yok.
O kadar çok çalışıyor, öyle yorgundurlar ki gece, altmış yaşında bile, yatağa girdikleri zaman uyku kurşun gibi bastırıyor.
Belki uykuda rüya görülür, ama düşünülmez.”
bana hiçbirini söyletmediler
değişmesi lazım geldiğini
ve değişeceğini mutlak
bugünkü insan hayatının
Ben de bir zamanlar umumî menfaata feda ettim nefsimi, bunun ilk kötülüğü evlad ü ayalime oldu lakin.
Anan göçtü vaktinden evvel, kız kardeşin evde kaldı, sen terzi kalfalığına girdin.
Dünyayı düzeltmek istiyorsun kendi yuvanı düşün ilkönce.
Hem şunu bil ki, oğlum,
hiç ve hiçbir meslek
hiç ve hiçbir mezhep ve onun salikleri
ilahi esasatın dışında yaklaşamaz bize, ve dost olamaz.
Sema ve zemini idare eden kuvvet saadetini isteseydi insanların derhal bahtiyar kılardı onları.
İstemiyor demek.
Nasıl?
yobaz düşüncesi değil mi?
Fakat, bu cerholunmaz bir hakikattır.
Ilmen, mantiken ve hakikatan bu Kendi nefsini ve işlerini insafla sağına soluna bir nazar eyle: hep aynı yalancılık aynı canavarlık, aynı riya
sinmez bir inat, sarsılmaz bir israr ile sarmış beşeri. Bunu anladığın gün:
sen de Monteskiyö gibi bir düstur kurar,
Her millet layık olduğunun içinde İnsanlara irşadınız lazım değil.
Allah isteseydi irşadederdi onları.
çırpınır’ dersin.
Allah istemiyor demek, insanlar istemiyor demektir. İnada inatla mukabele boştur.
ama Allahlı da yaşayabiliyor.
Benimki gibi olursa hele,
suya sabuna dokunmayan
politikayla uğraşmayan bir Allah.
Muska gibi bir şey, Süleyman,
rahmetli babamı hatırlamak gibi bir şey.
ya insanda yürek dediğin taştan olacak
Yaşamak
zevk almak demektir.
Mamafi papelin olacak kardeş.
Aşk meşk, hayat mayat;
Her işin başı papelat.
beterden beter.
Sonra yeter.
Paranın, tuncu.
İnsanın piçi.
Hepsi mi ama
iyisi de var.
döşemelerde tahtakurularıyla gelir
Haydarpaşa garında bahar.
5 yaşında.
Mektebe gitsem diye düşündü
10 yaşında.
Babamın bıçakçı dükkânından
Akşam ezanından önce çıksam diye düşündü
11 yaşında.
Sarı iskarpinlerim olsa
kızlar bana baksa
diye düşündü
15 yaşında.
Babam neden kapattı dükkânını?
Ve fabrika benzemiyor babamın dükkânına
diye düşündü
16 yaşında.
Gündeliğim artar mı? diye düşündü
20 yaşında.
Babam ellisinde öldü,
ben de böyle tez mi öleceğim?
diye düşündü
21 yaşındayken.
İşsiz kalırsam diye düşündü
22 yaşında.
İşsiz kalırsam diye düşündü
23 yaşında.
İşsiz kalırsam diye düşündü
24 yaşında.
Ve zaman zaman işsiz kalarak
İşsiz kalırsam diye düşündü
50 yaşına kadar.
51 yaşında İhtiyarladım dedi,
babamdan bir yıl fazla yaşadım.
Şimdi 52 yaşındadır.
İşsizdir.
(hem köylü, hem jandarmaydilar)
karı kısmı kızdı mı, kötü kızar,
ha kızgın karı, ha Kürtlerin iti
atın üstünden alırlar yiğiti.
Memedin emilmiş kanında geziyorsun.
Bu kan biti doyurmuş.
Bu kan siyah ve de ölüdür.
Selimiye Kışlası’nda Memedin eti
deriyle, kılla değil
bit ile örtülüdür.
Ben büyük yerden işittim.
Hitler denilen gavur
Müslümanmış dediler
gizli din taşırmış.
Tevekkeli bunca düvel birlik oldu yenemediler.
nereye giderler ay ışığında?
İnsanın derdi insana yeter.
Besmeleyi unuttuk diye Rabbim
bir de perileri başımıza bela eder.
Nasıl şeyler acaba?
İnsana benzerler mi?
Huyları insana benziyor:
hırsız
keyfine düşkün
muzur
ölümü istediğimiz kadar düşünmeyelim
öleceğiz.
bana hiçbirini söyletmediler.
Hep aynı bokun soyudur en kötünüz, en iyiniz.
hayır gelmez.
Zalim babanın evladı çeker.
bin beş yüz satıldı bazıları.
Bunları okuyanın yarısı kadındı hiç olmazsa,
bu kadınların yarısı gençtir,
bu gençlerin yarısı güzel,
bu güzellerin içinde elbette bir tane vardır ki
beni sevebilir
O nerde?
kendine benzeyen insanlarla boğuşması zor şeydir,
bir öğle sıcağında
bir bataklık manzarası gibi hazin.
verdim ömrümü
en olması lazım şey için..
bir çayımı iç.
hem de sapına kadar,
hem de her gün biraz daha sağlama giderek,
her gün biraz daha komünistim,
komünist
bu işte hiç mi suçu yok kapitalist rejimin?
Öğren, öğrenmeyenlerin mantığını da.
Ve hiçbir kitap için “Okumadım“ demedi.
Bir şeyim yok.
Karanlık meselesi.
Anlamadım
Karanlık kötü şey, Süleyman,
yalnız karanlığı görmek
karanlıktan başka bir şey görmemek kötü
Süleyman güldü:
Kör olmak desene şuna.
Hani biz bu 41 senesinde
İkimizden bahsedecek değildik.
Dünya var
Memleketimiz var
Açlık, ölüm, hasret, ümit ve zafer,
Dünya ve memleketimizle beraber
Ve onların içinde
Şu anda ayrılığımız ve aşkımızla ikimizde varız.
Bu bahiste realite umrumda değil
elini ver,
öpecek değilim,
götüreceğim onu
yeni bir dünya işleyen ellerin arasına..
sırtında pamuklu hırkası,
( hiç vazgeçmedi bu hırkadan)
oturmuştu yatağın kıyısına
Evet, nereye gidiyoruz?
Dünya nereye gidiyor böyle?
İnsanlar nereye gidiyor?
bağırdım ‘Yaşasın Cumhuriyet’ diye.
Az mı kestiler cezayı?
-Az değil, çok. Lakin öyle sırma giymiş, sıralanmış kürsüde reisler,
hoşuma gitti,
keyiflendim, bağırdım.
Cereyan alırsa ışık verir,
cereyansız ampul iyi olsun istediği kadar
ne ışıl ışıl yanar
ne kendini gösterebilir.
istiyorum ki kapımı çalasın sana kendi elimle açayım kapımı.
Kitaplar akıllı kitaplar aptal. Kitaplar büyük kitaplar
çocuk.
Kitaplar en uzak,
en güzel yolculuk,
fakat kısır
fakat sensiz
elini ver,
öpecek değilim,
götüreceğim onu
yeni bir dünyayı işleyen ellerin arasına.
bana hiçbirini söyletmediler.
Ve beyaz tenteli sandalları
siyah manvaları
güneşli karpuz kabuklarıyla
bir deniz kıyısındadır şehir.
yalan.
Kuyrukları yok.
Ama ne türlü istemek
nasıl merhamete lâyık
ne korkunç,
ne âciz ve yapayalnız bir sey..
Fakat gülünç değil.
Niye bu kadar uzaktasın?
Fakat gelme sakın,
zaten gelmezsin,
olduğun yerde sittin sene kal
Muzaffer bir insandı ölen:
nefsinden başka hiç kimseye güvenmeyen muzaffer ve muazzam bir kumarbaz.
Alaycıydı, kavgacıydı, kurnaz ve hükmediciydi.
Ben gelmiş olduğum yere onun eliyle gelmiş olmama rağmen
(o kadar ağır pençeliydi ki) kaç kerre ölmesini istedim.
Sanıyordum ki zindanım yıkılacak
sofrası yıkılırsa.
Öldü.
Yıkıldı sofrası.
Fakat misafirleri onun yanına gömdüler kendilerinde muzaffer olan ne varsa.
Ben ne kadar ihtiyarlamış olduğumu
onun öldüğü gün anladım.
insanlara
bana hiçbirini söyletmediler.
Hep ayni bokun soyudur en kötünüz, en iyiniz.
Bir tek dilim peynirimi
size ikram ediyorum,
buyrun
yiyiniz
yapayalnız,
insanlara hakim,
insanlardan uzak,
kibirli, zulmedici, kötümser.
Ve hiçbir kitap için Okumadım demedi.
bin beş yüz satıldı bazıları.
Bunları okuyanın yarısı kadındı hiç olmazsa,
bu kadınların yarısı gençtir,
bu gençlerin yarısı güzel,
bu güzellerin içinde elbette bir tane vardır ki
beni sevebilir.
O nerde?
kalmadı gezmediğim yer.
Karadeniz’de içinde Lazların,
şarkta Kürtlerin arasında.
Kürtlere kuyruklu derler
yalan.
Kuyrukları yok.
Yalnız çok âsi, çok fakir insanlar.
Zenginleri de var
ama az,
beyleri
On beş yıl dünyayı dolaştık sayılır
gördük her şeyleri.
Sineması, tiyatorası,
baloya bile gittim,
böyle başörtümle,
Diyarbakır’da.
Belki.
İtiraf et.
Evet :
hepsinin gebermesini isteyecek kadar,
bir günde,
apansızın,
bir grip salgınıyla mesela.
Halbuki sen onlardan önce öleceksin.
Böbreğinin bir teki çoktan çürüdü.
Bahar geldi, Hasan Şevket,
dallara su yürüdü.
Kuş bile yuva yaptı,
kuş kadar olamadın
bana hiçbirini söyletmediler.
daha geniş yara açar
kalemin düşmanlığı
mavzerin düşmanlığından
Yaşamak
zevk almak demektir.
fakat kısır
fakat sensiz…
ümitle yaşamaya mecburum.