İçeriğe geç

Memleketimden İnsan Manzaraları Kitap Alıntıları – Nazım Hikmet Ran

Nazım Hikmet Ran kitaplarından Memleketimden İnsan Manzaraları kitap alıntıları sizlerle…

Memleketimden İnsan Manzaraları Kitap Alıntıları

Ve zaman zaman işsiz kalarak «İşsiz kalırsam» diye düşündü 50 yaşına kadar 51 yaşında
Soğuk bir su aydınlığı vardı,
merhamet gibi bir aydınlık.
Sıcak bir rahatlıkla açılmadı bir gece olsun
beyaz kansız eti aşka.
İnsansız batan bir gemi gibi
korkunç yalnızlığını taşıyarak
her gün biraz daha indi dibe.
Ben bir siperde ölümü bekleyecek kadar
cesur muyum?
Bekleyenlerin ve ölenlerin çoğu
cesur muydu?
Ve bugün bekleyenler ve ölenler
topyekun cesur mudur?
Bu işin çok zaman
cesaretle ilgisi var mı?
Yoksa siperdekiler
mezbahaya bir çoban teşkilatıyla giden
sürü ve davar mı?
Yalnız bedenleriyle değil
şuurlarıyla da yakalanmış
Bir çeşit balık
bir çeşit ağaç
bir çeşit maden gibi
memleketimizde bir çeşit insan yaşıyor ki
ömrünün anlatmaya değer
ve bir türlü unutulmayan hatırası:
muharebeler.
Gün olur daha derin
daha geniş bir yara açar
kaleminin düşmanlığı
mavzerin düşmanlığından.
-Kim bu Ali Kemal?
-Gazete muharriri,
İngiliz’den para alır.
Adamıydı Halifenin.
Gözlüklü
şişman.
Kan damlardı kaleminden,
fakat murdar
fakat pis bir kan.
Imtiyaz şu demek ki, Faik Bey:
demin ameliyat ettiğiniz kadın, sizin de dediğiniz gibi,
gün doğarken uyumanın mümkün olduğunu aklına bile getiremeyen, yarı nebat, yarı hayvan hayatı sürmeye mahkûm
şu Dümelli’nin karısı, ve Dümelli’nin kendisi,
memleketimde ve yeryüzündeki insanların çoğu mahrumdur bol bol düşünebilmek saadetinden. Vakitleri ve imkânları yok.
O kadar çok çalışıyor, öyle yorgundurlar ki gece, altmış yaşında bile, yatağa girdikleri zaman uyku kurşun gibi bastırıyor.
Belki uykuda rüya görülür, ama düşünülmez.”
Söyleyecek ne kadar güzel sözlerim vardı insanlara
bana hiçbirini söyletmediler
Ben yeni baştan bir kere daha anlarım
değişmesi lazım geldiğini
ve değişeceğini mutlak
bugünkü insan hayatının
-O duvarlara bakma, oğlum, ben de yattım onların içinde.
Ben de bir zamanlar umumî menfaata feda ettim nefsimi, bunun ilk kötülüğü evlad ü ayalime oldu lakin.
Anan göçtü vaktinden evvel, kız kardeşin evde kaldı, sen terzi kalfalığına girdin.
Dünyayı düzeltmek istiyorsun kendi yuvanı düşün ilkönce.
Hem şunu bil ki, oğlum,
hiç ve hiçbir meslek
hiç ve hiçbir mezhep ve onun salikleri
ilahi esasatın dışında yaklaşamaz bize, ve dost olamaz.
Sema ve zemini idare eden kuvvet saadetini isteseydi insanların derhal bahtiyar kılardı onları.
İstemiyor demek.

Nasıl?
yobaz düşüncesi değil mi?
Fakat, bu cerholunmaz bir hakikattır.
Ilmen, mantiken ve hakikatan bu Kendi nefsini ve işlerini insafla sağına soluna bir nazar eyle: hep aynı yalancılık aynı canavarlık, aynı riya
sinmez bir inat, sarsılmaz bir israr ile sarmış beşeri. Bunu anladığın gün:
sen de Monteskiyö gibi bir düstur kurar,
Her millet layık olduğunun içinde İnsanlara irşadınız lazım değil.
Allah isteseydi irşadederdi onları.
çırpınır’ dersin.
Allah istemiyor demek, insanlar istemiyor demektir. İnada inatla mukabele boştur.

Allahsız yaşayabiliyor insan,
ama Allahlı da yaşayabiliyor.
Benimki gibi olursa hele,
suya sabuna dokunmayan
politikayla uğraşmayan bir Allah.
Muska gibi bir şey, Süleyman,
rahmetli babamı hatırlamak gibi bir şey.
Üzüntü çekmemek için
ya insanda yürek dediğin taştan olacak
“—Mâhitaba bakamam yâr gelir hatırıma.”
Düşünmek değiştirmez hayatı.
Mamafi insan her zevki tatmalı.
Yaşamak
zevk almak demektir.
Mamafi papelin olacak kardeş.
Aşk meşk, hayat mayat;
Her işin başı papelat.
  -Yövmilbeter,
            beterden beter.
            Sonra yeter.
            Paranın, tuncu.
            İnsanın piçi.
            Hepsi mi ama
                        iyisi de var.
Denizde balık kokusu
döşemelerde tahtakurularıyla gelir
Haydarpaşa garında bahar.
Kâat helva yesem her gün diye düşündü
                                              5 yaşında.
Mektebe gitsem diye düşündü
                          10 yaşında.
Babamın bıçakçı dükkânından
Akşam ezanından önce çıksam diye düşündü
                                      11 yaşında.
Sarı iskarpinlerim olsa
kızlar bana baksa
diye düşündü
                          15 yaşında.
Babam neden kapattı dükkânını?
Ve fabrika benzemiyor babamın dükkânına
                                              diye düşündü
                                              16 yaşında.
Gündeliğim artar mı? diye düşündü
                          20 yaşında.
Babam ellisinde öldü,
ben de böyle tez mi öleceğim?
                          diye düşündü
                          21 yaşındayken.
İşsiz kalırsam diye düşündü
                          22 yaşında.
İşsiz kalırsam diye düşündü
                          23 yaşında.
İşsiz kalırsam diye düşündü
                          24 yaşında.
Ve zaman zaman işsiz kalarak
İşsiz kalırsam diye düşündü
                          50 yaşına kadar.
51 yaşında İhtiyarladım dedi,
          babamdan bir yıl fazla yaşadım.
Şimdi 52 yaşındadır.
İşsizdir.
Kitaplar en uzak, en güzel yolculuk
Nöbetçiler biliyor :
(hem köylü, hem jandarmaydilar)
karı kısmı kızdı mı, kötü kızar,
ha kızgın karı, ha Kürtlerin iti
atın üstünden alırlar yiğiti.
Bizi yedi kat yerin dibinden alıp sırtında götürürken Zümrüdü Anka kuşu budumuzdan et kesip veririz. Sonra kafdağına ulaştık mıydı kuş unutulur biz buraya say-i zatîmizle çıktık deriz.
Dolaşırken çatır çatır eziyorsun,
Memedin emilmiş kanında geziyorsun.
Bu kan biti doyurmuş.
Bu kan siyah ve de ölüdür.
Selimiye Kışlası’nda Memedin eti
deriyle, kılla değil
bit ile örtülüdür.
– Alaman kazanacak.
Ben büyük yerden işittim.
Hitler denilen gavur
Müslümanmış dediler
gizli din taşırmış.
Tevekkeli bunca düvel birlik oldu yenemediler.
Periler böyle atlara binip geceleri
nereye giderler ay ışığında?
İnsanın derdi insana yeter.
Besmeleyi unuttuk diye Rabbim
bir de perileri başımıza bela eder.
Nasıl şeyler acaba?
İnsana benzerler mi?
Huyları insana benziyor:
hırsız
keyfine düşkün
muzur
Dünyaya bir defa geleceğiz
ölümü istediğimiz kadar düşünmeyelim
öleceğiz.
Söyleyecek ne kadar güzel sözlerim vardı insanlara
bana hiçbirini söyletmediler.
Hep aynı bokun soyudur en kötünüz, en iyiniz.
Harcı göz yaşıyla yuğrulan yapıdan
hayır gelmez.
Zalim babanın evladı çeker.
Bir hayli kitap yazdık,
bin beş yüz satıldı bazıları.
Bunları okuyanın yarısı kadındı hiç olmazsa,
bu kadınların yarısı gençtir,
bu gençlerin yarısı güzel,
bu güzellerin içinde elbette bir tane vardır ki
beni sevebilir
O nerde?
İnsanın
kendine benzeyen insanlarla boğuşması zor şeydir,
bir öğle sıcağında
bir bataklık manzarası gibi hazin.
Seninle aynı kitapları okumak istiyorum.
biliyorsunuz,
verdim ömrümü
en olması lazım şey için..
insanın içini açar senle konuşmak.
bir çayımı iç.
Komünistim çok şükür,
hem de sapına kadar,
hem de her gün biraz daha sağlama giderek,
her gün biraz daha komünistim,
komünist
25 yılda ikinci defadır ki dünya harbi oluyor,
bu işte hiç mi suçu yok kapitalist rejimin?
Ölmeyi isteyecek kadar çıldırmak için bugün bu dünyada öyle çok sebep var ki. İnsanları öyle kolay yeniyorlar ki..
Çok öğren, çok oku.
Öğren, öğrenmeyenlerin mantığını da.
Hiçbir kitabı sonuna kadar okumadı Nuri Cemil.
Ve hiçbir kitap için “Okumadım“ demedi.
Ne kötü kaderimiz varmış bütün insanların içinde bizi bulmuş ‘mına koduğumun kaderi.
Nen var, Halil?
Bir şeyim yok.
Karanlık meselesi.
Anlamadım
Karanlık kötü şey, Süleyman,
yalnız karanlığı görmek
karanlıktan başka bir şey görmemek kötü
Süleyman güldü:
Kör olmak desene şuna.
Bir tanem
Hani biz bu 41 senesinde
İkimizden bahsedecek değildik.
Dünya var
Memleketimiz var
Açlık, ölüm, hasret, ümit ve zafer,
Dünya ve memleketimizle beraber
Ve onların içinde
Şu anda ayrılığımız ve aşkımızla ikimizde varız.
Dünyanın en güzel kadını.
Bu bahiste realite umrumda değil
Sevgilim
elini ver,
öpecek değilim,
götüreceğim onu
yeni bir dünya işleyen ellerin arasına..
Ve şimdi ipek pijaması içinde ;
sırtında pamuklu hırkası,
( hiç vazgeçmedi bu hırkadan)
oturmuştu yatağın kıyısına
Lakin nereye gidiyoruz, değil mi?
Evet, nereye gidiyoruz?
Dünya nereye gidiyor böyle?
İnsanlar nereye gidiyor?
-Cezamı okudu reis,

bağırdım ‘Yaşasın Cumhuriyet’ diye.

Az mı kestiler cezayı?

-Az değil, çok. Lakin öyle sırma giymiş, sıralanmış kürsüde reisler,

hoşuma gitti,

keyiflendim, bağırdım.

Elektrik ampulü gibidir insanın yüreği.
Cereyan alırsa ışık verir,
cereyansız ampul iyi olsun istediği kadar
ne ışıl ışıl yanar
ne kendini gösterebilir.
Evimin içinde ayağının sesini duymak istiyorum,
istiyorum ki kapımı çalasın sana kendi elimle açayım kapımı.
Kitaba düştüm, sabahtan akşama kadar okuyorum.
Kitaplar akıllı kitaplar aptal. Kitaplar büyük kitaplar
çocuk.
Kitaplar en uzak,
en güzel yolculuk,
fakat kısır
fakat sensiz
Sevgilim
elini ver,
öpecek değilim,
götüreceğim onu
yeni bir dünyayı işleyen ellerin arasına.
Söyleyecek ne kadar güzel sözlerim vardı insanlara
bana hiçbirini söyletmediler.
dün dehşetli canım çekti seni.
Kafasında uzak bir şehir ve bir şarkı vardı.
Ve beyaz tenteli sandalları
siyah manvaları
güneşli karpuz kabuklarıyla
bir deniz kıyısındadır şehir.
Kürtlere kuyruklu derler

yalan.

Kuyrukları yok.

Ben seni istedim sadece.
Ama ne türlü istemek
nasıl merhamete lâyık
ne korkunç,
ne âciz ve yapayalnız bir sey..
Fakat gülünç değil.
Niye bu kadar uzaktasın?
Fakat gelme sakın,
zaten gelmezsin,
olduğun yerde sittin sene kal
Düşündü Tahsin :

Muzaffer bir insandı ölen:

nefsinden başka hiç kimseye güvenmeyen muzaffer ve muazzam bir kumarbaz.

Alaycıydı, kavgacıydı, kurnaz ve hükmediciydi.

Ben gelmiş olduğum yere onun eliyle gelmiş olmama rağmen

(o kadar ağır pençeliydi ki) kaç kerre ölmesini istedim.

Sanıyordum ki zindanım yıkılacak

sofrası yıkılırsa.

Öldü.

Yıkıldı sofrası.

Fakat misafirleri onun yanına gömdüler kendilerinde muzaffer olan ne varsa.

Ben ne kadar ihtiyarlamış olduğumu

onun öldüğü gün anladım.

Söyleyecek ne kadar güzel sözlerim vardı
insanlara

bana hiçbirini söyletmediler.

Hep ayni bokun soyudur en kötünüz, en iyiniz.

Bir tek dilim peynirimi

size ikram ediyorum,

buyrun

yiyiniz

insanların üstünde kendisi vardı,

yapayalnız,

insanlara hakim,

insanlardan uzak,

kibirli, zulmedici, kötümser.

Hiçbir kitabı sonuna kadar okumadı Nuri Cemil.
Ve hiçbir kitap için Okumadım demedi.
– Bir hayli kitap yazdık,

bin beş yüz satıldı bazıları.

Bunları okuyanın yarısı kadındı hiç olmazsa,

bu kadınların yarısı gençtir,

bu gençlerin yarısı güzel,

bu güzellerin içinde elbette bir tane vardır ki

beni sevebilir.

O nerde?

Hüsnü Çavuşla on beş yıl, bayan hemşire,

kalmadı gezmediğim yer.

Karadeniz’de içinde Lazların,

şarkta Kürtlerin arasında.

Kürtlere kuyruklu derler

yalan.

Kuyrukları yok.

Yalnız çok âsi, çok fakir insanlar.

Zenginleri de var

ama az,

beyleri

On beş yıl dünyayı dolaştık sayılır

gördük her şeyleri.

Sineması, tiyatorası,

baloya bile gittim,

böyle başörtümle,

Diyarbakır’da.

Kıskanıyor musun?
Belki.
İtiraf et.
Evet :
hepsinin gebermesini isteyecek kadar,
bir günde,
apansızın,
bir grip salgınıyla mesela.
Halbuki sen onlardan önce öleceksin.
Böbreğinin bir teki çoktan çürüdü.
Bahar geldi, Hasan Şevket,
dallara su yürüdü.
Kuş bile yuva yaptı,
kuş kadar olamadın
Söyleyecek ne kadar güzel sözlerim vardı insanlara
bana hiçbirini söyletmediler.
Gün olur daha derin
daha geniş yara açar
kalemin düşmanlığı
mavzerin düşmanlığından
Mamafi insan her zevki tatmalı.
Yaşamak
zevk almak demektir.
Düşünmek değiştirmez hayatı.
Kitaplar en uzak, en güzel yolculuk,
fakat kısır
fakat sensiz…
Ben bugünlerde haberle değil
ümitle yaşamaya mecburum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir