İçeriğe geç

Mektupların Romanı Kitap Alıntıları – Mihail Şişkin

Mihail Şişkin kitaplarından Mektupların Romanı kitap alıntıları sizlerle…

Mektupların Romanı Kitap Alıntıları

”Evlat, ben senin yaşındayken her şeyi bir anda anlamıştım.Sonra hayatımın geri kalanında da o an neyi anladığımı çıkarmaya çalışmıştım.
Sadece, onların sonsuzluktan kastettikleri gerçek değil ; bir kopuş, bir an
Belki de bütün kitaplar ölümle değil de, sonsuzlukla ilgili..
Acı olan insanlık vasfını kaybetmen değil, bunun umurunda olmaması.
En önemlisi de, gerçeğin hiçbir sözcüğün içinde rahat edememesi. Gerçek, insana dilini yutturur. Şu hayatta yaşanan dişe dokunur şeylerin hiçbiri bir sözcüğün içine sığmaz. Bugüne kadar başından geçenlerin sözcüklerle anlatılabileceği fikrine kapılırsan, bil ki başından hiçbir şey geçmemiş demektir.
Gözlerimin içeriye dönesi var. Neden görünen dünyada olsun ki gözüm, eğer içimde görünmeyeni filizleniyorsa?
Mutluluk için şahitlere ihtiyaç var. Eğer bakıştan değilse, dokunuştan; varlıktan değilse, hiç olmazsa yokluktan bir onay alarak mutluluğu en gerçek haliyle hissedebilirsin sadece. Yastıktan, gömlek kolundan, düğmeden.
Ama nasıl derler bilirsin, sadece yazılmayan mektuplar sahiplerine ulaşmazlar.
Dalgaların sesi; sanki birileri sonsuza kadar bir kitabın sayfalarını çeviriyormuş gibi.
Körlüğü de zaten görenler bulmuştur.
Kör için zaten olan olmuş, o olmayan bir şeyini kaybetmiyor ki. Hiç sahip olmadığın bir şeyi kaybetmenin acısı da sonradan öğrenilmesi gereken bir şey. Biz de morun ötesinde ki renkleri görmüyoruz, ne var. Kendimizi mutsuz hissediyorsak, bundan değil elbette.
Hayattan taşıyıp da getirdiklerim, lüzumsuz her şey kabuk gibi uçup gidiyor,geriye sadece gerçekler kalıyor.
Geceleri saat sesini dinlemeye dalıyorsun, nasıl da yavaş yavaş götürüyor hayatından. Yalnızlık sanki yalnız kalmamak için her şeyin var da aslında hiçbir şeyin yok gibi bir şey.
insan çok çabuk yara alan bir varlık
İçimdeki her şey delik deşik oldu Sanki dünyadaki her şeye kafamın dikine çarpıyormuşum gibi; kapıya, insanlara, seslere, kokulara. Her şey gürültülü sığ yorucu geliyor, bir o kadar da gereksiz
Tam da bu yüzden yok olup gidemem; Birilerinin seni düşünmesi gerek, Seni sevmesi, derdinle dertlenmesi, başarılarına sevinmesi, acını paylaşması gerek.
Nasıl da istiyorum tüm bunlardan kurtulmayı, saklanmayı, unutmayı ; çocukluğuma dair bir şeyler anımsamayı, odamı, kitaplarımı, seninle beni hatırlamayı. Güzel şeyleri, hayatımdaki kişileri düşünmeyi
Nasıl da isterdim herkes gibi olmayı, şu yılmayanlardan, kötülerden, keyfi her daim yerinde olanlardan, dayanıklılardan, hiçbir soru sormayanlardan, buna gerek de duymayanlardan biri olmayı.Lüzumsuz, farazi, okunup da öğrenilmiş her şeyin üzerinden atlamayı kafayı buna takmamayı nasıl da öğrenmek isterdim.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
bir bilsen seni nasıl özlüyorum ! Her mektubunu defalarca okuyorum Aslına bakarsan ben mektubundan mektubuna yaşıyorum.
Ne istiyorsun?
Yapamıyorum. Yazım güzel değil.
Yazının güzel olup olmaması önemli değil samimi olması önemli!
Unutma, kelimelerin her biri kaleminden daha akıllıdır.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Günbatımını izliyorum. Ve düşünüyorum:Olur ya, şimdi, yani şu içinde bulunduğumuz an, belki sen de izliyorsundur bu günbatımını? Bu da birlikte olduğumuz anlamına geliyor.
hiçbir halta yaramayan, başka kimselere anlatamayacağım şeyleri seninle paylaşmak gibisi yok.
Zafer kazanmanın ya da kaybetmenin gerçekten bir anlamı yok çünkü her savaşın tek bir zaferi var, o da hayatta kalmak.
Eğer sen varsan hayatımda, eğer sen seviyorsan beni, şu anda bu satırları okuyorsan eğer, neme gerek benim varlığımı bana kanıtlayacak deliller?
Evlat, ben senin yaşındayken her şeyi bir anda anlamıştım.Sonra hayatımın geri kalanında da o an neyi anladığımı çıkarmaya çalışmıştım.
Her canlı varlık, her eşya, her an çığlık çığlığa kıvranır. Sadece hayatın bu tiz çığlığını duymak gerek; her ağaçta, yanından geçip giden her insanda, her su birikintisinde ve her dal hışırtısında.
Saatler ve dakikaların varlığı bir gerçek ama zaman dediğimiz şey biziz aslında. Biz yok olsak zaman olur mu?
Biz ölümün kaçınılmaz olduğunun bilincindeki tek canlıyız. İşte bu yüzden mutluluğu ertelememeliyiz, hemen şimdi mutlu olmalıyız.
Hayat Tanrı’nın israf edilen bir lütfu.
Ne yapıyorum ben burada? Dünyada olup bitenler neye hizmet ediyor? Bütün bu olan bitenlerin anlamı ne? Bu anlamlandırmayı hiçbir zaman yapamadım.
Ruhun gerçek acısını içinde hissetmeden büyüyemiyorsun. İnsanı acı olgunlaştırıyor.
Günün birinde doğduğum gibi öleceğim, anlaşılır bir şey. Hoş değil belki ama anlaşılır. Ama kızım? Gün gelecek o da ölecek; işte bu tüylerimi gerçek anlamda diken diken ediyor.
Hiçbir halta yaramayan, başka kimselere anlatamayacağım şeyleri seninle paylaşmak gibisi yok!
Kalemi kağıdı elime alıp düşüncelere dalıyorum..
Koyu bir çay demledim. Bir yerlere koşuşturmam gerekmiyor. Yok benden mutlusu.
Yazıyorum. Ne güzel şey yazmak..
Bugüne kadar başından geçenlerin sözcüklerle anlatılabileceği fikrine kapılırsan, bil ki başından hiçbir şey geçmemiş demektir.
Ne yapıyorum ben burada? Dünyada olup bitenler neye hizmet ediyor? Bütün bu olan bitenlerin anlamı ne? Bu anlamlandırmayı hiçbir zaman yapamadım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir