İçeriğe geç

Medine Müdafaası Kitap Alıntıları – İsmail Bilgin

İsmail Bilgin kitaplarından Medine Müdafaası kitap alıntıları sizlerle…

Medine Müdafaası Kitap Alıntıları

Gecenin sonu aydınlık, yokuşun sonu iniştir. Kıtlığın sonu bolluktur. Çilenin sonu rahatlıktır.
“Herkes sadece vatana karşı borçlu olduğu vazifeyi yapar ve iş orada biter.”
Ancak ne olursa olsun o büyük devletlerle aramızdaki teknik ve imar üstünlüğün çok açılmasına izin vermemeliyiz. Onlara yetişmeli hatta geçmeliyiz.
Esaret, biz Türklere göre değildir
Esaret kelepçesi, esaret nedir bilmeyenlerin bileklerini incitemez.
Çölde yollar uzardı . Zaman uzardı , hasretlikler uzardı , kavuşmak uzardı.
Destanları ancak kahramanlar yazar. Çünkü onlar, vazifenin bittiği yerde, ölümü göze alarak çalışmaya devam ettikleri için birer kahraman olmuşlardır Tıpkı Çöl Kaplanı Ömer Fahreddin Paşa gibi Ruhu şad, hatırası her dem taze olsun
İnsan ,her şeye alışır . Ama biz Türkler esarete alışamayız.
“Türk’ün başı eğilmeyecek!Eğdirilmeyecek!Eğdirmek isteyen olursa işte o başa acırım!Azim,sebat metanet ve güç İllaki güç Her işin başı da inanmak.Edirne’den,Denizli’den,Trabzon’dan,Muş’tan,Kars’tan gelen evlatlarım bana inanıyor.Ne ki ben de onlara yürekten inanıyorum ”
Hindistan Müslümanlarını örgütleyerek Kurtuluş Savaşı’na yardım etmelerini sağlamıştır.
Çekirgenin serçe kuşundan ne farkı var?
Hicaz’ın tozlu ve kumlu yolları hep Medine’ye uzanır. Bu, tıpkı gönüllerin kutlu şehre çağlaması gibidir
Bedenin merkezi, sizin anlayacağınız şekilde ağırlık merkezi, gönüldür, kalptir. Damarlarımıza kan pompalayan kalpten söz etmiyorum ama Buradan hareketle Müslümanlar için yeryüzünün merkezi de Kâbe’dir, Mekke’dir. Peygamber Efendimiz’in mezarının olduğu şehir ise Medine’dir. Bu merkezde görev yapmak bizim için kutsaldır. Bu kutsal yerlerde beşeri olarak katlandığımız her şey bizim için birer ödüldür. Çektiğimiz her sıkıntı, bizim için rahatlıklıktır, güzelliktir, rahmettir.
Hey gidi koca imparatorluk! Cepheden cepheye sürdüğün evlatların bak ne halde?
Sadece düşmanla değil, açlıkla, susuzlukla ve sıcakla da çarpıştılar.
Fahreddin Paşa Hakkında Ne Dediler

“Daha sağlığında adını tarihe altın hedeflerle yazdırılan kumandan”
Mustafa Kemal Atatürk
“O bir çöl kapalanıdır”.
Lawrence
“Siz askeriniz ile Plevne kahramanlarısınız”
Falih Rıfkı Atay
“O asla teslim olmaz”
George kingston
“O kaburgalarına kadar tam bir askerdir”
İngiliz yarbay bassett

Destanları ancak kahramanlar yazar. Çünkü onlar, vazifenin bittiği yerde, ölümü göze alarak çalışmaya devam ettikleri için birer kahraman olmuşlardır Tıpkı “Çöl Kaplanı” Ömer Fahreddin Paşa gibi
Ruhu şad, hatırası her dem taze olsun
Teslim olan olsun. Giden gitsin! Bir başıma da kalsam, bu şehirden ayrılmayacağım Burçlardaki dalgalanan bayrağı bedenime kefen niyetine saracak çarpışacağım. Gaflet ve hıyanet içinde asla olmayacağım. Bedendeki can bu kutsal şehrin sokaklarına düşmedikçe, Medine de düşmeyecektir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Haklılar, elbet bir gün zafere ulaşacaktır.

Medine muhafız komutanı Fahrettin paşa

Böyedir işte. Düştün mü, düşmanın çok olur.
Kadir Mevlam Yüce Mevlam Bize yapraklarını döktüğün çınarlara bağışladığın gibi yapraksızlık azığını bağışla Bizler herşeyimizi bu sevdaya, Medine’yi müdafaa ya harcadık. Canımızı da harcamaya hazırız. Bizi ayaklar altında koma. Bizi haksızlara çiğnetme. Bizler ki hep yandık. Suya hasret kaldık. Suyu bize de bahşet. İhsan eyle. Yardım eyle. Bu değersiz bedenime, askerime acı. Onları, sert fırtınadan koruduğun, ihsan buyurduğun otlar gibi koru ve onlara ihsan eyle Ben biliyorum ve buna gönülden inanıyorum ki; bizler sana teslim olduk Sana inandık Sen ki bağışlayansın yüce Mevlam, bu görev esnasında işlediğim hatalarımı bağışla. Bu zor günlerde nefsime uyumaktan beni koru. Nefsime karşı bana yardım et.
Fahrettin Paşa
Fahrettin Paşa Peygamber Efendimizin kabrinin temizliğini yaparken kendi kendine konuşmaktan geri durmuyordu.
– Efendimiz, size hizmet etmek şerefine nail olduğum için Mevlaya ne kadar şükretsem azdır Evet zorluk ve kıtlık içinde olduğumuz doğru. Bunlara dayanma azmini sizden alıyoruz. Her zorluğa sizin yanınızda olduğumuzdan dolayı daha kolay katlanıyoruz.
Yokluk, açlık, sıcaklık nice zorluklar, dertler ve Gamlar Bunlar gereklidir. Sevgili, sevenin kendisinden başka her şeyden vazgeçmiş görmek istermiş. Vatana olan aşkımız, sevgimiz yüzünden biz de nelerden vazgeçmedi ki buralarda olalım diye
Her yeni doğan gün, yeni bir ümit.
Her bir yokluk diğer bir yokluğu getiriyordu.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Çekirgenin serçe kuşundan ne farkı var ?
Gecenin sonu aydınlıktır. Ümitvarız. Maneviyatımız sağlamdır. Gayretimiz büyüktür.
Tarih kolayı değil, zoru başaranları anlatmıştır.
En önemli silahımız, topumuz ve tüfeğimiz değildir. En önemli silahımız, birlik ve beraberliğimizdir. Bir olursak kuvvetli oluruz.
Ümitsiz olmayınız. Gecenin sonu aydınlık, yokuşun sonu iniştir. kıtlığın sonu bolluktur. Çilenin sonu rahatlıktır.
Fahrettin Paşa özellikle Ravza-ı Mutahhara’nın temiz tutulmasına dikkat ediyordu. Bir solmuş yaprağın, bir çekirgenin, bir kuru otun hatta bir toz tanesinin bile bulunmasına tahammül edemiyordu.
Kalabalıklar içinde yalnızlığı yaşamak Ancak ben yalnız sayılmam. Hele hele Peygamber Efendimizin yanı başımızda olduğumuzu bilmek yalnızlığımızı unutturur bize. Ona yakınken, yalnızlık olur mu? Ona yakınken gariplik, ona yakınken şikayete hakkımız olur mu ? Olmaz Ne şikayete ne de bir öf demeye hakkımız var.
Ölmek burada en kolay şey . Bizler zor olanı seçeceğiz. Yani yaşamayı, ne olursa olsun buraları savunmak için hayatta kalmayı düşüneceğiz.
Son ere, son mermiye ve de son damla kana dek
Birilerinin gücü tükendiğinde birilerine yem oluyorlar.
Her çirkinlikte bir güzellik var, derler ya çok doğru.
Güç, her oyunu bozar.
Cesaret, bazen tecrübenin de önüne geçer.
Ben ki bu güzel şehre baksan doyar mıyım? Doymam elbette Gözlerimin en güzel manzaralardan birini dün Peygamber Efendimizin huzurunda iken yaşadım. Gözlerim onun kabrine bakma şerefine nail oldum. Bundan sonra bu görüntünün üzerine başka bir şey bakmasam. Hep o görüntüler ve onun beynimdeki hayali ile hemhal olsam Bülbüller gibi ben de figan eylesem her seher, her dem. Acaba ben de o gül kokularını yüreğimde duyarım? Ah keşke öyle olsa. Keşke
Burada, vatandan uzakta da olsa öksüz değiliz. Peygamberimizin gül kokulu ikliminde, güller kokusuna gark olan bu beldede şehr-i Medine’deyiz Güller diyarına üşüşen bülbüller gibiyiz. Bugün varız, yarın yokuz. Gündüzün sonu gece. Hayatın sonu ölüm. Burada ölürsek, burada şehit olursak, ölüm, bize düğün, bayram olur.
Can düşürmeye geldiğimiz bu yerlerde
Git söyle ecel; beklemesinler bizi evde!
Türkler nasıl bir milletti? Yokluk içinde, imkansızlık içinde de olsa ayağa kalkıyorlardı. Çanakkale’de Kut’ül Amare’de ayağa kalkmışlardı.
Hicaz’ın tozlu ve kumlu yolları hep Medine’ye uzanır. Bu, tıpkı gönüllerin kutlu şehre çağlaması gibidir
Bedenin merkezi, sizin anlayacağınız şekilde ağırlık merkezi, gönüldür, kalptir. Damarlarımızda kan pompalayan kalpten söz etmiyorum ama Buradan hareketle Müslümanlar için yeryüzünün merkezi de Kabe’dir, Mekke’dir. Peygamber Efendimizin mezarının olduğu şehri ise Medine’dir. Bu merkezde görev yapmak bizim için kutsaldır. Bu kutsal yerlerde beşeri olarak katlandığımız her şey bizim için birer ödüldür. Çektiğimiz her sıkıntı bizim için rahatlıktır, güzelliktir, rahmettir.
En ümitsiz anlarımızda ümitvar idik. Çünkü Peygamber Efendimiz’in kabri başındaydık. Onun manevi gücü, tükenmek üzere olan gücümüze eklenince yeniden doğar idik. Gayrete gelirdik. Ümidimiz her dem büyür ve çoğalırdı.
Bizler ki açlıkta tokluğu tattık. Yokluklukta da varlığı
Kartallar yüksek yerleri severmiş
Esaret kelepçesi, esaret nedir bilmeyenlerin bileklerini incitemez.
İnsan, her şeye alışır. Ama biz Türkler esarete alışamayız.

-Fahrettin Paşa

Kuşatılmış tecrit edilmiş bir şehirde yaklaşık iki yıldır ‘teslim olun’ çağrılarına kulaklarını ve gönüllerini tıkayan Mehmetçik, imparatorluğun teslim olduğundan haberleri yoktu
İşte koskoca çınar ayakta ölecekken, dibine vurulan baltalar sebebiyle devrilmişti. Hani çınarlar ayakta ölürdü? Hani bu son çınar da ayakta ölecekti?
Bakın, bayrağımıza iyi bakın. Herhangi bir bayrak değildir o. Şu an devletimizin düşen birçok kalesi, ele geçirilen birçok şehri var. Ama burası son kale. Devletimizin son direnme taşı. Belki bizim bu gayretimiz diğerlerine de örnek olursa, her yerde ittifak etmiş düşmana, yedi düvele karşı koyarız!
Cesaret, bazen tecrübenin de önüne geçer.
Herkes sadece vatana karşı borçlu olduğu vazifeyi yapar ve iş orada biter
Cesaret bazen tecrübenin de önüne geçer.
Cesaret, bazen tecrübeninde önüne geçer
Git söyle ecel; beklemesinler bizi evde
Ankara Askeri Yargıda kendisine görev verilmiş, bu görevi için Ankara’ya gidip gelmeye başlamıştır. Yine böyle bir görev için Ankara’ya giderken Eskişehir’de kalp krizi geçirerek, 22 Kasım 1948’de, seksen yaşında hayata gözlerini kapayan Fahrettin Paşa, vasiyeti üzerine Rumeli Hisarı’na defnedilmiştir.
Destanları ancak kahramanlar yazar. Çünkü onlar, vazifenin bittiği yerde, ölümü göze alarak çalışmaya devam ettikleri için birer kahraman olmuşlardır Tıpkı “Çöl Kaplanı” Ömer Fahrettin Paşa gibi

Ruhu şad, hatırası her dem taze olsun

7 Ocak 1919’dan bugüne dek Türk paşasının yazdığı destanın izleri hâlâ canlıdır o topraklarda Bu destanın izlerini bugüne dek hiçbir şey silememiştir O topraklarda “Çöl Kaplanı”nın efsanesi, onun yazdığı destan hâlâ dilden dile anlatılır
Gitmiyorum! Ey Medine’nin sokakları, güller, bülbüller, amber ağaçları ben gitmiyorum! Beni götürüyorlar! Şahit olun! Şahit olun! Gaflete de delâletede şahit olun!
– Bayrağım! Al bayrağım, kızgın kumlarda yatan şehitlerim, gazilerim elveda! Efendimiz elveda! Ben gitmiyorum. Götürüyorlar! Götürüyorlar! Vallahi götürüyorlar!
Kumandanınızı kendi ellerinizle çapulculara mi teslim edeceksiniz?
Sizin yüzünüzü hiç unutmadım Unutmayacağım da! Kumandanını çapulculara teslim eden subayların başı daima eğik durmalıdır ama İngilizlerin karşısında ne olursa olsun, yine de dik durmalıdır
Bu bayrağın gölgesi altında kalbim çarpmayacaksa bırak dursun. Bu gözlerim al bayrağımı yıldızını ve hilâlini görmeyecekse, bırak görmesin. Hele ellerime esaret kelepçesi takılacaksa, ayaklarıma prangalar vurulacaksa, şu bozguncuların eline geçeceksem bu vücudumun mevcudiyeti artık hiç önemli değil..
Medine sadece bir kale değildir. Peygamberin kutsal türbesini taşıyan Medine-i Münevvere’dir. Onu Islam’ın halifesine yüksek efendilerine isyan eden küçük bir haydut şebekesine veya bir ingiliz yüzbaşısına teslim edemem, dedi.
Türkler nasıl bir milletti? Yokluk içinde, imkansızlık içinde de olsalar ayağa kalkıyorlardı. Çanakkale’de, Kut’ül Amare’de ayağa kalkmışlardı.
İngilizler ve onların casusu Lawrence Arapları çok mu seviyorlar da onlara yardım ediyorlar.
– Elbette hayır.
-Petrol Petrolü seviyorlar.
Türklerin desturudur bilirim ki onlar teslim olmazlar.
Can düşürmeye geldiğimiz bu yerlerde
Git söyle ecel; beklemesinler bizi evde!
Malûmunuz olsun ki, kahraman askerlerim Islâm âleminin gözbebeği olan Medine’yi son fişeğine, son damla kanına, son nefesine kadar muhafaza ve müdafaaya memurdur. Buna, askerce ant içmiştir. Bu asker, Medine’nin enkazı içinde ve nihayet Ravza-i Mutahhara’nın altında kan ve ateşten örülmüş kızıl bir kefenle gömülmedikçe Medine kalesinin burçlarından ve Mescid-i Saadet minarelerinden Türk ‘ün al bayrağı alınmayacak tır.
Esaret kelepçesi, esaret nedir bilmeyenlerin bileklerini incitemez
İnsan her “ bittim, tükendim” dediği yerde yeniden canlanır
İçindeki sessizlik, sessizliğin sesinin duyulmasına neden olacak kadardı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir