Stefan Zweig kitaplarından Meçhul Sevgili kitap alıntıları sizlerle…
Meçhul Sevgili Kitap Alıntıları
“Bu dünyada yoksul insanın hep ezilen, aşağılanan, kurban edilen insan olduğunu biliyordum…”
Ve insanların arasında öylece tek başına kalmaktan daha korkunç bir şey olamaz.
beni dinleyeceğin bu çeyrek saat yüzünden yorulma,çünkü ben seni bütün bir hayat boyunca sevmekten yorulmadım.
Biliyorum, ondan sonra yine yalnız olacağım. Ve insanların arasında yalnız olmaktan daha korkunç bir şey yoktur.
Ölmem sana acı verecek olsaydı eğer, o zaman ölemezdim.
Ve şimdi , gerçekten yaşamaya devam etmek zorunda kalırsam eğer , yine yalnız olacağım
Oysa bana gelince, benim içimi dökebileceğim kimsem yoktu.. Kendimi kaderime bir uçuruma atlarcasına teslim ettim.
1
1
Seni bu kadar yabancı ve bir o kadar da yakınımda hissetmeye daha fazla dayanamadım .
Neden gülmüyorsun dedim,
tekrarını yapmayınca unuttum,dedi.
peki neden ağlıyorsun,dedim
insan her gün okuduğu şeyi unutur mu, dedi.
tekrarını yapmayınca unuttum,dedi.
peki neden ağlıyorsun,dedim
insan her gün okuduğu şeyi unutur mu, dedi.
Her zaman sana ait olan ve hakkında hiçbir şey bilmediğin hayatımı eksiksiz bilmelisin
Sabırlı ol sevgilim, her şeyi sana başından itibaren anlatacağım, sadece senden bir şey rica ediyorum, beni dinleyeceğin bir çeyrek saat için yorulma, zira ben seni hayatım boyunca sevmiş olmaktan hiç yorulmadım.
Sana, beni asla tanımamış olan sana
Evet, yalnızca sen, beni asla tanımamış olan ve hep sevdiğim sen.
Ben, bütün o zaman boyunca yalnızca sende yaşadım.
Evet, yalnızca sen, beni asla tanımamış olan ve hep sevdiğim sen.
Ben, bütün o zaman boyunca yalnızca sende yaşadım.
-hiç farketmiş miydin bilmiyorum- çok güzeldim. Kendimi verdiğim herkes bana bayılıyordu, hepsi bana teşekkür ediyor, bağlanıyor, beni seviyordu -sen hariç, sen hariç sevgilim!
Fakat sen bana gulumsedin ve teselli etmek istercesine şöyle dedin: ama yolculuklardan geri dönülür. evet, diye cevap verdim, geri dönülür, ama o zaman zaten artık unutulmuştur.
Sen, beni asla, asla tanımayan, bir su birikintisinin yanından geçercesine yanımdan geçip giden, bir taşa basarcasına üstüme basan, hep, ama hep yoluna devam eden ve beni sonsuz bir bekleyiş içerisinde bırakan sen, kimsin ki benim için?
Sahi nereye olduğunu bilmeden saatlerce yürüten o derdi kime nasıl anlatacaksın.
Geçmiş yaşantılarının verdiği acıdan dolayı ağlıyordu. Elindeki kitabın sayfalarında damla izleri bıraktı. Sonra yatağına geçti, durduramadı, yastık ıslandı ve öylece uyudu.
sen ikili bir hayat yaşıyordun, bir yönüyle aydınlık, tamamen dünyaya açık bir yüzey, öteki yönüyle ise çok karanlık ve sadece senin bildiğin bir yüzey
Ölmem sana acı verecek olsaydı eğer, o zaman ölemezdim.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Ve sanırım beni ölüm döşeğimden çağırsan, birden ayağa kalkıp sana gelecek gücü bulurdum.
13 yaşından 16 yaşıma kadar her saat sende yaşadım. Ah, ne delilikler yaptım bir bilsen! Elinin değdiği kapı tokmağını öptüm, evine girmeden önce fırlatıp attığın bir pro izmaritini çaldım ve onu, dudakların değmiş olduğu için, artık kutsal bir nesne saydım.
Çünkü acı, gidenin değil kalanın hikayesidir. Ve hikayeler kalanlara aittir.
.. ben o yumuşak, sevecen bakışı hissettiğim andan itibaren sana vurulmuştum..
”ve senin bakışlarından anlıyordum, ruhunda ufacık da olsa bir iz bırakamadığımı.”
Evet, bütün, ama bütün insanlar beni şımarttılar, bana karşı hepsi iyiydi -yalnızca sen, evet sen, beni unuttun, yalnızca sen beni asla tanımadın !
Akşamları belki yüzlerce defa öylesine bir bahane uydurarak evden çıkıp sokağa koşardım, hangi odanda ışık yandığını görmek ve varlığını, o görünmeyen varlığını daha yakından hissetmek için.
“Çünkü yeryüzünde hiçbir şey, karanlıktan gelen bir çocuğun fark edilmeyen sevgisine benzeyemez.”
Ölümümle sana hiçbir üzüntü vermiyorum Bu beni teselli ediyor.
•
Ben seni bütün bir hayat boyunca sevmekten yorulmadım.
•
Ben seni bütün bir hayat boyunca sevmekten yorulmadım.
•
•
Sana, beni asla tanımamış olan sana.
•
Sana, beni asla tanımamış olan sana.
•
Ruhumun çığlıklarını dillendirmek zorundayım.
Ve insanların arasında yalnız olmaktan daha korkunç bir şey yoktur.
Sana beni asla tanımamış olan sana..
, çünkü yeryüzünde hiçbir şey kuytuluklardaki bir çocuğun fark edilmeyen sevgisiyle karşılaştırılamaz.
bir ölümü ve ölümsüz aşkı hissetti: ruhunda sanki bir kabuk kırıldı ve adam görünmeyeni, uzaklardaki bir müziği hatırlarcasına, cisimsellikten yoksun ve tutkuyla düşündü.
Ölmem sana acı verecek olsaydı eğer, o zaman ölemezdim.
Sana nasıl tasvir edebilirim ki bu hayal kırıklığını?
Ama ben beklemiştim, tıpkı kaderimi bekler gibi Seni beklemiştim
Sen, beni asla, asla tanımayan, bir su birikintisinin yanından geçercesine yanımdan geçip giden, bir taşa basarcasına üstüme basan, hep, ama hep yoluna devam eden ve beni sonsuz bir bekleyiş içersinde bırakan sen, kimsin ki benim için ?
ve senin bakışlarından anlıyordum, ruhunda ufacık da olsa bir iz bırakamadığımı.”
Kimdim ki ben senin gözünde? Yüzlercesi arasından sadece birisi, sonrasız sürüp giden bir zincirde tek bir serüven halkası.
Ve insanların arasında yalnız olmaktan daha korkunç bir şey yoktur.
Beni dinleyeceğin bir çeyrek saat için yorulma, zira ben seni hayatım boyunca sevmiş olmaktan hiç yorulmadım..
Her giden sonunda geri döner dedin. Evet diye cevapladım, her giden geri döner, ama her şey unutulmuş olur.
Senin yasını tutuyordum ve yasını tutmak istiyordum da, seni göremememin zorunluluğu içindeyken, her türlü yoksunluk zevkten başımı döndürüyordu.
Seni bekliyordum. Her zaman seni bekliyordum . Bana kapalı olan yaşantının karşısında, bütün yaşamımca seni bekledim .
Ağlamakla hiçbir şey düzelmez.
Beni dinleyeceğin bu çeyrek saat yüzünden yorulma, çünkü ben seni bütün bir hayat boyunca sevmekten yorulmadım..
Fakat sen kimsin ki benim için? Sen , beni asla tanımayan , bir su birikintisinin yanından geçercesine yanımdan geçip giden , bir taşa basarcasına üstüme basan , hep , ama hep yoluna devam eden ve beni sonsuz bir bekleyişte bırakan sen , kimsin ki benim için?
Zaten beni sana hatırlatacak hiçbir şey yoktu.
Sana , beni asla tanımamış olan sana
çünkü yeryüzünde hiçbir şey kuytulardaki bir çocuğun fark edilmeyen sevgisiyle karşılaştırılamaz.
Ve insanların arasında yalnız olmaktan daha korkunç bir şey yoktur.
Bekledim, bekledim, seni kaderimi beklercesine bekledim .
On üç yaşımdan on altı yaşıma kadar kadar her saat sende yaşadım.
Ama sen beni ancak cebinde taşıdığın ve karanlıkta sabırla senin saatlerini sayıp ölçen, yollarında sana duyulmayan nabız atışlarıyla eşlik eden ve senin acele bakışlarının saniyelerin tik taklarının ancak milyonda birinde yöneldiği saatin yayının gerginliğini hissettiğin kadar hissedebiliyordun.
Kendimi kaderime bir uçuruma atlarcasına teslim ettim.
Kendimi kaderime bir uçuruma atlarcasına teslim ettim.
Evet , yalnızca sen , beni asla tanımamış olan ve hep sevdiğim sen .
Ama biliyorum, o öldü, artık dönüp ona bakmak istemiyorum, bir defa daha hayal kırıklığına uğramamak için.
Bilindiği gibi, dar bir yaşam içindeki insanlar hep kapılarının önündeki yeni şeyleri merak ederler.
Yine yalnızım, hiç bu kadar yalnız kalmamıştım..
O gülleri sana yalnızca karanlığın içinden uzatmak, yılda bir defa olsun o zaman parçasına ait anıları tazelemek – bu, benim için yeterliydi.
Sana, beni asla tanımamış olan sana.
Aslında her şeyi oluruna bırakmak gerek
Kaderimi bekler gibi seni bekledim.
Sana, beni asla tanımamış olan sana.
“Sonunda aciz kalmışlığın öfkesiyle gözlerimin yaşlarla dolduğunu hissettim. ”
Gecenin geç saatlerine kadar pek çok kitap okuyordum, zira senin kitapları sevdiğini biliyordum,
Sadece yalnızlık çeken çocuklar tutkularını bütünüyle, dağılmaksızın koruyabilirler, ötekiler, duygularını başkalarıyla beraberlik atmosferinde gevezeliklerle harcarlar, yakınlıklarla köreltirler
Sana olan tutkum hep aynı kaldı, sadece bedenimle birlikte o da farklılaştı, daha bir uyanmış olan duygularımla birlikte daha kasıp kavurucu, daha bir bedensel ve kadınsı hal aldı. Ve bir zamanlarki çocuğun, senin kapının zilini çalan çocuğun o bulanık ve eğitilmemiş iradesiyle sezemeyeceği şey, benim için artık tek bir düşünceye dönüşmüştü: kendimi sana armağan etmek, senin olmak.
Ben, bütün o zaman boyunca yalnızca sende yaşadım. Bütün kitaplarını satın aldım; adının gazetede çıktığı günler benim için hep birer bayram günüydü. Kitaplarındaki her satırı ezbere bildiğime, onları bu kadar sık okumuş olduğuma inanabilir misin? Gecelerden birinde birisi kalkıp beni uykudan uyandırsa ve o kitaplardan rastgele bir satırı bana okusa, bugün bile, yani aradan on üç yıl geçtikten sonra bile sanki bir rüya görüyormuşçasına onun devamını getirebilirim; senin her sözcüğün benim için bir İncil ve bir dua yerine geçti. Bütün dünya, benim için yalnızca seninle ilintili olduğu ölçüde varlık kazandı: Viyana gazetelerinde konserleri, prömiyerleri sadece onlardan hangisinin seni ilgilendirebileceği düşüncesiyle izledim ve vakit akşam olduğunda sana uzaktan eşlik ettim: İşte şimdi salona giriyor, şimdi yerine oturuyor. Seni yalnızca bir defa bir konserde gördüğüm için, bin defa bunun hayalini kurdum.
Matemdeydim ve matem tutmak istiyordum, seni görmekten yoksun oluşuma, kendimi mahkûm ettiğim bütün öteki yoksunlukların esrikliğini ekliyordum. Ve ayrıca, dikkatimin sadece sende yaşamaya ilişkin tutkumdan başkaca bir şeye kaymasını istemiyordum. Yalnız başıma evde oturuyordum, saatlerce, günlerce ve seni düşünmekten başka hiçbir şey yapmıyordum, sana ait yüzlerce küçük anıyı, her karşılaşmayı, her bekleyişi kendim için yeniliyordum, bu küçük olayları birer tiyatro oyunu gibi kendime oynuyordum. Ve işte o yüzden, yani bir zamanlara ait her saniyeyi kendime sayısız defa tekrar ettiğimden, bütün çocukluğum belleğimde öylesine yakıcı bir anı olarak kaldı ki, o geçmişe karışan yıllara ait her dakikayı sanki daha dün kanımda dolaşmış gibi sıcak ve canlı hissedebiliyorum.
İnsanların arasında yalnız kalmaktan daha korkunç bir şey yoktur.