İçeriğe geç

Mayıs Giremez Kitap Alıntıları – Küçük İskender

Küçük İskender kitaplarından Mayıs Giremez kitap alıntıları sizlerle…

Mayıs Giremez Kitap Alıntıları

Suç mahallinden hızla uzaklaşmak için
Sürekli uzaya gidiyor insan
Bu çocuklar büyür büyümez göğe küfredecekler
Öyle gök dediğimi küçümseme, gök de maviden beter, zeballah
Aynı olamam
Aynayım o halde
Bir çöl kaç kum saati eder
içimde
Toz zamanın kurumuş gözyaşlarıdır anlatırsınız bunu
Suyun altında gölgesiyle buluşan tek savaşçıydım tam da o sıralar
Medeniyetin tesellime muhtaç olduğu hissiyle yükseldim cehenneme
Kelimeler buruş buruştu ve kelimelerden ne anladığını bilmeyen gecelerle
Ateşe verilmiş şövalyeler arasından geçtim ağır adımlarla mağrur, bakır
yan etkisindeyim evcil gecenin
üremeden gitmek ne güzel
sadece o son ses
boşalan hasretle parçalayan hayat
boşalan makarayı hasretle parçalayan halat
neyden geçen nefese
neyes derdi sevgilim

yaşamak değilse de şimdi
karla ağarırken yeryüzü
vakti dolmuşsa üşümenin ve söylemenin
lüzumsuz ölmek benim de hakkım

Herkes hatırlıyor hikâyenin tamamını
bilmezden geliyor ancak
Suç mahalinden hızla uzaklaşmak için
Sürekli uzaya gidiyor insan
Yüzünü çevirip gitsen de gözlerin havada asılı kalıyorsa
Bu hikâyenin neresinde ayrılık anafikirdir
Bizi halkını kaybeden insanlar diye tarihe kaydettiler
Yazılı kağıdını boş teslim eden en çalışkanda başlıyor isyan ve devrim
Bir ölü gövdenin önünde durduğunda
Farkında mısındır neyi beklediğinin
Takılma bu sessizliğe
Ölümün dilini hayat kesti, elbet bir lisanı var aslında
Yalnızsındır ayaklanıp kapına dayanan yalnızlığı içeri alacak kadar
Mesela, çıkılması unutulmuş bir yolculuk nerede biter şimdi
Herkes sevdiği insanın evinde kaybetmiştir nüfus kağıdını elbette
Bir çöl kaç kum saati eder
içimde?
Üşüdüğünde sen, üstündekini çıkartıp veren biri
gibidir hayat,
soğuktan donma diye sana sunar
kendine dair gerçekleri
”Değişmelisin, ruhunu geviş getirmen bitmeli ”
Şimdi, çok yalnızım; dünyanın arkadaşlığından da bıktım
Motoru olan biri gelse de alıp beni sahile indirse
Sahilden niyetim sahiden okyanus, kutuplar, Ümit Burnu
Memleketteki silah sayısı insan nüfusundan fazlaysa
Memleketteki sevda sayısı âşıklardan fazlaysa
Ben sana fazlaysam ya da sen evvelden planladıysan fazlalıklarını
Ne efkârı methedecek bir hatıram vardır
Ne de hatıraları kaydedecek zarif bir hafızam
Yalnızsındır ayaklanıp kapına dayanan yalnızlığı içeri alacak kadar.
Ortada bir suç varsa ki var mutlaka, suçtan güzel mi sanki aşk.
Siz de öldürmüşsünüzdür birini mutlaka
Yaptığı her iskemleye birini oturtup ağlayan bir adam
O dedi bana: Git buradan, eşyalarını da saydam
bir zihne kaldır daha geç olmadan
Çırılçıplak soyunup gir koynuna suyun
Onun dibinde bulacaksın tanrısı olduğun huzuru
Kuytular kötü bir intibah
bırakırken sırtlanın üzerinde
Üzgün bakan
köpeklerle birlikte indik yeryüzüne
Romantizmin bittiği yerde haddini aşan bir devrim başlar
Ne kadar tanrıyı reddederse biri, varlığı da işte anca o kadar
Hayvanlar hiç üzülmesin diye uyuyorum aslında ben
Temelli ağlıyorsa, yeryüzü için biriktirilen insan
ki temelli ağlar hep düş koridorlarında amaçsızca dolaşanlar
Bulamadılar nerede kuruyup kaybolduğumu
Ruhumu toprağa emanet ettim, bense hatıralara saklandım
İstendiğim kadar yaşadım, ölürken kalbimle aklandım
İzini süreceğim o güzel ve derin gövdenin
İsterim ki öpe öpe güldürsün beni benim için tekrar kokular içinde
Yahut öldürüp beni gidip teslim olsun en yakın geceye
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Belli olmaz belki de meleklerin gölgesidir gece
Güzel uyu şimdi, hayallerin en masum derinliğine dal
Kapat üç gözünü de, içinden en sevdiğin şarkıları çal
Varsay ki rüzgar uyuttu seni, sevincin örttü üstünü
Zamanı gelince rüyalar kurtaracak zaten günü
İnsan çocuksa ölürken elbette biraz telaşlanıyor
Peşinden gelen hayat da, sevenlerin de yaşlanıyor
Bizi halkını kaybeden insanlar diye tarihe kaydettiler
Geceyi saklayabilmek için kendimle aydınlattım
Bir kuşla göz göze geldim mesela
Beni öp dersem gidersin diye susuyorum
Sen uyurken yatağının ucuna ben de geliyorum bazen
Söylemeye çekindiğim birkaç kelimem var
ya da hep aramızda kalması gereken bir sırra benziyor
uykunun bizi birbirimize bağlayan sessizliği
Ruhu kırılmış cesetlerle dolu lodosa çevirdik direksiyonlarımızı
Ortada bir suç varsa ki var mutlaka, suçtan güzel mi sanki aşk
Şimdilik acı kaybımız yok
Çünkü acı kaybolmaz
Bir de gamze diyorlar ya, biraz da o belki,
Senin yüzünde biri sana, biri bana kazılmış iki güzel mezar
Herkes yoruldu tabii, herkes sevdiğinin kucağında önce biraz uyumalı
herkes sevdiğinin kucağında önce biraz ölmeli
Bir otele yerleşip en baştan şiir okumam lazım artık
Yoksa adım kötüye çıkacak
Bana hayat biraz böyle kibirli göründü
Yoksa elbette herkesin payını eşit ayırdım geceden
Hak geçirmeden karanlığı parçalara böldüm
Sonra çekildim odama
Kimseyi üzmeden sessizce hemen öldüm
Şimdilik acı kaybımız yok
Çünkü acı kaybolmaz
Bulamadılar nerede kuruyup kaybolduğumu
Ruhumu toprağa emanet ettim, bense hatıralara saklandım.
Tanrı resmi bırakıp şiire başlamalı
Yıllardır o bir şarkı, bir o şarkı canını yakıyorsa hâlâ senin
ipe sapa gelmez yanlışlardan kuruludur tüm doğruların
Sakin geçen yalnızlığıma kimseye görünmeden sızan hayat
Benim de bir gidiş sebebim olacak şüphesiz
Aşk ortasında sıcak ve yağışsız
Aşk sonrası soğuk ve sevimsiz
Sakin geçen yalnızlığıma kimseye görünmeden sızan hayat
Benim de bir gidiş sebebim olacak şüphesiz
Aşk ortasında sıcak ve yağışsız
Aşk sonrası soğuk ve sevimsiz
Ağır ağır, sabırla işlemişler yüreğimize başkaldırı formülünü
Formül kolay: Memleketteki silah sayısı insan nüfusundan fazlaysa
Memleketteki sevda sayısı âşıklardan fazlaysa
Ben sana fazlaysam ya da sen evvelden planladıysan fazlalıklarını
Ne efkarı methedecek bir hatıram vardır
Ne de hatıraları kaydedecek zarif bir hafızam.
Şimdilik acı kaybımız yok Çünkü acı kaybolmaz.
Göğsümün ortasına yıldırımmışçasına düşüyor özlediğim ihtimal.
Aşklardan bahsetmeyecek kadar büyüdük
Memleketten de bıktık bu sofralarda
Kararan göğe doğru kaldırıp başımızı boşluğa yelken açan bedenlerimizden konuşuyoruz
Ölüm hepimiz için artık yakın bir akraba her an çıkıp gelebilir
Mesela, çıkılması unutulmuş bir yolculuk nerede biter şimdi
Herkes sevdiği insanın evinde kaybetmiştir nüfus kâğıdını elbette
Hangi iki uzak durak arasında olursa olsun bu hat
Sen gülümsediğinde gözaltlarında beliren çizgiden ibaret

Bir de gamze diyorlar ya, biraz da o belki,
Senin yüzünde biri sana, biri bana kazılmış iki güzel mezar

Herkes yoruldu tabii, herkes sevdiğinin kucağında önce biraz uyumalı
Körler nasıl sessiz film oynayamazlarsa ağız tadıyla
Sessiz bir film gibi işte hayat
herkes sevdiğinin kucağında önce biraz uyumalı
herkes sevdiğinin kucağında önce biraz ölmeli
Sildiğim hafızamı, temizlediğim bedenimi, arıttığım ruhumu kaybettim
Herkesin bilmezden geldiği bir Mayıs kaldı sadece benden geriye
Nisanı reddetmiş, haziranla ilişkisini kesmiş bir Mayıs
Sesli harflerle sen konuş
Sessiz harfler bana yeter
Ne kadar ümit ederse biri, saadeti de işte anca o kadar
Görmeden sevmekti asıl istediğim
İstendiğim kadar yaşadım, ölürken kalbimle aklandım.
Beş duyumu beş parmağıma verirsem
Bir eldiven gibi sar sarmala onları
Buz sakladığı sırrın içindeki su olduğunu itiraf ediyor
Ve başlıyor homurdanmaya cehennem
Herkes aşkını başkasına anlatacak kadar yalnızdı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir