Stephen Crane kitaplarından Maggie A Girl Of The Streets kitap alıntıları sizlerle…
Maggie A Girl Of The Streets Kitap Alıntıları
Ona göre iyi giyinmek zayıflık göstergesiydi ve tüm güzel paltolar güçsüz yüreklerin üzerini örtmeye yarıyordu
Nehir, ikisinin ayakları dibinde ölüm çağrıştıran bir siyaha bürünmüştü.
‘Tanrı verir ve Tanrı alır’ dedi siyahlı kadın, gözlerini ışık huzmelerine doğru kaldırarak.
Dünyaya bir nebze bile saygı duymadı çünkü dünyanın başlangıç olarak karşısına çıkardığı insanlar, asla örnek alınmayacak insanlardı.
Kuruyup solmuş insanlar, boyun eğdikleri bir şeyin sebep olduğu garip halleriyle kuytu köşelerde oturmuş pipo içiyorlardı.
Sabah olduğunda dağların sevinçle haykırdığı o uzak ülkelerin arayışındaydı. Onun rüya bahçelerinde, ağaçların altında yürüyen bir sevgili daima vardı.
Ne şeytandan korkuyordu, ne de toplumun liderinden.
Zira adsız bir asker ya da yüce bir amaca hizmet eden sert bir adam olmayı hedeflemiş birisi için, babası tarafından eve götürülmenin onur kırıcı olduğunu hissediyordu.
Birisi bana iyi davranıyosa, ben de ona her zaman iyi davranırım!
Napalım, her şey gelip geçici.
Ne kadar da güzel, di mi? Şuna bi’ bak! Ne şeker, di mi, şu canavar?
Hiç mi aklın yok senin?
Vazgeç artık, tamam mı?
Bunlar beni kolay kolay salak yerine koyamaz.
Senin açıklamaların beni niye ilgilendirsin ki?
Gelmiyorsan gelmiyorsundur, bu kadar basit.
İçinde kötülük vardı ve biz hiç fark etmedik.
Söyleyin bakalım, neyin peşindesiniz?
Kimsin lan sen? Senin için parmağımı bile kıpırdatmıycam.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Keriz yerine mi kondum ne?
Bildiğin şeytana dönmeye başladın sen.
Buraya gelip de bela çıkarmayın.
Dünya dönmeye devam ediyordu, o da bunu algılamak için yaşıyordu.
Dünyaya bir nebze bile saygı duymadı çünkü dünyanın başlangıç olarak karşısına çıkardığı insanlar, asla örnek alınmayacak insanlardı.
Cehenneme kadar yolun var.
İletişim çatışmalarının bir başka kaynağının ise “İlişki Tükenmişliği” olduğu düşünülmektedir. Uzun süre devam eden çatışmalardan sonra karşınızdaki kişiyle anlaşamadığınızı fark edersiniz. İlk tanıştığınızda ilişkiniz ne kadar renkli ve eğlenceliydi. Daha sonra eleştiriler, küçümsemeler arttıkça ilişki tükenmişliği ortaya çıkar. İlişkiden dolayı kişi kendisini yorgun, tükenmiş, çaresiz, yalnız hisseder. Bu durum aile ya da romantik ilişkilerde sıkça rastlanır. Sorunlu ebeveyni ile uzun süre iletişim kuran kişiler bir zaman sonra tükenmeye başlar. Romantik ilişkilerde ise tükenmişlik ayrılıklarla sonuçlanır.
Peki sen ne halt etmeye burnunu sokuyorsun?
Bıktırdınız artık beni.
Kalbinizi açmak için, kendinizi değişime açmalısınız. Görü- nürde sağlam dünyada yaşayın, onunla dans edin, meşgul olun, eksiksiz yaşayın, bütünüyle sevin ama yine de bunun geçici ol- duğunu ve sonuçta tüm formların çözülüp değiştiğini bilin.
N’oluyo lan burda!
Birisi bana iyi davranıyorsa, ben de ona her zaman iyi davranırım.
İzleyiciler arasındaki bazı karanlık tipler oyunda canlandırılan hainlikten rahatsız oluyorlardı. Dinmeyen bir coşkuyla kötülüğü yuhalıyor, iyiliği alkışlıyorlardı. Belli ki kötü adamlar iyiliğe karşı içten içe bir hayranlık duyuyorlardı.
Ona göre iyi giyinmek zayıflık göstergesiydi ve tüm güzel paltolar güçsüz yüreklerin üzerini örtmeye yarıyordu.
Napalım, her şey gelip geçici.
Belli ki kötü adamlar iyiliğe karşı içten içe bir hayranlık duyuyorlardı.
Tüm yaşamı boyunca sevgiye hasret kalmıştı. Doğası sevgiye açtı. Varlığının en temel arzusuydu bu. Buna rağmen hayatını onsuz sürdürmüş, sonucunda da katılaşmıştı. Sevgiye ihtiyaç duyduğunu bilmezdi. Şimdi de bunu bilmiyordu. Bildiği şey sadece, sevgiyle hareket eden insanların onda bir heyecan uyandırdığıydı. Sevginin inceliklerini, yüce ve olağanüstü olduğunu düşündü.
Tanrı verir ve Tanrı alır,
Korkunun hışmı hepsinin gözlerinden okunmaktaydı.
Kalbi kırılmış gibi ağlıyordu zavallıcık.
İçeride bir koro Neşelen Dünya şarkısını söylemekteydi.
Küçük kız Magi bir çamur birikintisinin içinde serpilip gelişti. Bir gecekondu mahallesinden çıkabilecek en nadide, en harika ürün olarak yetişerek güzel bir kız oldu.
Rum Alley’nin pisliği onun damarlarına hiç işlememiş gibiydi.
Rum Alley’nin pisliği onun damarlarına hiç işlememiş gibiydi.
Ona bakılırsa, abartılı ahmaklık vakalarının en katıksız olanları tramvayların ön bölümünde şahlanmış gidiyordu.
Cebinde bir dolar olduğu zaman yaşamdan duyduğu hoşnutluk dünyanın en güzel şeyiydi. O yüzden en sonunda kendini çalışmak zorunda hissetti. Babası ölmüştü, annesi ise geri kalan yıllarını kısa vadeli planlar yaparak geçiriyordu.
Kendisini her iki sınıfında üzerinde görüyordu. Ne şeytandan korkuyordu ne de toplumun liderinden.
Kutsal bir metne dokunmak her şeyden önce bir risktir. Ona inanmayı değil onu samimi olarak anlamayı istediğimizde karşımızda koca bir tari- hin yükünü buluruz. Tarih boyunca insanların kitabı taşıdığı gibi, kitap da insanı taşıdığından, bu yük hem kitabın kendisine hem de onu anlamak isteyene aittir.
Ona göre iyi giyinmek bir zayıflık göstergesiydi ve tüm güzel paltolar zayıf yürekleri örtmeye yarıyordu. O ve onun gibiler, elbiseleri kirlenmemiş adamların yanında bir nevi kral sayılırlardı; zira elbisesi lekesiz olanlar ölmekten ya da alaya alınmaktan müthiş korkuyorlardı.
Dünyaya bir nebze bile saygı duymadı çünkü dünyanın başlangıç olarak karşısına çıkardığı insanlar, asla örnek alınmayacak insanlardı.
Aniden gözlerini açacak diye ödü patlıyordu. İçindeki korku öylesine büyüktü ki ona bakmaktan kendini alamadı ve merhametsiz suratının üzerinde büyülenmiş gibi asılı kaldı.
Kuruyup solmuş insanlar, boyun eğdikleri bir şeyin sebep olduğu garip halleriyle kuytu köşelerde oturmuş pipo içiyorlardı.
Yine de yıldızların aydınlattığı bir akşam vakti, hayret ve huşu içinde şöyle demişti: “Şu mehtap da müthiş görünüyo ama, di mi?”
Tüm iyi giyimli adamlara karşı kavgacı bir tutum edindi. Ona göre iyi giyinmek zayıflık göstergesiydi ve tüm güzel paltolar güçsüz yüreklerin üzerini örtmeye yarıyordu. O ve onun gibiler, elbiseleri kirlenmiş adamların yanında bir nevi kral sayılırlardı; zira elbiseleri lekesiz olanlar ölmekten ya da alaya alınmaktan müthiş korkuyorlardı.
Dünya dönmeye devam ediyordu, o da bunu algılamak için yaşıyordu.
Yine de yıldızların aydınlattığı bir akşam vakti, hayret ve huşu içinde şöyle demişti: “Şu mehtap da müthiş görünüyor ama, değil mi?”
Dünyaya bir nebze bile saygı duymadı çünkü dünyanın başlangıç olarak karşısına çıkardığı insanlar, asla örnek alınmayacak insanlardı
Dünyaya bir nebze bile saygı duymadı çünkü dünyanın başlangıç olarak karşısına çıkardığı insanlar, asla örnek alınmayacak insanlardı.
Karşısına çıkan ilk fırsatta şeytana uydu ! Tanrı onu affetsin.
Ah, ne büyük keder getirir itaatsiz evlat…
“ Napalım, her şey gelip geçici .”
Ona göre iyi giyinmek zayıflık göstergesiydi ve tüm güzel paltolar güçsüz yüreklerin üzerini örtmeye yarıyordu.
Dünyaya bir nebze bile saygı duymadı çünkü dünyanın başlangıç olarak karşısına çıkardığı insanlar, asla örnek alınmayacak insanlardı.
Belli ki kötü adamlar iyiliğe karşı içten içe bir hayranlık duyuyorlardı.
Şiddet dolu bir dünyanın kudretini küçümseyen, heybetli bir adam çıkmıştı ortaya. Zırh kuşanmış güçleri aşağılayan bir insandı o; yumruklarıyla düzenin tunç kanununa küstahça karşı gelebilirdi. O bir şövalyeydi.
“Ayrıca onun dünyasında ruhlar gülümseyebilmek konusunda ısrarcı değildiler.”
kendisi için önceki tecrübelerinden çok uzakta ve dolayısıyla pembe tonlarda bir gelecek hayal etti
ona göre iyi giyinmek zayıflık göstergesiydi ve tüm güzel paltolar güçsüz yüreklerinin üzerini örtmeye yarıyordu. o ve onun gibiler, elbiseleri kirlenmemiş adamların yanında bir nevi kral sayılırlardı; zira elbiseleri lekesiz olanlar ölmekten ya da alaya alınmaktan müthiş korkuyorlardı
dünyaya bir nebze bile saygı duymadı çünkü dünyanın başlangıç olarak karşısına çıkardığı insanlar, asla örnek alınmayacak insanlardı
Kızın ruhu bir daha asla gülümsemeyecekti.
Sanki dünya bu kadına çok kötü davranmıştı,o da ele geçirebildiği kısımlarından öç alıyordu.
Napalım,her şey gelip geçici.
Ona göre iyi giyinmek zayıflık göstergesiydi ve tüm güzel paltolar güçsüz yüreklerin üzerini örtmeye yarıyordu.
Tanrı verir ve Tanrı alır.
Bir ruhu kurtarmak için riske girmeyi göze alamamıştı. Hem karşısındaki ruhun kurtarılmaya ihtiyacı olup olmadığını nerden bilebilirdi ki?
Onun dünyasında ruhlar gülümseyebilmek konusunda ısrarcı değildiler.
Sadece bir kere, bilmediği yollarda tökezleyerek giderken kendisiyle hesaplaşmış ve kardeşinin daha iyi eğitilmiş olabilse daha düzgün biri olabileceği sonucuna varır gibi olmuştu.
Korkunun hışmı hepsinin gözlerinden okunmaktaydı.
Gözleri uğursuz ışıklar saçıyor gibiydi.
Belli ki kötü adamlar iyiliğe karşı içten içe bir hayranlık duyuyorlardı.
Napalım, her şey gelip geçici.