Gustave Flaubert kitaplarından Madam Bovary – 2 Cilt Takım kitap alıntıları sizlerle…
Madam Bovary – 2 Cilt Takım Kitap Alıntıları
Bana lazım olan, dedi; dünya ilaçları değil ki!
Hepimiz dünyaya ıstırap çekmeye geldik.
Demek ki günler, hepsi birbirinden farksız, birbirini izleyip duracak ve bir şey getirmeyecekti!
Yoldan çıkıyorsunuz! Dinle ilginiz yok sizin!
..bir kalabalığın küçük bir yere sığması gibi, sayısız tutkular da tek bir dakikanın içine girebilir.
..ve en iyi öpücükler, dudaklarda gerçekleşmesi imkânsız daha yüksek bir şehvet özlemi bırakıyordu.
– Garson, iki küçük fincan kahve!
Ne diye ihtiraslar aleyhinde nutuk vermeli? Şu dünyada tek güzel şey, kahramanlığın, coşkunluğun, şiirin, müziğin, sanatların, nihayet her şeyin kaynağı değil mi o ihtiraslar?
Neyse, günler birbirini kovaladı, bahar gitti kış geldi,
Güz gitti yaz geldi. Derken parça parça lokma lokma bu acı da akıp gitti. Gitti dedimse lafın gelişi, yoksa insanın içinde ne de olsa bir şeyler kalır Göğüsünün üstüne bir ağırlık çökmüş gibi olur sanki!
Güz gitti yaz geldi. Derken parça parça lokma lokma bu acı da akıp gitti. Gitti dedimse lafın gelişi, yoksa insanın içinde ne de olsa bir şeyler kalır Göğüsünün üstüne bir ağırlık çökmüş gibi olur sanki!
vazife, büyük olanı hissetmek, güzel olanı candan sevmektir; yoksa toplumun sırtımıza yüklediği bayağılıkları ile birlikte bütün göreneklerini kabullenmek değildir.
Saadete rast gelinir bir gün
— Ah, kımıldama! Söz söyleme! Bak bana! Gözlerinden öyle tatlı bir şeyler çıkıyor ki, bana çok iyi geliyor.
Ona çocuk diyordu:
— Seviyor musun beni, çocuk.
Ona çocuk diyordu:
— Seviyor musun beni, çocuk.
O ne sarılıp öpüşmeydi!
zira meşhurlardan çok daha değerli olan, fakat ün salmamış sanatkârlar da vardır.
Sonra avuçlarına tükürerek küreklere sarıldı.
Dostlarım mı? Peki hangileri? Dostum var mı benim? Kim beni düşünüyor ki?
Siz işinize bakın, ben korkmam!
hiçbir şey görmedin mi? Söyle, cevap ver, ağzından bir söz çıksın!
Bu kurala o kadar itaat ederdi ki, içini de bizzat kendisi süpürürdü. Nihayet,
Sonunda çığ gibi büyür! Kim bilir! Kim bilir?
— İlerleyelim, ilerleyelim!
Zaaf yok! Tekrar geleceğim ve belki, ileride bir gün, baş başa verip serinkanlılıkla eski aşkımızdan söz ederiz.
Ay ışığında iç çekmeleri, uzun uzun kucaklaşıp öpüşmeleri, bırakılıveren ellere akan gözyaşlarını,
modası böyleydi
Hayvan yavruları gibi çırılçıplak dolaşsa da olur derdi.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
kimi batan, kimi çıkan başların hareketinden başka bir şey göremedi.
kimimiz uluyor, kimimiz havlıyor, kimimiz tepiniyor,
Bilakis, ben Allah’a taparım. Bizi, vatandaş ve aile babası vazifelerini görelim diye bu dünyaya getiren, adı ne olursa olsun, bir Yüce Varlık, bir Yaradan bulunduğuna inanırım. Ama, kiliseye gidip gümüş tabaklar öpmeye, bizden iyi yiyip içen birtakım soytarıları kesemden beslemeye, gereksinme duyamam; çünkü insan Allah’a saygısını bir ormanda, bir tarlada, hatta eski zaman adamları gibi, gök kubbeyi seyretmekle de gösterebilir.
— Ah bilseniz, dedi; neler hayal ettiğimi!
İnsan kılığına girmiş aşkmış gibi, kuvvetine sığınmak için koşup kollarına atılmak ve ona: Kaçır beni, götür beni, gidelim! İçimdeki bütün ateşler, bütün rüyalar senindir! demek, haykırmak geldi içinden.
— Ben, dansözlerin bacak oyunlarını seyretmeye gitmek için sivil giyinen nice papazlar tanıdım.
Bilmem size de hiç oldu mu? Bazen insan bir kitapta kendisinin de aklndan geçmiş bir fikre, ta derinden hatıra gelen silinmiş bir hayale rast gelir ki bu, en ince hissinizi anlatıyor sanırsınz.
..kaderden başka suçlu yok!
Gözkapakları, içinde gözbebeklerinin kaybolduğu uzun âşıkane bakışları için mahsus biçimlenmiş gibiydi.
Kâh şu tarzda yaşarım, kâh bu tarzda, filozofça, nasıl rast gelirse.
Charles seni hiç takmayan sana böcekmişsin gibi davranan bir kadın için bu kadar fedakarlık fazla değil mi dostum..
Gecenin soğuğu yüzünden birbirlerine sımsıkı sarılıyorlar, dudaklarından çıkan solumalar daha gürültülü oluyor, karanlıkta ancak seçebildikleri gözleri, onlara daha büyük görünüyor ve sessizliğin ortasında yavaşça fısıldanmış sözler, bir billur şıkırtısı ile ruhlarına siniyor ve çoğalan titreşimlerle devam edip gidiyordu.
— Hakikaten, havalar pek münasebetsiz hani, öyle rutubetli ki.
Siz benim gönlümde, yüksek, sağlam ve tertemiz bir mevkide, kaidesi üstünde duran bir Meryem gibisiniz. Fakat yaşamak için size muhtacım! Gözlerinize, sesinize, düşüncenize ihtiyacım var. Bana yâr, kardeş, melek olunuz.
Ah! Orada, sizden o kadar uzak ve size o kadar yakın bir yerde, bir zavallı insanın bulunduğunu nereden bilecektiniz
İnsan ilahi kaderle mücadelede edemiyor, meleklerin tebessümüne dayanamıyor! Kendini güzele, sihirkâr, tapılmaya layık olan şeye kapıp koyuveriyor.
Birbirlerini selamladılar, sonra aksi istikamette yollarına devam ettiler.
Kaplarına sığmayan insanlar bulunduğunu bilmez misiniz?.. Böylelerine hem hülya, hem hareket, hem en temiz ihtiraslar, hem de en coşkun keyifler lazımdır. Böylece insan her çeşit fanteziye, çılgınlığa kendini kapıp koyuverir.
Madam boş bulduğunuz her kola atlamayınız lütfen!..
hani insan, hiçbir şeye karşı ilgisi, hiçbir şeyden umudu kalmayınca hayatın her gün değişmeyen tekrarı altında ezilir gibi olur,
— Bana lazım olan, dedi; dünya ilaçları değil ki!
Şu olanlar,kalabalıkların hainliği, aymazlığı ve vurdumduymazlığı sizi de rahatsız etmiyor mu?
Ama insan bir tanıdığın ölmek üzere olduğunu görünce, ne de olsa tasa ediyor.
..yalnızlığı araması da onu düşünüp haz duymak içindi.
..onun kalbinde daima yükseliyor ve sanki tanrılaşacak, uçup o kalpten ayrılıverecek gibi oluyordu. Bu, hayatla ilişiği olmayan ve enderoldukları için çiçek gibi bakıp yetiştirdiğimiz saf hislerden biridir; ona kavuşmanın vereceği zevk, onu kaybetmekten meydana gelecek acının yanında hiç kalır.
Onun sandığına göre aşk, şimşek parıltıları ve gök gürültüleri ile kendini birdenbire gösterir, göklerden düşüp hayatı altüst eden, iradelerimizi birer yaprak gibi söken, bütün kalbi uçuruma sürükleyen bir kasırgaya benzerdi.
..yavaş yavaş konuşmaya başlarlar ve söyledikleri, başka kimse duymadığı için, kendilerine daha tatlı gelirdi.
Aşktan daha sağlam bir şeye dayanmaktan başka da bir şey istediği yoktu zaten.
Ateş sönüp kül olur, çaydanlık boşalır,
Gece çöküyordu, kuzgunlar uçuşuyordu.
İnsan saadete alıştı mı vazgeçemiyor!
Hayat böyledir işte.
Artık yaşamak istemiyordu ya da hep uyumak istiyordu.
..akşam rüzgâr pencereye vurur, lamba yanarken ateşin başına oturup bir kitap açmaktan daha tatlı ne var ki?
— Bence güneşin batışı kadar hayranlığa değer hiçbir şey yoktur, ama bilhassa deniz kıyısından seyredilmeli.
..yolculuk her zaman hoşuma gider; yer değiştirmeyi pek severim.
Ne dininiz var, ne imanınız!..
Eczacı cevap verdi:
— Neden olmasın, benim de dinim var, hem benimki, o türlü türlü hokkabazlıklar, maskaralıklar eden heriflerin hepsininkinden ileri Bilakis, ben Allah’a taparım. Bizi, vatandaş ve aile babası vazifelerini görelim diye bu dünyaya getiren, adı ne olursa olsun, bir Yüce Varlık, bir Yaradan bulunduğuna inanırım. Ama, kiliseye gidip gümüş tabaklar öpmeye, bizden iyi yiyip içen birtakım soytarıları kesemden beslemeye gereksinme duyamam; çünkü insan Allah’a saygısını bir ormanda, bir tarlada, hatta eski zaman adamları gibi, gök kubbeyi seyretmekle de gösterebilir.
Eczacı cevap verdi:
— Neden olmasın, benim de dinim var, hem benimki, o türlü türlü hokkabazlıklar, maskaralıklar eden heriflerin hepsininkinden ileri Bilakis, ben Allah’a taparım. Bizi, vatandaş ve aile babası vazifelerini görelim diye bu dünyaya getiren, adı ne olursa olsun, bir Yüce Varlık, bir Yaradan bulunduğuna inanırım. Ama, kiliseye gidip gümüş tabaklar öpmeye, bizden iyi yiyip içen birtakım soytarıları kesemden beslemeye gereksinme duyamam; çünkü insan Allah’a saygısını bir ormanda, bir tarlada, hatta eski zaman adamları gibi, gök kubbeyi seyretmekle de gösterebilir.
Artık bileğe bakan kalmadı, her şey değişti
Bir maceradan bazen bitmez tükenmez sonuçlar doğar, dekor değişiverir.
Demek ki günler, hepsi birbirinden farksız, birbirini izleyip duracak ve bir şey getirmeyecekti!
Başa gelen çekilir, diyordu.
Hayatın bu yetersizliği, dayandığı şeylerin hemen bozulup çürümesi nereden geliyordu?..
Bir daha geri dönmeyecek olanın ardından görülen düştü bu, bitirilmiş her işten sonra insanı saran yorgunluk, alışılmış bir devinimin durmasından, uzamış bir titreşimin birdenbire kesilivermesinden gelen acıydı.
Sanki ömrü küçük bir patika, bunlar da onun üzerine kum gibi serpilmiş altın tozuydu.
Aşkını gizlemek için, tüllere sarar gibi yalanlara sarıp sarmalıyordu.
Siz erkekler, diyordu; hepiniz hainsiniz!
..yağmur demez, kar demez, kestirme yollardan hayvanını sürerdi.
Hayatın, hülyamızı inciten bin bir hali arasında, düşüncemizi soylu yaradılışlı insanlara, saf sevgilere, mutluluk tablolarına bağlayabilmek ne kadar tatlıdır.
Bazen insan bir kitapta kendisinin de aklından geçmiş bir fikre, ta
derinden hatıra gelen silinmiş bir hayale rast gelir ki bu, en ince hissinizi anlatıyor sanırsınız.
derinden hatıra gelen silinmiş bir hayale rast gelir ki bu, en ince hissinizi anlatıyor sanırsınız.