İçeriğe geç

Little Dorrit Kitap Alıntıları – Charles Dickens

Charles Dickens kitaplarından Little Dorrit kitap alıntıları sizlerle…

Little Dorrit Kitap Alıntıları

Words, sir, never influence the course of the cards, or the course of the dice.
None of us clearly know to whom or to what we are indebted in this wise, until some marked stop in the whirling wheel of life brings the right perception with it.
They both looked up at the sunny morning sky, into which the smoke of a few early fires and the breath and voices of a few early stirrers were peacefully rising, and then looked round upon the immense city, and said, If all those hundreds and thousands of beggared people who were yet asleep could only know, as they two spoke, the ruin that impended over them, what a fearful cry against one miserable soul would go up to Heaven!
Two ruined spheres of action and suffering were before the solitary girl often sitting on some broken fragment; and in the lonely places, under the blue sky, she saw them both together.
If seeing is believing not seeing is believing too
The worst class of sum worked in the every-day world, is cyphered by the diseased arithmeticians who are always in the rule of Subtraction as to the merits and successes of other, and never in Addition as to their own.
All persons of polite cultivation should see with other people’s eyes, and never with their own.
Let it go by with these tears
While the flowers, pale and unreal in the moonlight, floated away upon the river; and thus do greater things that once were in our breasts, and near our hearts, flow from us to the eternal seas.
Such is life you see my dear and yet we do not break but bend
Lanet olsun buraya parlamayan o Haydut Güneşe!
A person who can’t pay, gets another person who can’t pay, to guarantee that he can pay.
Hayat boyu yolculuğumuzda, birçok yabancı yerden ve birçok yabancı yoldan bizimle tanışmaya gelen insanlarla buluşacağız, şeklinde sakin bir cevap geldi; ve biz onlara kaderimize yazılan şeyleri yapacak, onlar da bize kaderlerine yazıldığı şekilde davranacaklardır.
In my calling the greater usually includes the less.
The stream, like a sullied looking-glass in a gloomy place, reflected the clouds heavily; and the low banks leaned over here and there, as if they were half curious, and half afraid, to see their darkening pictures in the water.
We have got to the bottom, we can’t fall, and what have we found? Peace.
“Kelimeler, bayım, asla kartların gelişine veya zarların gelişine etki etmez.”
“Yarım tutam gerçeklik bile, herhangi bir nadir doğal ürünün küçücük bir parçası gibi muazzam miktarda seyrelticiye çeşni katar.”
Hareket halindeki varoluş saatini tecrit edildiğiniz anda durdurmak, biz durduğumuzda insanoğlunun da duracağını varsaymak, görüşümüzün ötesindeki değişiklikleri kendi tekdüze ve daralmış varlığımızdan daha geniş bir standartta ölçememek, çoğu yatalağın zafiyeti ve tüm münzevilerin zihinsel hastalığıdır.
Aptal olmamak gibi bir talihsizliğim var. Çok erken yaşlardan beri, etrafındakilerin benden sakladığını zannettiği şeyleri tespit ediyorum. Her şeyi böyle kolayca sezen biri değil de âdet olduğu şekilde her şeye kanan birisi olsaydım çoğu aptalın yaşadığı kadar pürüzsüz bir hayat sürebilirdim.
Bir kedinin kaprisine fare olmaktansa bir kapanda parcalanmayi tercih ederim..
Sıhhatli ve hür hayatımdaki cehaletimi unutmuş olsam şimdi mahkûm olduğum hayattan şikâyet edebilirdim. Asla yapmam; asla yapmadım. Bu sahnenin, dünyanın, kendi tozundan yapılmış mahluklar için bilhassa bir kasvet, meşakkat ve karanlık bir imtihan sahnesi olmak için mevcut olduğunu unutsaydım beyhudeliklerine daha faya hassasiyet hissedebilirdim. Lakin böyle bir hassasiyetim yok. Her birimizin, tatmin edilmesi icap eden bir gazabın nesnesi olduğumuzu (çoğunlukla haklı yere) ve ona karşı koyacak bir hareket olmadığını bilmesem, burada hapsolmuş olan benle şuradan geçenler arasındaki farktan yakınabilirdim. Ama burada bulduğum tatmini bulmam ve burada hallettiklerimi halletmem için seçilmiş olmayı, bir lütuf ve iyilik olarak kabul ediyorum. Aksi halde acılarımın benim için hiçbir manası olmazdı. Bu sebeple hiçbir şeyi unutmuyorum ve unutmam da. Bu sebeple memnunum ve benim için milyonlardan daha kıymetli.
“İnsan neyse o olmalı.”
başarı ne kadar büyükse dayatma da o kadar büyük olur.
Kimsenin kendi görüşü yoktu.
Düşünmek bedavadır!
Birini sevseydin bütün bu hissiyat farklı olurdu. Birini sevseydin artık kendin olmaz, kendini ona bağlılığının içinde kaybeder, unuturdun
Zenginliğin ve ihtişamın dertleri türlü türlüdür.
Beni daima affediyorlardı, kibirleri ve tenezzülleriyle. Reşit insanların küçük suretleri!
Bir gün bir mum sözmüş gibi sizin de gideceğinizi bilmelisiniz.
Ne çok insanın rahat bırakılmak arzusunda olduğunu tahmin edemezsiniz.
Ateşin yükseldiği bir odadaki değişimler yavaş ve dalgalı olur; ama ateşin yükseldiği dünyadaki değişimler hızlıdır ve geri dönüşü yoktur.
İnsan bir yeri ardında bırakır bırakmaz affetmeye başlıyor; denebilir ki bir mahkûm, serbest bırakıldıktan sonra hapishanesine karşı merhamet göstermeye başlar.
çocukluğum böyleydi, yaşamın bir başlangıcına çocukluk denebilirse.
Aptal olmamak gibi bir talihsizliğim var.
Ahlaksal bir hastalığın fiziksel olan kadar engellemesi zor bir şey oldu­ğu; böyle bir hastalığın veba kadar habis ve hızlı bir şekilde yayılacağı; bir kere ilerlemiş olan salgının sınır tanımadan, en sağlıklı insanla­rı bile ele geçirebileceği ve en olmadık bünyelerde gelişeceği insan denen mahlukun bir atmosferde nefes alması kadar tecrübeyle sabit­tir.
Hala bakış açısının zıt uçlarında geziniyorlardı, her biri, asıl niyeti apaçık olmasına rağmen abes bir biçimde diğerinin farkında değilmiş gibi davranıyordu.
Ahlaksal bir hastalığın fiziksel olan kadar engellenmesi zor bir şey olduğu; böyle bir hastalığın veba kadar habis ve hızlı bir şekilde yayılacağı ; bir kere ilerlemiş olan salgının sınır tanımadan, en sağlıklı insanları bile ele geçireceği ve en olmadık bünyelerde gelişeceği insan denen mahlukun bir atmosferde nefes alması kadar tecrübeyle sabittir. Bu ölümcül bozuklukların zayıflık ya da kötülükleriyle beslendiği lekeliler, zehrin bulaşmasına fırsat vermeden anında yakalanıp tecrit edilebilirse (hatta fazla uzatmadan boğazlansa), insanlık takdir ötesi bir dua alırdı..
Tüm bu yeni ülkeler ve harika manzaralar için de aynısı geçerli. Çok güzeller ve beni şaşırtıyorlar, ama onlardan alabileceğim keyfe kifayet edecek kadar kafamı toparlayamıyorum – kendime kafi derecede aşina değilim, eğer ne kastettiğimi anlıyorsanız. Onlardan evvel bildiklerim de, çok tuhaf bir şekilde, onlarla harmanlanıyor.
Hayal kırıklığına uğramış olmaktan duyulan hoşnutsuzlukla övünerek bir telafi arama alışkanlığı da yozlaşma tehlikesiyle yüklü bir alışkanlıktır.
Genelgeçer dünyadaki en kötü toplama işlemi, başkalarının erdemleri ve başarıları söz konusu olduğunda daima çıkarma’nın egemen olduğu ama asla kendilerine ait toplama’nın egemen olmadığı hastalıklı aritmetikçiler tarafından hesaplanır.
“Ay ışığında soluk ve gerçekdışı çiçekler nehirde süzülürken; bir zamanlar göğüslerimize ve yüreklerimize yakın olan şeyler de sonsuz denizlere doğru süzülüp gider.”
Geçiştirme Ofisinde çok kaybolan olmuştu. Yanlışı olan veya genel refaha yönelik projeleri olan talihsizler (ve yanlışları olmasını sağlayan o acı İngiliz yöntemi uygulanmadan, daha en baştan yanlışları olsa on­lar için daha iyiydi), bunlar yavaş yavaş zaman ve ıstırap içinde diğer kamu dairelerinden sağ salim geçmiş, kurallara göre, şunun sindirdiği, bunun kandırdığı, bir diğerinin kaçındığı kişilerdi ve en sonunda Mahalle Bürosuna sevk edilir, bir daha da asla gün ışığına çıkmazlardı. Onlar için kurullar toplanır, mazbatalar hazırlanır, delegeler laklak eder, katipler kaydeder, giriş yapar, kontrol eder ve üstlerini çizerler­di; bu kişiler böylece eriyip giderdi. Kısacası asla dışarı çıkmayan işler dışında ülkenin tüm işi Geçiştirme Ofisinden geçerdi.
Bir genel seçim sona erdiğinden itibaren meclise dönen her kişi; seçimlerde neden yapılmıyor diye yırtındığı, muhalefetteki saygıdeğer beyefendinin arkadaşlarından görevden alınmak pahasına neden ya­pılmadığını söylemelerini talep ettiği ve yapılması gerektiğini ileri sü­rerek kendisini yapılmasına adadığı her şeyi Nasıl Yapmayacağını tasarlamaya başlıyordu.
Yapılması gereken her ne varsa, Geçiştirme Ofisi, NASIL YAPMAMALI algılama sanatını benimseyen tüm kamu daireleriyle birlikte en önde hazır olurdu.
Aptal olmamak gibi bir talihsizliğim var
“Saat geç, hava sıcak, bir de seneler, zannedersem.. Beni yoruyorlar.”
Şeref makamı ve utanç makamı, generalin rütbesi ve davulcununki, ( ) piskopos tacı ve yün çuvalı ve idam sehpası, taht ve giyotin; tümüne giden yolcuların her biri büyük anayola çıkmıştır, ama müthiş sapaklar vardır ve yalnızca zaman, her gezginin nereye ulaşacağını bize gösterir.
-Uyanık olduğumuz her dakika eziyet içinde, köle gibi durmadan çalışıyoruz.
-Başka ne için yaratıldın?
Kanunlar yapılalı beri her mertebede
Zaptetmek için kötülüğü hem bende hem herkeste
Hayret neden yok daha seçkin dostlarımız
Tyburn Ağacının* tepesinde.

*idam sehpası

İnsanlar, derin yanlarımız dışında, harekete geçirici nedenler bulmak için kendilerini kandırırlar.
“İnsan bir yeri ardında bırakır bırakmaz affetmeye başlıyor; denebilir ki bir mahkûm, serbest bırakıldıktan sonra hapishanesine karşı merhamet göstermeye başlar.”
Pansiyona ulaştığında, karanlık bacalar ormanına bakan eski odasının penceresinde dururken, ölmekte olan ateşin önüne oturdu ve bakışlarını tekrar varoluşunun bu aşamasında çıkıp gelmiş olduğu kasvetli manzaraya çevirdi. Çok uzun, çok çıplak, çok boş Çocukluk yok, bir hatıra dışında gençlik yok; o tek hatıranın da o gün sadece bir aptallık olduğu kanıtlanmıştı.
İnsan bir yeri ardında bırakır bırakmaz affetmeye başlıyor; denebilir ki bir mahkum, serbest bırakıldıktan sonra hapishanesine karşı merhamet göstermeye başlar.
Bunların hepsini yaşamışız, en kötüsünü biliriz; en dibini görmüşüz, daha fazla düşemeyiz ve ne bulduk? Huzur. Bunun adı budur. Huzur.
“Şimdi lütfen o fikrini yere bırak ve üzerinde dans et.”
Yine şunu söyleyeyim ki, devenin iğne deliğinden geçmesi, zenginin Tanrı Egemenliğine girmesinden daha kolaydır.
“Dünya hakkında çok az şey biliyorum, efendim. Güneş saatinin üzerindeki bir gölge gibi geçip gidiyorum.”
Ay ışığında soluk ve gerçekdışı çiçekler nehirde süzülürken; bir zamanlar göğüslerimize ve yüreklerimize yakın olan şeyler de sonsuz denizlere doğru süzülüp gider.
Cinsiyetim beni diskalifiye ediyor, dedi kadın, çok hafif gozlerini Jeramiah’ya doğru çevirerek, liyakatim olmasına rağmen işte mesul bir rol üstlenmeme mani oluyor ve bu sebeple Bay Flintwinch alakami kendininkiyle birleştiriyor ve yürütüyor.
“İddialı konuşmak, dünyanın yarısında kanıt yerine geçer.”
“Hayatımın yarısını korku, diğer yarısını düşler sardı. Bana bir şey sormayın! Neyin ne olduğunu bilmiyorum!”
“İnsan bir yeri ardında bırakır bırakmaz affetmeye başlıyor; denebilir ki bir mahkûm, serbest bırakıldıktan sonra hapishanesine karşı merhamet göstermeye başlar.”
“İddialı konuşmak, dünyanın yarısında kanıt yerine geçer.”
“Dünya bir gardiyana dudak bükebilir, ama o da bir adamdır.”
Hiçbirimiz, hayatın dönen tekerleğindeki bariz bir durak doğru algıyı getirene kadar, bu açıdan kime ya da neye borcumuz olduğunu tam olarak bilemeyiz. Bu algı hastalıkla gelir, üzüntüyle gelir, sevilenlerin kaybıyla gelir, zorluklarla en sık gelen şeylerden biridir.
“Hayatta bizi değiştiren, mevkilerimiz değildir, Bay Clennam; düşünmek bedavadır!”
Gençsiniz; dilerim asla hissiyatınızdan daha fazla yaşamazsınız!
Kim bilir kaç cesur mahpus daha kalbini böyle yormuştu; bunu kimse düşünmüyordu, en sevdikleri bile fark etmiyordu, onları tutsak eden yüce krallar ve valiler ve onları alkışlayanlar gün ışığında fütursuzca gösteriş yapıyordu.Hatta söz konusu yüce şahsiyetler bile ibretlik sonlar ve nutuklar sunarak yataklarında ölüyor; kibar tarih de araçlarından daha da vazifeşinas bir halde onları tahnit ediyordu.
Başkanlar ve mahkemeler öyle önyargılıdır ki
Her şeyde bir hapishane izi vardı. Tutsak hava, tutsak ışık, tutsak rutubet, tutsak adamlar, tümü mahpusluklarından çürümüştü.
Evrensel bakış gözleri acıtıyordu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir