Filiz Puluç kitaplarından Kuzgun kitap alıntıları sizlerle…
Kuzgun Kitap Alıntıları
“Annenize ve kız kardeşinize laf söyletmez ama başkalarının çocuklarını zehirler, diğer anneleri ve kız kardeşleri ağlatmayı çok iyi bilirsiniz. Köpek kadar omurganız yok, yine de iki ayak üzerinde durup insan gibi düşünmekte iyisiniz.”
“Romalılar kuzgunların Latince ‘yarın yarın’ anlamına gelen ‘cras cras’ şeklinde öttüklerini, bu yüzden kuzgunların umudu simgelediklerini düşünüyorlardı. Ben de kendimi bu şekilde ifade etmek istemiştim; tıpkı o kuzgunlar gibi umut taşıyordum üzerimde.”
“Her şey eninde sonunda geçiyordu. Tüm bunlardan sonra üzerinde kalan şey senin kimliğin oluyordu.”
“Ben bir Kuzgun’um. Aydınlığı taşımak için karanlıkta gezerim ve sesim bir umut sesidir. Beni yakalayamazsınız. Ben, bir insan değilim. Ben, bir fikrim. Ve bu, bir meydan okuma değil, bir fikir beyanıdır.”
Ben bir kuzgun’um. Aydınlığı taşımak için karanlıkta gezerim ve sesim bir umut sesidir. Beni yakalayamazsınız. Ben, bir insan değilim. Ben, bir fikrim. Ve bu bir meydan okuma değil, bir fikir beyanıdır.
‘Çekelim kalemlerimizi
Kılıçtan daha keskin olsun
Kessin tüm maskelerin iplerini
Gün yüzüne çıksın ınsanlığın tüm çirkinliği
Ve o, salınsın tüm asaletiyle
Adaletin avcısı
Boynuna geçirilmek istenen ilmeğin üzerinde ‘
Kılıçtan daha keskin olsun
Kessin tüm maskelerin iplerini
Gün yüzüne çıksın ınsanlığın tüm çirkinliği
Ve o, salınsın tüm asaletiyle
Adaletin avcısı
Boynuna geçirilmek istenen ilmeğin üzerinde ‘
Gözyaşları yüzüne iz etmiş, kederlerinin arasından geçerek, çenesinden ellerimizin üzerine damlıyordu. Her bir damla düştüğü yerde dertten bir çukur açtı, kanıma karıştı.
“Herkes gözyaşlarını dışarı akıtmaz.”
Bazen en iyi saklanan şeyler göz önünde olanlardır.
Geçmiş arkada bırakılmıyordu, gelecek onun üzerine inşa ediliyordu ve zaman zaman geri dönüldüğü oluyordu.
Her insanın hayatının belli bir bölümü kendisini sorgulamakla geçer. Ve her insan günün birinde kendine şunu sorar: Ne için hayattayım. Bu dünyaya ne yapmak için geldim ?
Claudius der ki; Her doğrunun iki yüzü vardır, birini kabullenmeden önce, iki taraftanda bakmış olmak her zaman daha iyidir.
“Bazen aşık olmak böyledir, Ada. Mantık ararsan bulamazsın açıklayamazsın. Kime gider seçemezsin, yazıldımı alnına silemezsin. Gitmek istersin gidemezsin, kalmak istersen kalamazsın. Sen onu istersin, o, başka birini. Sen olmaz dedikçe oldurur, oldurmaz dedikçe kaldırır, en ulaşılmaza kondurur. En çok canını yakan da odur, onsuz durulamayan da. Tüm belalarda ona okunur, tüm şiirler, serenatlar da. Sana kırk kapıda gezdirir, sayfa sayfa methiyede düzdürür. Gönlün, düşmüşse biz zalime ölümden ölüm beğendirir ama düşerse gönlü temiz birine sana cennetten bahçe gezdirir.”
Her günahın bir yapıcısı vardır, her suçun bir azmettiricisi ve her kötü niyetin kendince bir sebebi vardır.
“Seni tanıdığımdan beri ailene öfkelisin. Annene size yaptıkları için, babana da buna izin verdiği için. Ama ne zaman babandan bahsetsen onu hâlâ sevdiğini düşündüm hep, çünkü onu bir süre kötüledikten sonra iyi bir yanından bahsediyordun ve bunu istemsiz yapıyordun. Neden biliyor musun? İnsanlar sevdiklerini savunmaya meyillidir çünkü.”
Insanlar açlıktan ölür, görmeyiz. Yardım çığlığı atarlar, duymayız. Bir yol ararlar yaşama tutunabilmek için, bilmeyiz. Ve tüm bunlara rağmen vicdanımızı susturmak için elimizde hiçbir şey olmadığına inandırırız kendimizi. Kendi yalanlarımızın sarhoşluğunda bir gün sıra bize gelene dek bekleriz. O bir gün gelir ve şöyle deriz: Beni görecek, duyacak, halimi kimse yok mu? İnsanlağınızı nerede bıraktınız? Ve o an aklımıza gelir, pek çoğumuzun insanlığı üzerimizden çoktan atmış olduğumuz.
Istediğin yerine gelmeden teşekkürü israf etme, bu, erdem değil aptallıktır.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Kendi kendime yetebileceğimi biliyor olsa da bir kadın olarak gece vakti dışarıda yürüyecek olmama gönlü razı gelmiyordu. Bir köpek kadar omurgaya sahip olamamış insan müsveddelerinin sokaklarda estirdiği terör yüzünden, sokakta tek başına yürümeye korkan kadınlar yetişiyordu bu dünyada. Üstelik omurgasızlığın bini bir parçaydı. Açlıktan ekmek çalan bir çocuğun, insan hayatı çalanlardan daha çok ceza çektiği oluyordu. Susmayı bırakalı çok olmuştu fakat artık bağırmıyordum da.
Ölümün soğuk çehresi fakirlerin kulübelerini ve zenginlerin şatolarını ayırt etmeden ziyaret eder
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Herkes bir kabusun başrolü olmuştur.
Bazen dibi görmek için kendini aşağı bırakmak gerekirdi. Bazen yaşamı hissetmek için ölüme yaklaşmak gerekirdi. Bazen mutlu olmak için çok mutsuz olmak gerekirdi.
Bazen en iyi saklanan şeyler göz önünde olanlardır
Herkes kendi doğrularıyla yaşıyordu ve bu yüzden savaşların en zoru doğruluk adına verilen savaştı.
Aydınlık taşımak için girdiğim bu karanlık yolda kayboldum.
Canımız en çok nerede yandıysa hayat en az bir kez bizi oraya dönmeye mecbur bırakıyordu.
Herkes gözyaşlarını dışarı akıtmaz.
En çok nerede canımız yanmışsa oraya geri dönmüştük ikimiz de.
Yalnız olmanın, çevredeki insan sayısıyla ilgisi olmadığını artık biliyordum, benim yalnızlığım içimdeki sıkıntıyı kimseye açamıyor oluşumdan geliyordu ve ben bu derdi, kendimle toprağın altına götürecektim.
”İnsanları görebiliyorum ama insanlığı göremiyorum artık..
”Herkes kendi doğrusuyla yaşıyordu. Bu yüzden savaşların en zoru, doğruluk adına verilen savaştı. ”
Ölümün soğuk çehresi fakirlerin kulübelerini ve zenginlerin şatolarını ayırt etmeden ziyaret eder
İnsanlar kötü hissettiklerinde, mutlu oldukları tek bir an bile akıllarına gelmezmiş, zihinlerinde kalan tüm anılar mutsuz oldukları anlar olur ve bu da onları daha çok mutsuz edermiş. Sık sık bunu yaşardım ben de. Suçlu hisseder, düşündükçe daha da suçlu olurdum.
Ertesi gün bir umut taciriydi pek çok kimse için fakat ben onun hasmi sayılırdım.
Geçmişim o kadar sadıktı ki bana, ne kadar istesem de peşimi bırakmıyordu.
Bir insan doğar, büyür ve ölmeden önce kendini gerçekleştirirdi. Bu dünyaya kendisinden bir şey bırakır veya bırakmaya çalışırdı. Bir iz bırakmak isterdi her insan, çünkü unutulmak en korkunç olandı. Fakat bir insanın kendini gerçekleştirmesi kolay değildi, kendini tanıması bile bazen bir ömre mal olabilirdi.
Bazen dibi görmek için kendini aşağı bırakmak gerekirdi.
Aç gözlerindeki şeffaf perdeyi ve bırak elindeki teraziyi. Artık adaletin temsilcisi değilsin. Al bu üç küreyi ve kaldır göğe gurula, ilan et rehinci olduğunu. Çünkü sen bizi özgür kılan değil, rehin edensin.
Gönlün, düşmüşse bir zalime ölümden ölüm beğendirir ama düşerse gönlü temiz birine cennetten bahçe gezdirir.
Bir köpek kadar omurgaya sahip olmamış insan müsveddelerinin sokaklarda estirdiği terör yüzünden, sokakta tek başına yürümeye korkan kadınlar yetişiyordu bu dünyada. Üstelik omurgasızlığın bini bir parçaydı. Açlıktan ekmek çalan bir çocuğun, insan hayatı çalanlardan daha çok ceza çektiği oluyordu. Susmayı bırakalı çok olmuştu fakat artık bağıramıyorduk da
Non est ad astra mollis e terris via.
Yeryüzünden yıldızlara kolay yol yoktur.
George Orwell demiş ki: Ş???????? ?????ç????? ???? ?????? ????? ??ı?? ??ş?????ı ş????? ???????ığı ?ç?? ????????????. Adaleti istismar eden başka biri olabilir, ama buna göz yuman yargıçlar ve savcılar, istismar edenden daha suçludur benim gözümde.
Herkesi kurtaramazsın, deyip kafasını iki yana salladı.
Kurtaramam, doğru. Ama kurtarabileceğim insanları görmezden gelmeyi reddediyorum.
İnsanları görebiliyorum ama insanlığı göremiyorum artık.
الُوا بَشَّرْنَاكَ بِالْحَقِّ فَلَا تَكُنْ مِنَ الْقَانِطٖينَ
Sana gerçeği müjdeledik, sakın ümitsizliğe düşenlerden olma.
Söylediklerimiz ne kadar doğru olursa olsun, bunları doğru kulak duymuyorsa eğer duyanın ağzından çıkan ilk kelime yine bir yanlış olacaktır.
Dünya böyle bir yerdi, para sahibi olmak da aptalca bir şey yapmak da yanında bir ün getiriyordu. Günümüzde bir işi hakkıyla yapmak, ismini duyurmaya veya saygı duyulmaya yetecek bir kriter değildi artık.
Claudius der ki; Her doğrunun iki yüzü vardır, birini kabullenmeden önce, iki taraftan da bakmış olmak her zaman daha iyidir.
Güzel şeyleri görebilmek için karanlık tarafta olmak gerekir. Aydınlıkta olmak bazen kör edici olabiliyor.
İnsanı en çok şaşırtan şey, tanıdığı bir insanın yaşlanıyor oluşunu fark etmek olmalıydı, aynı zamanda en acı şeydi de.
Ölüm, en adil ve yenilmez olandı. Onun ceplerini dolduramaz, aklını çelemezdiniz.
Adalet sisteminin halk tarafından sorgulanmasından ve sıranın bir gün kendilerine gelmesinden korkuyorlar.
Bir insan suç işlemek istediğinde binbir kılıf bulabilir kendine ve bazen bir iyilik, bir fayda uğruna da işlenebilir. Fakat suç ne için işleniyor olursa olsun suçtur. Bir sınırı olmadığı takdirde engellenmesi imkansız hale gelir. İnsanlar kurallar ve kanunlarla bir arada yaşayabilir, bu yüzden kimseye inisiyatif gösterilemez. Gösterdiğimiz anda herkesin kendi adaletini sağlayabileceği anlamı çıkar ve bu durumda yasanın amacı olan düzen bozulmuş olur.
Anlaşılmak istiyor oluşum, anlaşılmamaya alışkın oluşumu değiştirmiyordu.
Her insanın battığı bir konu oluyordu hayatında.
Yasaları da insanlar belirler, onların boşluklarını da, dedim gözlerine bakarak ve devam ettim. Birini öldürmek suçtur fakat kimse görmezse bunun yasa karşısında bir anlamı yoktur. Ve bazen bir suç mecburiyetten doğar; bir adam açlıktan ölmek üzeredir, ekmek çalar ve hırsızlıkla suçlanır. Beslenme hakkı da bir yasadır ama onun karşılığı sorgulanmaz.
İstisnai durumlar yaşamın her alanında vardır. Bu durumlar için yasalardan taviz verilemez.
Açlık ne istisnai ne de göz ardı edilebilir bir durumdur. İnsan haklarının karşılanmadığı bir yerde ceza kanunlarına daha çok ihtiyaç duyulmasının sebebi de budur; bir insanı çaresiz bırakmak onu suça teşvik eder.
Toplumu düzene sokmak için yasalar vardı. Fakat toplumu düzende tutacak kadar yeterli olmayan da yine yasalardı. Henüz kendini gerçekleştirememiş bir kehanetti adalet.
Bilime göre, bir sesi algılayabilecek kulak yoksa ses de yoktur. Yani bu, ıssız bir ormanda bir ağaç devrilirse hiç ses çıkarmaz demektir. Bir ağacı var eden onu gören gözlerimiz, bir düşüşün sesini var eden onu duyan kulaklarımızdır. Her şey onu gördüğünde var olur ve düşkün olan kendimiz olmadığımız için, yardım isteyen insanları görmezden gelirken buna karşı çıkmanın hiçbir anlamı yoktur. Bu konuda bilim, insanların vicdansızlığının yanında çok iyimser kalır. Artık insanların sadece görmediklerini ve duymadıklarını varsaymama gibi bir durumları yoktur. Onlar gördüklerine kör olmayı, duyduklarına sağır olmayı ve bildiklerine lal olmayı da diğerleri kadar iyi yaparlar.
İnsanların sırf diğerlerinden daha fazla paraları olduğu için kendilerini üstün görüp ötekileştirmeleri ve bunu yaparken de fakirleri (!) ötekileştirdiklerini düşünmeleri trajikomik bir durum çıkarıyordu ortaya.
Canımız en çok nerede yandıysa hayat en az bir kez bizi oraya dönmeye mecbur bırakıyordu.
Eninde sonunda herkes olay yerine döner.
“Açlık ne istisnai ne de göz ardı edilebilir bir durumdur. İnsan haklarının karşılanmadığı bir yerde ceza kanunlarına daha çok ihtiyaç duyulmasının sebebi de budur; bir insanı çaresiz bırakmak onu suça teşvik eder.
Umarım bizim için de yazılmış mutlu bir son vardır,
Umarım vardır.
Umarım vardır.
Yaşamayı ne zaman öğrenecektim ben?
Bir hayal kırıklığı olmak istemiyorum,
Tüm varlığınla, tüm duygularınla ve tüm fikirlerinle hayal kırıklığı olmaktan çok uzaksın, Ada. Ne yaparsan yap, Ada Korkmaz olacaksın.
Tüm varlığınla, tüm duygularınla ve tüm fikirlerinle hayal kırıklığı olmaktan çok uzaksın, Ada. Ne yaparsan yap, Ada Korkmaz olacaksın.
Bir acıdan kurtulmanın en iyi yolu onu hissedip arkada bırakmaktı, bir acıyı ertelemek onu yıllarca üzerinde taşımaya neden olurdu.
Her şeye rağmen güzelce büyüdün, Ada. Büyüyüşünü ve gittikçe güçlenişini izlemek bir onurdu.
Ben çoğunluğun kör ve sağır olduğu konulara kör, sağır olamıyorum.
Ölmemden korkuyorsun ama yaşamayı beceremediğimi göremiyorsun.
Herkesi kurtaramazsın,
Kurtaramam, doğru. Ama kurtarabileceğim insanları görmezden gelmeyi reddediyorum.
Sen melek değilsin.
Dilsiz bir şeytan olmayı da reddediyorum.
Kurtaramam, doğru. Ama kurtarabileceğim insanları görmezden gelmeyi reddediyorum.
Sen melek değilsin.
Dilsiz bir şeytan olmayı da reddediyorum.
Çünkü insanlar böyledir, onlar için ölsen de hiçbir önemin olmayacak, bunu yapmak zorunda değildi, yapmasaydı diyecekler. Senden alacaklarını aldıklarında bir hiç olacaksın, ellerini tuttukların bile seni suçlayacak.
Dünyadaki en korkulası düşman, hiçbir şeyi kaybetmekten korkmayan kişidir,
Altında olduğum gökyüzü yeterince özgür hissettirmiyor bana, ben kendimin gardiyanıyım ve bu gidişle kendimin celladı olacağım.
Dostoyevski der ki: Eğer bir kişinin vicdanı varsa o kişi hatalarının acısını çekecektir, bu, onun hem cezası hem de hapishanesi olur.
Her insanın hayatının belli bir bölümü kendisini sorgulamakla geçer.