İçeriğe geç

Kuş Evi Kitap Alıntıları – Eva Meijer

Eva Meijer kitaplarından Kuş Evi kitap alıntıları sizlerle…

Kuş Evi Kitap Alıntıları

“Kontrolü eline almalısın, aksi halde zaman akıp gider ve senden bekledikleri kişi olursun.”
“Yapılacak çok şey var ama nefes alacak alan yok.”
Kuşlar bana zamanın insanların düşündüğü gibi düz bir çizgi olmadığını gösteriyor. Şeyler son bulmuyor, sadece biçim değiştiriyor. Bir duygu düşünceye, bir düşünce davranışa, bir davranış düşünceye, bir düşünce yine duyguya dönüşüyor. İlk duygu gelip, yeninin üzerine çizgi çekiyor. İlk düşünce bir süre uyuduktan sonra birdenbire yeniden ortaya çıkıyor. Zamanlar bu şekilde birbirine karışıyor, bu şekilde aynı anda farklı zamanlarda var olabiliyoruz.
Gözlerimle merhaba, diyorum, ne iyi ettin de geldin.
Yazarak zamanı elle tutulur bir şeye dönüştürebilirim.
Sadece aslında hiçbir şey anlamadıklarını anlamıyorlardı.
Diğerini anlamak için onunla aynı olmak zorunda değilsin ama belki de birbirinize benzemeniz gerekir.
Her zaman her şeyde bir amaç, bir neden olduğunu, her şeyde bir hayır olduğunu düşünürüz. Oysa çoğu hayat, kocaman bir hiç içinde tesadüfi olayların, anların bir araya gelmesinden ibaret.
Genellikle böyle oluyor, kuşlar kendi türlerini taklit ederek, ortamın güvenli olup olmadığına ya da yaklaşıp yaklaşamayacaklarına karar veriyor.
Joan da evlenecekmiş. Hepsi de yıllardır evlilikten uzak durmuş da şimdi son şanslarını yakalamış gibi.
Kuşlar havayla doludur, bedenlerinde farklı hava torbaları bulunur, kemikleri oyuktur. Hava, hafiflik ve hız.
Giderek daha fazla beden, daha az ruh oluyorum.
Ondan ne bekledim bilmiyorum.
“Mutlu musun?” diye soruyorum, kelimeler ağzımdan fazla yük aldığı için kıyıya ulaşamadan denizin dibini boylayan hantal gemiler gibi çıkıyor.
“Peki sen nasılsın?”
“Seni hiç ilgilendirmez,” diyorum başımı dışarı çevirirken.
İnsanlar kendileriyle fazlasıyla meşgul olduklarından, diğer hayvanları gerektiği gibi izleyemezler, oysa davranışlarını titizlikle tarif edebilmek her şeye bambaşka bir açıdan bakmamızı sağlayabilir.
Boğazımın neden düğümlendiğini bilmiyorum, neden yutkunamadığımı.
Ayrıca ben evlenmek istemiyorum, keman çalmak ve seyahat etmek istiyorum. Hareket etmek istiyorum; hareketin ne anlama geldiğini biliyor ve belki de hareket etmenin bedeli bu.
Birini kabul etmek başka bir şeyden vazgeçmek, kendinden vazgeçmek anlamına geliyor. Tutunmak ya da ümit etmek değil. Bir kişiyi istemek onu bırakmak anlamına gelir hep, zira onda sana ait olmayan, senin var olamayacağın bir alan da vardır. Bunun bir anlamı da o kişiyi kaybedebileceğini bilmek ve bunu kabullenmektir çünkü bazı şeyler diğer her şeyden daha önemlidir.
Ona sarhoş olduğunu söylemiyor, gülüşüne eşlik ediyorum.
Yüzünde bir açıklama arıyorum, onu bulamayınca da bir neden.
Beni görünce gülüyor, sigarasını yere atıp iki eliyle yüzümü tutuyor. “Güzellik,” diyor ( )
Bedenin kendi hafızası, neyin önemli olduğu ile ilgili kendi fikirleri var.
Burası şehir merkezinden daha sakin, düşüncelerimi duyabiliyorum.
Kargalar uçmayı yerde öğrenir, onun için eğer bir yavru karga bulursan onu yerinden etmemelisin.
Çevremdeki her şey onun yansıtıldığı bir fona dönüşüyor.
İnsanlar hâlâ, görülmesi gereken bir şey olduğu hâlde görmemiş gibi yapıyor, galiba ağlıyorum, yağmur yağdığı için anlaşılmıyor ve zaten kimsenin de dikkat ettiği yok.
Belki de hissedilebilen ama görünemeyen bir şeydi aramızdaki, bir bulut değil de bir esinti.
( ) hayal kırıklığım sezilen fakat seçilemeyen bir bulut gibi aramızda duruyor.
“Ah evet ben teslim oldum. Bu yürek yakan adamın cazibesine dayanamadım.”
Ertesi sabah, başkalarının izlerini takip etmek yerine karda kendim iz bırakabilmek için erken kalkıyorum.
Gözlerindeki keder gülerken bile kaybolmuyor.
Bu arada gökyüzünde güneş, bulutları ikiye ayırmış; içinden ışık çıkan, kıyılara gülümseyen bir ağız gibi.
Yapılmaması gereken bir şey yaparsan, ânında herkesin haberi oluyor. Hele de kadınsan.
Arkamızdaki beyaz duvarın üzerinde yeşilimsi pus, denizin nefesinin somut hâli.
“Ben sigara içmiyorum.”
Teneke kutusundan bir tane çıkarırken, “Bir kere genç olunur,” diyor.
Notalar, benim olmadan önce başkalarının düşüncelerini biçimlendiren notalar, şimdi benim oluyor, düşüncelerimin kaybolmasına, onları müziğe dönüştürmeme aracı oluyor.
Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. İçimdeki huzursuzluk büyüyerek bir sarmaşık gibi sarıyor bedenimi.
“Merak etme herkes sarhoş, her şeyin harika olduğunu düşünüyorlar şu anda. ( )”
Elini omzumdan çekiyor ama dokunduğu yerde bıraktığı izi hâlâ hissedebiliyorum.
Göğsüme vuran güneş çekilirken yerine bir soru işareti ve özlem bırakıyor.
Beklentiler birbirine yapışıyor ve daha büyük bir beklenti hâline geliyor; bilinmeyen bir şey ve sonra bir şey daha ümide ekleniyor ve üzerlerinden ileriye bakmak zorlaşıyor, benliğimi tamamen kaplaması an meselesi ve o anda ne olduğu ile ne olabileceği arasındaki farkı birbirinden ayırmak zor.
Alışkanlıkla tekrar edilen, başka hiçbir anlam taşımayan sözler.
Birisi sıcaklığın içime dolması için kalbimde bir kapı açmış gibi. Bir kapı ya da bir pencere.
Bizim gibi kuşlar da birçok farklı şekilde iletişim kurar; birbirlerini çağırarak, seslenerek, kanatlarıyla çıkardıkları sesle, göz temasıyla, dokunarak, hareket ya da danslarıyla.
Biri sıcaklığın içime dolması için kalbimde bir kapı açmış gibi. Bir kapı ya da bir pencere.
Uykum geldiğinde hatıralarımızın biz onları düşünmediğimizde durduğu yere gidiyorum.
İnsanlar bana bakıyor, sonra beni gördüklerini unutuyorlar.
Kuşlar bana zamanın insanların düşündüğü gibi düz bir çizgi olmadığını gösteriyor. Şeyler son bulmuyor, sadece biçim değiştiriyor. Bir duygu düşünceye, bir düşünce davranışa, bir davranış düşünceye, bir düşünce yine duyguya dönüşüyor.
Zaman hareket hâlinde, bu geceyi gri şekillendiriyor. Akşam kelimesi sanki akşam bir nesneymiş gibi kullanılıyor oysa her akşam farklıdır. Daha önce hiç şu andaki gibi olduğunu hatırlamıyorum.
Görmek zaman ister. Ve Londra’da dikkat dağıtan çok şey var.
Giderek daha fazla beden, daha az ruh oluyorum.
Bedenin kendi hafızası, neyin önemli olduğu ile ilgili kendi fikirleri var.
Çaldığımız parça doğa manzarası gibi; başlangıçta çimen var (ve ayaklarının altındaki yaprakların her biri canlı) sonra su -bazen sakin bazen dalgalı, denize dökülen bulanık bir nehir suyu- sonra bir çizgi; ufuk ya da sahil çizgisi, bütün bu hareketi bir arada tutan durağan bir çerçeve, hem beklenen hem de beklenmeyen bir geçişin önünde duran bir çit; manzara değişiyor
Hareket hâlinde olmak içinde hep bir vaat taşır. Hem istasyonlarda hem de müzikte.
Güney Londra aksanıyla yuvarladığı kelimeler ağzından tombul yanaklı çocuklar misali dolgun ve gürbüz çıkıyor.
Aksanıyla kelimeleri görünmez bir iplikle birbirine tutturuyor.
İnsan dili ile konuşmamız birbirimizi anlayacağımız anlamına gelmiyor. Kelimeler bir şeyleri örtbas edebilir, gizleyebilir; ağzından çıkar çıkmaz kendilerine ait hayatları vardır onların.
Kuşlar bana zamanın insanların düşündüğü gibi düz bir çizgi olmadığını gösteriyor. Şeyler son bulmuyor, sadece biçim değiştiriyor. Bir duygu düşünceye, bir düşünce davranışa , bir davranış düşünceye, bir düşünce yine duyguya dönüşüyor. İlk duygu geri gelip, yeninin üzerine çizgi çekiyor. Zamanlar bu şekilde birbirine karışıyor, bu şekilde aynı anda farklı zamanlarda olabiliyoruz.
Kayıp, hiçbir şeyin hiçbir zaman senin olmadığını anlamaktır.
Keder, umudun kaybolduğunu anlamak ya da henüz tam anlamıyla anlayamamaktır.
Suçsuzluğun ispat edilemeyeceğini herkes bilir !
Kar beraberinde teselli ve umut getirir.. çocukların dışarı çıkılmasına izin verilir, yetişkinler de bir zamanlar çocuk olduklarını hatırlarlar. Şehrin sesleri çabucak kısılır..
Kayıp, hiçbir şeyin hiçbir zaman senin olmadığını anlamaktır.
Kuşlar havayla doludur, bedenlerinde farklı hava torbaları bulunur, kemikleri oyuktur. Hava, hafiflik ve hız.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir