Hilary Mantel kitaplarından Kurtlar Hanedanı kitap alıntıları sizlerle…
Kurtlar Hanedanı Kitap Alıntıları
Altı ay ya da bir yıl içinde ne yapacağını planlamak güzeldir ama yarın için bir planın yoksa bunlar bir anda önemimi yitirir.
Erkekler hep kadınların ağlamasına tahammül edemiyorum der. Sanki yağmura dayanamıyorum, der gibi rahat söylerler bunu. Sanki kadınların ağlamasında, onların parmağı yokmuş gibi.
Benim tek dileğim, lekesiz bir dünya yaratmak
Her tarihin altında başka bir tarih yatar
Sessizlik, kelimelerle dolu olabilir.
Bir zamanlar çok umutluydum, dedi. Ama dünya beni yozlaştırdı. Ya da belki sadece hava yüzündendir. Öylesine içimi sıkıyor ki senin gibi düşünmeye başlıyorum. İnsanların kapalı kalıp oldukları yerde büzülmesi, ruhlarını tıpkı camdan bir fanusun içinde kapalı kalan mum alevi gibi muhafaza etmesi gerektiğini sanıyorum. Şahit olduğum acı ve aşağılanma sahneleri, boş vermişlik, ahlaksızlık, yoksulluk, ümitsizlik ve yağmur
Her zaman kalbimi dinledim ve bazen duyduklarım hoşuma gitmedi. Belki kaderimde, onu celladın ellerine teslim etmek de var.
Günden güne farklı çiftlere dönüşüyor gibiydiler. Bazen birbirlerinin üzerine titriyorlar, bazen buz gibi ve mesafeli davranıyorlardı.
Halbuki ben inandığımı sandıklarımdan her geçen gün biraz daha uzaklaşıyorum. Her ay bu dünyanın ve sonrakinin tabuları biraz daha yıkılıyor.
Dünyanın şifresini çözmeye çalışmaktan usanmıştı. Hasımlarına gülümsemeye çalışmaktan da öyle.
Homo homini lupus, insan insanın kurdudur.
Altı ay ya da bir yıl içinde ne yapacağını planlamak güzeldir ama yarın için bir planın yoksa bunlar bir anda önemini yitirir.
Söyleyin nasıl bu kadar enayi olabiliyorsunuz?
Nankörlükten nefret ediyorum. Sadakatsizlikten de öyle.
İnsanları hiçe sayarak ve onurlarını kırarak, onlar hakkında bilgi sahibi olamazdın. Önce bu hayatta ne yapmak istediklerini sormalıydın. Ya da yalnız başlarına neler başarabileceklerini.
Her şey farklı olabilirdi.
Öyle.
Sen geçmişi hiç düşünmüyorsun, değil mi?
Yanılıyorsun. Sadece bundan bahsetmemeyi tercih ediyorum.
Öyle.
Sen geçmişi hiç düşünmüyorsun, değil mi?
Yanılıyorsun. Sadece bundan bahsetmemeyi tercih ediyorum.
Belki de Liz’in yokluğuna alışmışımdır, diye düşündü. Gerçi göğsündeki ağırlığın yok olacağına hiç ihtimal vermiyordu ama sanki biraz olsun hafiflemişti. En azından şimdi, hayatına devam edecek gücü vardı.
Bizi yaratan yıldızlar değildir Doktor Butts. Şartlar ve ihtiyaçlardır. Ve baskı altındayken aldığımız kararlardır. Bizi meziyetlerimiz yaratır ama onlar da yeterli değildir. Bazen kusurlarımızı da avantaja dönüştürmeyi bilmeliyiz.
Boş versene, diye düşündü Cromwell, ne de olsa her yeni gün, yeni bir mücadele demek.
Neticede hepimizin asıl isteği huzurdur, öyle değil mi?
Bazen insanın ailesi, ona yabancılardan daha uzak geliyor, diye düşündü.
Eyvahlar olsun! Aşk için başka ne yapabilirim ki?
Bence her şeyi, dedi Gardiner. Gördüğüm kadarıyla herhangi bir sınırı yok.
Bence her şeyi, dedi Gardiner. Gördüğüm kadarıyla herhangi bir sınırı yok.
Ama buna gerek yoktu. Açıklama yapmak gereksizdi. Hayatından alıntılar yapmak zayıflıktı. Geçmişi gizli tutmak en akıllıcasıydı. Hatta saklayacak bir şeyin yoksa bile.
Bazen korku, beraberinde ihmalkarlığı, ihmalkarlıksa daha büyük bir korkuyu getirirdi.
Bu, Anne’in taktiği. Önce evet, evet, evet, diyor ve sonra hayır.”
Seni anladığını söyleyen, bağırlarına basan adamlar, bir bakarsın aynı şevkle seni cehennemin kapılarına sürükleyiverirler.
İnsanlar onları hayatta tutacak şekilde konuşup daha iyi günlerin gelmesini beklemeli. Bu günah değil.
1456’da da böyle bir kuyrukluyıldız görülmüştü. Kuyruğunun kılıç şeklinde olduğu söyleniyordu ve o yıl Türkler Belgrat’ı kuşatmıştı.
Söyleyecek ne kaldı ki? Hepsi de bu işin hiçbir yere gitmeyeceğini biliyordu.
Zekasını geliştirmesine yardım edecek bir şey almadıktan sonra, ona armağan göndermenizin ne faydası var?
Geri dönülmesi mümkün olmayan bir karar yoktur.
O gün, güzelliklerin hepsi acı vericiydi.
Rex quondam rexque futurus. Geçmişin kralı, geleceğin kralıdır.
Üç kişi, ancak ikisi uzaktaysa sır tutabilir,
Babam, insanlara asla güven olmaz, der.
Bu dünyada her şeyin eşit ve kusursuz olmasını isteyen insanlar da vardı, sınırları üzerinde ufak oynamalar yapmaya müsait olanlar da.
Evet, din adamlarının da hizmete ihtiyaçları vardır ve onlara sırf bunu almaya çalışıyorlar diye kin beslediğim düşünülmesin. Benim asıl kaldıramadığım, riyakarlık, hilebazlık ve aylaklık. Ve bir de kırık dökük kutsal emanetleri, yavan ibadetleri ve bağnaz zihniyetleri. Onlar hiçbir yenilik üretmiyor, sadece tekrar ediyorlar ve yineledikleri şeyler, namussuzluk, yozlaşmışlık ve rüşvetçilikten ibaret.
Ben ekmek alacak para bulamazken, kutsanma peşinde koşan zavallı, fakir insanların bağışlarıyla asil lordlar kadar şatafatlı yaşayan rahipler gördüm. Böylesi, ahlaka sığar mı?
Rahatsızlık, keyif ve geçmişi anma isteği.
Belki bir gün, bu kadar yeter, diyecekti kendi kendine ve onu kafasından silip atacaktı.
Ona kalbi kılavuzluk ediyor, dediğini duydu.
Ve onun kalbi çok deneyimlidir.
Ve onun kalbi çok deneyimlidir.
Tanrı bizi neden test ediyor? diye fısıldadı Johane.
Bilmiyorum ama O’nun sınavını başarıyla geçeceğimizi sanmıyorum.
Bilmiyorum ama O’nun sınavını başarıyla geçeceğimizi sanmıyorum.
İnsan, az önce içinde bulunduğu ana geri dönemezdi.
O kara dünyanın arkasında bir başka dünya daha vardı. Bazı şeylerin mümkün olduğu bir dünya.
Ama siz İçinde bulunduğunuz durumda, yine de gülebiliyor musunuz madam?
Anne omzunun üzerinden ona baktı. Nadiren de olsa evet. Yani, sanırım. Açıkçası bunu pek düşünmemiştim.
Hayatınızın böylesine kasvetli bir hal almasına üzüldüm.
Anne omzunun üzerinden ona baktı. Nadiren de olsa evet. Yani, sanırım. Açıkçası bunu pek düşünmemiştim.
Hayatınızın böylesine kasvetli bir hal almasına üzüldüm.
Cromwell gözlemlerine dayanarak, Leydi’nin güzellik gibi gelip geçici bir özellikten etkilenmeyeceğini tahmin edebiliyordu.
Eğer bir ortama girip de bu gece filanca kimseden ya da konudan bahsetmeyeceğim dersen, o gece tek konuştuğun onlar olurdu.
Evet, lakin dostluklar yorucu değil, canlandırıcı olmalıdır.
Yiğitlik, savaş meydanındaki cesaret anlamına gelmez.
Bana ders mi veriyorsun?
İnsanın amaçlarındaki kararlılığı anlamına gelir. Dayanıklılığı anlamına gelir. Ve bir takım kısıtlamalara rağmen, gücünü kaybetmemesi.
Bana ders mi veriyorsun?
İnsanın amaçlarındaki kararlılığı anlamına gelir. Dayanıklılığı anlamına gelir. Ve bir takım kısıtlamalara rağmen, gücünü kaybetmemesi.
Yeğeni Anne Boleyn sürekli okuyordu ve yirmi sekiz yaşında hâlâ bekar olmasının muhtemel sebebi de buydu.
Tyndale, Sevgi hiçbir zaman eksilmez. diyordu.
Tyndale, geriye iman, ümit ve sevgi kalır ve bu üçünden en yücesi sevgidir, diyordu.
Alçakgönüllük, sahte bir davranış biçimi olmasına rağmen, insana çok şey kazandırabilirdi.
Bastırdığı üzüntüsü öfkeye dönüşmüştü. Ama öfkesi ne işe yarardı ki? Dolayısıyla onun da bastırılması gerekiyordu.
Ama kim her istediğini alabilmiş ki?
Herkes için dua ediyorum ve her şey için.
ona göre dünya anlamsız bir yerdi.
Doğruydu; insan daima bir şeyleri bekliyordu.
Aslında kim olursan ol gözlerin daima açık olmalı, yoksa seni soyup soğana çevirirler.
Tüm nehirler denize akar, ama denizler dolu değildir henüz.
Zengin olmakta acele edenlerden masumiyet beklenemez.
Haklısın. İnsan umudunu hiçbir zaman yitirmemeli kesinlikle.
Erkekler hep şöyle der, diyen Liz, makasa uzandı. Kadınların ağlamasına tahammül edemiyorum. Sanki yağmura dayanamıyorum, der gibi rahat söylerler bunu. Sanki kadınların ağlamasında, onların parmağı yokmuş gibi.
Katherine unvanını ve haklarını sonuna dek savunacağını haykırırken, İngiltere’den İstanbul’a kadar tüm camlar takırdadı.
Acıyı davet etmek zorunda değiliz, diye düşünürdü Cromwell. O zaten bizi bekliyor ve er ya da geç karşımıza çıkacak.
Anıların içinizden geçip gittiği bazı anlar vardır. Siz ürkersiniz, saklanırsınız, kaçarsınız ya da geçmiş, yumruğunuzu istemsizce harekete geçirir. Peki, ya o sırada elinizde bir bıçak varsa? İşte, cinayetler böyle işlenir.
Bence insan doğası böyle. Hep daha iyisinin arayışında.
Ama belki de tüm kadınlar böyleydi. Zamanlarını, birbirlerinin yerinde olmanın kendilerini nasıl hissettireceğini düşünmekle geçiriyorlardı.
Nesilden nesile aynı hatalar tekrarlanacaksa, çocuk yapmanın ne anlamı vardı ki?
Halbuki ben inandığımı sandıklarımdan her geçen gün biraz daha uzaklaşıyorum.
Ya da benim neyim var? Neden bildiğin ve öğrendiğin her şey, daha önce inandıklarını doğruluyor?
Şimdi uyudun mu?
Hayır, düşünüyorum.
Hayır, düşünüyorum.
Uyudun mu? diye sordu Liz.
Hayır ama rüya görüyordum.
Hayır ama rüya görüyordum.
Ama düşünüp durmak da işe yaramazdı.