Şehnaz Haşimoğlu kitaplarından Kuma II kitap alıntıları sizlerle…
Kuma II Kitap Alıntıları
Gördün mü; insanoğlu birkaç gün sonra geçebilecek acıya bile dayanamıyor. Sen kalk içine işleyen acıyı bir ömür çek.
Pencerenin kenarında unutulan çiçek gibiyim ;kupkuru, yalnız ve ölü..
Babaya yanan yürekler, evlada yanacaktı.
Acı insanı çaresiz kılan yegâne duygudur. Bedenine işlediği vakit yaptıklarının farkında asla olmazsın.
Mutluluğu istemeye söz vermediğin sürece gelmezdi. Mutluluk tam anlamıyla herkesi bulmuyordu ki. Anı yaşamayı bilmek gerekti. Seni güldüren her neyse onun asıl mutluluk olduğunu bilmek yeterliydi.
Biz kadınlar yaşamıyoruz ki. Katlanıyoruz. Her şeye çaresizce katlanıyoruz
Her kadın bir çiçek, her çiçek bir kadındır. Bir kadını kırsan çiçek yerinden kopar. Bir çiçeği koparsan kadın kırılır. Sana düşen kökünü kurıtmamak. Güneşini de, suyunu da yeterince vermek
Sadece güneş ve su vermek yeter mi? O da yetmez sevgi vermediğin sürece. Sevgi güneşten ve sudan daha etkili.
Kİ Şerwan Ağa, sen iki çiçeğin bakımından mesulsün. Ne birisine güneş olabilir, suyunu verebilirsin. Ne de bir diğerini gölge de bırakabilirsin. Hakkaniyetli davranacaksın. O zaman ne çiçeklerin sana sorunlu olur, ne de sen soluyorlar diye dert yanarsın.
Bazen dilimizin ucunda biriken o kadar çok cümle vardır ki dökülmek isteyen. Fakat durdurmak zorunda kalıyoruz. Elimizde olmadan susup sesimizi kesmek zorunda kalıyoruz. İyiliğimiz için Zararlardan korumak için.
Aşkın benden de öte bir yere gidemem ki.
Sen benim kalbimsin ya,
Alma yaşayamam ki.
O kollarda bulamazsın gerçek aşkı,
Yangınlarda sönemezsin benden ayrı.
Sen benim kalbimsin ya,
Alma yaşayamam ki.
O kollarda bulamazsın gerçek aşkı,
Yangınlarda sönemezsin benden ayrı.
(Yıldız Tilbe – Aşkın Benden De Öte )
Bir kadın, isteyen adama merhem de olabilir, bir kadın istediği adama yara da olabilirdi. Bir kadın adama her şey olabilirdi. Bir adam iki kadının her şeyi olamazken!
Hayata karşı gelmek ve ezilmek istemiyorsan kimseyi düşünmeyeceksin. Tıpkı onların da seni düşünmediği gibi. Ve onlar seni ezmeden önce sen ez! Ez ki seni korkak ve güçsüz bulmasınlar!
Gözleri başka kadına değse ölürüm, derdi. Şimdi ayaküstü ölüme gidiyordu ve buna sesini bile çıkaramıyordu. Çünkü o kadın kumasıydı, karısıydı, hoşlandığı kadındı, vakit geçirdiğiydi. Belki de çok eğlendiği ve hiç mahrum kalmak istemediğiydi.
Hayat yorduğu anlarda bir dur deyip, bulduğumuz bir bankın köşesine sinebiliriz. Biz nefes alırken ömür geçer, olaylar gelişir, büyür.
Onu böyle seveceğini düşünmemişti. Hatta ondan nefret edip uzak duracağını bile düşünmüştü. Her şey kolay sanmıştı. Bir gün bu savaşa gireceğini ve katilinin daha güçlü olacağını bilmiyordu. Ona ihanet eden kalbi, katili olmuştu.
Halime bak İnsanların sen karına çekildikçe bana acıyarak bakmasından bıktım. Karınla ne yapacaksan göz önünde yapma, dedim. Bana karşı her şeyi yitireceksen bile saygını yitirme, dedim. Sözünü tutmadın. Beni hiçe sayıyorsun. Değiştin, görmüyor musun?
Bir hatanın üstüne mutluluk kurulamazdı. Her şekilde inşa edilen mutluluk yıkılırdı. Zemini sağlam olmayan bir evin artçı şokla sallanıp çatlaması gibi o mutluluk da çatlar, bir zaman sonra başına yıkılırdı.
Mutluluk, iki uçurumu birbirine bağlayan köprü gibiydi. O köprü pek sağlam olmaz ve sen geçene kadar ömür verirdin. Geçtin mi o köprüyü, senden daha mutlusu yoktu.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Seni ben affetsem kalbim affetmez dedi kadın acıyla. Elini kalbinin üzerine koydu. Sen burayı kırıklarınla doldurdun Taşırdın artık Buğulu gözleri, dalgalanan yanakları ağlamamak için direnen kadını resmediyordu.
Elini uzatıp kocasının yüzünü avuçları arasına doldurdu. Avuç içi ısındı, kalbi ritmini şaşırdı. Tek bir isteği vardı ve onu söyleyecekti.
Ben eski Şerwan’ı istiyorum.
O öldü, Ezo.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Sana kızgın, kırgın, uzak ve ulaşılmazım, duy sesimi. Göğüs kafesimin içinde kırgınca pompalanan bu fakir kalbimi hisset. Beni duy adam, burada kırgın bir kadın var ve her gün ölüyor
Dağı dağ üzerine koy, taşı taş üstüne diz, yel estir, sel getir. Ne olursa olsun, yuva üstüne yuva olmaz yavrum.
Kendini hiç bu kadar ezilmiş hissetmemişti. İkinci kadındı ama ikinci bir kadının değeri kadar edemiyordu. Her şey sürekli ters gidiyor, mutlu olmak yarına erteleniyordu. Yarın olduğunda beklediği bütün mutluluklar burnundan geliyordu.
Nasıl yürüyecekti bu evlilik? En ufak bir sorunda dahi dinlemek gibi bir gayesi olmayan adamla bütün bir hayatı nasıl geçirecekti? Dinlemek şurada dursun, sonun felaket olacağını düşünmeden öfkesine yenilip kasırgasını estiriyordu. Üstelik yaptıklarının sonucunda pişman olup bir daha yapmayacağı sözünü veriyordu. Ve aynı sahne yeniden tekrarlanıyordu. Neden?
Ne güzel özetlemiş Neşet Ertaş her şeyi: Sen ağladın canım, ben ise yandım.
Sen benden ölümüne nefret ederken, ben seni ölürcesine seviyorum.
Bir kadın en çok sevdiği adamın gülüşünü hayranlıkla izlerken güzeldi.
Bi adam o gülüşün sebebiyse güzeldi.
Bi adam o gülüşün sebebiyse güzeldi.
Bazen ağlamak dertleri silmenin eşsiz bir çözümü olabiliyordu
‘Mevsim yazdan hazana döndü.
İçim sonbahar, kırıklarım güz yaprakları.’
İçim sonbahar, kırıklarım güz yaprakları.’
Kendine söz ver, mutluluk gelsin. Mutluluğu istemeye söz vermediğin sürece gelmezdi.
Mutluluk tam anlamıyla herkesi bulmuyordu ki.
Anı yaşamayı bilmek gerekti.
Seni güldüren her neyse onun asıl mutluluk olduğunu bilmek yeterliydi.
Mutluluk tam anlamıyla herkesi bulmuyordu ki.
Anı yaşamayı bilmek gerekti.
Seni güldüren her neyse onun asıl mutluluk olduğunu bilmek yeterliydi.
Gördün mü; insanoğlu birkaç gün sonra geçebilecek acıya bile dayanamıyor. Sen kalk içine işleyen acıyı bir ömür çek.
Kötüler yaşamın tadını aheste aheste çıkartırken, tüm eziyeti neden iyiler görüyordu?
Gönül köprüsü bir kere yıkılmışsa, inşasını kimse edemezdi.
Mevsim yazdan hazana döndü.
İçim sonbahar, kırıklarım güz yaprakları.
İçim sonbahar, kırıklarım güz yaprakları.
Mutluluğu istemeye söz vermediğin sürece gelmezdi. Mutluluk tam anlamıyla herkesi bulmuyordu ki. Anı yaşamayı bilmek gerekti. Seni güldüren her neyse onun asıl mutluluk olduğunu bilmek yeterliydi.
Hayata karşı gelmek ve ezilmek istemiyorsan kimseyi düşünmeyeceksin.
Tıpkı onların da seni düşünmediği gibi. Ve onlar seni ezmeden önce sen ez!
Ez ki seni korkak ve güçsüz bulmasınlar!
Tıpkı onların da seni düşünmediği gibi. Ve onlar seni ezmeden önce sen ez!
Ez ki seni korkak ve güçsüz bulmasınlar!
Umut mu?
Nefes aldığımız sürece vardır ve son nefesini üflediğiniz anda dahi olacaktır.
Nefes aldığımız sürece vardır ve son nefesini üflediğiniz anda dahi olacaktır.
Biz kadınlar yaşamıyoruz ki. Katlanıyoruz. Her şeye çaresizce katlanıyoruz..
Darda kaldım diye umutsuz olsa; yok iken dünyayı, var eden vardır.
Ne güzel özetlemiş Neşet Ertaş her şeyi: Sen ağladın canım, ben ise yandım.
Her kadın bir çiçek, her çiçek bir kadındır.
Babaya yanan yürekler, evlada yanacaktı..
Elimizde olmadan severiz.
Ve kalbimize karışmak gibi bir lüksümüz hiç yok. Kalp denen organ duygularıyla bizi yönetirdi.
Ve kalbimize karışmak gibi bir lüksümüz hiç yok. Kalp denen organ duygularıyla bizi yönetirdi.
Anne her şeye yeterdi. Bazen sesi, bazen nefesi, bazen tavsiyesi, bazen sadece kollarıyla sarmalaması Anne şefkatti.
Yara, en iyi uzaklıkla tedavi edilirdi.
..tabii bu uzaklık yarasını deşmezse!
..tabii bu uzaklık yarasını deşmezse!
Biz kadınlar yaşamıyoruz ki.
Katlanıyoruz.
Her şeye çaresizce katlanıyoruz
Katlanıyoruz.
Her şeye çaresizce katlanıyoruz
Bazı kadınların yüzünde ağır bir hikâyenin yaşandığı savaşın izleri vardı, beklenmedik zaferlerin sindiği izler. Her detayında kazanmak için çırpınan izler Her detayında kaybetmemek için direnen ama en sonunda ağır bir tahribat yaratan izler
Acısını insan içinde gizlemeyi öğreneli epey olmuş ve her defasında da başarıyla uyguluyordu.
Lakin bu bile artık yoruyordu
Lakin bu bile artık yoruyordu
Ben bu evde sadece bir yüküm.
Umudun, uçurumun kenarı.
Üfleseler umudun uçacak, sen düşeceksin.
Üfleseler umudun uçacak, sen düşeceksin.
Sevgi bazen tükenirdi, bazen yorulurdu. Sevda ömürlüktü, son nefesinde beraberinde ölürdü.
Bir kadın, isteyen adama açıldığı deniz, sığındığı liman olabilirdi. Bir kadın, isteyen adama geçici mutluluk, acıdan sakındığı sığınağı da olabilirdi. Bir kadın, isteyen adama ısıttığı güneş, yaralarını örttüğü gece de olabilirdi. Bir kadın, isteyen adama merhem de olabilir, bir kadın istediği adama yara da olabilirdi. Bir kadın adama her şey olabilirdi. Bir adam iki kadının her şeyi olamazken!
Pencerenin kenarında unutulan çiçek gibiyim; kupkuru, yalnız ve ölü.
Önce Barzan ölen ağabeyinin karısıyla evlenmek zorunda kalmıştı. Sonra kendisi için kuma kararı verilmiş ve kuma kadın gelmişti. Şimdi Rezan, kız kardeşinin acısıyla uğraşırken bir de berdel kararıyla yıkıma uğramıştı. Bu üç adamın da hayatı bok gibiydi!
İnsanoğlu birkaç gün sonra geçebilecek acıya bile dayanamıyor. Sen Kalk içine işeyen acıyı bir ömür çek.
Aşk bu ya, imkânsızı severdi!
Elimizde olmadan severiz. Ve kalbimize karışmak gibi bir lüksümüz yok. Kalp denen organ duygularıyla bizi yönetirdi.
‘mevsim Yazdan hazana döndü.
İçim sonbahar, kırıklarım güz yaprakları.’
Dilerim güz yaprağıma adını yazmam.
İçim sonbahar, kırıklarım güz yaprakları.’
Dilerim güz yaprağıma adını yazmam.
Acı veriyor.
İlk kadına daha çok acı veriyor.
Neden hep ilk kadın? Senin için ben hiç acı çekmiyorum, değil mi? Benim yüküm hiç ağır değil. Ben her şeye katlanmaya mecburum. Çünkü ben ikinci kadınım. Çünkü ben kumayım!
İlk kadına daha çok acı veriyor.
Neden hep ilk kadın? Senin için ben hiç acı çekmiyorum, değil mi? Benim yüküm hiç ağır değil. Ben her şeye katlanmaya mecburum. Çünkü ben ikinci kadınım. Çünkü ben kumayım!
Herkes insandı. Herkes biraz ağlardı. Herkes çok ağlardı ama sonunda gülerdi. Herkes biraz olsun gülmeliydi
Dünyanın kiriyle, insanoğlunun bencilliğiyle, zamansız hesaplaşmalarıyla kar beyazlar karaya gömülüyordu.
Pencerenin kenarında unutulan çiçek gibiyim;kupkuru, yalnız, ve ölü.
Ve ruh bedeni koşarcasına terk etti.
Kulîlka min .
( Kır Çiçeğim )
( Kır Çiçeğim )
Benimde yüreğimde katliam var
Bu katliamın tek sebebi sensin !
Bu katliamın tek sebebi sensin !
Elimizde olmadan severiz. Ve kalbimize karışmak gibi bir lüksümüz hiç yok. Kalp denen organ duygularıyla bizi yönetirdi.
Sana kızgın, kırgın, uzak ve ulaşılmazım, duy sesimi. Göğüs kafesimin içinde kırgınca pompalanan bu fakir kalbimi hisset. Beni duy adam, burada kırgın bir kadın var ve her gün ölüyor.
Bir adam o gülüşün sebebi ise güzeldi.
Bir kadın en çok sevdiği adamın gülüşünü hayranlıkla izlerken güzeldi.
Adam acıtıyordu ama güzel seviyordu. Kadın kırılıyordu ama sevmekten vazgeçmiyordu.
Benim yüreğimde katliam var .Bu katliamın tek sebebi de sensin!
Benden gittin, bana geri dönecek misin diye soruyor sağındaki kadın.
Bana geldin, benden gitmeyeceksin değil mi diye soruyor solumdaki kadın.
Bana geldin, benden gitmeyeceksin değil mi diye soruyor solumdaki kadın.
Biz kadınlar yaşamıyoruz ki, katlanıyoruz. Her şeye çaresizce katlanıyoruz.
Bir kadın en çok sevdiği adamın gülüşünü hayranlıkla izlerken güzeldi.
Bir adam o gülüşün sebebiyse güzeldi.
Sana kızgın, kırgın, uzak ve ulaşılmazım, duy sesimi. Göğüs kafesimin içinde kırgınca pompalanan bu fakir kalbimi hisset. Beni duy adam, burada kırgın bir kadın var ve her gün ölüyor..