İçeriğe geç

Kum Saati Kitap Alıntıları – Murathan Mungan

Murathan Mungan kitaplarından Kum Saati kitap alıntıları sizlerle…

Kum Saati Kitap Alıntıları

Gene de varsayımlar düzleminde geçmişi deşmekten vazgeçemiyor insan.
Yolu yok:
En eski ahitlerden başlayarak okuyacağız dünyayı
Köleliğin tarihinde uğrak yerleri ışığa çıkarmadıkça yolu yok.
Çağrışım yolculuklarından göl saatleri,bir heykelin yüzündeki kör gülümseme,bir hamağın kendi kendine gidip gelmesi,ışığa tutulan bardaklar,cam kırıkları ve su kokusu,çocuk muydum bu kadar?
Neden her anıda ölüm yüreği?
Ya unutabilseydik her şeyi,ya da hepsini anımsayabilseydik,biter miydi bu çağrışım çaresizliği?
Hayat,durmadan,hiç durmadan
Binlerce kez açıklanmalı.
Çizgi roman kahramanlarından birinin uğruna ölmek istiyorum
Delice bir aşkla
Hepsi bu kadar.
Birbirimizi ölene kadar sevebilseydik.
Yarım kalıyor her şey
Artık tekin değil hiçbir tavan arası
Topluca yaşanırken bütün yalnızlıklar
Siyahların seçimi de bir varoluş biçimi değil midir?
Kimin kimi vuracağı önemli mi bu kadar?
Hayat bizi çağırıyor gitmemek olmaz.
Ölümü bir maske olarak yüzünde taşırken herkes
Kim sizden daha iyi anlatabilir ki.
Sırtımızda kambur gibi büyürken
Geçmişin bin katlı hırkası
Sürerken umutsuzluğun karantinası
Hiçbir şey ışıtmıyor yeni bir anlamı
Bundandır uzakları tuzak eden gurbet tutması
O abdal yanılması o abdal yanılması
Ki adımlarının çok acılı, çok yönlü,çok geniş coğrafyası.
Çağıyla tarih arasında
bilimle büyü arasında
oyunla ölü arasında
anlamak ve tapınmak arasında
eylemle şiddet arasında
gitti geldi
gitti geldi
delirmek belkide anlamak birikimi
Ömür geçmez anlatanın
ya susar, ya susar
yeniden başladığı yerde
geçilmiş uzun yollar
Şimdi ardına döndükçe
aynaya bakan her kadın
biraz punk lady
biraz ümmisübyan
Çekilen bunca ağrı
ne kadının, erkeğin kendine kavuşamamasından 

Uğuruna ölmek istiyorum,
– delice bir aşkla –
hepsi bu kadar!
yarım kalıyor her şey
artık tekin değil hiçbir tavan arası
topluca yaşanırken bütün yalnızlıklar
– hayat bizi çağırıyor
gitmemek olmaz
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
dalları basan bahar!
Köyleri basan eşkiyalar!
Ah umulmadık zamanlar
umulmadık zamanlarda töresine
kurban olmuş kahramanlar
Bütün o rüyaları eksiksiz görmüş prensesler
ne zaman uyandılar
ne zaman uyandı dağlar, masallar
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
nerededir şimdi dünyanın kapıları
Şimal ile Şeytan,
Habil ile Kabil, yani kardeşken öz, cellatken üvey olan,
Şiir ile Şair, birbirlerinin zamanlarını yakalayamayan Adem ile Darwin
Kendimize bile kalkan tuttuğumuz yüzümüz
diyar diyar gezersek
diyar diyar yazarsak döner mi geri
bizden içeri.
Çağıyla tarih arasında
Bilimle büyü arasında
Oyunla ölü arasında
Anlamak ve tapınmak arasında
Eylemle şiddet arasında
gitti geldi
gitti geldi
delirmek belki de anlamak birikimi
nicedir kök tutmazken dünyada yoksullaşan yüreklerin ve hayatların sentetik destanları
ve bu kadar ayaküstüyken kendimiz nasıl yaşayabiliriz nüfus kayıtlarından düşülmüş eski zamanların ölmeyen aşklarını..
Çilenin tansığına ermiş olmayan
Gönlünü sevdaya dergâh tutmayan
El yazısında kandil yakmayan
Hayatın kitabından sayfa düşürür.

*tansık: mucize

Asrının defterini doğru tutmayan
sırtının hırkasını taşımayan
Sözünün yazgısına sahip çıkmayan
Çekilsin yanımızdan devrana kalsın.
Her destanın çoğalmış bacakları
ey alınmış yollara iz bırakanlar
çöl sırtında kendi ufkuna vâkıf olanlar
Yusuf’un kuyusu kalbinde idi.
Karanlık iklim oldu coğrafyasına Sayıklamalar,sanrılar,yanılsamalar içerisindeydi
Punk Leydi sen en iyisi yeni bir aşka başla Kaplan Ödüncü derilerin her gize simge orman yaldızla gözkapaklarını Giysilerini yırtmaçla,uçurumla Hayata geçirilmiş intihar biçimlerini tekrarla Akrobatlar, soytarılarla birlikte yaşa İmitasyon takıların, animasyon takıntıların,bütün hayatın bir Trapez yıldızının boşlukta attığı takla
İpeğin ve derinin gecesinde;el değmemiş gerçekliğimiz duruyor her şeyin tarihinin kesiştiği ve tarihin her şeyi açıklar sanıldığı yerde;sırtınızda Damalı giysiler manifestonuzda kendini yakmanın şizofrenik kudreti görkeminizde aynalar kundaklayan terörün estetiği varlığınız haykırıyor:Haydi gidin aynalara gömün maskelerinizi ve kendiniz olarak dönün geriye
İlk kutsal kitabını aynaya yazmış insanoğlu Evresinde ilk harfi suretine sıralanmış Simetrik teoriler arasında sıkışmış kalmış; kurtuluş serüveni Her bağlam bir yazgı,her yörünge bir döngü oluyor bir zaman sonra Ve herkes kendi gerçeğinin çevresinde dönüyor nasılsa
Hayatlarını bir rivayet gibi yaşayanların
gerçek maceraları.
Kanlı sevdaların kara masalları
Ey kavuşmak uçurumları..!Ay yalnızlıkları Sessiz ve derinden akardı;karaduygulu dağlarda:Suskunluğun yeraltı ırmakları
Kimlik bulmacasında her yol kendine çıkmaz.Her gerçek bir yanılsamayla açığa çıkıyor.Mürekkep kınında bekleyen HAKİKAT Zehir kıvamında dinlenmiş SÖZ Bir kez tragedyasına tutunan kişi artık hiçbir oyunu ölümsüz oynayamaz
Ey sevdası sahafları..!
Heyelanlar içindeki kalplerinizi tarihe gömün İnsanlar bunca hain görmüyorlar onu
Verili hayatların mühürlediği kimlik kartlarımızla bir geçiş toplumundan geçecek mi tarihim..?Ne vakit yüzleşecek ışıkla aklıma yurt edinmiş karanlık suallerim..?
ışıtmıyor yeni bir anlamı yaşanan ilişkilerin yoğun karmaşası sürerken ayrıntıların ve nesnelerin hayatımızdaki mutlak hegemonyası sürerken mutsuzluğun karantinası hiçbir şey ışıtmıyor yeni bir anlamı bundandır uzakları tuzak eden gurbet tutması o abdal yanılması ki adımlarının çok açılı,çok yönlü,çok geniş coğrafyası
Kalbine kasr kurmamış isen
Asrına eşkıya olmamış isen
Serez çarşısında durmamış isen
Kendine çıkacak bir YOLUN yoktur!
“Dedi ey aşk ile can oynayanlar ”
.. kölelik hukukuyla cok sürmez kervan
gecikse de mağlupların zaferi
bir gün sökün edecektir bir yerinden tan
Düşünür durur gençlik hesabı zamanlarını
Ustası ölmeden kendi kavşağına varmalı .
heyelanlar içindeki kalplerinizi tarihe gömün
Yüreğinde bir deprem çatlağı taşıyan insan
..sürerken umutsuzluğun karantinası
hiçbir şey ışıtmıyor yeni bir anlamı
bundandır uzakları tuzak eden gurbet tutması
yarım kalıyor her şey
Ki rüzgarı kavramak gibi bir şey
değil midir avuçlarımızdaki zaman
sanki hiç kimse, hiçbir şeye dokunmadan geçip gitmiş
ve bu kadar ayaküstüyken kendimiz
nasıl yaşayabiliriz
-Hayat bizi çağırıyor
gitmemek olmaz
Haydi gidin aynalara gömün maskelerinizi
ve kendiniz olarak dönün geriye
Ki rüzgarı kavramak gibi bir şey
değil midir avuçlarımızdaki zaman
hem bu kadar umutsuzken, mutsuz olunur mu hiç?
(Çağrışım yolculuklarında göl saatleri, bir heykelin yüzündeki kör gülümseme, bir hamağın kendi kendine gidip gelmesi, ışığa tutulan bardaklar, cam kırıkları ve su korkusu, çocuk muydum bu kadar? neden her anıda ölüm yüreği? ya unutabilseydik her şeyi, ya da hepsini anımsayabilseydik, biter miydi bu çağrışım çaresizliği?)
-hayat bizi çağırıyor
gitmemek olmaz
çağın incittiği masallarda, kendine ikame edecek yer arayan
Ey mucize avcıları
her bağlam bir yazgı,
her yörünge bir döngü oluyor bir zaman sonra
ve herkes kendi gerçeğinin çevresinde dönüyor nasılsa
dağ/lanmış sözcüklerimle uzar gider sılasız yalnızlığım
uzar gider dağlardan miras kalmış o içkanaması
hep o gurbet, hep o seyran yarası
Ey sevda sahafları!
heleyanlar içindeki kalplerinizi tarihe gömün
Çünkü Zamandır belirleyen aşkları
gökten düşen üç elma
gökten düşen üç elma
üçü de üç yılanın başına!
Ey uykusuna uyanmamış olanlar!
Yusuf’un kuyusu kalbinde idi.
.hayat bizi çağırıyor
gitmemek olamaz
Haydi gidin aynalara gömün maskelerinizi
ve kendiniz olarak dönün geriye
Siz ey! kimliklerini maskelerine gömenler
hep o gurbet, hep o seyran yarası.
Ey sevda sahafları!
heyelanlar içindeki kalplerinizi tarihe gömün
Ne zaman başladı
insan tabiatının aykırılığı?
ey kimsesiz bakışlı kalabalıklar..
“her bağlam bir yazgı,
her yörünge bir döngü oluyor bir zaman sonra
ve herkes kendi gerçeğinin çevresinde dönüyor nasılsa”
güzelin, ölümün, erkeğin memleketinden geçenleri
Ki onlar derinden bilirler:

Yusuf’un kuyusu kalbinde idi

hiçbirinizi kaldırmıyor artık
mahzun kıraathanelerin hülyalı duvarları
bütün o rüyaları eksiksiz görmüş
prensesler ne zaman uyandılar
ne zaman uyandı dağlar, masallar
Ey uykusuna uyanmamış olanlar!
Yusuf ‘un kuyusu kalbinde idi.
Kendi Dîvan’ına nöbet durmayan
Davasın’ cengine gölge düşürür
Ki rüzgârı kavramak gibi bir şey
değil midir avuçlarımızdaki zaman
Yusuf’un kuyusu kalbinde idi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir