İçeriğe geç

Kültür Değişmeleri Kitap Alıntıları – Mümtaz Turhan

Mümtaz Turhan kitaplarından Kültür Değişmeleri kitap alıntıları sizlerle…

Kültür Değişmeleri Kitap Alıntıları

Bir içtimai grup veya cemiyetin atitüdünde, zihniyet ve görüşünde değişmelere alıştırmak maksadıyla bu nevi lüzumlu bir hazırlık yapılmadan işe girişilecek olursa çok şiddetli bir mukavemetle karşılaşılacağı muhakkaktır.
Her içtimai grup içinde maddi kültürün özünü ve esasını teşkil edip biyolojik ihtiyaçların tatminine yarayan bir kısmın yanında, psikolojik muhtevanın merkezinde yer almak suretiyle cemiyetin ruhi hayatını ifade eden ve fertlerin büyük bir kısmının alaka ve faaliyetlerinin hedefi olan aynı derecede mühim diğer bir kısım, bazı karakteristik vasıflar ve hususiyetler daha vardır. 
Kültürün “sert tarafını” teşkil eden, değişmeleri ve değiştirmeleri hususunda daima büyük bir mukavemet gösterilen bu unsurların, kültürün özüne ait bulunmaları ve onun faaliyetleri arızasız işlemesi ve verimliliği bakımından hayati bir ehemmiyeti haiz olmaları zaruri değildir. Bilakis bunlar, kültürün devamlı, verimli olması, iyi işlemesi itibariyle lakayt kalınabilecek hatta çok defa teferruattan sayılabilecek unsurlardır.
Her kültür, kendisini diğerlerinden ayırt etmek hususunda sembolik bir kıymeti haiz olan unsurların değiştirilmesine -hiç olmazsa başlangıçta- büyük bir inatla mukavemet göstermektedir.
Şehirlerde vukua gelen değişmeler, geliri ve elindeki parası mahdut olan bir insanın, yaşayış tarzını, mobilyasını ve diğer ev eşyasını değiştirmek isterken ilkin vazolar, süs eşyaları, elektrik süpürgesi, radyo ve buna benzer şeyleri satın almak suretiyle yaptığı yeniliğe benzetilebilir. Zira bunlar, bir evi meydana getiren, onun işlemesine yarayan zaruri unsurlar olmaktan ziyade, belki ziyaretçilere gösterilebilecek cazip şeylerdir ve en lüzumlu eşyalardan sonra alınması icap eder. Böylece en zaruri eşyayı almadan parasını bitiren bir insanın neden evde işlerin yolunda gitmediğini anlayamaması neyse, bugün şehirlerdeki bir çok münevverlerin de Avrupa’yı bu kadar uzun zamandan beri taklit ve ondan bu kadar çok şeyler iktibas ettikten sonra hala neden Avrupalıya benzemediğimizi kavrayamaması da odur.
Asrileşme de en cezrî yolu seçen garpçıların programında ilme hususi bir yer verilmemiş; buna mukabil derhal göze çarpan şekil ve kıyafet, yaşayış tarzı, içtimai teşkilatın taklidi ve buna benzer unsurlar veya farklar üzerinde durulmuştur.
İki yüz senelik garplılaşma hareketinin ilk bariz vasfi, gayesini kat’î olarak bulup tayin edememekle beraber yenileşme faaliyetlerinin istikametini gösteren hedeflerin vakit vakit değişmesinde görülür.
“Din, bir cemiyetin esası, ana direğidir.”
Muasırlaşmak, şekilce ve maişetçe Avrupalılara benzemek değildir.
Ziya Gökalp’a göre medeniyet ve kültür şu şekilde karşılaştırılabilir: “Bir medeniyet müteaddit milletlerin müşterek malıdır. Çünkü her medeniyeti, sahipleri olan müteaddit milletler, müşterek bir hayat yaşayarak vücuda getirmişlerdir. Bu sebeple her medeniyet, mutlaka, beynelmileldir. Fakat bir medeniyetin, her millette aldığı hususi şekilleri vardır ki, bunlara (hars – kültür) adı verilir.
İnsanlığın tarihinde terakki gibi inhitat da mühim bir rol oynamaktadır.
İnsan yaratılışı itibari ile taklide mütemayil, itiyatlarına bağlıdır; yaratıcı ve icatkâr değildir.
Bir cemiyet, medeniyet veya kültür bakımından ne derece iptidai ve garp medeniyetinden ne kadar geri kalmış ise, onun karşısındaki mukavemeti de o nispette zayıf olacaktır.
Muayyen bir medeniyet veya kültüre mensup bir cemiyetin başka bir kültürün muhtevasını objektif bir şekilde idrak etmesi mümkün müdür?
Bir müslüman Türk sürücüsü bile yükünü taşıdığı Avrupalı Hıristiyan’ın arkasından yürümek istemezdi.
Bizim mekteplerimizde tedris; hafızayı birçok tafsilatla doldurmaktan ibarettir.
Böylece memur olan kadınların peceleri kalkmış, çarşafları elbiseye yakın bir hal almıştır. Bu hareket, maarif sahasında başlayıp içtimai hayata akseden yeniliklerin şüphesiz en mühimidir.
Garp, hâlâ anlaşılmaz bir muamma gibi kâh korku ve nefret, kâh hayret ve hayranlık mevzuudur.
Filhakika bu devirde Osmanlı İmparatorluğu, ortaçağa ait bir devlet sisteminden hukuki manada yeni, muasır bir devlet teşkilatına doğru ilk adımı atmaya teşebbüs eder.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Lale Devrinin hususiyeti ise, Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu müşkül vaziyetten, acı realiteden bir nevi kaçışı ifade etmesidir.
İyi bir orduya sahip olmak, sulh zamanında harbe iştirak edecek şekilde onu talim ettirmek, hazinesini dolu tutmak; işte benim üç müneccimim.
Padişah 3. Ahmet’in fermanında tefsir, hadis, fıkıh ve kelam tabetmemek şartıyla matbaa tesisine ruhsat verilir.
Avram Galanti’ye göre, 2. Bayezid zamanında İstanbul ve Selanik’te 19, Birinci Selim zamanında ise 33 kitap basılmıştır.
Her sene Fransa ile Türkiye arasında beş yüz ticaret gemisi gelir giderdi.
Umumiyetle Türkiye’deki garplılaşma hareketi yakın zamanlara kadar hep Tanzimat’la başlatılırdı.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Grubun bir vakitler muayyen bir devir ve muhit içinde memnun ve mesut olduğu hatırlanmakta, ona, yani eski kültürün bu altın çağına dönmekle her şeyin kendiliğinden düzeleceği zannedilmektedir.
Herhangi bir ırkın, imkan verildiği takdirde herhangi bir kültürü benimsemesine hiçbir sebep yoktur. Zira bütün ırkların psikolojik bakımdan birbirine çok benzedikleri anlaşılıyor.
Buna mukabil bir cemiyetin kendi kıymetlerini, görüş ve zihniyetini başka bir cemiyete aynı şekilde kabul ettirmesi mümkün değildir.
Ne cemiyetteki bütün teşkilat ve rütbelerin esasını harpte kazanılan muvaffakiyet ve şeref teşkil etmektedir.
Kültür değişmelerini tanzime yarayan bütün teşebbüsler, hakim grubun kendi muhitini değiştirme ve kontrol etmeye mahsus cehtlerinden başka bir şey değildir.
Birinci Dünya Savaşı’ndan evvel aşılanmak, hastalanıldığı zaman doktora müracaat etmek bütün cemaat içinde ancak birkaç zengin aileye inhisar ederdi.
Birinci Dünya Savaşı’ndan önce, devlet mekteplerinde verilen terbiye ve tahsilin, dinî hisleri zayıflatacağı, bu itibarla zararlı olduğu zammedilirdi; bu telâkki oldukça umumi idi.
Bu ailelerin kapıları herkese açık, muhtelif tabakalara mensup yabancı misafirleri ağırlamak üzere inşa edilmiş birbirinden müstakil iki veya üç konakları vardı.
Karyola, masa ve sandalyenin ithal ve kabul edilmesi evlerin dâhili tezyinatında döşenmesinde yeni bir çığır açmıştır.
Bu itibarla tecrübî ilim ananesini, İslam medeniyetiyle başlatmak şüphesiz hakikate daha uygundur.
Bundan başka insan cemiyetleri bir araya gelen fertlerin veya küçük grupların sadece bir kalabalığından ibaret değildir.
İnsan, muhitine intibak hususunda ne derece muvaffak olursa olsun ruhi ihtiyaçlarına karşı kayıtsız kalamamaktadır.
Canlı bir uzviyette, kan devranını bilmek için fizyoloji ne ise, kültür değişmelerine ait hadiselerin hakiki şekilde bilinmesi için de sosyoloji odur.
Tarihî, içtimai değişmelerde görülen ritm, devir ve tekerrür bütünü itibariyle muayyen bir istikamette bir hedefe müteveccih olabileceği gibi hedefsiz de olabilir
Zira kültür yayılma bakımından hiçbir mania tanımaz.
medeniyetler, kültürler kadar eskidir.
Nasıl iyi bir tercüme için iki lisana hakkiyle vâkıf birisine ihtiyaç varsa kültür değişmelerini sevk ve idare eden şahısların da, her iki kültürü o derece iyi bilmeleri ve hiç olmazsa cemiyette istedikleri değişiklikler neticesinde meydana gelen içtimaî-ruhî hadiseleri ve bunların sebep olacakları diğer vakıaları önceden kestirebilmeleri ve anlamaları icap eder.
Yabancı bir kültür unsurunun cemiyete ithalinden, iyiden iyiye benimsenip temessül edilmesine kadar geçen içtimaî kültür prosesini başlıca üç safha veya merhale halinde göstermek mümkündür. Evvelâ, bu yeni unsurun kabulünde rolleri olan ilk müteşebbislerin (bunlara mücedditler denildiğini yukarıda görmüştük) onu benimsemeleri ve kabul etmeleri safhası; saniyen, mücedditler tarafından cemiyete ithal edilen yeni kültür unsurunun diğer fertler tarafından benimsenip kabul edilmesi safhası; ve nihayet bu unsurun, mevcut kültüre intibak ve temessül edebilmesi için geçirmek mecburiyetinde olduğu tahavvüller merhalesi gelir.
Değişen şartlar karşısında umumî çareler bulma ve onlara intibak etme hususunda her kültür aynı derecede mücehhez olmadığı gibi müsavi bir kapasiteye de sahip değildir. Bir cemiyetin muhitinde değişiklikler olduğu zaman bazı fertlerin veya grupların arzu ve ihtiyaçları kendi kültürleri tarafından ancak bir dereceye kadar tatmin olunabilmektedir. Arzuların yerine getirilemediği, ihtiyaçların iyi tatmin olunamadığı böyle zamanlarda ve bilhassa daha iyi mücehhez gibi görünen bir kültürle temasa gelindiği vakit cemiyette memnuniyetsizlik, huzursuzluk doğabilir. İşte bu nevi hoşnutsuzluk zamanlarında eğer cemiyet mensupları kendi kültürlerinin zaafını hissetmeye başlar veya temasa gelinen medeniyet veya kültürün doğrudan doğruya veya vasıtalı bir şekilde tazyikine maruz kalırlarsa kültürlerinde esaslı değişmeler vukua gelir.
Kültür, bir cemiyetin sahip olduğu maddî ve manevî kıymetlerden teşekkül eden öyle bir bütündür ki, cemiyet içinde mevcut her nevi bilgiyi, alâkaları, itiyatları, kıymet ölçülerini, umumî atitüt, görüş ve zihniyet ile her nevi davranış şekillerini içine alır. Bütün bunlar birlikte, o cemiyet mensuplarının ekserisinde müşterek olan ve onu diğer cemiyetlerden ayırt eden hususî bir hayat tarzı temin eder.
Eski kıymetlerin yerine yenilerin konulmaması veya yeni ikamelerin sathî, iğreti ve sahte olması, kültürde insicam istikrar ve muvazenenin; fertlerdeyse iç huzuru ve emniyetle birlikte bilhassa içtimai davranışlarının istikamet ve cihetini tayin hassasının kaybedilmesine sebep olmaktadır.
İlim ve onun tatbikatı, garp medeniyetini, geçmişin ve bugünğn diğer bütün medeniyetlerinden ayıran hususiyetlerin başında gelmektedir.
Bir cemiyette hakîki ilim müesseselerinin, bunlara mensup şahısların, ilmi esaslara dayanan, bir tekniğin bulunup bulunmamasının, fertlerin zihniyeti, düşünüş tarzı ve davranışları bakımından büyük bir tesiri ve ehemmiyeti vardır.
tesadüfe bağlı birçok faydasız hatta zararlı (meselâ alkol, muhtelif keyif verici maddeler, her nevi lüks eşyası vesaire gibi) unsurların ithal edilmesine mukabil, gerek yerli, gerek taklit edilen yabancı kültüre ait pek çok faydalı unsurlar ya terk, ret ve inkâr edilmekte veya sathî bir tecrübeden sonra vaz geçilmektedir
asırlarca daima hissi bit atitüde dayanan din gibi bir ideal uğruna mücadele etmiş, bütün varlıpıyla ona bağlanmış bir cemiyete birdenbire akla hitap eden ve tamamiyle gerçek (reel) unsurlardan mürekkep -ne kadar ilmi ve sistemli olursa olsun- yepyeni bir ideal kabul ettirmek ruhi bakımdan hemen hemen imkansız denecek derecede güçtür.
Kız talebeler, “Tanzimat”devrine gelinceye kadar yalnız pek cüz’i bir nispette erkeklerle birlikte sübyan mekteplerine devam etmekte idiler (1858) kız rüştiyeleriyle (1870) Darülmuallimat ve Kız Sanayi mekteplerinin açıldığını da yukarıda görmüştük, ikinci Meşrutiyet devrinde ise kızların evvelâ orta mekteplere ve liselere sonraları da sırf onlar için açılmış olan İnas Darülfününnuna devamları temin edilmiştir
bu devir, zamanımıza kadar devam edip gelen mecburî veya güdümlü dediğimiz değişmelerin başlangıcı olmuştur.
Birçok cihetten talihiz olan bu padişahın en büyük badbahtlığı hiç şüphesiz muhitindeki insanlardan, kaderine hâkim olmak istediği cemiyetten başka türlü duyup düşünebilecek yaradılışta olmasıdır.
Avrupa karşısındaki atitüdün değişmesinde bu nevi münferit iktibaslardan ziyade mağlubiyetlerimizin daha tesirli oldukları muhakkaktır
münferit kültür unsurlarının Osmanlı imparatorluğu camiası içinde Türkler tarafından şuurlu bir şekilde iktibâsını, 18 inci asırla başlatmak icap ediyor
garplılaşma hareketine başlangıç olarak münferit kültür unsurlarının bilhassa teknik vasıtaların iktibası kabul edilecek olursa bunun tarihini, elde mevcut vesikalarda kayıtlı olanlara göre on beşinci asra kadar götürmek mümkündür
davranışlarla doğrudan doğruya alakası olmayan kültür unsurlarını zorla kabul ettirmek güçtür. Zira yaptığı veya yapmadığı muayyen bazı şeylerden ötürü bir insana ceza verilebildiği halde düşündüğü veya inandığı bir şeyden dolayı cezalandırılamaz
Büyün diğer istikametlerde olduğu gibi burada da, sebep ve hikmeti zikredilmeyen bir tavsiyenin teşebbüs veya harekete teşvik eden büyük bir kıymeti olmadığı gözülmektedir.
Tarihin durmadan değişen prosesinde nispeten daimî olanla muvakkat planı; âlemşümul olanla tamamıyla mevziî olanı; iki veya daha çok hadise arasındaki münasebetlerde arızî olanla hakikaten illî olanı bilmek.
Tarihî, içtimai değişmelerde görülen ritm, devir ve tekerrür bütünü itibariyle muayyen bir istikamette bir hedefe müteveccih olabileceği gibi hedefsiz de olabilir; sonra muayyen bir zaman içinde muntazam fasılalarla tekerrür edebileceği gibi etmeyebilir de
Torres boğazındaki adalarda yaşayan yerliler üzerinde basarî ihsaslara, bilhassa renklerin idrakine dair yaptığı psikoloji tecrübelerini bilâhare Mısır’da ve Hindistan’da da tekrarlamış, iptidailerle medeni insanlar arasında hasselerin pisikolojisi bakımından mühüm hiç bir fark olmadığı neticesine varmıştır.
Eski kıymetlerin yerine yenilerin konulmaması veya yeni ikamelerin sathi, iğreti ve sahte olması,
-kültürde insicam istikrar ve muvazenenin;
-fertlerdeyse ise iç huzuru ve emniyetle birlikte bilhassa içtimai davranışların istikamet ve cihetini tayin hassasının kaybedilmesine sebep olmaktadır.
Bir cemiyetin, garp medeniyetinin tazyiki ile kültürünü değiştirdiği esnada bunum maddi kısmı ile manevi kısmı arasındaki münasebeti ve bu arada ruhi muvazenesini kaybetmiş olmasıdır. Çünkü cemiyet, bu sırada kendi öz ölçülerini, kıymet sistemlerini, itiyatlarını, kanaat ve telakkilerini, imanını ya kısmen veya tam olarak kaybettiği ve bunların yerine kendine daha iyi bir nizam, daha yüksek bir muvazene ve kültür bütünlüğü temin edecek muadillerini, fonksiyonlarına göre ikame edemediği için içtimai faaliyetleri ve kültür hadiselerini artık idare ve kontrolden aciz bulunmaktadır.
İnsan, muhitine intibak hususunda ne derece muvaffak olursa olsun ruhi ihtiyacına karşı kayıtsız kalkamamaktadır. Hatta bilakis maddi sahalardaki başarısı nispetinde ruhi ihtiyaçları ehemmiyet kazanmaktadır.

| Mümtaz Tarhan
Kültür Değişmeleri

E. Bogardus’e göre hiç bir züppelik çığırının ömrü bir seneyi aşmaz.

| Mümtaz Tarhan
Kültür Değişmeleri

Sorokin’e göre halkın siyasi sempatisi de moda gibi sık sık değişmektedir: mesela bu temayül İngiltere’de her iki, iki buçuk senede, Fransa’da dokuz ayda bir değişir.

| Mümtaz Tarhan
Kültür Değişmeleri

Bizim mekteplerimizde tedris(öğretim); hafızayı birçok tafsilat ile doldurmaktan ibarettir. Yaratıcı ilim henüz mekteplerimize girmemiştir Halbuki yaratıcı ilim melekesine malik olmak, birçok yaratılmış bilgileri ezberlemekten bin kat faydalıdır.
Lale Devrinin hususiyeti ise, Osmanlı İmparatorluğunun içinde bulunduğu müşkül vaziyetten, acı realiteden bir nevi kaçışı ifade etmesidir yakın geçmişin dertleri, geleceğin endişe ve kaygıları sanat, debdebe ve ihtişam havası içinde zevk ve safa ile unutulmaya çalışılır.
kültür ve medeniyetçe müşterek, ahenkli, tabii en büyük bir içtima bütün olmak üzere yalnız ”millet ” dediğimiz topluluk vardır; bunun altında daha küçük gruplar bulmak mümkün ise de bunun üstünde büyük bir içtimai bütün tespit edilememiştir.

Hulasa, medeniyet ve kültür birliğinin cari olduğu en büyük içtimai varlık ”millet ”tir; ve öyle kalması da çok muhtemeldir.

empoze edilmiş kültür değişmeleriyle karşılaşan iptidai* kavimlerin ekseriya gayet güç bir duruma düştükleri çok defa inhilal** alametleri gösterdikleri; hatta bazen de büsbütün ortadan kalktıkları görülmektedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir