İçeriğe geç

Konteyner Zaafı Kitap Alıntıları – İsahag Uygar Eskiciyan

İsahag Uygar Eskiciyan kitaplarından Konteyner Zaafı kitap alıntıları sizlerle…

Konteyner Zaafı Kitap Alıntıları

Dalış ögrenince vurgun yememeyi öğreniyorsun ya. Yürekte o yoktur. Öğrenemiyorsun azizim.
o saçtan bir tel düştü yanıma. uzun süre sevdim. sonra tekrar rüzgara verdim.
Benim kimseye kanıtlamak zorunda olduğum bir dürüstlük problemim yok
Kalbinde dost gezdirenin yanı boş kalır
birlikte bıraktık ağlamayı. Gözlerimden o günden beri hava damlıyor.
merhaba niyazi! merhaba canımıniçi! kartpostallardaki gibi durmayacağız asla! konteynerlerde daha güzeliz belki.
niyazi, sana yol gösteremem, bana yer ver. artık içine ölmek ölmek ölmek ölmek ölmek istiyorum. beş ecelim senden olsun. promosyonu da olsun. altıncı ölüm de histen olsun. sen sağ ben selamet.
kalp kalptir. kalp zamanda kalp mekanda kalbimiz bize hapistir niyazi. biz değiliz mahpus. içimiz vardır, içimizdeki mahsusumuzdur. içimizdeki esirimiz değil.
niyazi, git deseydim gider miydin? ayakların var, uçamıyorsun. halimiz belki bu. belki uçmak için damarlarda kan yerine daha güzel bir şey taşımalıydık. yaratılıştaki kusurlardan biri işte. diğeri yürek, biri dil. yürek kusurludur. tamam. dilde de vardır elbet bir şeyler. yürek biraz daha kusurludur. küsuratı damarların ırmağında akar niyazi. dalış öğrenince vurgun yememeyi öğreniyorsun ya yürekte o yoktur.
yaşam tektir, ecelin binden fazla olduğu ömürde.
kalp uçtu, nereye konduğunu onu yakından görünce anladım. durdum. onu durdurdum. eşlik ettim; gideceği yere kadar. keşke tersinden yürütseymişim dünyayı. keşke dünyanın etrafında çember çizseydik. keşke orada ölseydim de daha uzun sürseydi.
bak ellerim boş niyazi. bak ellerimde, ellerinin izi yok niyazi. boş döndüm. yağmur diniyor niyazi. onun için şemsiye kullanmıyorum. çünkü ona tutmuştum son şemsiyemi. ve dedim ki jübilesi bu olmakı şemsiyenin.
şemsiyeleri terk etmişliğimiz aşktan niyazi.
insan dişsiz doğuyor ve yeterince kalırsa hayatta dişsiz gidecek demektir.
düşünmek yormuyor mu seni? düşünmek uykunu getirmiyor mu? yaş da yapıyor ya his bu bize göre değil ve birlikte bıraktık ağlamayı. gözlerimden o günden beri hava damlıyor.
o saçtan bir tel düştü yanıma. uzun süre sevdim. sonra tekrar rüzgara verdim.
kalbinde dost gezdirenin yanı boş kalır. yanım yok, kalbim desen, hiç görmedim iyiliğini.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
fark ettin mi? fark ettin mi zamanı duvardan indirdiğimiz günden beri ikide bir geç kalıyoruz.
“mesajının yani yazdıklarının karşı tarafa eksiksiz geçmesi çok önemli, edebiyat işte budur.” ismiyle başladım cümleye, “ cevdet, elli kuruşluk pilot kalem kullanınca yazdıkların karşıya eksiksiz geçer, hatta arkaya da geçer, bu iş bu kadar basit” dedim.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
öncesinden uyardım; bak vicdanını kilo yapıyor diye aldıran birisiyim, acıtırım!
“mahkeme onu çulsuz bırakmıştı, nitekim şairliğin fıtratında bu vardı.”
“elini elimin üstüne koydu. değdiği yerden mavi dumanlar çıktı. serinledim. kulağıma eğildi, yanağımdan öptü. öptüüü içimin tüm virüsleri temizlendi, pirüpak oldular, dans ettik. öptü dünya yörüngesine oturdu, nefes aldık. öptü daha ne olsun, odundum çiçek açtım.”
diğerleri gibi beni parça parça yese belki acımayacaktı canım. aslında buna da ses çıkarmayacaktım ama yürek diğer uzuvlara benzemiyordu.
kelimeler insanın düşündüğü şeyi mahvediyor, kağıt insanın düşündüğü şeyi gülünç hale getiriyor.
ve saç örükleri barbarın baltasını kıran o cesur kadınlara
Ama kalem düşürmüşler dedim ve yerden aldığım mavi kalemi gösterdim. Gülerek, kesin bitmiştir dedi. Kontrol ettim, hayır yazıyordu, ama güneşe tutunca şeffafından bitmek üzere olduğunu anladım. Olsun dedim, senin uzun hayatının kısa hikâyesini yazmaya yeter.
O zaman, dedim ve diledim ki, yalnızca hikâyemizin silahsız bitmesini sağlayacak kelâma şükrederim.
İnsan anlatamıyor! İnsan anlıyor belki. Onu da göremiyoruz zaten Niyazi. Ama olsun. Sezeriz ve severiz anlayanı. Söyleriz ve közleriz olanı. Büyütürüz de. Ve biliyoruz aşkı büyütünce insan eriyor.
İlkokul üçüncü sınıfta, sıra arkadaşım beslenme saatinin ikinci dakikasında sağ elimi yedi.
Dalış ögrenince vurgun yememeyi öğreniyorsun ya. Yürekte o yoktur. Öğrenemiyorsun azizim.
Öptü Dünya yörüngesine oturdu, nefes aldık. Öptü Daha ne olsun, odundum çiçek açtım. Öptü İnsandım, hemen daha fazlasını hayal ettim.
İnsan dişsiz doğuyor ve yeterince kalırsa hayatta dişsiz gidecek demektir. Bir diş mühletiyiz en nihayetinde Niyazi.
“Dünya” dedim, sizce de gittikçe boka batmıyor mu?”
Yemin, söylemem kimseye, dedi Tacettin. Önce Kayserili, sonra Müslümandı ve yemin kelimesini mecburiyetten kullanmıştı.
Dünya dedim, sizce de gittikçe boka batmıyor mu?
İnsan dişsiz doğuyor ve yeterince kalırsa hayatta dişsiz gidecek demektir. Bir diş mühletiyiz en nihayetinde Niyazi.
Kalbinde dost gezdirenin yanı boş kalır. Amenna! Yanım yok, kalbim desen, hiç görmedim iyiliğini.
İyi ki dudaklarınız var, dedim. Neden, diye sordu. Öpmeye nereden başlayacağımı şaşırırdım yoksa. Gülümsedi ve tarafımdan öpüldü.
Kahvaltı tabağımdaki salatalık olmasaydı yalnızlıktan geberecektim.
Ama kalem düşürmüşler dedim ve yerden aldığım mavi kalemi gösterdim. Gülerek, kesin bitmiştir dedi. Kontrol ettim, hayır yazıyordu ama güneşe tutunca şeffafından bitmek üzere olduğunu anladım. Olsun dedim, senin uzun hayatının kısa hikayesini yazmaya yeter. Nokta.
İyi ki dudaklarınız var, dedim. Neden, diye sordu. Öpmeye nereden başlayacağımı şaşırırdım yoksa. Gülümsedi ve tarafımdan öpüldü.
Öptü Dünya yörüngesine oturdu, nefes aldık. Öptü Daha ne olsun, odundum çiçek açtım. Öptü İnsandım, hemen daha fazlasını hayal ettim.
Kulağına eğildim, öpmek ve söylemek arasında kararsız kaldım. İkisi de olabilirdi.
Omzuma dokundu. O noktaya artık kimseyi dokundurtmayacaktım.
O kısacık zamanda, insanın kendi ağzına sıçmasının nasıl mümkün olacağını düşündüm. Bir evet ile bu mümkün olabiliyormuş anladım. Bir evet ile ağzıma sıçmıştım.
Kelimeler insanın düşündüğü şeyi mahvediyor, kağıt insanın düşündüğü şeyi gülünç hale getiriyor.
Dalış ögrenince vurgun yememeyi öğreniyorsun ya. Yürekte o yoktur. Öğrenemiyorsun azizim.
“Kabuslardan en çok hangi kelimeyle uyanırız biliyor musunuz?” Durdu, sol dizime biraz daha bastırdı, yaranın yerini biliyormuş gibi. Yaramı ve sızımı iyi biliyormuş gibi. Kıvrandım, terledim, o devam etti, “Bütün kabuslar, uzun bir haaayırr ile son bulur.”
Yalnızca hikayemizin silahsız bitmesini sağlayacak kelâma şükrederim.
Erken büyüdüm ve oyuncaklarım da beni erken terk etti.
Sonra dudaklarının tahterevalliyle alçalıp yükselmesini izledim bir süre. İyi ki dudaklarınız var, dedim.Neden ,diye sordu.öpmeye nereden başlayacağımı şaşırırdım yoksa.
Dalış ögrenince vurgun yememeyi öğreniyorsun ya. Yürekte o yoktur. Öğrenemiyorsun azizim.
Biliyoruz aşkı büyütünce insan eriyor. Kaç tondum başlamadan. Şimdi hassas terazilerle
Birlikte bıraktık ağlamayı. Gözlerimden o günden beri hava damlıyor.
Benim kimseye kanıtlamak zorunda olduğum bir dürüstlük problemim yok.
Dünya dedim, sizce de gittikçe boka batmıyor mu?
Ama siz okurların alışmadığı bir şey var; o da, yazarlığın, her şeyi ifşa etmeyi düstur etmiş acar muhabirlikten çok farklı olduğu.
İnsan dişsiz doğuyor ve yeterince kalırsa hayatta dişsiz gidecek demektir. Bir diş mühletiyiz en nihayetinde Niyazi.
Ateş de iyi böyle ha! Ateşi harlayınca bazı kıvılcımlar kaçıyor. Fark ettin mi? Fark ettin mi zamanı duvardan indirdiğimiz günden beri ikide bir geç kalıyoruz. Fark ettin mi ve daha sonra söyleyeceklerim benden değil. Bunun için beni dinlememen isabetli be Niyazi!
Boşuna yere bakma ; diyen yaşlı adama baktım. Elinde siyah poşet vardı ve sanırım poşetin içinde de başka poşetler Cevap vermeden yoluma devam edince tekrarladı. Boşuna yere bakma , Kayserili para düşürmez dedi.
Halbuki az önce sevgilim , beni bir kısa mesajla terk etmişti. Yakınlardaysa üzüldüğümü görür de tekrar düşünür kararını diye yere bakıyordum.
Ama kalem düşürmüşler dedim ve yerden aldığım mavi kalemi gösterdim. Gülerek , kesin bitmiştir dedi. Kontrol ettim , hayır yazıyordu ama güneşe tutunca şeffafından bitmek üzere olduğunu anladım. Olsun dedim , senin uzun hayatının kısa hikayesini yazmaya yeter.
Nokta.
Bugün yaşadıklarımı anlatmayacağıma söz verdim , onun için yazacağım. Bir süre önce bir arkadaşım yazdığı romanı okumam için bana gönderdi. Öncesinde uyardım ; bak vicdanını kilo yapıyor diye aldıran birisiyim , acıtırım! Eleştiriye açık olduğunu söyledi durdu. Aslında bunun eleştiriyle alakası da yoktu. Metnin çıktısını aldım. Berbat ötesi. Okuyamıyorum. Her iki dakikada bir başa dönüyorum. İlerlemiyor metin. Mardin halayı gibi , üç ileri , iki geri Haydi , baştan alıyoruz. Ama bitireceğim diye inat etmesem bu tuhaf hikayeyi yaşamayacaktım.
Kah Antarktika ‘ da buzulların erimesinden dolayı mağdur olan penguenlere ağlıyor , kah kulpu kırılan kupaların çöpe atılmasından dolayı insanları yargılıyordum. Hatta okumadığım kitapları okumuş gibi yapmaya da o zamanlar başlamıştım.
Nedense sahici gelmedi sarı forklift , bir paragrafta beş defa büyük sıfatı geçiyorsa o aşk büyük değildir.
Bir market arabasının bir forklifti ayartması takdir edersiniz pek de kolay bir şey değildir.
Neyse işimize dönelim diye ciddileştim , fazla zamanım yoktu. Herkesle bu kadar uğraşsam dünyanın nüfusu şimdikinin üç katı olurdu.
Oyun basit : Yaşa ya da öl! Bunu araba yarışlarının olduğu bir filmden öğrenmiştim. Hoşuma gitmişti ve kendime slogan haline getirdim. Kartvizitimin üzerinde de yazılıdır.
Kitap okumak yerine spor yapan doktor! Bak bu en yumuşak ses tonum , üstelik italik.
Cesaretin gözde değil götte olduğunu söylememişler bu yavrucağa.
Aslına bakarsanız yeryüzündeki tüm dilleri anlıyorum ama konuşamıyorum. Yazma fikrini sonra geliştirdim. Mecburiyet dönemi yazarlarındanım yani.
” Kabuslardan en çok hangi kelimeyle uyanırız biliyor musunuz? ”
” Bütün kabuslar , uzun bir haaayırr ile son bulur. ”
” Dünya ” dedim , sizce de gittikçe boka batmıyor mu? ”
Dudaklarından gömmek fiili çıkmasaydı iyiydi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir