İçeriğe geç

Kızıl ile Kara Kitap Alıntıları – Stendhal

Stendhal kitaplarından Kızıl ile Kara kitap alıntıları sizlerle…

Kızıl ile Kara Kitap Alıntıları

Kafada yaşanan aşk gerçek aşktan daha akılcıdır elbet, ama o ancak anlık coşkulara kapılır, kendini gereğinden çok tanır, sürekli yargılar, insanın aklını başından almak şöyle dursun, hep düşünceye dayanır.
“Ama bir dehanın başlıca özelliklerinden biri sıradan düşüncelerin peşinden gitmemektir.”
Küçük sıkıntılarınız, benim için az çok incitici olan bu gerçek yaşamla ilgili ayrıntılarınız, beni bulutlardan koparıp indiriyor. Elinden nasıl gelirse öyle ölür insan; ben, ölümü kendi istediğim biçimde düşünmek istiyorum.
Dünyanın səs-küyü bax buna gətirib çıxarır.Siz üzündə təbəssüm olan insanlara,yalançılara öyrəşmisiniz.Həqiqətsə sərtdir,cənab.Siz gərək şüurunuzu var gücünüzlə qoruyasınız ki,görüntünün çoxluğuna ifrat meyil etməkdən çəkinəsiniz.
Binlercesini bir araya koyun
Daha az kötülerin,
Kafes daha neşesiz olur.
Evlilik həyatının darıxdırıcı ahəngi- əgər o nikaha qədər vardısa- öldürür.
Amma uca dağa çıxan səyyah onun başına çıxandan sonra ləzzətlə dincəlir axı.Əgər o ömrü boyu dincəlməli olsa,belə xoşbəxt ola biləcəkdimi?
Məzlumların əzablarını artırmaq yoluyla qabağa getmək də var bu həyatda
Modern evliliğin tuhaf yan ürünleri vardır. Eğer evlilikten önce aşk mevcut ise, evlilik denen birlikteliğin sıkıcılığı içinde kesinlikle solar gider. Özellikle de çalışmak zorunda kalmayacak kadar zengin olan ellerde, dingin evlilik mutluluğuna yönelik temel nitelikli bir antipati oluşur. Sevda ve aşkların içine balıklama dalmaktansa, bunların yanımdan geçip gidenler, sadece hayal gücünden yoksun olan kadınlardır.
Söz insana ona görə verilib ki,fikirlərini gizləyə bilsin.
-Malaqrida ata.
Sevgi gözünüzü nə qədər kor eləsə də,həm də elə bil beyninizi açıb.
Odasına dönerken aklında bir tek mutluluk vardı: En sevdiği kitabı yeniden eline almak; yirmi yaşında dünya ve orda yaratılacak etki hakkındaki fikirler her şeyden önemlidir.
bilmiyorum kimim
ve ne yapıyorum
Insan, toplumun en üst katlarına doğru yükseldikçe, sevimli davranışlarla daha cok karşılaşıyor.
Kitablar onun həyatındakı yeganə müəllimi və heyrətinin əvəzolunmaz səbəbiydi.Kədərləri anlarında o sevinci də,ilhamı da,təsəllini də kitablardan alırdı
En aşırı zulümler işleniyor, fakat zalimlik hissedilmeden
Onu kədər tərbiyə eləmişdi.
Sığ sözlere öyle alışılmış ki, zihinleri azıcık harekete geçiren bir düşünce kabalık gibi görünüyor. Konuşurken yeni fikirler üreten birinin vay haline!
Faublas
Gözündə yaş gilələnmişdi – onu ağladan ağrı deyil,çox sevdiyi kitabın bir az əvvəl əlindən suya düşməsiydi.
Şimdiki zaman, ey ulu Tanrım, Ahit’ in sandığı gibi. Ona dokunanın vay haline!
DIDEROT
Bütün büyük aşklar hayatta birer arızadan başka bir şey değildir, ancak bu arıza yalnız üstün ruhlarda görülür
Yaşadığımı sanıyordum, oysa kendimi yalnızca yaşamaya hazırlıyormuşum.
güzelliğine hayranım, ama o alaycı zekasından korkarım.
Merimee
Insan yirmi yaşındayken en çok dünyayı ve bu dünyayı etkilemeyi düşünür.
Benim bütün siyasetim şu: Müzik, resim severim; iyi bir kitap benim için çok önemlidir
Yakında ya açlıktan ya da insanları bu kadar katı yürekli görmenin mutsuzluğundan öleceğim.
Ne yapabileceğimi bir tek ben biliyorum Bütün öbürleri için olsa olsa bir BELKİ’yim
Görünüşe göre topu topu sekiz on gün sevdi beni,bense onu ömür boyu seveceğim.
Mutsuzluğun bu son uçurumuna yuvarlanmış kişinin elinde yüreklilikten başka dayanak kalmaz.
“… Aşk
Eşitlik aramaz, onu yaratır.”
Roman, uzun bir yol boyunca dolaştırılan aynadır.
Fikirsel düzeydeki hayatıma dokunmayın! dedi onlara. Sizin köstebeklere özgü çıkarlarınız, gerçek hayatın ıvırı ve zıvırı, bana az çok tiksinti veriyor.
Tutku, hayatın en büyük azabıdır. Ama sadece yüce gönüllere musallat olur.
Bir yerlerde okumuştum. Ölümün yakınında bulunmak, insanı kayıtsızlaştırıyormuş.
Zorba yöneticiler için en yararlı kavram Tanrı’dır.
Elli bin papaz, önderlerince saptanan günlerde, aynı sözleri yineler ve bu ses, önünde sonunda asker verecek olan halkı bütün o şiirlerden daha çok etkiler
Sığ sözlere öyle alışılmış ki, zihinleri azıcık harekete geçiren bir düşünce kabalık gibi görünüyor. Konuşurken yeni fikirler üreten birinin vay haline! -Faublas
Napoleon: “Paris’te insan arabası olduğu için saygı görür, erdemli olduğu için değil.”
Sevgisizliğe karşı hiçbir savunma işe yaramaz.
Mutsuzluğun en derin uçurumlarına yuvarlanmış bir insan, en son sığınak olarak sadece cesarete sahip olur.
Hepsi hepsi, sıradan ve banal bir insanım. Herkesin canını sıkıyorum. Kendim bile dayanamıyorum kendime.
Kuşkusuz bir erkeğe yakışan yürekli direncim yüzünden, şu anda bana değer veriyorsunuz.
“Vale et me ama.”
Hayır, insan insana güvenemez.
Her yerde ikiyüzlülük, hiç olmazsa şarlatanlık, en faziletlilerde, en büyüklerde bile böyle
Hayır, şeref, itibar gören insanlar, talihleri yar olup da elleri suçta yakalanmamış birer edepsizdir.
Ah vatanım ah! diye bağırdı, meğer kendini kaybetmiş bir halde imişsin!
On beş yıl sonra siz, bana gönül vermiş olmanızı bir delilik, belki affolunabilir bir delilik, herhalde bir delilik sayacaksınız.
Bütün büyük aşklar hayatta birer arızadan başka bir şey değildir, ancak bu arıza yalnız üstün ruhlarda görülür.
Nişan alabilmek için en iyi vatandaşı bile astırabilecek o yargıçlar.
Bu çektiği üzüntü, Julien’den ayrı olmaktan ileri geliyordu; ama kendisi onun adını vicdan azabı koymuştu.
Her türlü ihtiyatı bir yana bırakmak gerek. Bu yüzyıl her şeyi altüst etmeye adanmış. Kaosa doğru gidiyoruz.
yaşam adı verilen şu bencillik çölünde her koyun kendi bacağından asılır.
Sığ sözlere öyle alışılmış ki, zihinleri azıcık harekete geçiren bir düşünce kalabalık gibi görünüyor. Konuşurken yeni fikirler üreten birinin vay haline!
FAUBLAS
Benim kendisini ne kadar sevdiğimi anlarsa onu kaybettiğim gündür.
Toplumun merdivenlerinden ne kadar çok yukarıya çıkılırsa, bu tür mest edici görgülü davranışlarla o kadar fazla karşılaşılır.
Aşk, eşitlik aramaz, onu kendi meydana getirir.
İşte sizin medeniyetinizin büyük mucizesi! Aşkı alelade bir iş ettiniz.
Ah! dedi, bu solgun yanakları öpebilsem, öpebilsem de senin haberin olmasa!
Gurur ile aşkın bir insan kalbine çektirebileceği en şiddetli acılarla kıvranıyordu.
Onun sesini işitmek, artık ummaya bile cesaret edemediği bir bahtiyarlıktı.
Bu XIX. yüzyıl da ne berbat şey!
Dinlemekten başka bildiği bir şey yok ama doğrusu güzel gözlerle dinliyor.
Hayat denen bu bencillik çölünde, herkes kendinden sorumludur.
Hesap ediyor, beş altı yıl bu işin üstüne düşerse, kendisini ona yeniden sevdirebileceğini umuyordu.
Herkesin akıllılık, usluluk, namus dediği şeylere dönüp sadık kalmalı; onları unutmak bir kadın için mahvolmaktır.
En aşırı zulümler işleniyor, fakat zalimlik hissedilmeden.
Ah! Yakında ya açlıktan ya da insanların bu kadar katı yürekli görmenin mutsuzluğundan öleceğim.
Bir adamı yetenekli mi buluyorsunuz? İstediği her şeyi, giriştiği her işi engelleyin. Gerçekten yetenekliyse, bu engelleri yıkmayı ya da aşmayı bilecektir.
Geçmiş mutluluğun anıları Julien’in kafasına üşüşüyor, aklın ortaya koyduğu bütün işleri hızla yıkıyordu.
Akıl bu tür anılarla boşuna boğuşuyor, en ciddi çabaları bile onların çekiciliğini artırmaktan başka işe yaramıyordu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir