İçeriğe geç

Kendileri ile Savaşanlar Kitap Alıntıları – Stefan Zweig

Stefan Zweig kitaplarından Kendileri ile Savaşanlar kitap alıntıları sizlerle…

Kendileri ile Savaşanlar Kitap Alıntıları

Sadece acı bilge yapar insanı.
Müziksiz bir hayat başlı başına bir zahmet, bir yanılgıdır.
Çekiç ne kadar sert vurursa, iradesinin çelik kütlesinden de o kadar berbat bir ses çıkar.
Eğitim, bütün Almanlar için olduğu gibi onun için de hayattın sırrıdır; okumak, kitaplardan çok şey öğrenmek .
Şeytanı olanın dokunduğu şey tekrar kaotik bir hale ve dizginsiz bir güce kavuşur.
Tutku varoluştan daha fazla bir şeydir,
hayatın anlamı hayatın kendisinden daha fazla bir şeydir.
Özgür bir insan, rastlantıların onu getirip bıraktığı yerde öylece durmaz .
Zihni ne kadar gerçekçiyse, duygusu da o kadar abartılıydı.
Uçurumun varlığını her zaman bilir, ama onun önünde mi arkasında mı olduğunu bilemez .
Ama şeytanın dürttüğü birinin ocağı tütmez, başında dam olmaz.
Her darbeye katlanmamalı insan.
“Yaşamayı bilmeyenleri seviyorum,isterse batan olsunlar, zira onlar aşanlardır”
-Nietzsche
Onun yalnızlığı dünyalara sığmazdı.”
Acı çeken bedenin çığlıkları sayılamayacak kadar çoktur.
Hayata dair çok şey biliyorum.
Çünkü; sık sık onu kaybetmeye çok yaklaştım
Her şeyi kaybetmeyi bilen biri her şeyi kazanacaktır ve acılar onun ruhunda yaratıcı bir günce dönüşür.
Her şey ritimdir, insanların bütün kaderi ilahi bir ritimdir .
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Onur kıracak olan şey önce sertleştirir onu, sertleştiren şeyse kırar.
Sana elimi vermeden önce,
Çok uzaktan tanıdım seni.
O sarhoş coşkusu ilk kez burada, parçalanmış, çürümüş
dünyaya bağlı insanı,
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Hayatın içinde ve hiçbir şeyden korkma!
Olan her şey, kutlu olsun sana.
Çehresi de yorgun ve bitkin
halde tekrar kendi içine gömülmüştür, bir zamanlar hülyalı bir
şekilde göklere bakan gözleri yavaş yavaş ışığını kaybetmiş
ve dumanı tüten sönük bir ateşe dönüşmüştür, titrek ve
bastırılmış:
“Kalbimiz insanlığa olan sevgimizi uzun süre taşıyamaz, eğer sevdiği insanlar yoksa.”
”Ey yalnızlık, ey vatanım yalnızlık! ”
“bir sözcük, öylesine söylenmiş bir şey,
onu kırabiliyordu”
, konumunun can sıkıcı yanı onu tedirgin
ediyor ve yaralı, bilinçsiz hırsını inat ve hınçtan oluşan derin
bir yarık olarak kapalı göğsüne geri itiyordu
Sanatsal akıl ne soyut olanda, ne de somut olanda huzur bulabilir.
İlhamın olmadığı hiçbir büyük sanat yoktur ve bütün ilhamlar
bilinçdışı bir öteki taraftan gelir, kendi bilincinin üzerinde bir
bilgiden. Coşkulu olanın, kendi taşkınlığı içinde sürüklenen
şairin, o ilahi ölçüsüzün hakiki karşıtı olarak şu ölçülü
efendiyi görüyorum, kendisine verilen şeytani gücü dünyevi
irade gücüyle dizginleyen ve bir hedefe yönelten şairi. Zira
şeytani olan, ki bütün yaratıcılığın muazzam gücü ve ilksel
anasıdır, tümüyle yönsüzdür: Hedefi sadece sonsuzluktur,
Yola çıkış anında çöküş için yeterince donanımlıydı
Şiir kadere meydan okumadır
Gül ancak bir bakış onu izleyerek içine çektiğinde gerçek bir gül olabilir, akşam kızıllığı ancak bir insan gözünü retinasında yansıdığı zaman harikadır.
”Kim acısının üstüne çıkarsa, o yükselecektir. ”
Zira bir kere ihtiyacımız vardı, biz körlerin mucizeye.
“ilahi olanlar ışık içinde
mutlulukla gezinirler”
, yaklaşılmazdırlar,
Koşulmuştur yalnızca ve gürültülü atölyesinde
Kendini dinler her biri yalnız ve çok çalışır bu vahşiler
Güçlü kollarıyla, ne yapacağını bilmez halde ve her zaman,
her zaman
Verimsizdirler, kudurmuş gibi, kollara kalır gene
çabalamak.
Goethe’nin “Divan” şiirinde olduğu gibi dünya, şafak
“acıya merhamet etmeden”
, iki dünya arasındaki elçi
görünmeden önce karanlık ve ışık olarak ikiye bölünür.
Az yeter bana, bir yeter bana, hiç yeter bana.
İnsanların sözlerini hiç anlamadım.
Tanrıların kollarında büyüdüm ben.
Çünkü; o “uzaktadır, artık orada değildir”.
Zira bu evrende iki katlı bir yalnızlık kalmıştır, tanrıların yalnızlığı ve insanların yalnızlığı
“Ah, dünya benim ruhumu ilk gençliğimden itibaren korkutup kendi içine geri itti.”
Her türlü eksik irade sadece düşük hedeflere ulaşabilir.
Büyük olmak demek, yön vermek demektir.
Göklerle diyaloğa giren, onun şimşeklerinden ve kaçınılmaz kötü kaderinden ürkmez
‘Duygularımın yoğunluğu beni ürpertiyor ve güldürüyor.’
Sen uzun süre uçuruma bakarsan, uçurum da sana bakar.
‘Uzun süreli suskunluk gururumu kışkırttı.’
giderek daha derinlere doğru işleyen yara budur, gururunu kıran, kendine olan güvenini kemiren, ruhunu yakıp kavuran yara budur; ‘cevap alamamanın yarası’
… ben en güçlüsü değilim. O gün bugündür biliyorum ki ölümcül bir yara almışım.
‘Onu başından ve sonundan oku, aklını karıştırma, yabancılaşma. Benim için iyi niyetinin bütün gücünü topla. Bu kitap sana dayanılmaz gelse bile, belki yüz parçası öyle gelmez.’
‘Müziksiz bir hayat başlı başına bir zahmet, bir yanılgıdır.’
‘Şimdi, limanda olduğuma göre: Müzik, Müzik!’
‘Şarkı söylemek zorunda kalacaksın, ah zavallı ruhum.’
Bir yeryüzü çocuğu ne kadar zor özgürleşirse, İnsanlığımıza o kadar güçlü dokunur.
“Yaşamayı bilmeyenleri seviyorum,
isterse batan olsunlar,
zira onlar aşanlardır.”
-Nietzsche-
Diğerleri ise kumarbazlar gibi hareket eder, dünyaya karşı muhteşem bir kayıtsızlıkla bütün varlıklarını, bütün varoluşlarını tek bir karta oynarlar, sonsuz kazanır, sonsuz kaybederler.
Nedir bu, bu eski mutlu sahillerde beni büyüleyen, bana onu vatanımdan daha çok sevdiren? Çünkü ilahi bir köleliğe satılmışım orada ben, apollon’un gittiği yerde.
Ah, az tanıyoruz kendimizi, zira bir tanrı hüküm sürer içimizde.
‘Baba olduğum yer, ürediğim yerdir benim vatanım,’
Ne pahasına olursa olsun Güney’e, aydınlık, huzurlu, enerjik, mutlu ve narin seslere ihtiyacımız var.
‘Neysen o ol!’ Onun bütün yazılarındaki hayata dair tek emir budur.
‘Bir kişiye bağlanmak düşünüre zarar verir. Kişi kendini bulduysa, zamanla tekrar kaybetmeye ve sonra da tekrar bulmaya çalışmalıdır.’
Derisini soyunamayan yılan yok olur.
Düşüncelerini değiştirmesine izin verilmeyen zihinler yok olur:
Zihin olmaya son verirler.
‘İnsan ne kadar hakikate dayanabilir? ‘
‘Dürüstlüğümün bittiği yerde, kör olurum; bilmek istediğim yerde de dürüst olmak isterim, yani sert, katı, baskıcı, gaddar ve acımasız.’
Dürüstlük olmadan bilgi olmaz, kararlılık yoksa dürüstlük de yoktur, ‘zihnin vicdaniliği’ de.
Ruhunu kaybetmiş bedeni doğanın bahar güzelliklerini adeta bir perdenin arkasından hisseder ve çayırların çeşit çeşit kokularını içine çeker; bu yanıp kül olmuş iskeletinde o yalnız kalp kırk yıl daha atar, ama zamanın içinde sadece kendi varlığının hayaleti olarak yol alır.
‘benim deham burun deliklerimdedir’—. ‘Her şeye karşı aşırı bir dürüstlük’
İradesine karşın sürükler onu
O dümensizi, bir kayadan bir kayaya,
Uçuruma duyulan o harika özlem.
–Ey yalnızlık, ey vatanım yalnızlık!
–Dünya benim için fazla sert..
–Zaten kurumuş bir çiçek sapı gibiyim..
–İnsan düşmanlığına düşmanım ben..
–Her şeyi kaybetmeyi bilen biri her şeyi kazanacaktır.. s.95

–Sevgiyi özlediği yerde sadece anlayışsızlıktır eline geçen.. s.132

–Kalbimiz insanlığa olan sevgimizi uzun süre taşıyamaz, eğer sevdiği insanlar yoksa.. s.133

–Sence ben bir bilmeceyim herhalde.
Dert etme kendine; Tanrı da bana öyle..

–Eksik olan, bir iletişim aracı. Sahip olduğumuz tek şey bile, dil bile buna yeterli değil, ruhu resmedemiyor, bize aktardığı sadece kırık dökük parçalar. Bu yüzden, ne zaman birine içimi açacak olsam dehşete benzer bir duyguya kapılıyorum.. s.175

–Lanet olsun o kendini dizginleyemeyen kalbe.. s.179

–Kendisiyle ebedi bir dava yürütüyordu (her zaman davacı olarak). Sürekli kendini mahkemeye veriyor, kendi kendisinin sert yargıcı oluyordu..

–İçimdeki her şey tezgahtaki atık ipler gibi birbirine girmiş durumda.. s.193

–Sürekli ölmek istiyordu ve bu kadar beklemesinin nedeni korku değil, tersine doğasının abartıcı, aşırı yanıydı, çünkü ölümü de muazzam bir şekilde gerçekleştirmek istiyordu.. s.239

–Sadece tümüyle parçalanmış olanlar tanır bütünleşme özlemini. Sadece sürülenler erişebilir sonsuzluğa.. s.249

–Her zaman tek başına konuşur, tek başına savaşır, tek başına acı çeker Hiç kimseye seslenmez, hiç kimse de ona cevap vermez. Ve daha da korkuncu: Kimse onu duymaz.. s.253

–Kimse gelmiyor yanına, kimse gelip elini uzatmıyor, alev alev yanan alnına ıslak bir bez koymuyor; kimse gelip kitap okumuyor, sohbet etmiyor, şakalaşmıyor. s.262

–Yoksun kalınan şey öylesine kaybedilmiştir ki, artık sadece bir ağrı gibi hissedilir ve acı verir.. s.263

–İşin kolayına kaçsana: Ölsene!

–Sadece acı bilge yapar insanı.. s.274
Bütün bilgi acıdan doğar, acı her zaman nedenleri araştırma, haz ise olduğu yerde kalma ve geriye bakmama eğilimindedir.

–Ama o, değerlerin o ebedi rölativisti, bu bilme eylemlerinin, bu ateşli, hummalı sahip olma hareketlerinin hiçbirinin gerçek bir sonuna kadar bilme olmadığını, nihayetinde gerçekliğin asla birinin mülkü olmaya izin vermediğini bilir: Çünkü gerçekliğe sahip olduğunu düşünenler ne çok şeyi kaçırırlar. s.281

–Ruhu asla dinlenmeyen, asla tatmin olmayan bir insanın hasret dolu, susuzluktan kavrulan ruhudur.. s.283

–Nasıl olur da insan varoluşun o harika belirsizliği ve çok anlamlılığı içinde durur da soru sormaz, soru sormanın hazzından ve hırsından titremez? s.285

–Onu çeken şey sadece tehlikeli seldir, maceradır, o baştan çıkarıcı çok anlamlılıktır, ateşli denemelerdir, sonsuz haz, sonsuz hayal kırıklığıdır.. s.285

–Yanıyorum ve bitiriyorum kendimi,
Işık oluyor dokunduğum her şey,
Kömürleşiyor bütün bıraktıklarım geride,
Alevim ben elbette.. s.287

–Kendi tutkusunu gerçekleştirmek isteyenler yalnızlaşırlar ve yalnız yok edilirler; eğer bilinçsizce hareket etmişse akılsız bir hayalperest, eğer tehlikeyi biliyor ve buna rağmen meydan okumuşsa bir kahramandırlar.. s.298

Sadece bir emir var senin için: Saf ol.

–Onu acıya, çaresizliğe sürükleyen şey ele geçirmenin çekiciliği değildir, elde tutmak ve sahip olmak değildir, bilakis sadece sormak, aramak ve kovalamaktır..

–Onu da kendileri gibi donuk halde istiyorlar, inançlara bağlanmış, çevresi bir dünya görüşü ile örülmüş halde; tam da onu en çok korktuğu şeye, tanımlanmış, çelişkisiz bir yapıya zorluyorlar.. s.302

–Kişi kendini bulduysa, zamanla tekrar kaybetmeye ve sonra da tekrar bulmaya çalışmalıdır. s.303

–Onun varlığı daimi bir dönüşümdür, kendini kaybederek kendini tanımadır, yani sürekli bir oluş hali ve asla donuk ve dingin olmamaktır.

–Kendini sürekli olarak yakar tüketir, onun yolu baştan sona alevdir..

–Beni öldürmeyen şey, beni güçlendirir.

–O genç hayalperest, hiçbir yerde aradığı ahengi bulamaz, yavaş yavaş korkunç kaderini fark eder; bu dünyaya çok erken ya da çok geç gelmiştir.. s.105

–O bir arayış içinde dünyaya açılmış, hüsrana uğrayarak kendi öbür dünyasına geri dönmüştür.. s.106

–Hiçbir şey unutkan varlığa, yani insana kendi gençliğinden daha yabancı değildir.. s.78
–Güvensiz ve hassas biri haline gelmiş.. bir sözcük, öylesine söylenmiş bir şey, onu kırabiliyor..
–Ama bitti hayatımın sabahı,
Kalbimin baharı soldu çoktan.. s.30
–Ah, dünya benim ruhumu ilk gençliğimden itibaren korkutup kendi içine geri itti.. s.28
–Yaşamı öğrendim, verin bana, tanrılar, zamanı.. s.11 (Goethe)
–Yaşamayı bilmeyenleri seviyorum, isterse batan olsunlar, zira onlar aşanlardır.. s.1 (Nietzsche)

–Onunla birlikte acı çekecek, onunla aynı şeyleri hissedecek hiç kimsesi olmadığı için titreyen kalbini yine kendisi tutar.. 338

–Ruhum öylesine yaralı ki , diye yakınır o günlerde, hani neredeyse burnumu pencereden çıkarsam, yüzüme vuran gün ışığı bana acı verecek.. 238

–Bir kere daha yaşamaktansa on kere ölmeyi tercih ederim..

soğuk mezara kadar içtenlik, dürüstlük, yani hakiki, gerçek bir yoksul insan erdemine, tümüyle sıradan ve geleneksel bir duyguya. Ama duygularda önemli olan tek şey yoğunluktur, içeriğin hiçbir önemi yoktur;
Dürüstlük, hakikilik, saflık;
Sadece bir emir var senin için: Saf ol.
Evet, biliyorum nereden geldiğimi,
Böyle alevler kadar aç
Yanıyorum ve bitiriyorum kendimi,
Işık oluyor dokunduğum her şey,
Kömürleşiyor bütün bıraktıklarım geride,
Alevim ben elbette—

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir