İçeriğe geç

Kelleci Memet Kitap Alıntıları – Kemal Tahir

Kemal Tahir kitaplarından Kelleci Memet kitap alıntıları sizlerle…

Kelleci Memet Kitap Alıntıları

Bu dünyada çalışmayla adam adam olsa, köy yerinde hizmetkâr kalmazdı.
Adam kendi ölümüne bilerek alışamaz çünkü
Gün görmezsek, ölürüz. Adam gün görmedi mi, ölür.
Çünkü savaş demek, kumar demek
Bizim oralarda camisi olmayan köyün adamını adamdan bile saymazlar.
Köydeyken köyü köyü hiç özlemezdim oysa
-Canın sıkkın senin bugün Kelleci
-Sıkkın Hatip Emmi, sıkkın biraz
-Sevin köpoğlusu!.. Mahpus damında canın sıkkını gevşeğinden iyidir, hoplayıp çıkmaz.
Köylü kısmına uzun gün harman zamanı lazım! Kışın köylü milleti boş durduğundan, günler kısalır. Biri bu Bir de kışın güneş, yatak yerine erişmiyor, yol uzak geldiğinden karanlığa kalıyor!
Adam nerede usanır tatlı canından? Mahpus damında Kendi suratına tüküresin gelir aynaya bakarsan
Yazların sıcağında, gün uzar, beyim, erimiş kurşun gibi toprağın yüzüne yapışır, çekilip yatak yetine gitmeyi bilmez.
Demek Yamören’den Topal İsmail, Avrupa’da olsa trenin erkeği gibi çuhlayarak mı gezecek?
Kelleci bir zaman aradıktan sonra, renksiz gökte kuşu gördü. Aşağının yaz sıcağından, yukarının serinliğine çekilmişti. Adam gözünün erişemeyeceği yerde tek başına ağır ağır dönüyordu.
Kulağını bana tut da, aklımı aklından çıkarma!
Bir saatlik ömür için dünyayı ateşe verecek hainliği ile sanki övünüyordu.
Demek Yamören’den Topal İsmail, Avrupa’da olsa trenin erkeği gibi çuhlayarak gezeçek
Bilirsen bu kadar uyarma sana atalıktır.
Kelleci Memet, iri elleriyle pencere demirlerini tutmuş, kırmızı dilini, ağzının sağ yanından dışan çıkarmıştı. Bu duruşuyla kendini asmış bir adama benziyor, hafif kısık gözleri, biraz bükük boynu, bu benzerliği büsbütün artırıyordu.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Kocamak kötü Kocamak, bana sorarsan, açlıktan kötü İki gün aç kalırsın, üçüncü gün karnın doydu mu, unutur gidersin! Yiğitlik bir gitti mi de bir daha, ele girebilsin bakalım!
Bu dünyada, ne kadar çetin olursan ol, karşına daha çetini çıkar!.. En çetini de ölüm.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Akıllıysan, ister istemez, korkacaksın! Adamın korkağı çok yaşar!
Bir saatlik ömür, çok ömür
Bu dünyada gücün yetmedi mi, şamarı yersin!.. Arkanda yiğit baban, yetişmiş dayın, emmin yoksa, her geçen seni döver!..
Kitaplar, uygarlığa yol gösteren ışıklardır.
Öç almanın yeline kapılan önce aklını yitirir. Gider baş aşağı, sel suyu gibi, kendini taştan taşa vurarak
Acele nalbant, zanaatı kurt eşeğinde beller.
+ Canlar neden bu kadar tatlı beyim?
– Hiç tatlı olmayan can var mıdır?
Çünkü esnaf esnafın şeytanıdır.
Zanaata neden altın bilezik demişler? Çünkü eşkıyalar sıyırıp alamaz, kumarbazlar ütemez. Fazladan dükkân kapısı hak kapısı olduğundan değme şeytana aldanmazsın.
Mahpus damında yiğit kısmının şeytanı boş oturmaz
–Avanak koyun gibi art arda, Deli Göçmen’in tuzağına girmişsiniz! Tüh sana
–Gördüğünü dese Üstüne bir o kadar da kendi eklemiş Ne sandın?
–Olanları bilemeyince kötülüğün önü nasıl alınacak?
«Aldırma» demek ne kolay!
–Otuz davarı, otuz kurtçu it beklese, bunlar yolunu bulur, birini ikisini aşırırlar Murat Bey! Ilgaz dağlarının en kocamış kurnaz canavarı bunların yanında çırak duramaz
«Gün ışıdı, gâvur müslüman seçildi» demişler.
oynak karı alanın başı dumansız olmaz.
Karı var, günde üç hovarda savar, izini bellilemez; karı var, pınara gidip gelirken dile düşer.
Aslında bu «Şey» lafının ucu uzun gayet Bu «Şey» lafı bilene çok mesele anlatır.
–Köyümüzde bunun gibi lafı cebinde karı yoktur. Keyifli sırasında dediklerini dinlemelisin de defterine yazmalısın güzelce
–Adam gün görmedimi, ölür.
Dört yıldır kadro bekliyorum. Sanki aylıklar insanlara değil, kadrolara veriliyor.
Yemez içmez Dervişliğe sapması, cimriliğine uygun düşmesinden Köylüleri söylüyor, bu Çoban Ali, son zamanlarda, yılın dokuz ayı oruçluymuş Deli bu herif
«Bizde civcivleri yaz sonu sayarlar»
Lafı çoktur bir yandan, doğru lafı hiç yoktur, bir yandan
Kütülâmare demek, Bağdat’ın kapısı demek Irmağın kıyısında, bir koca kasaba ki, Mekke’den sonra üçüncü
Bu dünyada avanak adam bahtlı olur!
Sonunda aklımız bizi bırakıp gitmiş
–Kendin bilmez değilsin ya, köy yerinin karısı, tarlada, bayırda uğraştığından, çabuk kötüler
Adam, adam olmayınca parayı neylesin?
Yiğiti sınamadan kötülemek yoktur.
doktor kısmını ele geçirince, mutlak sınayacaksın! Yüreğin bulanıyorsa, «Başım ağrımakta» diyeceksin. Gerçekten başın ağırıyorsa, «Aman belimi alamaz oldum, aman belim gayet kötü » diye ağlayacaksın Evet, doktor kısmı, falcı-muskacı değilse de, sınamak da şarttır. Bakalım, doktor okulunda derslerini iyi bellemiş mi? Aklına, bir tamam, doldurabilmiş mi? Derdimin yerini benden öğrenince doktorun doktorluğu nerde kalır?
akıllı adamın düşmanı çok olur.
Bir saatlik ömür, çok ömür
Adamoğlu sevinçten ince öksürük olur mu? Bu herif oldu. Neden oldu? Canını çok sevdiğinden
çoğu ağaların zenginliği, ortak öldürmekten, eşkıyalara yataklık etmekten gelir.
yalanları birbirine ulamıştır da her birinin kuyruğuna beşer onar yemin eklemiştir.
Akıl ermemek gibi belâ yok!
–Sen bizde avanak mı ararsın beyim Bizim avanağımız, başka yerin avanağına benzemez.
bir rezile «rezil» demenin cezası altı aysa köylü milleti İstanbul’da hiç barınamaz. Çünkü bizim ağzımız sövmeye alışıktır
Köy okulları üç yıl Köyde üç kitaptan sonrası yok
Yağmur yağmadı mı, bizde kıraç topraklardan tohumu geri alamazsın! Para eden topraklara «arpalık deriz. Su boyundaki tarlalar
–Köylü kısmını reçperlik ezer. Toprakla boğuşan adamın okumaya aklı kolay yatmaz
–Bana sorarsan, kasabalı beş yıl okursa, köylüler en azından yedi yıl okumalı
Kimseye kitap tavsiye etmem. Eğer tavsiye ettiğim kitaba layıksa, onu araya araya kendisi bulur. Layık değilse hediye etsem okumaz, hatırım için okusa da anlamaz.
Adam okumayı belleyince, ardını hiç kesmemeli Eline geçeni okumalı
Suçu güçsüzlük Bu dünyada gücün yetmedi mi, şamarı yersin! Arkanda yiğit baban, yetişmiş dayın, emmin yoksa, her geçen seni döver!
– Burası İstanbul’ un denizi değil mi? İstanbul olduğu denizinden bilinir.
– Sen hiç deniz gördün mü?
– Görmedik beyim. Eller deniz diyor, biz de diyoruz
– Söyle bakalım, doktor mu büyük, hapishane müdürü mü büyük?
– Şuncacık şeyi kendi başına çıkaramadın mı? Müdür hastaysa doktor büyük, doktor mahpussa müdür
Adam okumayı belleyince, ardını hiç kesmemeli Eline geçeni okumalı
Karıncanın biri, çıplak ayağının yanında, gövdesinden üç dört kat iri karpuz çekirdeğini sürümeye çalışıyordu. Çekirdeğe sarılmış ki Hovardanın körpe geline sarılması kaç para
Peki, Hey kahpe! desem, Allahın verdiği güzelliğe senin ne düşmanlığın var ki böyle kara çıbanlı gibi sarınırsın? Şunu biraz arala da gönlümüz şenlensin, suratımıza bir gülmelik gelsin!
Ben yedi yaşımdan bu yana gerdan tutkunuyumdur ağalar, karı dedin mi, başını yastığa koyunca, gerdanı iki yana yığıla kalmalı Hele dilleri de düzgünse, kıyamete kadar doyamazsın!
Köylerde zengin yerin oğlu oldun mu, sana gönlünün çektiğini alıvermezler. Aman kabilemizin malı yabana gitmesin! diyerek, emminin kötü kızını alırlar. Kötü kıza kurban olayım, emminin kızı yokmuştur da, herif geberdiğinden dul karısı kalmıştır. Anan yerinde bir kocakarı Seni, on beş yaşındayken kocakarının koynuna iteler baban olacak papas
Baktım Fethi Bey’in şeyhime verdiği karşılık: Mektubunuzu aldım ya şeyh efendi! diyor. Hem ben okudum, hem de arkadaşlara okuttum diyor. Öğütlerin bir bir aklımda Ölümden aman bulur da, bu işi başa çıkarırsam, çizdiğin çizgiden gideceğime hem vallah, hem billah, diyor. Hele şu Osmanlı tahtına hayırlısıyla bir oturayım. Seni, Ankara’ya istesem gerektir ve de seninle karşı be karşı oturup görüşsem gerektir, diyor. Neme lazım, bu Fethi Bey çok yaman adamdı, ama ne fayda ki kanı katkılılardan aman bulamadı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir