Faruk Duman kitaplarından Keder Atlısı kitap alıntıları sizlerle…
Keder Atlısı Kitap Alıntıları
Babamı da, dedemi de görmedim ben.
Ağaçları da, ölümleri nasıl büyüttüysek, öyle büyütmek gerek.
Zamanın durduğu evlerde büyüdüm ben, asılı tozun içinde.
Pazara gidip ev yoğurdu aldı. Çırpıyor. Güzel, köpüklü bir ayran yapacak. Biraz da tuz atacak içine. Kadın, büyücü müdür nedir, ne de güzel yapmış yoğurdu. Sonra buz koyacak içine.
Kavun kalmıştı biraz, onu doğruyor. Rakıyı çoktan açtı zaten, buzu içine çoktan attı. Meze hazırlanırken, kokmalı o. Yıkıyor ellerini, sonra geçip sıkıntıyla oturuyor yerine.
Buraya hiç gelmemeliydim, diye geçirdim içimden. Dinlenmemeliydim hiç ya da bunu evde yapmalıydım.
Çıkıp içkileri arabanın bagajına yerleştirdik.
Şişeler birbirine çarptı.
Çınlamayı duyuyor musun, dedi, olay, bu!
Şişeler birbirine çarptı.
Çınlamayı duyuyor musun, dedi, olay, bu!
Bir kış günüydü. Ellerini paltonun cebine sokmuş yürüyordun. Bir yere gidiyordun ama nereye gittiğini hatırlamıyorsun şimdi. Üşümüştün. Kar yağıyordu, omuzlarını yukarı kaldırmış, boynunu içeri çekmiştin. Kar bütün gece yağmıştı, buz yolları oluşmuştu. Birbirine tutunarak yürüyenler vardı.
İnsan diye geçirdim içimden, oturup kendini seyredebilse. Geçmişin evlerinden birinde, bir buğulu pencerede. Kendi halini görse.
Kavuşma ne kadar da uzun sürüyor böyle, toprak, nasıl uzak.
akşamı düşündüm. Odanın serinliğini, gözlerimde sıkışmış güvercini, duvarların içindeki uğultuyu sonra. Uykunun adımlarını. Her şey çok yavaş. Kendimi havada asılı kalmış bir toz Işık azalıyor, karanlık bastırmadan, sıkıntı böyle zamanlarda başlıyor.
erenlerin kayısı ağacına sevgisi varmış, böyle işitmiştim. Peygamberlerin ve ulu kişilerin de. İlkyazda meleklerin yağdığına inanılırmış. Kokusundan ötürü, kayısı ağacına konarmış bunlar. İshak, kayısının çiçeklerine bakın, demiş, yaradanın nuruna bakın-
insan çocukluk anılarının kıymetini bilmiyor.
insan, diye geçirdim içimden, oturup kendini seyredebilse. Geçmişin evlerinden birinde, bir buğulu pencerede. Kendi halini görse.
Radyoyu kapattı Yakup, bunu hem de, elveda dercesine yaptı.
Ağaçları da, ölümleri nasıl büyüttüysek, öyle büyütmek gerek
Sonra da, içinde neşe mi, yoksa kader mi vardı sesinin, anlayamadım ben ama
Anneni ilk kez böyle gördün. Kır saçlı. Ellerinin üstünde kahverengi benekler oluşmuş.
Ağaçları da, ölümleri nasıl büyüttüysek, öyle büyütmek gerek.
Gece, ayak izlerini çoğaltırdı.
Babam, bir kadim geyik avcısıydı. Bir vakitler iyi bir adamdı, derlerdi. Ben onun iyi bir adam olduğunu hiç görmedim.
İnsanın gözü suç işlemişi anlar da, suç işleyeceğin sezilmesi, uğraş ister biraz.
Ağaçları da, ölümleri nasıl büyüttüysek, öyle büyütmek gerek.
Hepsinde suretimi görüyordum. Ezilen, çürüyen suretimi.
Bu mevsimde dünyayı kardı çünkü, aydınlatan.
Ağacın her türlüsünü övmeli.
Yol kısa, ama fark etmez, dedim kendi kendime. Gitmek bu
Sessizlik ne iyi, dedim, dışarıda böceklerin ötüşü, neredeyse ayın sesi duyulacak.
Yol kısa, ama fark etmez, dedim kendi kendime. Gitmek bu
Böylece yine derin bir uykuya dalmak istedin. Oysa otobüste uyuyamıyorsun. Olsun. Uyuyan biri gibi görünmek de dinlendirir insanı. Bunu uzun zaman önce anladın. Sevdin de. Biliyorsun; evde de işine yaradı bu. Kimi geceleri, gözlerini yumarak geçirdin. Acıyla kıvrandığın gecelerdi bunlar. Acı dışarıdaki bir şeydi, uyuduğunu anladığında, kapanıp üzerine, seni serin bir yorgan gibi sarıyordu
İnsanın gözü suç işlemişi anlar da, suç işleyeceğin sezilmesi, uğraş ister biraz.
Ağaçları da, ölümleri nasıl büyüttüysek, öyle büyütmek gerek.
Ağacın her türlüsünü övmeli.
Yaz başlarında ortaya çıkan gelinlik kız.
Gece, ayak izlerini çoğaltırdı.
Bu mevsimde dünyayı kardı çünkü, aydınlatan.
Zamanın durduğu evlerde büyüdüm ben, asılı tozun içinde.
Acı, dışarıdaki bir şeydi, uyuduğunu anladığında, kapanıp üzerine, seni serin bir yorgan gibi sarıyordu. Sen de yatağına uzanıp gözlerini kapatıyor ve onunla yüzleşmeye çalışıyordun.
Unuttuğun şeylerin öldüğünü sanıyordun. Oysa insan uzun ömürlüdür.
Acı, dışarıdaki bir şeydi, uyuduğunu anladığında, kapanıp üzerine, seni serin bir yorgan gibi sarıyordu. Sen de yatağına uzanıp gözlerini kapatıyor ve onunla yüzleşmeye çalışıyordun.
İnsan, diye geçirdim içimden,oturup kendını seyredebilse. Gecmişin evlerinden birinde bir buğulu pencerede. Kendi halini görse..
Ağaçları da, ölümleri nasıl büyüttüysek, öyle büyütmek gerek.
insan, diye geçirdim içimden, oturup kendini seyredebilse. Geçmişin evlerinden birinde, bir buğulu pencerede. Kendi halini görse.
unuttuğun şeylerin öldüğünü sanıyordun.Oysa insan uzun ömürlüdür.
Gel gör ki, insanın gözü suç işlemişi anlar da, suç işleyeceğin sezilmesi, uğraş ister biraz.
Unuttuğun şeylerin öldüğünü sanıyordun, oysa insan uzun ömürlüdür.
İnsan çocukluk anılarının kıymetini bilmiyor.
Anneni ilk kez böyle gördün. Kır saçlı. Ellerinin üstünde kahverengi benekler oluşmuş.
İnsan diye geçirdim içimden, oturup kendini seyredebilse. Geçmişin evlerinden birinde, bir buğulu pencerede. Kendi halini görse.
Böylece muzip yaprakların harflerin üzerinde gezinişi. Kitabın seğirmesi
Sözgelimi ormanda kar altında görüp de dedemin kayış hallerine yakıştırdığım bir keder atlısı, yüzündeki kederle öldürülmüş babamın çaresiz yalnızlığıma dönüşüyor
Duvara baktığı zaman anlıyor ki, insan bir duvara bakmayagörsün. Ecelsiz bir ayna beliriyor orada. Devasa, kırılgan bir ayna. Sonra geçip orada, sanki gerçek orada, aynanın içinde yeniden oluşuyor da. Dışarıdakine, sahte kendi suretine bakıyor . Sonra da bunun acısıyla, parça parça dağılıyor her yana.
insan diye geçirdim içimden, oturup kendini seyredebilse. Geçmişin evlerinden birinde, bir buğulu pencerede. Kendi halini görse. ..
Duvar, annemin bir genç kızlık anısıyla örülüydü. Annemdi, birbirine geçmiş binlerce hülya ile örmüştü bu halıyı.
erenlerin kayısı ağacına sevgisi varmış,
böyle işitmiştim. Peygamberlerin ve
ulu kişilerin de. İlkyazda meleklerin
yağdığına inanılırmış. Kokusundan ötü-
rü, kayısı ağacına konarmış bunlar. İs-
hak, kayısının çiçeklerine bakın, demiş,
yaradanın nuruna bakın-
böyle işitmiştim. Peygamberlerin ve
ulu kişilerin de. İlkyazda meleklerin
yağdığına inanılırmış. Kokusundan ötü-
rü, kayısı ağacına konarmış bunlar. İs-
hak, kayısının çiçeklerine bakın, demiş,
yaradanın nuruna bakın-
Duvara baktığı zaman anlıyor ki insan, bir duvara bakmayagörsün. Ecelsiz bir ayna beliriyor orda. Devasa kırılgan bir ayna ..
Hepsinde suretimi görüyordum. Ezilen, çürüyen suretimi.
Sonra da, içinde neşe mi, yoksa kader mi vardı sesinin, anlayamadım ben ama
Babam, bir kadim geyik avcısıydı. Bir vakitler iyi bir adamdı, derlerdi. Ben onun iyi bir adam olduğunu hiç görmedim.
Radyoyu kapattı Yakup, bunu hem de, elveda dercesine yaptı.
unuttuğun şeylerin öldüğünü sanıyordun. Oysa insan uzun ömürlüdür.
Bunu söylediğim zaman, insan, diye geçirdim içimden, oturup kendini seyredebilse. Geçmişin evlerinden birinde, bir buğulu pencerede.
İnsan bir duvara bakmayagörsün. Ecelsiz bir ayna beliriyor orada.
Güz mevsiminde gücünü yitiren ceviz, şehitler vermeye başlarmış. İniltiler duyulurmuş.
Birbirinin içinden ayrılan renk ve meyve. Bir zaman sonra dal meyveyi bıraksa bile, bu birlikte düşüş anında, biraz daha hafif olduğundan, renk, tabii o güne dek yapmamışsa bunu, havada geçirilen o kısacık anda, terk eder meyveyi. Biri öbüründen daha çabuk düşer.
Ağaçları da, ölümleri nasıl büyüttüysek, öyle büyütmek gerek.
Ağacın her türlüsünü övmeli.
Elmayı, cevizi, dut ağacını. Meyveli meyvesiz, yapraklı yapraksız, ne bulunsa övmeli. Çünkü ağacın içinde saz gizlidir.
Elmayı, cevizi, dut ağacını. Meyveli meyvesiz, yapraklı yapraksız, ne bulunsa övmeli. Çünkü ağacın içinde saz gizlidir.
Yaylı araba ne? Kadim zamanların efendisi.
Puhukuşu diye bir kuş yoktur.
Sessizlik. Gecenin karanlığında yıldızlar çokuşuyor.
Gerçi şimdi kurbağalar başlayacak. Kurbağalar, her gece kederle ağlayıp duran. Su, kararacak. Suyun kararması da az değildir. Akar, ama görünmez.