İçeriğe geç

Kaybolmak İçin Nereye Gitmeli Kitap Alıntıları – Hüseyin Akın

Hüseyin Akın kitaplarından Kaybolmak İçin Nereye Gitmeli kitap alıntıları sizlerle…

Kaybolmak İçin Nereye Gitmeli Kitap Alıntıları

İnsana en çok ne eza verir?
Dışındaki soğuk mu,yoksa içindeki yangın mı?..
..Bana kalırsa,hiçbir şey insana kendi eliyle kendine yaptığından daha ıstıraplı değildir.
Büyüdükçe,kaybettiklerimizle birlikte dünya tenhalaşacakken,tam aksi iyice kalabalıklaşır ve yitirip izini kaybettiklerimiz arasında biz de kaybolup gideriz
Modern insanın gözden çıkardığı iki yüz var:
Birincisi kendi yüzü,ikincisi gökyüzü
Her iki yüz de insanın baktığı derinlikte kaybolmasına yarıyor
Dünyadan çıkış yolları bulabilmek için yazıyor şair.
Vuslatı tesadüf olmaktan çıkarıp tevafuka dönüştüren hangi kuvvetse, insanı mutlak kayb’a alıştırmak için kendi biricik uzaklığına yaklaştıran da odur.
Nereye gittiğini bilmiyorsan kaybolmuş sayılmazsın.
Kaybolmak, kimsenin tarif edemediği özlenen bir uzaklığa, hiç düşünmediğimiz bir anda kavuşmaktır.
Bir münzevi bahçeden düşerek geldik bu dünyaya. Say ki fırlatıldık. Bir Âdem bir Havva idik; bu birliktelikten başka hiçbir şeyimiz yoktu. Ne elbiselerimiz ne de kelimelerimiz. Yasak ağaçlardan geçerek kalabalıklara karıştık. Kalabalıklara yani dünyaya.
Dünya hiç tahmin etmediğimiz biçimde kalabalık bir yermiş; bunu anladık.
Yeniden dönmek istedik o geldiğimiz yere, o tek kişilik odaya, bahçeye, ana rahmine. O iki kişilik dünyaya kanatlanmak istedik buradan, Havva’ya ve Âdem’e.
Bizi yukarıya, geldiğimiz yere çıkarmak için uzatılan ipin adıdır aşk. Karanlık bir koridorda duvarlara tutunurcasına yürüdüğümüz bir yolculuktu aşk.
Dünya kalabalık onun için aşk var
Hedefi ve Kıblesi olan insan kaybolur.
Kaybolmak, kimsenin tarif edemediği özlenen bir uzaklığa, hiç düşünmediğimiz bir anda kavuşmaktır. Kaybolduğunuz an, kendinizin dışında varlığınızı işgal ederek size sizden daha yakın olan kişilerden ve mekânlardan kurtulmuş olursunuz.Mustafa Kutlu hacca dair bir yazısında Hac biraz da kaybolmaktır diyordu. Bu sözü tuttum. Öyle ya, kaybolmazsan nasıl hacı olacaksın! Hacda kaybolmak yakın zaman, yakın mekân ve yakın insanı unutarak, tıpkı mahşerde gibi sadece kendine rucu edebilmeye vesiledir. Hedefi ve kıblesi olan insan kaybolur.Çocukluk tam kaybolma yaşı Yaşımız ilerledikçe ilk kaybettiğimiz şeyin çocukluk olduğunu anlarız. Önemli olan da bu değil mi zaten, neyi kaybettiğini hatırlamak! Kaybolmuş çocukluğumun hiç kaybolmayan masal kahramanlarından harikalar diyarındaki Alice in tavşanla karşılaşmasındaki diyalogu hiç unutmuyorum.Tavşan Alice e soruyor: Nereye gidiyorsun? Alice: Bilmiyorum? Kayboldum diyor.Tavşan son derece bilgece oturtuyor cevabı: Nereye gittiğini bilmiyorsan kaybolmuş sayılmazsın.
sadece şiir yazmak değil,şiir okuyabilmek de kişiliğe dair bir özellikle mevcuttur.
Vuslatı tesadüf olmaktan çıkarıp tevafuka dönüştüren hangi kuvvetse insanı mutlak kayb’a alıştırmak için kendi biricik uzaklığına yaklaştıran da odur.
Insana en çok ne eza verir? Dışındaki soğuk mu, yoksa içindeki yangın mı?
Tavşan: Nereye gidiyorsun, Alice?
Alice: Bilmiyorum, kayboldum.
Tavşan: Nereye gittiğini bilmiyorsan, kaybolmuş sayılmazsın.
Kendine rağmen kendisine söz geçirip karşı koyamadığı anlarda, insan için yine de en iyisi kaybolmaktır. Kaybolmak, kimsenin tarif edemediği özlenen bir uzaklığa, hiç düşünmediğimiz bir anda kavuşmaktır. Kaybolduğunuz an, kendinizin dışında varlığınızı işgal ederek size sizden daha yakın olan kişilerden ve mekânlardan kurtulmuş olursunuz.
İnsana en çok ne eza verir? Dışındaki soğuk mu, yoksa içindeki yangın mı? Bana kalırsa, hiçbir şey insana kendi eliyle kendine yaptığından daha ıstıraplı değildir. Kendimizi aradan çeksek, sorunlar sanki bir anda bitecek ve özlediğimiz sükûnete hemen kavuşacağız. Peki, bu nasıl olacak?
Meğer her şey bir uyku mesafesi kadar yakın ve bir uyanış kadar uzakmış bize. Dünya bir masalın sarkacında sallanıp duran bir küreymiş meğer:Bir varmış bir yokmuş..
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Melih Cevdet Anday’a sorarlar: Üstad, şiir ne işe yarar?
Başlangıçta bir hiç der Melih Cevdet ve cevabını şöyle tamamlar:
Başlangıçta hiçbir işe yaramaz şiir, ama aklımızda dizeler, kalır ve zaman içinde ve günün birinde o dize hayatın içindeki bir şeyi bize açıklar.
Özlemek uzaktakini yakında kılmak için çağrı bırakmaktır..
Aynı sebeplerin her zaman aynı sonuçları doğurmayacağına itikat eden biri olarak, her şeyin sahibi nin taşları istediği an yerine oturtacağına en ufak bir şüphem yok.
Asıl bahtiyarlık ‘göğsüne yüreğinden başka muska takmadan konuşmak’tır.
Hele aklımız yüreğimize bir gelsin.
Biraz az konuşsak eminim herkes birbirini daha iyi anlayacak..Susmayı bir bilsek, şöyle aynı dilden susmayı, bir daha kaybetmemecesine yakalayacağız seni.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Okuyan insan öğrendikçe yaşadığı dünyaya karşı alınganlık geliştirir.Herkes ve her şey ona hizalanmıştır artık. Hiçbir ismin ve durumun üstünden zıplayarak geçmez. Çünkü o artık herkesin ilgi alanına dahil olmuştur.
Ya bütün yollar yürünebilir olsaydı? Bunun cevabını İsmet Özel veriyor: Bir insanın önündeki bütün yollar yürünebilir ise o insan kaybolmuştur.
Mustafa Kutlu hacca dair bir yazısında Hac biraz da kaybolmaktır diyordu. Bu sözü tuttum. Öyle ya, kaybolmazsan nasıl hacı olacaksın! Hacda kaybolmak yakın zaman, yakın mekân ve yakın insanı unutarak, tıpkı mahşerde gibi sadece kendine rücu edebilmeye vesiledir. Hedefi ve kıblesi olan insan kaybolur.
İnsana en çok ne eza verir? Dışındaki soğuk mu, yoksa içindeki yangın mı? Bana kalırsa, hiçbir şey insana kendi eliyle kendine yaptığından daha ıstıraplı değildir. Kendimizi aradan çeksek, sorunlar sanki bir anda bitecek ve özlediğimiz sükûnete hemen kavuşacağız.
Eleştiri adıyla ileri sürülen şey aslında mahalle kavgasına entelektüellik sosu vermekten ibarettir.
Ayrılığı ölüm ile tartarlar
Elli dirhem fazla gelir ayrılık
(Nevşehirli Yahya)
Dağılan uykuları kim toplayabilir ölümden başka.
Keşke bilsek alışmanın en büyük körlük olduğunu
Biraz az konuşsak eminim herkes birbirini daha iyi anlayacak.
Değil mi ki kimi zaman ölüm bile sağlığa yararlıdır!
Şair kalabalıklar içerisinde münzevi kalmayı başarabilendir.
En tehlikeli insan da galiba budur, kaybedecek şeyi olmayan kişi!
Modern insanın gözden çıkardığı iki yüz var: Birincisi kendi yüzü, ikincisi gökyüzü.
Kaybolmak, kimsenin tarif edemediği özlenen bir uzaklığa, hiç düşünmediğimiz bir anda kavuşmaktır.
Önemli olan da bu değil mi zaten,neyi kaybettiğini hatırlamak.
Galiba bir tek göz kapaklarımız kaldı şu dünyada bizi kaybolmaya götürecek, kim bilir belki de ölüm!
Asıl bahtiyarlık, göğsüne yüreğinden başka muska takmadan konuşmak tır.
Beden dili olarak adlandırılan şey, kişilik ve mizaca dışarıdan bünyesinin kaldıramayacağı ağırlıklar yüklemektir. Yani dışımızın içini yönlendirmeye, duruma göre şekil alıp biçimlendirmeye çalışmasıdır.
Modern insanın gözden çıkardığı iki yüz var: Birincisi kendi yüzü, ikincisi gökyüzü. Her iki yüz de insanın baktığı derinlikte kaybolmasına yarıyor.
Şikayet ettiğimiz gençlik manzaraları aslında kendi ellerimizle yetiştirdiklerimizin mahsulüdür. Öğretmeni de toplumun içerisine dahil edecek olursak bu hamura şekil verenlerin ellerine dikkat kesilmek gerekiyor. El kalpten gizli iş yapmaz der Mevlana. Yaparsa ne olur ? Şekil verdiği hamurun şekli şemaili bozulur elbet.
Yüce Kudret’ in geceyi içerisinde kaybolalım diye halk ettiğini bilmeyenler kendilerini görünür kılmak için yapay lambaların kanatları altına sığınırlar.
Galiba bir tek göz kapaklarımız kaldı şu dünyada bizi kaybolmaya götürecek, kim bilir belki de ölüm!
Bilincimiz olmasaydı olduğumuz ve bulunduğumuz yeri bize kim haber verebilirdi ? Ya bütün yollar yürünebilir olsaydı ? Bunun cevabını İsmet Özel veriyor. Bir insanın önündeki bütün yollar yürünebilir ise o insan kaybolmuştur.
Asıl bahtiyarlık, göğsüne yüreğinden başka muska takmadan konuşmak tır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir