Jules Verne kitaplarından Kahraman Fenerciler kitap alıntıları sizlerle…
Kahraman Fenerciler Kitap Alıntıları
Vaktiyle, fenerler üretilen ışığın en az yarısını emmek gibi ciddi bir sakıncası olan parabolik aynalarla donatılmaktaydı. Ama her şeyde olduğu gibi, gelişme bu konuda da son sözünü söyledi. Ve giderek, lambaların parlaklığının sadece küçük bir kısmının kaybolmasına izin veren diyoptrik aynalar kullanılmaya başladı.
İnsanın vicdanı rahat olmayınca kolayca kaygıya kapılır.
Kendisini bekleyen yazgı konusunda yanılıyor olamazdı üstelik.
Ama, yalnızlığı içinde, zaman ona nasıl da bitmez tükenmez geliyor ve ne acı anılar üşüşüyordu beynine ha bire!
bu acı anılar yüzünden tüm kederi su yüzüne çıkmıştı yeniden.
Yalnız olduğu zaman insan daha başarılı olur.
Işığı görme umuduyla yoluna devam ederse, Century’nin başına gelen onun da başına gelmez mi?
+Bir karar vermek zorundayız.
-Ne kararı?
+Demir almak için.
-Ne zaman?
+Hemen şimdi.
-Ne kararı?
+Demir almak için.
-Ne zaman?
+Hemen şimdi.
O herif isterse açlıktan gebersin burada!
Şu an öylesine yorgunum ki; düşünecek, adım atacak gücüm yok, dedi.
Yalnız olduğu zaman insan daha başarılı olur.
İnsanın vicdanı rahat olmayınca kolayca kaygıya kapılır.
İnsanın vicdanı rahat olmayınca kolayca kaygıya kapılır.
– Bütün bu laflar boşuna! diye söylendi. Bir karar vermek gerekiyor.
– Ne gibi?
– Hareket etmek..
– Ne zaman?
– Şimdi
– Ne gibi?
– Hareket etmek..
– Ne zaman?
– Şimdi
Tüm gereken, guletin gidişini engellemek üzere fırtınanın sürmesi ve Santa-Fe’nin gelebilmesi için de kesilmesi diye içtenlikle haykırıyordu Vasquez.
Ah! diye karşılık veriyordu John Davis, rüzgarlar ve deniz bizim olsaydı, sorun çözülmüş olurdu.
Maalesef onlar sadece Tanrı’ya ait.
Ah! diye karşılık veriyordu John Davis, rüzgarlar ve deniz bizim olsaydı, sorun çözülmüş olurdu.
Maalesef onlar sadece Tanrı’ya ait.
Şimdi emekliye ayrılma çağına geldim. Bir fener bekçisi olmaktan daha iyi bir şey isteyemezdim. Hem de ne fener Dünyanın ucundaki fener.
İşte dünyanın ucundaki feneri görmüş olan ilk gemi! diye bağırdı.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
-Bizim üç ayımız sandığımızdan da çabuk geçecek.
-Evet, bütün yelkenlerini açmış bir gemi gibi kayıp gidecek.
-Evet, bütün yelkenlerini açmış bir gemi gibi kayıp gidecek.
Gemi iyi bir makineye sahip olur ve sağlam yelkenler taşırsa, on beş bin mil bir şey değildir. Yeter ki rüzgâr düzgün olsun.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Ve hatta bazen gitmek dönmekten daha çok zaman alır gibime geliyor.
Birden kıyıda, yansımasının geminin dümen suyunda dans ettiği bir ışık belirdi. Ve Santa-Fe karanlık denizde uzaklaşırken, Dünyanın Ucundaki Fener’in yansıttığı sayısız ışığı da beraberinde götürüyor gibiydi.
Hem oradan ayrılmasına neden olacak koşulları nasıl öngörebilirdi ki?
Evet, diye onayladı dördüncü kişi. Farkında mısınız adam dümeni patlatmaya çalıştı!
Bir geminin ruhunu ve kalbini yani!
Fırtına en yoğun noktasına ulaşmış mıydı? Vasquez ve arkadaşının şafak söker sökmez görmek istedikleri buydu.
Belki de, diyordu, Century’den hala hala hayatta olan birini bulurum ve ona yardım ederim?..
İşte Dünyanın Ucundaki Feneri gören ilk gemi! diye haykırdı Felipe.
Sonuncu da olmayacak, diye güvence verdi Vasquez.
Dünyanın ucundaki fener!..
Ve gerçekten de yaşanan ve yaşanabilir topraklardan öylesine uzaktaki bu kayıp adanın bir ucunda bulunan fener, isminin hakkını veriyordu!
Mesela, eğer rüzgar doğuya doğru yön değiştirirse
O zaman ne karada ne denizde sığınacak bir liman bulur!
Eğer doğru kıyıysa bunun ne önemi var, ki rüzgar varsa her zaman doğru kıyıdır!
Doğru, diye onayladı Felipe. Peki ya rüzgar yön değiştirirse
Güneş, batıda görüşü kısıtlayan tepelerin ardında kaybolmak üzereydi.
Durum, bütün acı gerçekliğiyle yüzüne vurmaktaydı. Ne yapabilirdi ki? Hiçbir şey
Ama, yalnızlığı içinde, zaman ona nasıl da bitmez tükenmez geliyor ve ne acı anılar üşüşüyordu beynine ha bire!
Yalnız olduğu zaman insan daha başarılı olur.
İnsanın vicdanı rahat olmayınca, kolayca kaygıya kapılır
Zaman tıpkı kuş gibi uçup, su gibi akıp geçecek evlat.
Bu kulenin yüksekliği otuz iki metreydi ve ışığı on beş mil açıktan görülebilirdi. Ancak o tarihlerde henüz elektrik ya da hidrojen gazıyla çalışan fenerler bulunmadığı için yağla aydınlatıldığından, sadece on mil, yani aşağı yukarı 19 kilometreye kadar ışık verebiliyordu
Ama, yalnızlığı içinde, zaman ona nasıl da bitmez tükenmez geliyor ve ne acı anılar üşüşüyordu beynine ha bire!
Durum, bütün acı gerçekliğiyle yüzüne vurmaktaydı. Ne yapabilirdi ki? Hiçbir şey
Yalnız olduğu zaman insan daha başarılı olur
Keser, döner sap döner; gün gelir, hesap döner.
İnsanın vicdanı rahat olmayınca, kolayca kaygıya kapılır.
Yalnız olduğu zaman insan daha başarılı olur.
çünkü incelik karşılıksız kalmaz!
Durum, bütün acı gerçekliğiyle yüzüne vurmaktaydı. Ne yapabilirdi ki? Hiçbir şey
Ama, yalnızlığı içinde, zaman ona nasıl da bitmez tükenmez geliyor ve ne acı anılar üşüşüyordu beynine ha bire!
bu acı anılar yüzünden tüm kederi su yüzüne çıkmıştı yeniden.
sesi hızla kanat çırpan martıların, firkateyn kuşlarının ve albatrosların çığlıklarına karışıyordu.
Fırtınadan sonra sık sık görüldüğü gibi, 25 Şubat günü sabahı, ufuk sislerle örtülüydü. Ama rüzgâr giderek dindi ve havanın değişeceği iyice anlaşıldı.
Bu kulenin yüksekliği otuz iki metreydi ve ışığı on beş mil açıktan görülebilirdi. Ancak o tarihlerde henüz elektrik ya da hidrojen gazıyla çalışan fenerler bulunmadığı için yağla aydınlatıldığından, sadece on mil, yani aşağı yukarı 19 kilometreye kadar ışık verebiliyordu.
Vasquez konuşmasını şu sözlerle bitirdi ben 40 yıldır dünyanın bütün dizilerini Miço Acemi Tayfa usta gemici lostromo olarak dolaştım şimdi emeklilik yaşına geldim bir fener bekçisi olmaktan başka bir şey istemezdim Hem de ne Fener dünyanın ucundaki Fener
Ama, yalnızlığı içinde, zaman ona nasıl da bitmez tükenmez geliyor ve ne acı anılar üşüşüyordu beynine ha bire!
Zaman tıpkı kuş gibi uçup, su gibi akıp geçecek evlat.
çünkü incelik karşılıksız kalmaz!
Herhangi bir fener değil bu..
Kendisini bekleyen yazgı konusunda yanılıyor olamazdı üstelik.
Yalnız olduğu zaman insan daha başarılı olur.
İnsanın vicdanı rahat olmayınca, kolayca kaygıya kapılır.
Yalnız olduğu zaman insan daha başarılı olur.
Yalnız olduğu zaman insan daha başarılı olur.
İnsanın vicdanı rahat olmayınca, kolayca kaygıya kapılır.
çünkü incelik karşılıksız kalmaz!
bu acı anılar yüzünden tüm kederi su yüzüne çıkmıştı yeniden.
Ama, yalnızlığı içinde, zaman ona nasıl da bitmez tükenmez geliyor ve ne acı anılar üşüşüyordu beynine ha bire!
Durum, bütün acı gerçekliğiyle yüzüne vurmaktaydı. Ne yapabilirdi ki? Hiçbir şey
Eskiden fenerlerin parabolik aynaları yoktu, bundan dolayı çıkardıkları ışığın büyük kısmı ziyan oluyordu. Her şeyde olduğu gibi bunda da ilerleme kendini gösterdi. Artık ışığın pek az kısmının ziyan olduğu çukur aynalar kullanılmaktadır.
Ve hatta bazen gitmek dönmekten daha çok zaman alır gibime geliyor.
Korkunç, ve kısa bir çatırtı koptu. Dehşet çığlıkları duyulduysa da hemen kesildi Sonra fırtınanın uğultusundan ve kıyıyı döven dalgaların homurtusundan öte bir şey işitilmez oldu.
Öte yandan, Vaskez kendi canı için korkmamalıydı. Baksana, Kongre adada bir üçüncü bekçinin bulunmasını hiç mi hiç önemsemiyordu. O halde o da haydutların eline düşmemenin çaresine bakacaktı. Şimdilik önemli olan, Santa-Fe gelinceye kadar yaşamını sağlayabilecek kumanyayı ele geçirmesiydi. Bu umutla, daha fazla zaman yitirmeden mağaraya yöneldi.
Demir dibi bulduğu zaman Moriz ile Felipe de tekneye atladılar. O anda, Kongre’nin bir işareti üzerine, Moriz başına yediği bir balta darbesiyle yere düştü. Ardından iki kurşun, Felipe’yi de arkadaşının yanına gönderiverdi. Bir saniye içinde, ikisi de ölmüşlerdi. Nöbet odasındaki pencerelerden birinden Vaskez silah seslerini duymuş, hem de arkadaşlarının acımasızca öldürülüverdiklerini gözleriyle görmüştü.
Son bir çaba harcamanın sırası gelmişti artık. Bu haydutların çaresizlik içinde kalınca nasıl amansız bir öfkeye kapıldıkları, hatta kudurmuşa döndükleri kolayca tahmin edilebilirdi. Bunca zamandır özlemle bekledikleri gemi, onlara özgürlük, belki de zenginlik getirecek olan tekne, ayaklarının altında olsun da, onu şu kum yığınından kurtaramasınlar ha!..
Birkaç gün geçti ve ertesi hafta başlarken, Karkante ava çıktığı sırada, kovaladığı bir ganakonu bir kurşunla yaraladı. Bilindiği gibi hayvan ondan kaçarak gelip Moriz’in bulduğu yerde, gürgen ormanının yakınındaki kayaların dibinde düştü öldü. Ve işte bugün Vaskez ile arkadaşları, adada kendilerinden başka da yaşayanlar bulunduğunu öğrenmiş, Elgor Körfezi dolaylarını daha sıkı bir gözetim altında bulundurmaya başlamışlardı.
Bu kulenin yüksekliği otuz iki metreydi ve ışığı on beş mil açıktan görülebilirdi. Ancak o tarihlerde henüz elektrik ya da hidrojen gazıyla çalışan fenerler bulunmadığı için yağla aydınlatıldığından, sadece on mil, yani aşağı yukarı 19 kilometreye kadar ışık verebiliyordu.
Suçlarının büyüklüğünü kendisi de biliyordu. Veremeyeceği hesapların cezasını kendisi kesmişti.
Tanrı onların yola çıkmasına izin vermesin!