Anthony Stevens kitaplarından Jung kitap alıntıları sizlerle…
Jung Kitap Alıntıları
Bugünün modern insanı, eskinin ilkel insanından daha çaresiz ve yalnızdır…
Kendi aklım, sahip olduğum en yegâne ve değerli hazineydi.
Emin olduğum hiçbir şeyi başkalarıyla paylaşamıyordum. Biriyle konuşma ihtiyacını her zamankinden daha fazla duyumsuyor, fakat danışabileceğim tek bir kişi bile bulamıyordum Neden kimse benimle benzer şeyler yaşamıyordu? Bunu merak ediyordum Neden bir tek bendim?
Pek çok kişiyi gücendirdiğimi biliyorum.Çünkü beni anlamadıklarını gördüğüm an, benim için tartışma bitiyordu: Kendi yoluma devam etmeliydim
Yarası olmayan şifacı iyileştirici olamaz
”Boşunaydı. Kader bildiğini okuyacaktı. ”
Kişilik, canlı bir varlığın içkin ayrıksılığının en üst seviyede gerçekleştirimidir. Yasam karşısında tüm yüreğinizle durmak, bireyi meydana getiren her şeyi olumlamaktır ve en değerli özgürlüklerden biri olan kendi kaderini tayin etme özgürlüğüyle birlikte, evrensel varoluş şartlarına en başarılı biçimde uyum sağlayabilmektir.
İnsan anlamsız bir yaşama asla katlanamaz.
Benliğimizle kurduğumuz ilişki, aynı zamanda tüm insanlıkla kurulan bir ilişkidir ve ilkini gerçekleştirmeden ikincisine ulaşmamız mümkün olmaz.
Her şeyin cevabını bilmemek aslında çok yararlıdır.
İşte, şimdi düştün sevgili can yoldaşım, fakat ayağa kalkmak ve devam etmek zorundasın.
Güneşin zirveye ulaştığı an, batmaya da başladığı andır.
Bir tarafta çok az olan, diğer tarafta çok fazlasına yol açar.
Çoğu zaman kişinin hangi tipe ait olduğunu kestirmek zordur; hele kendinizinkini bulmak daha da zordur.
durgun sular derin akar.
Acı çekmeksizin bilincin doğumu gerçekleşemez.
‘reculer pour mieux sauter’
daha uzağa atlayabilmek için geri çekilmek
daha uzağa atlayabilmek için geri çekilmek
Personamız, kendi kendimize yarattığımız ve başkalarının da bunu kabul edilebilir bulmasını umduğumuz bir formdur.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Elbette bilincimizin kendi kendisini yarattığını düşünemeyiz; o, dipsiz bir kuyunun derinliklerinden gelir.
aslında her bireyin yaşamı, türünün sonsuz yaşamıyla eşdeğerdir.
Doğanın verdikleri kusursuz değildir; sanattır onu mükemmelleştiren.
yaşlılığın esas amacı güçten düşmek değil, bilgeliğe ulaşmaktır.
İnsan adına belirleyici olan soru şudur; Sonsuz olan bir şeyle arasında bir bağ var mı?
Benim yaşamım, bilinç dışının kendini keşfetmesinin öyküsüdür.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
yaşamın esas amacı, içimizdeki gücü keşfetmek, kendi gerçeklik algımızı takip etmek ve başlı başına bir bütün olmayı başarmaktı.
“Kendi varoluşsal ilkelerine ters düşen ve bireyselliği yakalayamamış biri, yaşamının anlamını da kavrayamaz.”
“İçimizdeki şeytani unsurların ve kendi kusurlarımızın bilincinde olmak kesinlikle azımsanmamalı. Kaldı ki, gölgemizi görmezden gelerek hiçbir şey kazanamayız. Bilakis, kusurlarımızın farkında olmak lehimizedir – en azından kendimizi değiştirmeye ve geliştirmeye dair bir umudumuz olur.”
Jung’a göre, nevroza getirilebilecek en kesin tanım şuydu: Kendi anlamına henüz ulaşamamış bir ruhun acı çekmesi.
“Nevrotiklerin psişik süreçleri normal dediğimiz kişilerden pek az farklıdır – zaten hangimiz nevrotik olmadığını söyleyebilir ki?”
Eski yaram, dışlanmış olma duygum ve başkalarına karşı yabancılaşmam yeniden sızlamaya başlamıştı.
Kendi aklım, sahip olduğum yegane ve en değerli hazineydi.
Diğer insanların bambaşka dertleri var gibiydi.
İnsan deneyimlemeli ve bilmeli!
Bana öyle geliyor ki, kendi yolunu çizen biri, çıktığı bu yolculukta keşfettiklerini toplumla paylaşma ödevi de taşır.
‘Normal olmak’ ‘başarısız insanın biricik idealidir.’
Yalnız şu bir gerçek ki, düş araştırmaları ışığında Freud’un pek çok varsayımı çürütülürken, Jung’un önermeleri zamana karşı direnmeyi sürdürüyor. Örneğin, tüm memelilerin düş gördüklerini ve bebeklerin hem anne karnında, hem de doğumdan sonra zamanlarının çoğunu REM(hızlı göz hareketi) uykusuna ayırdıklarını tespit etmesi; düşlerin, bastırılmış arzuların kılık değiştirmiş bir ifadesinden ibaret olduklarına ve temel işlevlerinin uykunun devamlılığını sağlamak olduğuna dair düşünceleri Freud’u örselemeye yeter.
Freud, Düşlerin Yorumu’nda şöyle yazmıştı: “Düşlerin hepsi de insana bir anlamda rahatlık getirir Görevleri uykuyu sonlandırmak değil, uzatmaktır. Düşler, uykunun muhafızlarıdır ve asla onu rahatsız etmezler.”
Bir genç ne kadar eğitimli olursa olsun, “kitaptan öğrenmek” asla bilen ve yaşamış birinin verdiği esinin yerini tutamaz.
Eğer düşler yaşamın devamlılığında hayati bir önem taşıyor olmasalardı, bu, doğa adına büyük bir zaman kaybı olurdu.
Yaşamın bir evresinden diğerine geçiş anı, herkes için potansiyel bir kriz anıdır ve ilkel topluluklarla evrilen geçiş ayinlerinin amacı bu geçişin sancılarını hafifletebilmekti.
Bir insanın eylemlerinin arkasında ne toplumun genel kanıları, ne de ahlaki bir kod bulunur; onun eylemlerinin arkasında duran, o hâla farkında olmadığı kişiliktir.
“Yaşam bana her zaman köklerinden beslenen bir bitkiyi hatırlatır,” diye yazmıştı. “Toprağın üstündeki kısmı yalnızca bir yaz mevsimi hayatta kalır ve sonra da solup gider; gelip geçicidir Oysa bu sonsuz akışın hemen altında her zaman canlı kalan, varlığını sürdüren bir şeyin olduğunu da biliyordum. Gözümüzün önünde göçüp giden sadece açan tomurcuklar. Kök ise hep orada.”. “Bu temel kökün varlığı da yaşamımızın en büyük gizi. Öyleyse geçip giden yıllara yenilmeksizin, onurla ve bir amaç uğruna yolumuza devam edebilir ve son yaklaştığında ‘yaşamla dolu’ bir biçimde ölmeye hazır olabiliriz.” Çünkü yaşlılığın esas amacı güçten düşmek değil, bilgeliğe ulaşmaktır.
Jung’a göre yaşlılık amansız bir çöküş değildi, esas olanı ilerlemeci bir tutumla arıtma süreciydi.
Eğer kişi diğerlerinden fazla şey biliyorsa, yalnızlığa mahkum olur -Carl Gustav Jung
Hayat bana her zaman rizomunda yaşayan bir bitki gibi gelmiştir. Toprağın üstünde kalan kısmı dadece yaz mevsimi boyunca yaşar. Kısacık bir gözüküverme, sonrasında kurur gider yine de bu sonsuz akışın arkasında canlı ve sürekli birinin varlığından asla şüpheye düşmedim. Gözle görülen çiçeğin yitip gitmesidir. Oysaki kökler yerli yerindedir. Önemli olan yaşantımızda köklü olan şeyi neyin temsil ettiğidir. Sonrasında yaşımıza yenik düşmeden, anlam ve vakarla ilerleyebilir ve bitise yaklaşırken, hayattan kopmadan ölüme hazır olabiliriz. Çünkü yaşlanmanın getirisi bunaklık değil , bilgeliktir.
Normal olmak sadece başarısız insanlar için ulaşılması gereken bir idealdir.
Her birey kaideyi bozan bir istisnadır.
Düşünmek zordur. Bazı insanlar bu nedenle sadece yargılar.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.