İçeriğe geç

Julius Caesar ve Antonius ve Kleopatra Kitap Alıntıları – William Shakespeare

William Shakespeare kitaplarından Julius Caesar ve Antonius ve Kleopatra kitap alıntıları sizlerle…

Julius Caesar ve Antonius ve Kleopatra Kitap Alıntıları

Hangi uyumaz kaygılar girdi. Gözlerinizle gecenin arasına ?
Ne taş kuleler , ne tunç duvarlar , Ne havasız zindanlar, ne zincirler Bağlayabilir insan kafasındaki gücü
Bana katlanacak kadar sevemez misin beni?
Ey akıl! Herhalde, insanları bırakıp hayvanlara kaçtın sen, duygu diye bir şey de kalmadı insanoğlunda.
Utan, ey çağ!
Soylu insan yetiştirmez oldun!
Çünkü vızıltılarını da çaldın o arıların!
Kurnazca korku salıyorsun sokmazdan önce.
Bir dalkavuğun gözüdür o görmeyen,
Kötülük dağlar kadar büyüse bile karşısında.
BRUTUS:
Sevgi tükenip bezginliğe yüz tuttu mu,
Zoraki nezaket gösterileri başlar.
Açık yürekli,candan bağlı bir insan gösteriş yapmaz.
Yüreği boşalmış insanlar,
Sırtlarına binilmedikçe şahlanan,
Kişneyip böbürlenen atlar gibidir:
Bir gün sıkı mahmuzu yediler mi böğürlerine,
İndiriverirler aşağı kuyruklarını,
Yığılır kalırlar yarışta,kof beygirler gibi.
Caesar yolsuz iş yapmaz,bunu bil;
Haklı bulmadığı sözlerle de yumuşatılmaz.
CAESAR:
Önceden şunu söyleyeyim sana,Cimber:
Bu yere yatmalar,aşağılık pohpohlar
Orta malı yüreklerin kanını tutuşturup
Kurulu düzenleri,anayasaları
Çocuk oyuncağına çevirttirebilir.
Aklını kaçırıp Caesar’ın damarlarında
Bir vurguncu kanı aktığını sanmayasın:
Doğru yoldan saptırılabilir miyim ben
Budalaları baştan çıkaran şeylerle,
Tatlı diller,iki büklüm bellerle,
Aşağılık köpek yaltaklanmalarıyla?
CAESAR:
Bizim görüp duyumlarımızdan başka,
Gece bekçilerinin karşılaştığı
Öyle korkunç görüntüler anlatıyor ki!
Bir dişi aslan sokak ortasında doğurmuş;
Mezarlar yarılıp ölüler çıkmış dışarı;
Bulutların üstünde ateş saçan askerler
Saf saf, bölük bölük savaşmışlar düpedüz;
Kanları yağmur gibi yağmış Kapitol’ün üstüne;
Savaş gümbürtüleri sarmış havayı;
Atlar kişniyor, can çekişenler inliyormuş;
Üstelik de çığlık çığlığa
Hortlaklar koşuşup durmuş sokaklarda.
Iyi sabahlar demek size ne şeref benim için.
Kurban kesmekle kalalım, kasap olmayalım, Cassius;
Bizler Caesar’ın düşüncesine karşı ayaklandık,
İnsan düşüncesindeyse kan yoktur.
İnsanda kuşku uyandıranlar yemin etsin;
Ama biz,giriştiğimiz işin öz değerini,
Yüreklerimizin söndürülmez ateşini düşürmeyelim,
Ülkümüzü ve zaferimizi yeminlere bağlayarak.
Ölümsüz değilsen çevrene iyi bak: Çok güvenen kolay tuzağa düşer
Her dost görünen dost olmuyor, Caesar!
Boşuna arama, ey ihanet! Sakla kendini
Güler yüz, tatlı sözler arkasında
Başkaldıranlar geldi . Ey kanlı Tasarı!
Gece,bütün kötülükler kol gezerken bile,
Göstermekten utanıyor musun
Ölüm yüklü gözünü? Ya gündüz,
Gündüz nerde bulacaksın öyleyse
Canavar suratını
Saklayacak kadar karanlık bir mağara?
Boşuna arama,ey İhanet! Sakla kendini
Güler yüz,tatlı sözler arkasında;
Yoksa en derin gayya kuyuları bile
Saklayamaz seni kuşkunun gözlerinden.
Bir kabus,bir korkulu rüya gibi bir şey.
Düşünce bedenin ölümlü organlarıyla
Danışıp tartışıyor sanki bu arada,
Ve tek başına insan,küçük bir krallık gibi,
İç savaş buhranları geçiriyor.
Karayılanı parlak günler çıkarır ortaya;
Adımını sakınarak atar insan o günlerde.
CASSIUS:
Öyleyse ne diye zorba olur bu Caesar?
Zavallı adam! Biliyorum niçin kurt olduğunu:
Romalıları birer koyun görüyor da ondan.
Aslan kesilmezdi,Romalılar ceylan kesilmese.
Çarçabuk büyük bir ateş yakmak isteyenler
Saman çöplerini tutuştururlar ilk önce.
Nasıl bir çöplük,bir çirkef,bir gübre yığını
Olmalı ki bu Roma,işi gücü parlatmak olsun
Caesar kadar aşağılık bir şeyi!
CASCA:
Her köle avucunun içinde taşır
Kendi köleliğinden kurtulma gücünü.
CASSIUS:
Ne taş kuleler,ne tunç duvarlar,
Ne havasız zindanlar,ne zincirler
Bağlayabilir insan kafasındaki gücü.
Ama can usandı mı dünya nimetlerinden
Kendi kendini azat edebilir her zaman.
Ben bildiğim gibi herkes de bilir ki
İnsan kendi payına düşen zorbalık yükünü
Kaldırıp atabilir dilediği zaman.
CASSIUS:
Ama ne yazık ki babalarımızın ruhları ölmüş,
Analarımızın ruhlarıyla büyümüşüz;
Kadınlaşmışız baskı ve boyunduruk altında.
CASSIUS:
Ama asıl kaynağına gidersen işin,
Nedir dersen bu ateşler,gezen hortlaklar;
Niçin çığırından çıkıyor kurtlar,kuşlar;
Niçin düşünür oldu yaşlılar,deliler,çocuklar;
Niçin düzeni,yapısı,ilk kalıbı
Değişip de bunların,
Olmayacak şeyler çıkıyor ortaya,niçin?
Bunu sorunca anlarsın ki tanrılar,
Yeni ruhlar üfleyerek hepsine
Birer korku ve uyrama aracı yapıyorlar onları
Korkunç bir devrim oluşurken.
Bu Caesar hangi yemekle beslendi de
Büyüdü bu kadar? Utan,ey çağ!
Ey Roma,soylu insan yetiştirmez oldun!
Tufandan beri hangi çağ geçti de
Bir tek insanın kazandığı ünle kaldı?
CASSIUS:
Ne sandın ya, dostum: Adam bir Kolossus gibi
Almış altına ufacık dünyamızı.
Bizse,minnacık yaratıklar gibi
Koskoca bacakları arasında dolaşıp
Bakınıyoruz ürkek ürkek,
Şerefsiz bir kubur arayarak kendimize.
Gün gelir,insan kaderini avcuna alabilir:
Birer uşak gibi yaşıyorsak,sevgili Brutus,
Kabahat yıldızlarımızda değil,kendimizde.
CASSIUS:
Bir sıtmaya tutulmuştu İspanya’da;
Tir tir titrerken bakıyordun ona;
Evet,titriyordu bu tanrı;
Korkudan solmuş dudaklarında renk,
Dünyaya korku salan gözlerinde fer kalmamıştı.
İnleyip duruyordu yanı başımda;
Romalılara buyruk veren,
Sözlerini kitaplara yazdırtan o ağız,
Bir yudum su,Titinius bir yudum su
Diye bağırıyordu hasta bir kız gibi.
Hey tanrılar!Aklım duracak şaşkınlıktan:
Öylesine zayıf yürekli bir insan
Nasıl oluyor da koca dünyanın başına geçip
Zafer çelenkleri takıyor başına!
CASSIUS:
Benim söyleyeceklerim de şerefle ilgili zaten.
Yaşamak üstüne sen ve başkaları
Ne düşünürsünüz bilmem;
Ama, ben kendi hesabıma diyebilirim ki
Bana benzer birinden korkarak yaşamaktansa
Ölüp gitmek bin kat daha iyidir.
BRUTUS:
Eğer halkın yararıyla ilgili bir şeyse
Bir yana şerefi koy,bir yana ölümü;
Ben aynı gözle bakarım ikisine de:
Tanrılar önünde şunu da söyleyebilirim ki,
Şeref sevgisi ölüm korkusunu bastırır bende.
CASSIUS:
Canım Brutus,beni dinleyeceksin öyleyse:
Madem bir başka yerden yansımadan
Göremiyorsun kendi kendini,
Ben bir ayna olup sana,övmeden seni,
Koyacağım gözlerinin önüne
Kendinin henüz bilmediğin yanlarını.
Benden kuşkulanma sakın,Brutus;
İki yüzlü soytarının biri olup da
Önüme gelene dostluk yeminleri edersem,
Şunu bunu kucaklayıp,pohpohlayıp
Arkasından ağzıma geleni söylersem,
El alemi tavlamaya çalıştığımı görürsen,
Kork o zaman benden.
BRUTUS
Kendimde olmayan şeyleri bana aratarak
Hangi belalara sürüklemek istiyorsun beni?
FLAVIUS
Ne bayramı olursa olsun;
Caesar’ın astığı hiç bir çelenk
Kalmasın heykellerin üstünde.
Ben sokaklara girip halkı dağıtacağım.
Sen de kalabalık gördüğün yerde öyle yap.
Caesar’ın kanatlarında büyüyen tüyleri
Yolalım ki böyle yolabildiğimiz kadar
Fazla yükseklere uçamasın alabildiğine:
Yoksa insanüstü yüceliklere ulaşıp
Bir köle korkaklığı içinde yaşatır bizi.
Sevgi tükenip bezginliğe yüz tuttu mu,
Zoraki nezaket gösterileri başlar.
Gün gelir, insan kaderini avucuna alabilir:
Birer uşak gibi yaşıyorsak, sevgili Brutus,
Kabahat yıldızlarımızda değil, kendimizde.
Sen de mi Brutus? Öyleyse yıkıl Caesar!
Bana katlanacak kadar sevemez misin beni?
Belanın ta kendisi
Bilir, çok iyi bilir ki Caesar
Daha belalıdır kendisinden!
Hangi göz sağlamdır boyanmayacak kadar?
Sen de mi Brutus? Öyleyse yıkıl Caesar!
Sevgi tükenip bezginliğe yüz tuttu mu,
Zoraki nezaket gösterileri başlar.
Açık yürekli, candan bağlı bir insan gösteriş yapmaz.
Korkarım yüzümüze gülenlerin yüreklerinde
Sürüyle kötülük yatıyor bize karşı.
İnsanın ettiği kötülükler yaşar ardından,
İyilikleriyse toprağa gider kemikleriyle.
Dünyada beni şaşırtmış şeylerin en garibi şudur:
İnsanlar, ister istemez öleceklerini,
Son günün ne zaman gelecekse geleceğini bilirler,
Yine de korkarlar ölümden.
Ölümsüz değilsen çevrene iyi bak: Çok güvenen kolay tuzağa düşer.
Aşağıda olanların yükseklerdedir gözü;
Merdiven çıkanın yukarıya çevriktir yüzü;
Ama son basamağa ulaştı mı bir kez
Merdivene çevirir sırtını,bulutlara bakar,
Hor görüp birer birer basıp çıktığı basamakları.
Ama can usandı mı dünya nimetlerinden
Kendi kendini azat edebilir her zaman.
Ama insanlar kendilerince kurarlar dünyayı.
Öyle değerler bir araya gelmişti ki onda, yaradılış kalkıp ayağa diyebilir bütün dünyaya: işte bu, bir insandı
Al işte hançerim, ve işte apaçık göğsüm:
Plutus’un madenlerinden daha zengin,
Altından daha değerli bir yürek var içinde:
Sök çıkart dışarı
Ey düşünce, yırtıcı hayvanlar arasına kaçmışsın; insanlar yitirmiş akıllarını
Senin canına kıyanlarla dost olacağıma
Yaraların kadar gözlerim olsaydı da,
Kanın kadar çabuk akaydı gözyaşlarım
Ey koca Caesar! Sen yerlerde mi yatacaktın böyle! Bunca fetihlerin, zaferlerin, talanların, sığdı demek şu kadarcık yere?
Ey ihanet! Sakla kendini
Güler yüz, tatlı sözler arkasında
Aşağıda olanların yükseklerdedir gözü;
Merdiven çıkanın yukarıya çevriktir yüzü;
Ama son basamağa ulaştı mı bir kez
Merdivene çevirir sırtını, bulutlara bakar,
Hor görüp birer birer basıp çıktığı basamakları
Ne taş kuleler, ne tunç duvarlar,
Ne havasız zindanlar, ne zincirler
Bağlayabilir insan kafasındaki gücü
İnsanın ettiği kötülük yaşar ardından,
İyilikleriyse toprağa gider kemikleriyle.
Sen de mi Brutus?
Her dost görünen dost olmuyor, Caesar!
Bunu düşünmekse burkuyor
Brutus’un yüreğini.
Dünyada beni şaşırtmış şeylerin en garibi şudur:
İnsanlar, ister istemez öleceklerini,
Son günün ne zaman gelecekse geleceğini bilirler,
Yine de korkarlar ölümden.
İnsanın ettiği kötülük yaşar ardından,
İyilikleriyse toprağa gider kemikleriyle.
Kemiklerim beni taşımaktan yoruldu artık;
Onlar da dinlenmek istiyor.
Günün gerçeği ölüm artık.
Ey Melankoli’nin evladı Yanılgı!
Var olmayanı niye var gibi gösterirsin?
Olympos dağı gibi duruyorsa önünde kusurlar,
Onları görmeyecek göz, olsa olsa dalkavuk gözüdür.
Sevgi azalıp sönmeye başlayınca,
Zorlama bir resmiyet gelir yerine.
Aşağıda olanların yükseklerdedir gözü;
Merdiven çıkanın yukarıya çevriktir yüzü;
Ama son basamağa ulaştı mı bir kez
Merdivene çevirir sırtını, bulutlara bakar,
Hor görüp birer birer basıp çıktığı basamakları.
Duygu diye bir şey de kalmadı insanoğlunda.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir