Stefan Zweig kitaplarından Joseph Fouche kitap alıntıları sizlerle…
Joseph Fouche Kitap Alıntıları
&“&”
Yazık ki dünya tarihi çoğunlukla tasvir edildiği gibi sadece insan cesaretinin değil,insan korkaklığının da tarihidir.
….Yeryüzünde hiçbir kötülük,hiçbir vahşet,insanın korkaklığı kadar çok kana mal olmamıştır.
Neredeyse bütün devrimlerin sırlarından biri ve liderlerinin acıklı yazgıları şudur: Hiçbiri kan sevmez ama kan dökmek zorunda kalırlar.
Milton’un körlüğü, Beethoven’in sağırlığı, Dostoyevski’ye cezaevi, Cervantes’e zindan, Luther’in Wartburg’a kapanması, Dante’nin sürgünlüğü ve Nietzsche’nin Engadin’in buzlu bölgelerine kendini sürgün etmesi, bütün bu davranışlar, insanoğlunun uyanık isteklerine karşı dehalarının gizli arzulamalarındandı.
Çünkü uçurumun dibini boylamış olan kişi hayatı bütünüyle tanımıştır yalnız. Sırtüstü yere vurulan bir insan bütün gücüyle ileriye atılabilir ancak.
İnsanoğlunun korkaklığı kadar başka hiçbir kötülük ve sertlik, yeryüzünde çok kan akıtmış değildir.
Çünkü elinde kendine gerekenden fazlasını bulunduran kişiler bunu ancak kötüye kullanırlar.
Yeryüzünde mutlu olmayan tek bir insan bile kaldığı sürece, özgürlük meşalesinin hep ve sürekli daha ileriye götürülmesi gerekir.
Bir ihtilalde herkesçe sevilmenin ne çabuk nefrete dönüştüğünü, halkın yiiceltip kutsadığını ne de çabuk çarmıha geriverdiğini ta Arras’tan beri manastır duvarları arkasında yaşadığı günlerden biliyor.
“Hiçbir şey bir sanatçıyı, bir mareşali, iktidar sahibi bir insanı isteklerinin ve arzularının sürekli başarıya erişmesinden daha fazla zayıflatamaz.”
“Susmayı en iyi bilenler, ölülerdir!”
Gücünü kaybetmiş bir iktidara adamı, işi bitmiş bir politikacı, tüm oyunlarını oynamış bir entrikacı, yeryüzünün en zavallısıdır.
Hırsı, her şeyi akıl ediyor da, ama bilmediği sadece bir tek şey vardı : zamanında çekilmeyi.
Krallar tahtta oturdukları taktirde yapmaya söz verdikleri şeyleri çok ender yerine getirirler.
Fakat yirmi yıl boyunca iktidara susamış ve bir türlü doymak bilmeyen biri iktidardan vazgeçecek gücü kendinde bulamaz.
Ancak zafer asla eğik başın üstünde dolaşmaz.
Bedeninden değil, ruhundan gelen yorgunluk saatlerce yatırmaktadır onu.
Kibirlilik ve kahramanlık ne olursa olsun, yeryüzünde elde edilebilecek tüm şeylerin en korkuncudur.
Yönetmenin ve emir vermenin sarhoşluğunu bir kez tatmış olan, bir daha vazgeçemez ondan.
1790 da papaz öğretmeniyken 1792 de kilise yağmacısı, 1793’te komünistken beş yıl sonra multimilyoner olan ve bir on yıl sonra da Otranto dükü olan şahsın aynı tene ve saçlara sahip aynı kişi olduğunu tasavvur etmek epey gayret gerektirir."
Çünkü haber her şeydi ; savaşta da, barışta da, politikada da,ekonomide de. 1799 Fransası’nda güç, terör değil, sadece bilgiydi.
Rüzgara göre dans eden, paranın üzerine atlayan, yukarıdakilere karşı pek iyikiliksever, aşağıdakilere karşı pek umursamaz olan, büyük dalgalarda doğru ve becerikli bir denizci olan bu adamı kullanılabileceklerini.
Bır sanatçıyı, bir komutanı ve bir iktidar insanını arzu ve isteklerinin sürekli gerçekleşmesi kadar hiçbir şey zayıflatamaz.
Ölçüyü her zaman kendi elinde tutan kişi, gerçek ağırlığını unutur.
Yaratıcı deha, evet özellikle o, ufku ve gerçek görevinin yüceliğini umutsuzluğun derinliğinden, toplum dışından da ölçebilmek için zaman zaman zorunlu yalnızlığa ihtiyaç duyar.
Çünkü ancak derinliği, dibi yaşayan kişi tanır tüm yaşamı, insan ancak bir olumsuzluktan sonra ileriye doğru bir atılım yapar.
Sorumluluk, insanı hemen hemen her zaman yüceltir.
Ölüler susmasını çok iyi bilir.
Joseph Fouché rastgele ihanet eden biri değil, tam bir ihanet örneğidir. İhaneti dâhilikle buluşturmuş bir yaradılışı vardır. Bunu başarabilmiş tek insandır. Çünkü ihanet etmek onun için bir amaç, başarı için başvurulan bir yol değildi,yaradılışında vardı. Fouché’nin gerçek kişiliğini daha iyi anlayabilmek için savaşlarda iki yanlı çalışan tanınmış casuslarla kıyaslamak onu; böyleleri yabancı devletlere sırlar verip karşılığında yine pek değerli bilgiler ele geçirirler ve böylece bir bu yana, bir öteki yana taşınarak sonunda aslında kimin hesabına çalıştıklarını kendileri de bilmez olurlar. İki taraftan da para alırlar ve hiçbirine bağlı kalmazlar. Gerçekten de bu iki yanlı oyunun, bir oraya bir öteye gidiş gelişlerine, iki arada yaşayışa kendilerini öylesine verirler ki, maddi olmaktan hemen hemen çıkmış, öldürücü ve iblisçe bir haz duyarlar. Ancak terazinin bir kefesi kesin olarak ağır basıncadır ki, kumar tutkusunun yerine sağduyu geçer; kazançtan pay almak için. Fouché de böyledir, zafer kesinleşince o da kesin karara varır. Convent’de böyle davranmıştır, Direktuvar’da böyle, Konsül yönetiminde ve İmparatorlukta böyle. Savaş sırasında hiç kimseden yana değil, ama savaş bitince kazanandan yanadır her zaman. Grouchy verilen görevin üstesinden gelebilseydi, Fouché de (hiç değilse birkaç zaman için) İmparatoruna en bağlı Bakan olurdu. Ama Napoléon savaşı kaybedince onu yüzüstü bırakır ve ondan ayrılır. Fouché, kendini savunmayı hiç de gerekli bulmadan ve o alışılmış hınzırca yaradılışına uygun olarak yüz günlük dönemdeki davranışını şu kesin sözlerle anlatır: Napoléon’a ben değil, Waterloo Savaşı ihanet etti."
Devrim sadece birkaç yüz kişinin rahatlığıyla ilgilenseydi ve yirmi dört milyon kişilik yoksulluğu içinde boğulmasına aldırmasaydı , o zaman siyasi ve ahlâki açıdan insanlık dışı bir şey olurdu.
Düşman karşısındaki Devrim generalleri gibi, kellelerini giyotinden kurtaracakları tek bir şey vardı : Başarı.
Onun için önemli olan tek şey, her zaman kazananların yanında olmaktır, asla kaybedenlerin değil.
Ancak hırslılar birbirlerini yok ettikten sonra, bekleyenlerin ve akıllıların zamanı gelecekti.
Fouche, bir devrimin hiçbir zaman kendisini başlatanlara değil, aksine her zaman onu sona erdirenlere, bir ganimetmis gibi üstüne çökenlere yaradığını biliyordu.
… sığ canlandırmalar her zaman arka plandaki rolleri, yan rollerle karıştırır
Zira ancak aşağıları da bilenler hayatın bütününü tanımış olurlar.
Politikada en affedilmez kusuru işlemiştir;geç kalmıştır.
Otokrat, bir köle ister ve karşısında bağımsız bir adam bulunca öfkelenir. Onu bertaraf etmek ister ama onu kendine düşman etmekten korkar, onu kaybetmekten dolayı üzülür ama aynı zamanda bu tehlikeli adamdan kurtulduğu için de mutludur.
Egemen olmanın ve emretmenin sarhoşluğunu bir kez yaşamış biri, ondan asla vazgeçemez.
İnsanların güvenini satın almak, onlara iltifat etmek, üzerlerine topla saldırmaktan daha iyi değil midir?
Politika, inanılmak istendiği gibi salt kamusal kanaatin yönetilmesi değil, liderlerin kendi yarattıkları ve etkiledikleri iradeye köle gibi boyun eğmeleridir.
Yeryüzünde hiçbir kötülük, hiçbir vahşet, insanın korkaklığı kadar çok kana mal olmamıştır.
Sorumluluklar hemen her zaman insanları büyütür.
Diğerleri kendilerini görüşleriyle, açık sözleri ve jestleriyle bağlarken o, işıktan kaçan, saklı kalan kişiliğiyle içsel olarak serbest kalır ve akıp giden kişilikler selinde kalıcı bir kutup olur. Jirondenler devrilir, Fouché kalır, Jakobenler kovulur, Fouché kalır; Direktuvar, konsüllük, imparatorluk, krallık ve yeniden imparatorluk yıkılır, yitip gider; lakin o hep baki kalır, bir tek o: Fouché incelikli bir biçimde geride durması sayesinde, karaktersizliği sonuna kadar vardıran fütursuz cesareti sayesinde, azimle görüşsüz kalması sayesinde hep kalır.
Hayır, sakın ola gün ışığına erken çıkmamalı, yerini belirlemek için acele etmemeli; bırakmalı, önce başkaları kendilerini yıpratsın, tüketsin! O bilir ki bir devrim asla öncülere, onu başlatanlara değil, onu bitirenlere ve bir ganimet gibi yerde sürükleyenlere aittir daima.
diplomat dediğimiz, el çabukluğunda, laf ebeliğinde mahir, sağlam sinirlere sahip o malum profesyonel serüvencilerin, uzak görüşlü, sağlam görüşlere sahip ahlaklı adamlara galebe çaldığını görüyor, yaşıyoruz her gün yeniden. Gerçekten de Napoléon’un yüz yıl önce söylediği gibi, politika “la fatalité moderne”, çağdaş yazgı” haline gelmişse eğer, bizler de karşı savunma olarak bu güçlerin arkasındaki insanları, dolayısıyla onların iktidarlarının tehlikeli gizemini öğrenmeliyiz. Joseph Fouché’nin hayat hikâyesi de politik insan tipolojisine böyle bir katkı olsun.
Nitekim onu en derinlemesine tanıyan Napoléon, St. Hélène Adası’ndayken onun hakkında şu veciz sözü söyler: Hakiki ve mükemmel bir tek hain tanıdım, o da Fouché’dir."
Gerçek erkeklere karşı mücadele gerekir, ama gevezeleri yere sermek için bir davranış yeter.
Erken olgunlaşmış olan Fouché, bir devrimin hiçbir zaman kendisini başlatanlara değil, aksine her zaman onu sona erdirenlere, bir ganimetmiş gibi üstüne çökenlere yaradığını biliyordu.
Haddini bilen çakal felsefesi…"
(Içerde/Alyanak)
Robespierré ile Fouché arasındaki bu düello, devrim tarihinin en meraklı, psikolojik olarak en heyecanlı bölümlerinden biridir. İkisi de zeki, ikisi de politikacıdır; ikisinin de meydan okuyanın da okunanın da ortak bir yanılgılar vardır:
"Bir zamanlar Fransız İmparatorluğu’ nun en güçlü bakanlarından biri olan Fouché’ nin orada öyle yapayalnız, tek başına durduğunu, bir memur kendisiyle konuşmaya başladığında, ya da satranç oynamaya davet ettiğinde sevindiğini gördüğümde, ister istemez dünyevi gücün ve büyüklüğün ne kadar da geçici olduğunu düşünmeden edemedim."
Napolyon ilk kez yenilmiş olarak ülkesine dönmektedir. Ordusunun başında, atının üzerinde, sancağı dalgalandıra dalgalandıra girmez Paris’in kapısından, aksine tanınmamak için kürkünün yakasını çenesine kadar kaldırmış bir halde, gece yarısı girer."
Fouche sahtekarlığını o kadar ileri götürmüştü ki ölümünden sonra bile sahte anıları yayınlandı."
Özellikle en kuvvetli kişilikler kader anının zirve noktasında adeta ruhları felç olmuşcasına tuhaf bir kararsızlığa kapılırlar. Düşürülüşü sırasında Wallenstein, 9 Thermidor gecesi Robespierré ve hatta son savaşın liderleri; hepsi özellikle de aceleci davranmanın daha az hataya mal olabileceği yerlerde talihsiz bir kararsızlık gösterirler. Napoléon parlamentoya katılır, ilgisizce dinleyen bir kaç bakanın karşısında konuşur, özellikle de geleceğini tayin edeceği dakikada boş yere tüm hataların üzerinde durur, yakınır, hayallere kapılır, kâh rol yaparak kendine acır lakin cesur davranmaz. Konuşur lakin harekete geçmez."
İktidar günlerinde onu kazanmak için çevresinde dönen partiler, şimdi bütün gücünü yitirmiş bir insanın üstüne büyük bir kinle atılırlar. Bu durumda ona hiçbir hile, hiçbir dalavere ve protesto yardım edemez.
Gücünü yitirmiş bir iktidar kişisi, kolu kanadı kırılmış bir politikacı, oyuna gelmiş bir dalavereciden daha zavallı biri yoktur, bu dünyada."
Böyleleri yabancı devletlere sırlar verip karşılığında yine pek değerli bilgiler ele geçirirler ve böylece bir bu yana, bir öteki yana taşınarak sonunda aslında kimin hesabına çalıştıklarını kendileri de bilmez olurlar. İki taraftan da para alırlar ve hiçbirine bağlı kalmazlar.
Gerçekten de bu iki yanlı oyunun, bir oraya bir öteye gidiş gelişlerine, iki arada yaşayışa kendilerini öylesine verirler ki, maddi olmaktan hemen hemen çıkmış, öldürücü ve iblisçe bir haz duyarlar."
Köpekle kedi ancak aşçıbaşıya karşı böyle birden anlaşır: Fouche ile Talleyrand’ ın dost oluvermesi, bakanlarının Napoleon’a açıkça cephe alması demektir."
Şimdi artık korku onun da ensesindedir. Araziyi tanımadan fazla ileri gitmiştir. Şimdi iyisi mi hızla geri dönmelidir. En muktedir kişiyle savaşa tutuşmak yerine teslim olmalıdır. Böylece Fouché pişmanlık içinde diz çöker, başını eğer. Zira hemen o akşam kendini feda etmek, ya da daha ürüstçe söylemek gerekirse, af dilemek üzere Robespierré’ine vine gider."
O gün için son olarak aceleyle gündeme alınan iki mahkûmiyet kararı daha vardır, çok tuhaf iki karar, zira büyük katliamın arkasında kalmış iki döküntü daha vardır (zamanın komik ifadesiyle) KELELLERİNİ SEPETE TÜKÜRMEK zorunda olan; kimdir bunlar? Lyon’un celladı ile onun yardımcısından başkası değildir. Devrim karşıtlarının emri uyarınca Chalier ile arkadaşlarını, sonra da devrimcilerin emriyle yüzlerce kişiyi GİYOTİNDEN GEÇİREN BU KİŞİLER ŞİMDİ KENDİLERİ GİDECEKTİR BIÇAĞIN ALTINA."
Bu alçaklar için mezara ne gerek vardır? Katılaşmış ayaklarından kanlı pabuçları çıkarılır; sonra da çıplak ve hâlâ sergilenmekte olan cesetleri doğruca Rhône Mehri’nin çağlayan mezarına atılır."
Lakin şiddet yanlıları tetiktedir; Couton’un şefkatli niyetlerinin farkına varırlar ve Konvansiyon’u zorla zorbalığa kışkırtırlar. Chalier’in parçalanmış kanlı kafatası kutsal emanet olarak Paris’e getirilir, debdebeli bir törenle Konvansiyon’a gösterilir ve ahaliyi kışkırtmak amacıyla Notre_Damé’de sergilenir. Cunctator* (*oyalayıcı)Couthon hakkında gitgide daha sabırsızlanarak yeni önergeler savururlar: Böyle örnek oluşturması gereken bir intikamı gerçekleştirmek için, fazla gevşek, fazla ağır, fazla korkaktır. Gerçekten de gözüpek, güvenilir ve sahici bir devrimciye ihtiyaç vardır; kan dökmekten çekinmyecek ve olağandışı şeylere cesaret edecek, demir gibi, çelik gibi bir adama… Sonuçta Konvansiyon bunların çıkardığı gürültüye teslim olur ve ılımlı Couthon’un yerine yargıçların en kararlılarından(oyunculuk yaptığı sırada Lyon’da ıslıklandığı rivayet olunan, bu nedenle de oradaki yurttaşları hizaya sokmak üzere en isabetli kişi olarak) ateşli Collot d’ Herbois’yı- kinci kişi olarak da bütün prokonsüller arasında en radikal olanını, adı çıkmış jakoben ve aşırı terör yanlısı Joseph Fouché’yi gönderir talihsiz şehre cellat olarak.."
(…)Ama giyotinin bıçağıyla üç kere parçalanarak işkence gören bu kafa,devrim için bir intikam Palladion’una dönüşecek, katiller için de bir Medusa başına."
Öfkeli Konvansiyon, Chalier’yi kurtarmak üzere boş yere elçi üzerine elçi gönderir Lyon’a.Ulaşılmaz olan şehir meclisini uyarır, taleplerde bulunur, tehdit eder. Lakin Paris teröristlerine nihayet dişlerini göstermeye kararlı olan Lyon Belediye Meclisi başına buyruk şekilde bütün itirazları geri çevirir.
Bir zamanlar istemeye istemeye bir giyotin getirmişler ama bu dehşet aygıtını kullanmayıp bir depoda tutmuşlardır; oysaki şimdi bu dehşet düzeninin avukatlarına bir ders vermek, bu devrimin sözde insani aletini ilk olarak bir devrimci üzerinde denemek isterler. Fakat makine daha önce denenmediği ve cellat da acemi olduğu için, Chalier’in idam edilişi korkunç ve aşaılık bir işkenceye dönüşür. Kör bıçak üstüste üç kere iner ama mahkûmun boyun kemiğini bir türlü kıramaz. Halk elleri kelepçeli liderlerinin kanlar içinde kalan canlı bedeninin utanç verici bir işkence içinde kıvrandığını dehşetle seyreder; ta ki cellat sonunda insafa gelip bahtsız adamın başını bir kılıç darbesiyle gövdesinden ayırıncaya kadar.
Ama giyotinin bıçağıyla üç kere parçalanarak işkence gören bu kafa,devrim için bir intikam Palladion’una dönüşecek, katiller için de bir Medusa başına.
Potius mori quam foedari" (Anlaşmaktansa batmak yeğdir.)
İktidarsiz kalmış muktedir bir insan, işi bitmiş bir politikacı kadar,oyunları tükenmiş bir entrikacı da her zaman dünyanın en acınası şeyidir."
Yeniçağ’ın ilk ve net komünist manifestosu aslında ne Karl Marx’ın o ünlü manifestosu ne de Georg Büchner’in "Der Hessische Landbote" (Hessen’li Köy Habercisi) adlı bildirisidir; pek az bilinen, sosyalist tarih yazımlarında kasten görmezden gelinen, çerçevesi Collot d’Herbois ve Fouché tarafından çizilen ama kuşkusuz yalnızca Fouché tarafından yazılan Lyon "İnstruction"udur.(Yönerge). Güçlü talepleriyle zamanın yüz yıl ötesine uzanan bu belge-devrimin en hayret verici belgelerinden biri- bulunduğu karanlıklardan gün ışığına çıkarılmaya değer, Otranto dükünün sonradan umutsuzluğa kapılıp bir zamanlar sade vatandaş Joseph Fouché’nin talep ettiklerini inkâr etmesiyle tarihi geçerliliğinden yana değer kaybetmiş olsa bile, kaleme alındığı dönemin koşulları açısından değerlendirildiğinde bu belge Focuhé’nin devrimin ilk açık ve net sosyalisti ve komünisti olduğunu gösterir."
Özellikle en kuvvetli kişilikler kader anının zirve noktasında adeta ruhları felç olmuşcasına tuhaf bir kararsızlığa kapılırlar. Düşürülüşü sırasında Wallenstein, 9 Thermidor gecesi Robespierre ve hatta son savaşın liderleri; hepsi özellikle de aceleci davranmanın daha az hataya mal olabileceği yerlerde talihsiz bir kararsızlık gösterirler. Napoleon parlementoya katılır, ilgisizce dinleyen bir kaç bakanın karşısında konuşur, özellikle de geleceğini tayin edeceği dakikada boş yere tüm hataların üzerinde durur, yakınır, hayallere kapılır, kah rol yaparak kendine acır lakin cesur davranmaz. Konuşur lakin harekete geçmez."
Zenginliğin imtiyazlarını devam ettiren,sadece burjuva devrimi olarak kalan devrimler,her zaman için kaçınılmaz olarak yeni bir tiranlık biçiminde yozlaşır," zira zenginler her zaman kendilerine farklı bir tür insan gözüyle bakarlar."
Bu olayla birlikte Fauche, Bonaparte karşısında saygınlık kazanır ama onun sevgisini kazanamaz. Zira otokratlar hatalarına, haksızlıklarına dikkat çeken kimselere asla minnet duymazlar ve savaş esnasında kralın hayatını kurtaran, bir bilgenin isabetli öğüdü uyarınca hemen kaçmak yerine kralın müteşşekkir kalmasını bekleyen ve bu arada kellesini yitiren Plutarkhos hikayesi ebediyen geçerli kalır. Krallar kendilerini bir zaaf anında görenleri, despot mizaçlar kendilerinden bir kez olsun daha akıllı çıkan danışmanlarını sevmezler."
Bu karanlıkta bekleme hali, Joseph Focuhé’nin hayat boyu sürecek olan tutumudur. Hiçbir zaman iktidarın görünür taşıyıcısı olmamak ama onu tümüyle elinde tutmak; bütün ipleri çekmek ama asla sorumlu tutulmamak. Daime birincinin arkasında durmak, onu siper edinmek, onu ileri sürmek, lakin fazla ileriye gitmeye cüret ederse en hayati anda onu düpedüz inkâr etmek; bu hep en sevdiği rol olarak kalır. Politika sahnesinin bu en kusursuz entrikacısı, yirmi ayrı köstüm içinde sayısız episotta, cumhuriyetçiler arasında, krallar, imparatorlar arasında hep aynı virtüözlükte oynar rolünü."
Caesar olmak isteyen birinin bir Antonius’u olmalıdır."
Sinirlenmeksizin sürdürdüğü sabrın sağladığı bu üstünlük korkunçtur. Bu şekilde bekleyebilen, kendini saklayabilen biri en tecrübeli kimseleri bile yanıltabilir. Fouché sükûnet içinde hizmet edecektir, kirpiğini bile oynatmaksızın, en kaba hakaretleri, en küçük yüz kızartıcı küçük düşürmeleri serinkanlılıkla, gülümseyerek sineye çekecektir, bu balık kanlı adamı ne tehdit ne öfke sarsabilecektir. Robespierre ve Napoléon, ikisi de bu taştan sükûnetin karşısında kayaya vuran sular misâli dağılacaklardır."
Dünya tarihinde, Napoleon ve Fouche’nin o 18 Brumaire günü Barras’a karşı yaptıkları kaba ve yüzde yüz nankörce davranışlarının benzer bir örneği daha yoktur."
Korkaklık
Yazık ki dünya tarihi çoğunlukla tasvir edildiği gibi sadece insan cesaretinin değil, insan korkaklığının da tarihidir."
Ey bahtsız laf ebesi, sağduyu asasını, kötülüğün eline vermek için masumluktan nasıl çekip alırsın?