Charlotte Brontë kitaplarından Jane Eyre (2.Cilt) kitap alıntıları sizlerle…
Jane Eyre (2.Cilt) Kitap Alıntıları
eğitimle açılmamış, beslenmemiş ruhlarda kökleşmiş önyargıları sökmek çok güçtür.
Bu dünyada insanlara tam anlamıyla mutluluk hiç nasip olmaz. Ben de herkesten farklı bir kaderle doğmuş olamam.
Gönül zenginliği! Temiz, içten,sevgi dolu bir hazine!
Çıldırsan seni deli gömleğine değil kollarımla sararım.
Hayat hep böyledir işte. Tam hoşuna giden, rahat bir yere yerleşirsin, hemen bir ses dinlenme saatinin geçtiğini, kalkıp gitmeni söyler.
Tam olarak bilemediğim bir takım güzel şeyler gelecekti başıma sanki Bugün, yarın, önümüzdeki hafta, gelecek ay olmasa bile, günlerden bir gün.
Bir şey yapamamak, geceyi gündüzden ayıramamak, ateş sönünce üşümek, yemeği unutunca acıkmak, sonu gelmeyen bir keder.
Hayat çok kısadır.Kin beslemeye, haksızlıkların sayısını tutmaya değmez.Bu dünyada her birimiz ve hepimiz kusurlarla yüklüyüz.
Kaderin unuttuğu insanları dostları da unutur
Bilindiği gibi eğitimle açılmamış, beslenmemiş ruhlarda kökleşmiş olan önyargıları sökmek çok güçtür. Taşların arasında yetişen yabani otlar gibidirler.
‘ sana ruhumun bir anda nasıl karanlık bir zindana benzediğini gösterebilsem ‘
bir insan için en büyük mutluluk sevildiğini görmek, istendiğini anlamak değil midir?
Tanrı sizi sevdiğiniz insana azap verme acısından korusun.
Kanunlar, ilkeler, insanın aklını çelen şeyler olmadığında değildir. Aksine tıpkı şu anda olduğu gibi ruh ve vücut bu kanun ve ilkelerin insafsızlığına karşı isyan ettiği zamanlar içindir.
Bazı insanların acıması aşağılayıcı ve zararlı bir armağandır; insan bunu, kendine sunanın yüzüne atsa yeridir ama bu nasırlaşmış, bencil kalplerde yaşayan bir acımadır; başkalarının dertlerini dinlemenin verdiği acıyla bu acıları çekenleri küstahça hor görmenin, bencil bir karışımıdır.
Artık zengindim ama yoksulluğun en çirkininin içindeydim.
Gelecekteki olayları önceden sezmek ne garip şeydir! İnsanlar arasında bir yakınlık duygusu ve bazı belirtiler de tuhaftır. Üçünün bir araya gelmesi ise insanların şimdiye dek çözememiş oldukları bir bilmecedir.
Düşünceleri öfkemle, eserleri gazabımla tutuyorum
Yüzümün anlamında umut, renginde yaşam vardı..
Şimdi burada yatan insan, yakında yeryüzünün tüm fırtınalarının dışında kalacak. Ama vücuttan kurtulmak içün çırpınan ruh uçunca nereye gidecek?
Gerçekten bazıları ruh cömertliğinden yoksundurlar
‘ sana ruhumun bir anda nasıl karanlık bir zindana benzediğini gösterebilsem ‘
bir insan için en büyük mutluluk sevildiğini görmek, istendiğini anlamak değil midir?
Şansın terk ettiği kişiyi dostlar daima unutur.
Bu dünyada insanlara tam anlamıyla mutluluk hiç nasip olmaz. Ben de herkesten farklı bir kaderle doğmuş olamam.
Benim ruhum sizin ruhunuza hitap ediyor. Sanki ikimizde bu dünyadan göçmüş aslında olduğumuz gibi eşit olarak Tanrı’nın huzuruna çıkmışız
Bay Rochester tekrarladı:
Aslında olduğumuz gibi
Bay Rochester tekrarladı:
Aslında olduğumuz gibi
Korkunç bir sınavdan geçiyordum. Kızgın demirden bir el kalbime, ciğerlerime yapışmıştı.
Şansın terk ettiği kişiyi dostlar daima unutur.
gösterişsiz,çirkin,ufak tefek olduğum için beni ruhsuz,kalpsiz mi sandınız? Yanılıyorsunuz! Benim de en azından sizin ki kadar duygulu bir ruhum,kalbim var.
Hiçbir zaman beni böyle sık sık yanına çağırmamış, bu kadar yakınlık göstermemişti. Ve ne yazık ki ben de onu hiçbir zaman bu kadar çok sevmemiştim.
Sanki geniş kalbi baskıdan bezmiş, onu tutan iradeye rağmen açılmış, özgürlüğüne kavuşmak için ileri doğru atılmıştı.
Şunu unutmamalıyım ki bu kaba giyinmiş köylü çocuklar en asil ailelerin çocukları kadar değerlidir. Onların kalbinde, en yüksek aile çocuklarının kanında olduğu kadar doğal üstünlük, incelik, zeka, asalet tohumları bulunur. Benim görevim bu tohumları geliştirmek olacak.
Bir rüzgar esintisi, bir yağmur serpintisi beni bu basit görevden alıkoyacaksa, tasarladığım gelecek için böyle bir tembellikle nasıl hazırlanabilirim?
O gözlerini kendi ruhunu yansıtmak için değil de başkalarının düşüncelerini okumak için araç olarak kullanıyordu.
Sokak içinde, kalabalık yolda ölmektense, kırda ölmek daha iyi. Kimsesizler tabutuna kapatılıp fakirler mezarlığında çürümektense etlerimi kemiklerimi kargalar, kuzgunlar koparsın daha iyi. Buralarda kuzgun varsa tabi.
Ama vücuttan kurtulmak için çırpınan ruh uçunca nereye gidecek?
Gerçekten bazıları ruh cömertliğinden yoksundurlar.
“Şimdi, fazla bir acı duymadan ölüversem, ne iyi olurdu,” diye düşündüm. “O zaman yüreğimin bağlarını onunkinden koparma zorunluluğundan kurtulurdum.”
“Sen ağlamamışsın. Beyaz bir yanak, soluk bir göz görüyorum; gözyaşının izi bile yok. Demek ki kalbin kan ağlamış.”
Sen henüz bataklığa zarif ayaklarının ancak ucunu değdirmişsin. Ben şu demir kolumla seni ölçüsüz acı denizlerinin derinliğine atacağım. diyordu.
Onu çok seviyordum. Kendimde bunu söyleyecek gücü bulamayacak kadar çok. Bunu anlatabilecek güçte sözcük bulamayacak kadar çok.
boş bir anını doldurmaya yardım etti diye kimseye borçlu olamazsın
Sözleri bir cenaze ilahisinin en hüzünlü ezgisini andırıyordu
Ruhum susamış, su içmek yasak.
Gönül zenginliği! Temiz, içten, sevgi dolu bir hazine! Bu pırıl pırıl, canlı, coşturucu bir nimet!
Şunu unutmamalıyım ki bu kaba giyinmiş köylü çocuklar en asil ailelerin çocukları kadar değerlidir. Onların kalbinde, en yüksek aile çocuklarının kanında olduğu kadar doğal üstünlük, incelik, zekâ, asalet tohumları bulunur. Benim görevim bu tohumları geliştirmek olacaktır.
Bilindiği gibi eğitimle açılmamış, beslenmemiş ruhlarda kökleşmiş olan önyargıları sökmek çok güçtür. Taşların arasında yetişen yabani otlar gibidirler.
Umutlarım ölmüştü.
Hayat hep böyledir işte. Tam hoşuna giden, rahat bir yere yerleşirsin, hemen bir ses dinlenme saatinin geçtiğini, kalkıp gitmeni söyler.
Bir insan için en büyük mutluluk sevildiğini görmek, istendiğini anlamak değil midir?
Gönül zenginliği! Temiz, içten, sevgi dolu bir hazine! Bu pırıl pırıl, canlı, coşturucu bir nimet!