Friedrich Nietzsche kitaplarından İyinin Kötünün Ötesinde kitap alıntıları sizlerle…
İyinin Kötünün Ötesinde Kitap Alıntıları
&“&”
Acı çeken için, acının varlığını koyulaştırarak: İşte acıma, gönül alan
yardımsever bir el, sıcak bir yürek, sabır, çalışkanlık, alçakgönüllülük, dostluk övülür-, çünkü
bunlar, varlığın baskısına dayanmak için yararlı niteliklerdir ve nerdeyse tek araçtır..
yardımsever bir el, sıcak bir yürek, sabır, çalışkanlık, alçakgönüllülük, dostluk övülür-, çünkü
bunlar, varlığın baskısına dayanmak için yararlı niteliklerdir ve nerdeyse tek araçtır..
Soylu insan onur duyar kendinden, konuşmayı, susmayı bildiğinden.. Nietzsche
Aydınlanma" öfkelendirir.
Büyük şeyler büyükler içindir, uçurumlar derinler için, narinlikler ve ürperti hassaslar için, genel olarak ve kısaca, nadir olan ne varsa enderler içindir."
Kendini korumasını bilmeli: en zor bağımsızlık sınavı."
Bir kişiye bağlanıp kalmamalı: – en sevilen kişi bile olsa, – her kişi bir hapishanedir, bir kuytudur da."
Her derin tinin bir maskeye ihtiyacı vardır: dahası, her derin tinin etrafında bir maske sürekli büyür, onun her sözcüğünün, her adımının, verdiği her yaşam işaretinin sürekli yanlış, yani yüzeysel yorumlanışı sayesinde."
Derin olan ne varsa maskeyi sever: hatta en derin şeyler imge ve benzetmeden nefret ederler."
Zaman kitlelerin zamanı:onlar özellikle kitlesel olanın önünde diz çöküyorlar. Politikada öyle. Onlar için yeni bir Babil Kulesi, herhangi bir zenginlik ve güç ucubesi yükselten bir devlet adamı büyük "tür onların gözünde.
Duyumlarımız yeniyi düşman ve
itici bulurlar; en basit duyum sürecinde bile, korku, sevgi, nefret, edilgen tembellik duyguları
gibi duygular egemendir…
itici bulurlar; en basit duyum sürecinde bile, korku, sevgi, nefret, edilgen tembellik duyguları
gibi duygular egemendir…
Hiç kimse öfkelenmiş biri kadar çok yalan söylemez."
Nasıl da tuhaf basitleştirilmişlik ve sahteleştirilmişlik içinde yaşıyor insan…
Nasıl da tuhaf bir basitleştirilmişlik ve sahteleştirilmişlik içinde yaşıyor insan!"
Psikolojinin tamamı, şimdiye kadar ahlaki önyargılarda ve endişelerde takılıp kalmıştır: Psikolojiyi benim kavradım gibi, güç isteminin morfolojisi ve gelişim öğretisi olarak ele almayı şimdiye kadar hiç kimse aklından bile geçirmedi: elbette, şimdiye kadar yazılmış olanda, şimdiye kadar susulmuş olanın bir belirtisini görmeye izin olduğu sürece."
Her derin düşünür, anlaşılmamaktan çok, anlaşılmaktan korkar. Anlaşılmamak, belki boş
gururunu yaralar, oysa anlaşılmak, yüreğini; şöyle diyen duygudaşlığını: “Ah! niçin benimki
gibi bir zorluğu istersiniz?”
gururunu yaralar, oysa anlaşılmak, yüreğini; şöyle diyen duygudaşlığını: “Ah! niçin benimki
gibi bir zorluğu istersiniz?”
Huzursuz mutluluk, kararlı, meraklı beklenti…
Ne de tuhaf basitlikler ve sahtelikler yaşıyor insanoğlu! İnsanın bir
kez mucizeyi görebilecek gözleri olunca, durmadan şaşırıyor.
kez mucizeyi görebilecek gözleri olunca, durmadan şaşırıyor.
Bir şey nasıl olup da kendi zıddından ortaya çıkabilmiştir ?
İntikamda ve aşkta kadın erkekten daha barbardır
Her türlü inandırıcılık, her türlü vicdan rahatlığı, hakikatin her türlü dış görünüşünü duyularından kaynaklanır.
Kişi, en iyi şekilde, erdemleri için cezalandırılır.
Cinsiyetler birbirleri hakkında yanılırlar: aslında yalnızca kendi kendilerini sever ve sayarlar. Bu yüzden erkek kadının uysal olmasını ister, oysa özellikle kadın özünde uysal değildir, tıpkı bir kedi gibi, uysallık görüntüsünü ne kadar iyi çalışmış olsa da.
Şüpheci, o narin yaratık, son derece büyük bir kolaylıkla korkuya kapılır, bilinci her Hayır ve hatta keskin ve kararlı bütün Evetler karşısında irkilmek üzere eğitilmiştir, sanki bir şey tarafından ısırılmış gibi hisseder kendini. Evet ve Hayır, onun için aykırı görünürler; bilakis, kendi erdemlerini, soylu bir mesafelilikle bir şenlik haline getirmekten hoşlanır, bu sırada, belki de, Montaigne ile birlikte söyle diyecektir: Ne biliyorum ki?" Veya Sokrates ile beraber: "Bildiğim, hiçbir şey bilmediğimdir." Veya "burada kendime güvenmiyorum, hiçbir kapı açık değil bana." Veya "Kapı açık olsa bile, neden hemen içeri girmem gereksin ki?" Ya da "Ne yararı var bütün bu ivecen varsayımların? Hicbir varsayımda bulunmamanın iyi bir beğeniye işaret etmesi, gayet mümkün. Çarpık olanı hemen düzeltmek zorunda mısın, gerçekten de?…
İstem özgürlüğü" denilen şey, aslında itaat etmesi gerekene yönelik bir üstünlük duygusudur: "ben özgürüm" , "o’nun itaat etmesi gerekiyor" – Bu bilinç yatar her istemde, aynı şekilde o dikkat yoğunlaşması, yalnızca bir şeye odaklanan o doğru bakış, o mutlak değer biçme: "şimdi bu gerekiyor, başka hiçbir şey değil" , itaat edileceğine dair içsel kesinlik ve emredenin durumuna dâhil olan ne varsa.
Filozoflar istemden dünyanın en bilinen şeyiymiş gibi söz ederler: Hatta Schopenhauer asıl bildiğimizin, tamamen, eksiksiz ve fazlasız olarak bildiğimizin yalnızca istem olduğunu söylemiştir. Oysa bana hep yeniden öyle geliyor ki Schopenhauer bu durumda filozofların zaten hep yaptıkları şeyi yapmıştır: halkın bir önyargısını almış ve abartmıştır."
Bir teorinin çürütülebirliği azımsanacak bir çekicilik değildir: daha incelmiş kafaları tam da bu özelliğiyle çeker o teori."
Sanki, gerçek" kendi korunması için böylesine masum ve böylesine beceriksiz koruyuculara gereksinim duyuyormuş gibi !
…içinde olsun veya olmasın hata yapmayı sever o; çünkü yaşamın kendisini sever, yaşamı!
Neredeyse aklın alamayacağı bir özgürlükten, düşüncesizlikten, basiretsizlikten ve yüreklilik ve neşeden tat alabilmek için, yaşamdan tat alabilmek için, bilgisizliğimi muhafaza etmeyi nasıl da başarıyoruz!
Canavarlarla dövüşen kişi, kendisi de bir canavara dönüşmemeye dikkat etmelidir. Ve ne zaman bir uçurumun derinliklerine doğru bakarsanız, uçurum da sizin derinliklerinize doğru bakar.
Uzun süre bir uçuruma bakarsan uçurum da senin içine doğru bakar.
.
Kendini küçümseyen, yine de kendini hor gören biri olarak saygı duyar.
Kendini küçümseyen, yine de kendini hor gören biri olarak saygı duyar.
…
Çünkü her dürtü iktidar düşkünüdür: ve bu haliyle felsefe yapmaya çalışır."
Hakikat dışının yaşamın koşulu olduğunu kabul etmek: açıkcası bu, tehlikeli bir biçimde alışıldık değer duygularına direnmek demektir; buna cüret eden bir felsefe yalnızca bunu yapmakla bile iyinin ve kötünün ötesinde konumlanır."
Bomboş olan ruhunuz pek zor incinir, gururumuz zaten incinmişse.
Yüksek insanı yüksek insan yapan, yüksek duygularının şiddeti değil de süresidir.
En azların işidir bağımsız olmak: – güçlü olanların ayrıcalığıdır. Ve buna kalkışan, buna en
fazla hakkı olan, ama zorlanmadan; bu da gösteriyor ki, bir olasılıkla, yalnızca güçlü değil,
ayrıca taşkınlığa kalkışıyor.
fazla hakkı olan, ama zorlanmadan; bu da gösteriyor ki, bir olasılıkla, yalnızca güçlü değil,
ayrıca taşkınlığa kalkışıyor.
Bu şenlikli girişin ardından ciddi bir söz işitilmek ister: En ciddi olana seslenecek.
Felsefeciler ve bilgi dostları, açın gözünüzü, şehit olmaktan sakının! “Hakikat isteği için” acı
çekmekten! Hatta kendinizi savunmaktan! Vicdanınızın tüm günahsızlığını, ince
yantutmazlığını bozar: sizi karşı çıkışlara ve kırmızı kumaşlara direngen kılar, aptallaştırır,
hayvanlaştırır, boğalaştırır: tehlikeyle, iftirayla, zan altında olmakla, sürülmekle ve hatta
düşmanlığın daha kötü sonuçlarıyla savaşırken, sanki yeryüzünde hakikatin koruyuculara
gereksinimi varmış gibi! ve işte siz, siz en acıklı kılıkların şövalyeleri.
Felsefeciler ve bilgi dostları, açın gözünüzü, şehit olmaktan sakının! “Hakikat isteği için” acı
çekmekten! Hatta kendinizi savunmaktan! Vicdanınızın tüm günahsızlığını, ince
yantutmazlığını bozar: sizi karşı çıkışlara ve kırmızı kumaşlara direngen kılar, aptallaştırır,
hayvanlaştırır, boğalaştırır: tehlikeyle, iftirayla, zan altında olmakla, sürülmekle ve hatta
düşmanlığın daha kötü sonuçlarıyla savaşırken, sanki yeryüzünde hakikatin koruyuculara
gereksinimi varmış gibi! ve işte siz, siz en acıklı kılıkların şövalyeleri.
Yaşamak,
değerlendirmeyi, tercih etmeyi, haksız olmayı, sınırlı olmayı, farklı olmayı istemek değil mi?
değerlendirmeyi, tercih etmeyi, haksız olmayı, sınırlı olmayı, farklı olmayı istemek değil mi?
“Doğanın ölçüsüne göre” yaşamak mı istiyorsunuz? Ey siz soylu Stoacılar, ne de aldatıcı
sözler böyle! Doğa gibi bir varlığı düşünün, ölçüsüzce savursun, ölçüsüzce kayıtsız, amaçsız
ve niyetsiz, acımasız ve adaletsiz, hem bereketli hem kısır hem de kesin olmayan; bir güç
olarak kayıtsızlığın kendisini düşünün – bu kayıtsızlığın ölçüsüne göre nasıl yaşayabilirdiniz?
Yaşamak -bu, kesinlikle doğadan başka bir şey olmayı istemek değil mi?
sözler böyle! Doğa gibi bir varlığı düşünün, ölçüsüzce savursun, ölçüsüzce kayıtsız, amaçsız
ve niyetsiz, acımasız ve adaletsiz, hem bereketli hem kısır hem de kesin olmayan; bir güç
olarak kayıtsızlığın kendisini düşünün – bu kayıtsızlığın ölçüsüne göre nasıl yaşayabilirdiniz?
Yaşamak -bu, kesinlikle doğadan başka bir şey olmayı istemek değil mi?
Her dürtü güç tutkunudur
Yüksek insanı yüksek insan yapan, yüksek duygularının şiddeti değil süresidir.
Her iki cins de birbirleri konusunda aldatırlar kendilerini. Asında bunun nedeni de, sadece kendilerini sevmeleri ve kendilerini onurlandırmalarıdır. Dolayısıyla, erkek, kadının barışçıl olmasını ister; fakat kadın doğası gereği barışçıl değildir, tıpkı bir kedi gibi.
Ne aşkın ne de nefretin bulunmadığı bir oyunda, kadının rolü vasattır.
Kadınlar büyülemeyi unuttukları ölçüde nefret etmeyi öğrenirler.
Sevgi yüzünden yapılan her şey, her zaman iyinin ve kötünün ötesinde gerçekleşmektedir.
İnsan rakamlarla sahtekarlık yapılan bir dünyada mutlu yaşayamaz
Karşı çıkma, baştan çıkma, şen güvensizlik, alaycılık sağlık belirtileridir: Tüm koşulsuz olan patolojiye aittir .
Boş gururumuz, neyi en iyi yapabiliyorsak, işte onun bizim için en zor şey olduğunun kabulünü ister. Birçok ahlakın kaynağı.
Uyanık olduğumuzda da düşte yaptığımızı yaparız: ilişkide olduğumuz insanları yaratır ve uydururuz – sonra unutuveririz hemen.
canavarlarla savaşanlar, sonunda canavar olmamaya dikkat etmelidirler.
Her iki cins de birbirleri konusunda aldatırlar kendilerini; bunun nedeni de, aslında, sadece kendilerini sevmeleri ve sadece kendilerini onurlandırmalarıdır. Dolayısıyla, erkek kadının barışçıl olmasını ister; fakat aslında, kadın, doğası gereği barışçıl değildir, tıpkı bir kedi gibi.
Yanılmış olmanız hiç de olası değil fakat neden doğru olması gereksin ki?
Canlı bir varlık,her şeyden önce, sahip olduğu gücü bir yerlere kanalize etmenin arayaşı içinde olacaktır.
… en tinsel güç istemi dünyayı yaratma istemi" causprima² olan istemdir.
²İlk neden. Tanrı.
Yaşamak, değer biçmek, tercih etmek, adaletsiz olmak, sınırlı olmak, farklı olmayı arzu etmek değil midir ?
Yanlış fikirlere feragat etmek, yaşamdan feragat etmek, yaşamı geri çevirmek olacaktır.
Her felsefede, filozofun yargılarının sahneye çıktığı bir an vardır; eski bir gizemin kelimeleriyle ifade edersek:"
Adventavitasinus, Pulcher et fortissimus.¹
¹ Latince: Geliyor eşek işte, güzel ve güçlüymüş de.
“Apansız rastlanan bir düşünce bir vahiydir…”
insan sevgisi, bir budalalık ve hayvanlık…
Özetlemek gerekirse: Ender bulunan her şey, ender olanlar içindir…
Vicdanımızdaki müziktir, tinimizdeki danstır, tüm püriten dualarının, tüm ahlak-vaizlerinin ve safdilliliğin uyum göstermek istemediği.
Apansız rastlanan bir düşünce, bir vahiydir
Sonunda insan ancak arzusunu sever, arzuladığını değil.
Bir duyguyu aşma istemi nihayetinde başka bir ya da başka birden çok duygu istemidir.
İntikamda ve aşkta kadın erkekten daha barbardır.
En çok da tanrısına karşı samimiyetsizdir insan: günah işleme hakkı tanımaz ona!
Öğrenmek değiştirir bizi, yalnızca &”yaşatmak&”la kalmayan tüm gıdaların yaptığını yapar-: fizyologların da bildiği gibi. Oysa bizim temelimizde, orada, tamamen &”aşağıda&” , elbette öğrenmeyen bir şey, granitten bir tinsel yazgı, önceden belirlenmiş seçme sorulara önceden belirlenmiş bir karar ve yanıt vardır. Her büyük sorunda, değişmeyen bir &”ben buyum&” konuşur; örneğin bir düşünür kadın ve erkek hakkında öğrendiklerini değiştiremez, yalnızca adamakıllı pekiştirebilir- kendisinde bu konuda &”sabit olanı&” sonuna kadar keşfedebilir yalnızca. Bu zamanlarda sorunlar için özellikle bizde güçlü inançlar uyandıran belirli çözümler bulunuyor; belki bundan böyle onun &”kanaatleri&” denir bunlara. Daha sonra- yalnızca kendini bilmenin ayak izleri görülür onlarda, bizim olduğumuz sorunlara kılavuzlar, – daha doğrusu bizim olduğumuz büyük aptallığa, tinsel yazgımıza, tamamen &”aşağıdaki&” o d i k k a f a l ı y a. Kendi kendime gösterdiğim bu zengin nezaket üzerinden, belki de &”kendinde kadın&” hakkında bazı hakikatleri telaffuz etmeme izin verilir: bunların ne kadar da yalnızca – benim hakikatlerim olduğunun – daha en baştan bilinmesi koşuluyla.-
Dürüst bir öfke,
İki yüzlü sevecenlikten iyidir.
İki yüzlü sevecenlikten iyidir.
Şimdiye kadar kadınlara, erkekler tarafından herhangi bir yükseklikten yolunu şaşırarak yanlarına konmuş bir kuş muamelesi yapılmıştır: ince, kırılgan, yabanıl, şaşılası, tatlı, duygulu bir şey: -ama uçup da gitmesin diye kafese kapatılması gereken bir şey.
‘Gözleri açılırsa körün, öyle fena şeyler görür ki yeryüzünde; beddua eder kendini iyileştirene.’
Sonunda inancımız sarsıldı, sabrımızı yitirdik, dönüverdik sırtımızı; ne harika değil mi?
Bana yalan söylemiş olman değil,
Sana artık inanmıyor olmam üzdü beni.
Sana artık inanmıyor olmam üzdü beni.
Zordur anlaşılmak; özellikle de farklı düşünen ve yaşayan insanlar arasında.