İçeriğe geç

İyilik Güzellik Kitap Alıntıları – Ece Temelkuran

Ece Temelkuran kitaplarından İyilik Güzellik kitap alıntıları sizlerle…

İyilik Güzellik Kitap Alıntıları

Yazarken içim eziliyor sevgili okur.
İnsanlığın en büyük trajedileri ve en büyük cinai manyaklıkları telefonlarımızın ekranlarından her an bize bakıyor.
Savaşların başlangıcında bir eşik var. O eşik toplu ölümleri kanıksatma ve sistematikleştirme. Siz siz olun, toplu ölümleri kanıksatmalarına izin vermeyin.
Savaşlar, zengin ihtiyar erkeklerin, yoksul genç erkeklerin birbirini öldürmesi için tezgahladığı küçük kıyametlerdir.
toplum bize, evlilik, cenaze, hatta mezuniyet ve vedalaşma sırasında bir tören lütfediyor. fakat ne kadar korkunç bir duygusal çöküntüye yol açsalar da ayrılıklarımız resmî olarak tanınmıyor. oysa roland barthes’ın bir aşk söyleminden parçalar kitabında söylediği gibi, ‘her tutkunun, kesinlikle seyircisi vardır. her aşki adanma muhakkak bir teatral finale sahiptir.’
mesele, tohum atmaktır, dedi, çiçeğin nereden çıkacağını bilemezsin.
İyilik yaparak kendi gözümüzdeki inşa ettiğimiz iyi-ben imgesini çürütür ve bize kötü-ben imgesini hediye eder. Bu insanı öfkelendirir. İyi ben in tamamen yok olmaması için durumun suçlusu olarak bir kötü-öteki icat etmemiz gerekir.
Onunla insanmış gibi sinirlenerek konuşmamın nedeni, kendi kendime mesafenin kaçırılmazlığını yüksek sesle tekrarlayarak somutlaştırmak, meşrulaştırmak. Ona sinirlenerek kendi sınırıma kızgınlığımı ona yansıtıyorum.
İyilik mesafe koyar. Kötülük mesafesizdir.
Gelecek sözcüğünün içinde ne umut ne de şu ânın içinde var olmayan bir hesap verme faaliyeti duruyor orada. Ne oluyorsa şimdi. Ne olacaksa şimdide.
Belki bütün bir ülkenin hologramlı haritasını eğik tutan bir el var, bu yüzden artık erdemli, düzgün, özgürlük, eşitlik ve adalet isteyen insanların yüzleri bulanık görünüyor
kendini anlatıyor. Kerelerce. Bu ülkede birçoğumuzun çeşitli biçimlerde yapmak zorunda bırakıldığı gibi kim olduğunu, hatta daha fenası kim olmadığını anlatmak zorunda kalıyor.
Cizre, Nusaybin, bütün oralar işte, bu ülkeye dahil. Ama değilmiş gibi yapmaya hep birlikte karar verirsek elbette bütün olup bitenleri balkondan izleyebiliriz. Canımız sıkılınca da içeri girip kapıyı kapatabiliriz. Nasılsa olaylar kendi Türkiye’nizde olmuyor!
Körlüğün çaresi vardır ama görmemeye karar vermenin çaresi insanlık tarihi boyunca bulunamadı.
Bu bir devir hikâyesi, sen de zamanı devrediyorsun bugünün hiç olmadığı bir ülkede.
Bir savaşın içinde herkesin başka bir savaşı vardı. Başlangıçtan beri hep öyleydi.
Güçbela parmak uçlarımızla bugüne tutunup kendimizi son anda yarına atıyoruz. Düşünmenin mümkün olmadığı bir zaman çizelgesi bu.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Biz zamanı yaşamıyoruz, zamanın çukurlarında düşüp sonra çıkmakla uğraşıyoruz.
Hangimiz kötü hatıraları silmek için nafile tiyatrolar yapmadık ki!
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Ah kadınlar Ne çok yapıyorlar !
Batmış ilişki gemilerinin kalıntıları arasında dolaşmak insana kendi batığında neler olduğunu hatırlatmaya başlıyor.
Normal bir ilişkide bu illa adamın dediği şekilde yapılacak saçmalığıyla acaba toplam kaç yıl gidiyor bir kadın ömründen?
Kadınlar arasında böyle gizli bir iletişim var.
Düşünüyorum da, bir yerden bakıldığında her şey güzel aslında. Sadece senin bildiğin bir yerden ama
Kimsenin görmediği gülüşünle herkesin gördüğü ağlamalar arasında bir yerdesin sen. Ama birazcık daha kendi gülüşünde
Ben bunlar için yazmıyorum, ama bunlar sayesinde yaşıyorum.
O tanışmaya inanıyor. Ve her insanda ilham verici bir şey olduğuna, muhakkak olduğuna.
Devrimciyken müteahhit olduysan; çılgın kadınlara aşıkken bırakıp uygun kadınla hayat kurduysan; kabadayıyken yılıp nabza göre şerbet verdiysen; roman yazıyorken bırakıp content üreticisine döndüysen; hayal kurmayı terk edip hesap etmeye düştüysen; şehri bırakıp kırlara göçtüysen; savaşı bırakıp pazarlık etmeye geçtiysen; yorulduysan yani, sus sen, konuşma. Bir kayanın büyük ve lekesiz bir inançla yeniden tepeye çıkarılması fikrine, bu fikrin ilk kez akla geliyormuş gibi heyecan yaratmasına gölge etme işte. Kaybol gürültüde.
Susmayı öğrenmiyorsak niye yaşlanıyoruz zaten,
Esasında çocuklar affeder hep büyükleri.
Yaşlılar hayattan intikamını gençleri bükerek almak ister. Kendi yılgınlığını etraflıca bir anlatıp, Senin de başına bu gelecek, deyince sanki kendi hıncını haklı çıkaracak gibi.
Aniden başıma bütün akışı değiştirecek bir şey gelmeyecek hayat artık bir memuriyet gibi
Gülmek ile ölmek bizim dilimizde kardeştir. Çok güldüğümüz için değil muhakkak. Belli ki gülünecek kadar çok ölüyorduk.
Zamanın geçmesini beklemek ömrün geçmesini beklemek, aslında bir an önce ölmeyi istemek demek.
Ah, insan! Ne çok karıştırır kendini korumakla korkularını korumayı.
bugün artık insanın ortadan kaldırılamaz bir güzellik yaratma inadı olduğuna inanıyorum. İnsanın içinde yaşadığı zamanı değiştirmek için umuda bile ihtiyacı yok; çünkü, kötülüğün hükümdar olduğu en umutsuz zamanlarda bile insanın ortadan kaldırılamayan bir güzellik yaratma dürtüsü var.
İkilikten düşünce çıkmaz, hayal çıkmaz, hikâye çıkmaz. Hikâye, ikiliğin ötesinde başlar.
İnsanlık tarihi, iyi olmayı ve karşındakinin de iyi niyetli olduğunu varsaymayı daha yazı bile icat edilmemişken kendine kural olarak seçti. Dünyamız, yapıp ettiğimiz her şey bu ön kabul üzerinde duruyor.
Umursamadığımız şeylere kırılmayız. Değerli olan her şey kırılgandır.
‘Ve çıldırtıcı kötülük şenliğine rağmen, “Nasılsın?” dendiğinde hepimiz öyle cevap vermeyi yeniden hatırlayalım istedim: “Ne olsun! İyilik güzellik.”’
Körlüğün çaresi vardır ama görmemeye karar vermenin çaresi insanlık tarihi boyunca bulunmadı.
İnsanlar, en acılıları bile acıdan ibaret değil. En beter, en çaresiz hikayede bile matrak bir taraf var, yoksa ölürdü insanlar.
İyilik sadece gizli ve masum görünen bir üstünlük bahsetmez iyilik yapana. Aynı zamanda kızma Hakkı da verir. Ve iyi olduğun için hep sen haklısındır.
Güç ancak söz ve eylemin ayrışmadığı durumlarda gerçekleşir. Hannah Arendt
Okumak gürültünün içindeki sesleri ayırt edebilmenize yarayacak. Böylece gürültü, kaçmak istediğiniz bir kakafoni değil, içinde anlamlı seslerin, hatta güzel seslerin de olduğu dev bir senfoniye dönüşecek.
Zamanın en berbat şakası şu: Zaman, ömre eşit. Zamanın geçmesini beklemek ömrün geçmesini beklemek, aslında bir an önce ölmeyi istemek demek.
Arada kalmış bir garip değil miyim; ne ölüyüm ne de diri.
Antigone, Sophokles
Dünya bir aptallık belgeseli gibi bazen; nereden baksan tutarsız Bazen sadece, Dengemi bozmayınız!
Beraber benim cenazemi kaldıracakmışız gibi bir hava!
Dünya, milyonlarca imdat çağrısıyla dolu.
Körlük geri dönülmez bir tercihtir. Görmekse güçle bağlantılıdır.
Arada kalmış bir garip değil miyim;
ne ölüyüm ne de diri.
Kollarında kıyıya vurmuş bir bebeği taşımayan hiç kimse de savaşın mecburiyeti üzerine söylev vermesin.
Biz ne işe yarıyoruz hakikaten? Dijital ateşböcekleri olarak yanıp yanıp sönüp sonra yanıp yanıp sonunda son bir kez sönecek miyiz?
Savaş, kurşunla hayat aldığı gibi kurşunsuz arazide hayatı kemiriyor.
Delilikten mola alarak okumaya, yazmaya geldim.
Tarih, insanlık tarihi boyunca hiçbir zaman doğru insanlardan hesap sormadı, hesabı onlar vermedi.
İnsan sevilmesi en zor şey.
Değerli olan her şey kırılgandır.
Lucebert
Tohuma bile değil / Tohumu atan eline inan.
Mesele tohum atmaktır, dedi, çiçeğin nereden çıkacağını bilemezsin.
Benim bir tek ömrüm var. Onu da böyle hırgür içinde geçiremeyeceğim
Ağır ağır insan olacaksın. Yazdıkça daha çok. Önce bir defter al kendine.
Biz artık kötülüğün geniş bir kitle tarafından kutsandığı bir ülkenin, bir dilin insanlarıyız. Şansımız yaver giderse bir gün hep birlikte bundan utanacağız
Bulanık bir ansın, yoksun belki de.
Bir savaşın içinde herkesin başka bir savaşı vardı.
Bu gezegendeki beceriksizliğimizi kabul edip buradan gidelim mi, yoksa bir kere daha deneyelim mi?
Düşünüyorum da, bir yerden bakıldığında her şey güzel aslında. Sadece senin bildiğin bir yerden ama
Bundan sonra gelecek bütün nesiller biliyor olacak bunu; kendi gülümsemesini taklit etmeyi
Mesele, tohum atmaktır, dedi çiçeğin nereden çıkacağını bilemezsin
Esasında çocuklar affeder hep büyükleri.
Yaşlılar hayattan intikamını gençleri bükerek kalmak ister.
Gürültüde büyüyen bir merhametsizlik var.
Ben gülüyor muyum? Gülmüyorum. Bu gürültüde gülünmüyor. Kahkahanla gölge etme sen de, ağlayanların sesi duyuyorsun. Topla kendini. Çünkü gülmekle ölmek kardeş değildir, alışma sen de.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir