İçeriğe geç

İvan Denisoviç’in Bir Günü Kitap Alıntıları – Aleksandr Soljenitsin

Aleksandr Soljenitsin kitaplarından İvan Denisoviç’in Bir Günü kitap alıntıları sizlerle…

İvan Denisoviç’in Bir Günü Kitap Alıntıları

&“&”

Dualar da şikayet dilekçesi gibidir. Ya yerine ulaşmaz ya da ulaşsa bile ret yanıtıyla geri çevrilir.
Hükümlüler merak edip de saatin kaç olduğuna hiç bakmıyorlardı. Çünkü kalk vuruşuyla kalkar, toplan işaretiyle toplanır, düdükle paydos yapar, kampana çalınca yoklamaya çıkar, oradan da yatmaya giderlerdi. Bu durumda saatin onlara ne gereği vardı?
Şu miğde denen şey hayinin tekiydi, bir gün önceki tokluğunu hiç hatırlamazdı ama gelecek günler için durmadan, durmadan isterdi.
Bir hükümlünün baş düşmanı kimdir? Gene bir hükümlü. Eğer hükümlüler aralarında uyuşmamışlarsa vay başlarına geleceklere!
… dâhi olan zorbanın hoşuna gitsin diye yorum yapmaz!
Fazla sanat, sanat demek değildir. Bu, ekmek yerine, durmadan şeker yemeye benzer.
Sesini yükseltirsen başından belâ
eksik olmazdı.
Doğruydu, insan homurdanmadan katlanmalıydı.
Dikelirsen kırılırdın.
Kolay kazanılan paranın değeri yoktur ve insana
kazanmış olmanın zevkini vermez. Eskiler boşuna
dememişler. «İnsan karşılığını vermediği şeyin
değerini bilmez» diye…
Bir hükümlünün düşünceleri de kendisi gibi kısıtlıydı, dönüp dolaşıp hep aynı şeylere geliyordu. Acaba şiltesine sakladığı ekmeğini bulurlar mıydı?
… insan homurdanmadan zorluklara katlanmasını bilmeliydi. Dikelirsen kırılırdın."
Di huner de ya girîng ne çi"ye, "çawa" ye
Ma ji mirovekî ker, çi dihat hêvîkirin.
Ger mirov dengê xwe bilind bikira, serê wî ji belayê xilas nedibû.
Serma -27 derece bû. Agirê laşê wî +37 derece. Emê bibînin bê kî zora kê dibe.
Ma ji ku wê yên li odeya germ rûnîştî, ji halê yên li ber sermê fêm bikira?
Dîsa jî tu kesî devê xwe venekir û yek peyv nekirin. Ji ber ku peyîvîn bi kêrî tu tiştê nedihat
“Dualar da şikayet dilekçesi gibidir. Ya yerine ulaşmaz ya da ulaşsa bile ret yanıtıyla geri çevrilir.”
“İki işi becerenin on işe birden aklı erer.”
“Doğruydu, insan homurdanmadan zorluklara katlanmasını bilmeliydi. Dikelirsen kırılırdın.”
“Kolay kazanılan paranın bir değeri yoktur, insana kazanmış olmanın zevkini tattırmaz.”
“İş sopaya benzer, sopanın iki ucu vardır. Anlayana yaparsan özenirsin, ama anlamayanlar için göz boyamak çok kolaydır.”
Bir çanak sıcak çorba hükümlülerin geçmişteki, gelecekteki yaşamından, özgürlüğünden daha değerliydi.
İnsanlar için değeri olan bir şeyin Tanrı katında değeri sıfırdır. Öyleyse ruhumuzun kurtuluşu, ruhumuzun kötülüklerden arınması için dua etmeliyiz.
Az dua ettiğiniz, inanmadan, yüreğinizde duymadan dua ettiğiniz için istekleriniz yerine getirilmiyor. İnsan durmadan dua etmeli. Sağlam bir inancınız varsa duanızla dağları yerinden oynatırsınız.
Kolay kazanılan paranın bir değeri yoktur, insana kazanmış olmanın zevkini tattırmaz. Eskiler boşuna, İnsan severek emek vermediği şeyin değerini bilmez" dememişler…
Çalışma kampından mektup göndermek dipsiz kuyuya taş atmak gibiydi. Bütün yazdıkların, seslenişlerin yok olup gidiyordu.
Sabah sabah işbaşı yapmak denen buyruk var ya, bundan daha berbat bir şey yoktur.
İş sopaya benzer, sopanın iki ucu vardır. Anlayana yaparsan özenirsin, ama anlamayanlar için göz boyamak çok kolaydır.
Şu mide denen şey hainin tekiydi, bir gün önceki tokluğunu hiç anımsamazdı, ama gelecek günler için durmadan durmadan daha çoğunu isterdi.
Kafasındaki tek düşünce, bütün bu sıkıntıları bir gün atlatacağıydı. Tanrı ömür verirse kara günlerin hepsinin de üstesinden gelirdi.
Bizim orada Tanrı’nın eski ayı kırpıp kırpıp yıldız yaptığına inanırlar.
Saklamasını bilmek zenginlikten iyidir derler.
Şuhov yıllar boyu atlara yedirdiği yulafı düşündü. Nereden bilsindi, bir gün gelecek, bir avuç yulaf kırmasını özlemle bekleyecek?..
Kilerdekiler çalarlar, mutfaktakiler çalarlardı. Ama çalanların teki bile elini ağır işlere sürmezdi. Kazmanın sapına yapışan sendin ama verilene razı olmaktan başka bir şey gelmezdi elinden.
Sabah sabah işbaşı yapmak denen buyruk var ya, bundan daha berbat bir şey yoktur. Ayaz, karanlık, karınlar aç, koskoca bir günün başlangıcı. İnsanın dili ağırlaşır canı konuşmak istemez.
Ayaz sanki zehirli bir duman gibi çevresini sarmıştı. Soğuk – 27 dereceydi, ateşi ise +37 derece! Bakalım kim kim yenecekti!…
Buranın yasası basitti, işini bitiren hemen giderdi.
Dualar da şikayet dilekçesi gibidir. Ya yerine ulaşmaz ya da ulaşsa bile ret yanıtıyla geri çevrilir.
Şuhov yıllar boyu atlara yedirdiği yulafı düşündü. Nereden bilsindi, bir gün gelecek, bir avuç yulaf kırmasını özlemle bekleyecek?..
Kazmanın sapına yapışan sendin ama verilene razı olmaktan başka bir şey gelmezdi elinden.
Az dua ettiğiniz, inanmadan, içinizde duymadan dua ettiğiniz için istekleriniz yerine gelmiyor. İnsan durmadan dua etmeli. Sağlam bir inancınız varsa duanızla dağları yerinden oynatırsınız.
Dualar da şikâyet dilekçesi gibidir. Ya yerine ulaşmaz ya da ulaşsa bile red cevabıyla geriye çevrilir.
Çünkü iş yapabilmeleri için hükümlülerin sabahlan doyurulmaları gerekiyordu. Akşamları ise uyuyacaklardı nasıl olsa, doymasalar da olurdu.
Bizim orada Tanrı’nın eski ayı kırpıp kırpıp yıldız yaptığına
inanırlar."
Söyle bakalım, Tiyurin, kime hizmet ediyorsun sen?’ dedi. &‘Emekçi
halka!’ karşılığını verdim. Ben bunu söyler söylemez albay birden öfkelenerek yumruğunu masaya vurdu. &‘Ya, demek emekçi halka hizmet ediyorsun, ha! Peki, ulan, sen kimsin,neyin nesisin?’ Sanki tepemden aşağıya kaynar sular döküldü sandım.
Kolay kazanılan paranın değeri yoktur, insana kazanmış
olmanın zevkini vermez. Eskiler boşuna dememişler. İnsan karşılığını vermediği şeyin değerini bilmez" diye…
İstemem, hiç biriniz bir caninin, bir hırsızın, başkasına zarar
veren, başkasının hakkına göz diken bir insanın çekeceği azabı çekmesin.
Bütün akıl ve iradesinin sadece tek bir şey üzerinde toplandığı belliydi : Umutsuzluğa düşmemek, vazgeçmemek.
Mal denen şeye kendi varlığımız ya da halkın varlığı gibi tuhaf bir ad koymuşuz. Üstelik varlığını kaybetmek insanlar arasında ayıp ve budalalık sayılmış.
Dünyada iki sır vardır, kızım, biri nasıl doğduğumuz, öteki de ne zaman öleceğimiz…
Günlük yaşayışın anlamını yalnız yemede, içmede bulunmadığını hayat bana öğrettiği için buna çoktan razı olmuştum. Matriyona’nın yuvarlak yüzündeki gülümseme benim için daha değerliydi.
Yazmak dipsiz bir kuyuya taş atmak gibiydi. Taş batar ve bir ses gelmezdi geriye.
Haydi haydi sıvazla bakalım üstümü gönlün çektiği kadar! Ruhumdan başka bir şey yok, göğüs kafesimin içinde.
Çünkü insanlar için değeri olan bir şeyin Tanrı katında değeri sıfırdır.
Bir çanak çorba hükümlülere geçmişteki ve gelecekteki yaşamından, özgürlüğünden daha değerliydi.
İnsan karşılığını vermediği şeyin değerini bilmez.
Gammazlayanlarda yanılıyordu işte. Onlar kamp hayatını başarı ile sürdüren kişilerdi. Çünkü burada herkes, postunu başkalarının postunu satarak kurtarmaya çalışırdı.
Bir hükümlünün düşünceleri de kendisi gibi kısıtlıydı, dönüp dolaşıp hep aynı şeylere geliyordu."
Kolay kazanılan paranın değeri yoktur, insana kazanmış olmanın zevkini vermez. Eskiler boşuna dememişler. Insan karşılığını vermediği şeyin değerini bilemez."
Sıcak odada oturan, üşüyenin durumundan ne anlayacaktı?
Dualar da şikayet dilekçesi gibidir. Ya yerine ulaşmaz ya da ulaşsa bile ret yanıtıyla geri çevrilir.
Kolay kazanılan paranın bir değeri yoktur, insana kazanmış olmanın zevkini tattırmaz.
İnsan severek emek vermediği şeyin değerini bilmez.
göremediğimiz bir şeyin yerinde durup durmadığını nerden anlayacağız ?
Sonuç olarak söylenecek şudur ki, ne kadar dua edersen et bizim çalışma kampındaki ceza süresinden bir bölümünü
bile eksiltemezsin. Ve sabah kalk kampanasından akşam yat kampanasına kadar kıçını rahat bir yere koyamazsın."
Işte o anda &‘Ey, Ulu Tanrim! Sen gene göklerde, yerindesin!’ dedim. Yalnız ey Tanrım, çok sabırlısın. Durursun durursun ama en sonunda tekmeyi savurursun!
Hükümlüler merak edip saatin kaç olduğuna hiç bakmıyorlardı. Çünkü kalk vuruşuyla kalkar, toplan işaretiyle toplanır, düdükle paydos yapar, kampana çalınca yoklamaya çıkar, oradan da yatmaya giderlerdi. Bu durumda saatin onlara ne gereği vardı?
Saklamasını bilmek zenginlikten iyidir.
Yoksa güneş de mi duruşunu kanunlara göre ayarlayacaktı?
Sıcak odada oturan, üşüyenin halinden ne anlayacaktı?
Şu mide denen şey hainin tekiydi, bir gün önceki tokluğunu hiç anımsamazdı ama gelecek günler için durmadan, durmadan daha çoğunu isterdi.
Fakat beş gün çalışmanın karşılığı olarak dört gün yemek yemek, aslında çok kafa yorulacak bir konudur.
Kolay kazanılan paranın bir değeri yoktur, insana kazanmış olmanın zevkini tattırmaz.
“Alyoşka, sakın benim Tanrı’ya karşı olduğumu sanma,” dedi. “ Tanrı’ya inancım tamdır. Yallnızca cennete, cehenneme inanmıyorum ben. İnsanları aptal yerine koyup onlara öbür dünyada cennete ya da cehenneme gideceklerini söylemek bence saçmalığın en büyüğü.”
Sopa yemiş köpeğe kırbacı bir kere gösterin yeter!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir