Jean-Jacques Rousseau kitaplarından İtiraflar ll kitap alıntıları sizlerle…
İtiraflar ll Kitap Alıntıları
.
Tutkularım beni yaşattı ve tutkularım beni öldürdü.
Hangi tutkular diyeceğiz.
Hiçbir şey ! Dünyanın en çocukça şeyleri
.
Dikkatlice okunması gereken bir yazarın birkaç sayfasını okuduğumda aklım ondan uzaklaşıyor ve bulutlarda kayboluyor.
.
Marion sadece güzel değildi. Dağlardan başka kimsenin bulamayacağı taze bir teni vardı ve öyle tatlı ve mütevazı bir havası vardı ki, onu sevmek için sadece görmek yetiyordu.
.
İnsan sadece yaşamak için düşünürken, asil düşünmek çok zordur.
Büyük gerçekleri dile getirebilmek ve buna cesaret edebilmek için, başarıya bağımlı olunmamalıdır.
.
Bana göre aylaklık, toplumun belası kadar yalnızlığın belasıdır.
Hiçbir şey zihni daha fazla daraltamaz, hiçbir şey daha fazla hiçlik, paket raporları, tacizler, yalanlar doğurmaz, bir odada sonsuza kadar kapalı kalmaktan, herhangi bir iş için sürekli gevezelik etme ihtiyacına indirgenir.
.
Haksız yere ezilen zayıflar adına uygun bir zamanda yapılan bir cesaret eyleminden daha güçlü bir etki bırakan hiçbir şey bilmiyorum.
.
Sanki kalbim ve beynim aynı kişiye ait değilmiş gibi. Duygular şimşekten daha hızlı gelir ve ruhumu doldurur, ama bana aydınlanma getirmezler; beni yakıyorlar ve gözümü kamaştırıyorlar.
.
Vazife ve fazilet için yapılan fedakarlıklar, yapılması acı verici olsa da, kalplerin derinliklerinde bıraktıkları tatlı hatıralarla karşılığını fazlasıyla alırlar.
Yapılmaması gereken şeyleri yaptığım pek nadirdir; gel gör ki yapılması gerekenleri yaptığım daha da nadir.
Bu dünyada her şey talihe bakar ve galiba bahtsızın gösterdiği cesaret de suç oluyor.
Sen de mi Diderot, hayırsız dost!
Dostlarının seçiminde aldanmış olmak eğer bir talihsizlikse, bu kadar tatlı bir hatadan uyanmanın bahtsızlığı da ondan daha az acı değildir.
Eğer insan acısından ölseydi, ben bugün hayatta kalmazdım.
Düşüne taşına yazacağınız mektup bu imiş demek! Size geri gönderiyorum, bana ait değildir o. Benimkini ise bütün cihana gösterebilir ve benden açıkça nefret edebilirsiniz; böylece sahteliklerinizden biri eksilmiş olur (1 Kasım 1757).
Birbirimizin gözünde öylesine yükselmiştik ki, kolay kolay kendimizi çirkinleştiremezdik. Pahası bu kadar yüksek olan bir değeri kaybetmeyi göze almak için, insanın hiçbir değere lâyık olmaması gerekirdi; suç işlememize engel olan da yine, suç işlememize sebep olabilecek o duyguların kudreti idi.
Kin yüreğimde tutunamaz.
Ancak kötüler yalnız kalır. Bana öyle gelir ki iltibaslı bir sözdür bu ve iki mâna taşır. Birinci mânasıyla çok doğru, ikincisiyle çok yanlıştır. Yalnız olmak isteyen ve yalnız yaşayan bir kimsenin başkasına kötülük etmek istemesi ve edebilmesi mümkün olmadığına göre, bu kimsenin de kötü olması mümkün değildir. Şu halde bu cümlenin, fikir olarak, yorumlanması gerekirdi; hele bir yazarın, bu cümleyi yazdığı sırada, inziva köşesine çekilmiş bir dostu olursa, bunu yapması şarttır. Bu yazıyı yayımladığı sırada bu dostu unutmuş olmasını, ya da, eğer hatırlamış ise, umumi kaidede şerefli ve haklı bir istisna yapmamış olmasını incitici ve ayıp bir hareket saydım.
Ona kucağını açan gönüllere hemen içini döktüveren yüreğim, hile ve düzenbazlık karşısında kapanır.
Mektubunuz beni korkutuyor, biliyor musunuz? Ne demek istiyor bu mektup? Yirmi beş kereden fazla okudum onu. Doğrusunu söyleyim, hiçbir şey anlamadım.
Kadınların hepsi, öfkelerini gizleme sanatını bilirler, hele iyice öfkelenmişlerse.
Ah, gerçek aşkı duymakta bu kadar geciktim ama gönlüm ve duyularım aşka bu gecikmenin cezasını bol bol ödediler. Paylaşılmayan bir sevgi bile insanı bu hale getirirse, ya bizi seven bir sevgilinin yanında duyacağımız heyecanlar ne olmalı acaba?
Sevmenin ve bunu söyleyebilmenin saadeti içinde dünyanın en tatlı hayatını sürebilirdim.
Aşkın bulaşıcı kudreti idi bu! Onu dinlerken, yanında bulunduğumu hissederken, hiç kimsenin yanında duymadığım nefis bir ürperme sarıyordu beni. O anlattıkça, ben coşuyordum. Anlattıkları beni ilgilendirdiği için böyle heyecanlandığımı sanıyordum. Bu zehirli içkiyi uzun yudumlarla tatlı tatlı içiyor ve henüz acılığını duymuyordum.
Bu türlü maskaralıklardan hiç hoşlanmam ya, ama ondaki romanesk hava sardı beni. Bu seferki aşktı. Bütün hayatımın ilk ve son aşkı olacaktır bu.
Tanrıya inanır gibi görünen Voltaire, aslında şeytandan başkasına inanmamıştır; çünkü onun Tanrı diye inandığı, bir şer vasıtasıdır ve ancak kötülük etmekten hoşlanır.
Böyle taşkın bir ruhta yaradılmış, yaşamanın sevmek olduğuna inanmış olan ben, nasıl oluyordu da o güne kadar sade benim olan bir dost, gerçek bir dost edinememiştim, ben ki bu türlü dost olabilecek bir insandım? Bunca ateşli duygularım, aşk hamuru ile yoğurulmuş bir kalbim olsun da o kalb bir kerecik bile belirli bir kişinin aşkiyle tutuşmasın, nasıl olurdu bu? Sevmek ihtiyacı ile yanıp da bu ihtiyacı bir gün bile gönlümce gideremeden ihtiyarlığın kapılarına dayandığımı görüyor, yaşamadan öleceğimi hissediyordum.
Daha iyi bir hayat düşünemediğim için halim bütün bütün acıklı idi. En candan sevgilerimi, gönlümce seçtiğim bir tek kişi üzerinde toplamıştım; bu insan beni aynı duygularla seviyordu; hayatımız rahatlık, hattâ diyebilirim ki bolluk içinde geçiyordu. Oysa onun yanında iken de, ondan uzakken de, içimden gizli bir üzüntü eksik olmuyordu. O, kollarımın arasında iken de hasretini duyuyordum.
Eksikliğini duyduğum şeyler, elimde olanların da tadını çıkarmama engel oluyordu. Mutlulukta olsun, hazlarda olsun, ya hep ya hiç taraflısı idim.
Zevk insanın iradesine bağlı bir şey değildir. Yüreğinden emindim, bu da bana yetiyordu. Benim hoşlandığım şeylerden o da hoşlandıkça zevkimi onunla paylaşıyordum; yoksa onun hoşnutluğunu kendiminkine tercih ediyordum.
On iki yıllık bir beraberlik artık söze yer bırakmıyordu; birbirimizin içini dışını biliyorduk, öğrenecek bir şeyimiz kalmamıştı. Geriye dedikodu, çekiştirme ve açık saçık sözler kalıyordu. Kafası işleyen bir kimse ile yaşamanın değerini insan ancak yalnızlıkta anlıyor.
İnsan sevdiğinden bir şeyini saklayınca, artık başka şeylerini saklamaktan da çekinmez.
Kalbinin her köşesini açtı bana.
Bundan sonra günü gününe yaşamaya karar verdim; aslında hayatın uğraşıp didinmeğe değer tamah edilecek bir tarafını da görmüyordum.
İnsan gönlünün mutluluğa karşı duyduğu susuzluk hiç dinmiyor.
Son derece zayıf ve beyazdı; göğsü elimin üstü gibi dümdüzdü: sade bu kusuru hislerimi buz gibi soğutmağa yeterdi. Göğüsleri olmıyan bir kadına ne gönlüm, ne duygularımla kadın gözüyle bakmamışımdır. Bundan başka da söylenmesi faydasız birtakım sebepler yüzünden meclisinde hiç kadınlık tarafı aklıma gelmemiştir.
Yazara kimsenin aldırdığı yoktu, asıl mahvetmek istedikleri Jean-Jacques idi. Yazılarıma buldukları en büyük suç, beni şöhrete ulaştırabilmesiydi. Gelecek hakkında söz söylemeyelim. Benim için henüz gizli kalan bu sır, ilerde okuyucularımın gözlerinde aydınlanacak mı, bilemem.
Yok, yok, dün de bugün de şunu hissetmişimdir ki yazarlık, bir meslek halini almadıkça saygı görür, alkışlanır. İnsan, hayatını kazanma kaygısı ile düşünmeğe kalkarsa, yüce düşüncelere ulaşamaz kolay kolay. Büyük gerçekler söyleyebilmek, böyle bir şeyi göze alabilmek için başarıya bel bağlamamak gerekir.
Kırlarda, tek başına yaşamak için yaradılmış bir adamdım ben; başka yerde mutluluk olamazdı benim için.
Bu vesile ile şunu hissettim ki, kendileri takdir ve saygıya lâyık olan kişilerin takdirini kazanmak, insanın ruhunda şöhret hırsının verdiğinden daha yüce ve daha tatlı bir haz yaratıyor.
Bu vesile ile şunu hissettim ki, kendileri takdir ve saygıya lâyık olan kişilerin takdirini kazanmak, insanın ruhunda şöhret hırsının verdiğinden daha yüce ve daha tatlı bir haz yaratıyor.
Zayıfın kuvvetliye karşı bu türlü bir davranışına hırsızlık derler, ama bunu kuvvetli zayıfa karşı yaptı mı, olsa olsa, başkasının malının üstüne oturmak derler.
En büyük kusurum, tatlı dile dayanamam: hayatta başıma ne geldiyse bu yüzden gelmiştir.
Bir gün dedim ki ona: Grimm, beni arayıp sorduğunuz yok; kusurunuza bakmıyorum. Gürültülü başarıların ilk sarhoşluğu geçip de o hayatın boşluğunu hissettiğiniz zaman bana döneceğinizi umarım; beni daima olduğumca bulacaksınız.
Halkın bilmediği bir adam olarak yaşadığım sürece her tanıyan sevdi beni, bir tek düşmanım yoktu. Fakat bir adım olduğu gün, bir tek dostum kalmadı.
İstediğim sevgiden başka bir şey değildir; benden esirgenen tek şey de odur. Nankör, sana hiçbir hizmette bulunmadım, ama seni sevdim.
Fakat onlar benim kalbimi hep kendi kalplerine göre yargıladılar.
O mort! Viens terminer les malheurs de ma vie.
Sevdiklerinin duyguları insanın kafasını da gönlünü de besler, başkalarından fikir almaya pek yer kalmaz.
Sevgi, saygı, açık yüreklilik zaferimi sağladı. Sevgiye susamış, tertemiz bir yüreği vardı; onun için hiç cüret göstermeden murada erdim.
Birine bağlanmanın mahzurlarını anladığım için bir daha böyle bir duruma düşmemeye kendi kendime söz verdim.
Kendimi hesaba katmazsam, ömrümde onun hoşgörüsünde başka bir insan tanımadım.
Başıma gelenleri kolay unuturum, ama hatalarımı unutamam, hele güzel duygularımı hiç.
görünüşte mutluydum ancak üzerinde azıcık düşününce bunu ispatlayan ve beni tatmin edebilecek tek bir duygum bile olmadığı ortadaydı. ne kendimden ne de başkalarından hiçbir zaman tam manasıyla memnun olamıyordum. dünyanın hengamesinden serseme dönüyor, yalnızlıktansa sıkılıyordum. durmaksızın yer değiştirme ihtiyacı hissediyor ve hiçbir yerde mutlu olamıyordum. halbuki insanlar beni hoş karşılıyor, güler yüz gösteriyor, iyi ağırlıyorlardı ve onlar tarafından kabul görüyordum. ne düşmanım, ne kötülüğümü isteyen, ne de beni kıskanan biri vardı. yalnızca gönlümü hoş tutmaya çalıştıklarından , ben de sık sık birçok insanı sevindirme zevkine sahip olabiliyordum. ne malım, ne mülküm, ne mevkiim, ne de yandaşlarım vardı ve bilinen herhangi bir gelişmiş yeteneğim olmadığı halde, bu durumun bana sağladığı avantajların keyfini çıkarıyordum. hiç kimsenin, kaderini benimkiyle değiştirmek isteyeceğini zannetmiyordum. o halde mutlu olmak için neyim eksikti? onu bilemiyorum ama bir bildiğim varsa, o da mutlu olmadığımdı.
Yaşamanın değerini insan ancak yalnızlıkta anlıyor.
Her fikir ayrılığına hemen bir suç damgası vuruveren bu insanlar,düştüğüm belâlarda: ”sen bunu hak ettin! ” dedirtmemek için,hayatımda ne tedbirlere başvurduğumu bir bilselerdi,pek şaşarlardı.
Öte yandan,tembeldim,ama canım isteyince çalışkan olabiliyordum;benimki,bir haytanın tembelliğinden ziyade,keyfince çalışmayı seven bağımsız bir insanın tembelliği idi.
Akla ve ahlaka uygun bir din anlayışı, vicdanlar üzerindeki her türlü egemenliği ortadan kaldırır ve bu egemenliği elinde bulunduran insanlara hareket imkanı bırakmazdı.
Bütün kadınlar öfkelerini gizleme sanatını çok iyi bilirler, hele iyice öfkelenirlerse. 🙂
Bir bedende iki ruh istiyordum ben, başka türlü içimdeki boşluk dolmuyordu.
Düzenbazların laneti dürüst insanların şerefidir.
Kendisine güveneceğim yegâne sağlam rehberim; hayatımın akışını belirleyen duygular ve onların sebep ya da sonucu olan olaylar zinciri.
Bir insanın karakterini tanımanın en iyi yolu ne tip kişileri sevdiğine bakmaktır.
Bir insan hem sihirli bir alem kurup, hem de kendisini körü körüne o sihrin etkisine bırakamaz. İradesi dışında tesirine kapılmak istediği şeyin kendi iradesiyle vücut bulmuş olduğunu unutamaz
Her zaman şunu duyumsamış ve söylemişimdir: Gerçek zevkler anlatılamaz.
Yalnızca para için oynayan bir kalemden sağlam ve yüce bir şey çıkmaz.
”Ey, sürekli tabiattan yakınan akılsızlar! Biliniz ki başınıza ne geliyorsa yaptıklarınız yüzünden geliyor. ”
kendini bilen bir insan için yenilmesi gereken kökleşmiş arzulara karşı koymak,- bu arzuların kaynaklarına varılabildiği müddetçe- onlaro o kaynaklarda önlemekten, değiştirmekten daha zahmetli bir iş yoktur. Arzuların saldırısına uğrayan bir kişi, kuvvetli bulunduğu bir anında onlara karşı koyabilir ama zayıf bulunduğu başka bir anda yenik düşer.
İki kadının gizlisi oldu mu, omuz omuza savaşmaktan hoşlanırlar.
Yazarlık, bir meslek haline gelmediği müddetçe saygı görür, alkışlanır. İnsan hayatını kazanma kaygısıyla düşünmeye çalışırsa yüce fikirlere ulaşamaz kolay kolay. Yüce gerçekleri söyleyebilmek, buna cesaret edebilmek için başarıya bel bağlamamak gerekir.
Söze katılıyorum, fakat yazarın kendisi bu düşüncesini ne derece hayatında uygulayabilmiş? Yazarın cesur yazdığı doğru, ama meslek haline getirme ve buradan geçimini sağlama konusu biraz şüpheli.
Önüne geçilemeyen bir duruma katlanmayı bir meziyet gibi göstermek çok kolay, ama bir o kadar da ustalık isteyen bir iştir.
Bütün kadınlar öfkelerini gizleme sanatını çok iyi bilirler, hele iyice öfkelenirlerse.
Rousseau böyle bir tespitte bulunmuş, ama herkes aynı fikirde mi? Sizlerin bu söze ilişkin yorumunu merak ediyorum.
Namuslu kimselerin her davranışı düzenbazları kuşkulandırır.