İhsan Süreyya Sırma kitaplarından İslami Tebliğin Medine Dönemi ve Cihad kitap alıntıları sizlerle…
İslami Tebliğin Medine Dönemi ve Cihad Kitap Alıntıları
Cihad: İslamı, Allah”ın istediği şekil yaşamaktır
La ilahe illallah deyin, İran ve Bizans’ın sarayları yıkılacak.
Ben Allah yolunda öldürülmeyi, sonra dirilip tekrar öldürülmeyi, sonra dirilip tekrar öldürülmeyi, sonra dirilip tekrar öldürülmeyi ve bunun hep böyle devam etmesini isterdim.
Resulullah (sav) her seferinde “Hakk geldi, batıl yok oldu; batıl yok olmaya mahkumdur.” ayetini okuyarak teker teker put heykellerini ve büstlerini parçalayarak Mekke’yi kurtardı bu sömürü aletlerinden..
Hz. Peygamber (sav)’in, Medine’ye hicretini müteakip, cami inşaatı ve Mekke’den Medine’ye hicret etmiş olan Müslümanlarla, Medineli Müslümanları birbirlerine kardeş yaptıktan sonra ele aldığı üçüncü mesele, Medine’de İslam Devleti’nin kuruluşudur.
Hicret ilahi emirler doğrultusunda oluşturulacak yeni bir hayat tarzı için yapılacak olan atak ve fetih için bir gerilmedir konsantre olmadır. Hicret Müslümanlara dinlerine göre yaşama hakkı tanımayan müşriklere karşı bir mücadele ve hedefe varabilmek için bir varolma sürecidir.
Beli’r Refikul Alâ
Hayır, ben büyük Dost’u istiyorum
ya zafer ya şehadet!
Allahu Ekber, huribet Hayber!
‘Allahu Ekber, yıkıldı hayber’
Bütün tağutî sitemler, şeytanın iğvasıyla idare edildiklerinden, hiç yıkılmayacaklarını sanırlar. Bir gün, Hak geldi, bâtıl yıkıldı; çünkü bâtıl yıkılmaya mahkumdur * ayetinin hükmüyle karşılaşacaklarını hiç ama hiç düşünmezler.
Kafirlere İslam’ı tebliğ etmek için yapılan savaşlar cihad olduğu gibi : namazı gerektiği gibi kılmak, oruç tutmak, hırsızın elini kesmek, zina yapan erkek ve kadınları cezalandırmak, put heykellerine saygı göstermemek, tapmamak vs. de birer cihad’dır.
İslam yanlış anlatılınca, yanlış öğrenilir ve ‘yanlış Müslümanlar’ kaplar ortalığı
”Kur’an’ın ahlak ve faziletine evet, cihadına hayır ” diyen alafranga kağıt Müslümanlar türemeye başlar ortalıkta.Bunların her biri birer mufti kesilir Müslümanlara karşı. Ve bunun sonucu, Kur’an’a yabancı, Resulallah (s. a. s)’den habersiz, Allah’a bigane bir toplum ortaya çıkar karşımıza.
Hz. Muhammed (s. a. s)’in Mekke’deki küçük mü’min grubu, hicrettten sonra onun cihad ordusu oluverdi. Bir ellerinde Kur’an, öbüründe kılıç, islam’ı yayıyorlardı.
Savaş o kadar kızıştı ki, Müslüman askerlerinin birkaç müşrik çocuğunu da öldürdükleri haberi Resulallah (s. a. s)’e ulaştı. Bunun üzerine Resulallah (s. a. s), derhal haber göndererek, çocukların ve kadınların öldürülmemelerini emretti. Sahabeden Useyd b. Hudayr’ın,
– Ya Resulallah ! Bunlar müşrik çocukları değil mi, ne zararı var ? şeklinde konuşması üzerine, Hz. Peygamber (s. a. s) şu sertcevabı verdi:
– Sizin en seçkinleriniz de müşrik çocukları değil midir ?
Hakk geldi, batıl yok oldu; batıl, yok olmaya mahkumdur.
Hz. Muhammed ( s. a. s )
Mekkeli müşrikler, Kabe’nin etrafına 360 tane put heykeli koymuşlardı. Hem Kabe’ye Allah’ın evi diyorlar, hem de Allah’ın evi dedikleri yeri başkasına ait put heykelleri, büstleri ile donatıyorlardı. Şirk buydu işte! Onlar Allah’ı inkar etmiyorlardı. Onla, Allah’ı tanıdıkları gibi, putlaştırdıkları bazı kimselerin heykellerini büstlerini yaparak, onların kanunlarına göre hayatlarını tanzim ettiklerinden müşriktiler. Allah’a inandıkları halde, o’nun kanunlarıyla değil, putlaştırdıkları kimselerin yaptıkları kanunlarına tabi oldukları için müşriktiler onlar!
Bu ne savaştı ya Rabbi! Yüz bine karşı üç bin! Çılgın bir kartala karşı kanarya! Küfre karşı iman, emperyalizme karşı İslam! Ezenlere karşı, ezilenleri kurtaranlar, işkencelere karşı kurtarıcılar!
Ne varki, mücadele kolay değildi. Dünya emperyalizmlerinin hiç bir, yanlarında binlerce kurban götürmeden çökmemişti. Kanun’du bu! Kanarya, yavrusunun kurtuluşu için ölmeliydi gerekirse ve ölüyordu da!
Hz. Muhammed ( s. a. s ) şöyle ferman buyuruyor :
– Zulüm asla devam etmez!
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Tekbir! Müslümanların silahı! Hiç bir kılıcın, hiç bir silahın, hiç bir fantom ya da mirage uçağının durduramadığı, karşı koyamadığı kuvvet! İlahi davanın sembolü, cihadın tek silahı. Tağutları durduran, dünya müstekbirlerine kan kusturan, Allah düşmanlarını kahreden mümin silahı! Yeter ki tekbir getiren, tekbire inanan ve onun gereklerini yerine yetiren biri olsun!
Ya Resulullah!
Senin; canınla, malınla yaptığın mücadeleyi kelimelerle ifade etmekten bile aciz olan bizlere “ümmetim” diyecek misin hesap gününde, Allah’ın huzurunda ?
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Tekbir!.. Müslümanların silahı! Hiçbir kılıcın hiçbir silahın hiçbir fantom ya da mirage uçağının durduramadığı,karşı koyamadığı kuvvet! İlahi davanın sembolü,cihadın tek silahı.Tağutları durduran,dünya müstekbirlerine kan kusturan,Allah düşmanlarını kahreden mümin silahı! Yeter ki tekbir getiren,tekbire inanan ve onun gereklerini yerine getiren biri olsun!
Basın denen şey, öyle güçlüdür ki, binlerce ordunun yapamadığını bir gazete yapar. Bir ülkeye müstehcen basın ve neşriyat hakim oldu mu, binlerce ahlakçı ve mücahit, kurtaramaz ahlaksızlığa dağılmış olan gençliğini. Müstehcen neşriyat, dünya emperyalizminin ve siyonizmin yeni silahından başka bir şey değildir.
Biliniz ki Cennet kılıçların gölgesi altındadır.
Mekkeliler galip gelmiş, dönüş hazırlıkları yapıyorlardı. Fakat Hz. Peygamber (s.a.s), onların Medine’yi yağmalamalarından korkuyordu. Onun için Sahabe’den Sa’d b. Ebi Vakkâs’ı göndererek, Mekkelilerin develere mi, atlara mı bindiklerini öğrenmek istedi. Mekkelilerin develere bindiğini öğrenince, onlar Medine’ye değil, Mekke’ye dönüyorlar. Çünkü Medine’ye gidecek olsalardı, develere değil, atlara binerlerdi” dedi. Gerçekten de müşrik ordusu, Medine’ye değil, Mekke’ye döndü.
Günümüzdeki modern basın araçları çıkmadan önce, basın görevini, ağzı laf yapan şairler ya da hatipler üstleniyorlardı. Milâdî 7. yüzyıl Arabistanı’nda da basının durumu bu şekildeydi. Yâni basını yürütenler, şairlerdi. Onlar oluşturuyordu kamuoyunu. Her milletin şairleri, kendi menfaat ve duygularını dile getiriyordu.
Medine’de bulunan Yahudi şairleri (gazetecileri) ise, Yahudi odaklarının emrine girmiş, İslâm aleyhinde, Hz. Muhammed (s.a.s) aleyhinde, Müslüman kadınları aleyhinde şiirler söylüyor, başka bir deyişle, makale yazıyor, basın toplantıları düzenliyorlardı.
Asma binti Mervân, bu şekilde İslam aleyhinde şiir söyleyip, kamuoyunu Müslümanlar aleyhine çevirmeye çalışan, iffetsiz bir kadın şairdi. Hz. Peygamber (s.a.s), İslam Dini ve Müslümanlarla alay ediyor, Resûlullah (s.a.s)’a hakaret edip rahatsız ediyordu. Başka bir deyişle bu kadın, Müslümanlara fiilen savaş açmıştı.
Bundan dolayıdır ki, bir sahabi, onun bu düşmanlığına dayanamadı ve o da ona savaş açtı ve Resûlullah (s.a.s) Bedir savaşında iken, bu şaire kadını öldürerek, Müslümanları onun zehir saçan dilinden kurtardı (Hicrî 2. sene ramazan ayı).Bu İslam düşmanı gazeteciyi öldüren Umeyr adındaki sahabi için, Allah’ın Resûlü şöyle buyurdu: Allah’a ve Resûlüne, giyaben yardım eden birisini görmek istiyorsanız, Umeyr b. Adî’ye bakın.
Resûlullah (s.a.s) Mekke ordusunun sayısını sorunca onlar, kesin bir rakam bilmediklerini, ancak sayılarının çok olduğunu söylediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s) onlara şu ilginç soruyu sordu:
– Günde kaç deve kesiyorlar? Mekkeli askerler şu cevabı verdi: :
– Bazı günler dokuz, bazı günler de on deve kesiyorlar. Resûlullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
-O halde sayıları 900 ilâ 1000 arasındadır. Nitekim Mekke ordusunun asker sayısı 1000 kadardı.
Ölüm umurumda değil, Müslüman olayım yeter!..
Ve Allah’a giden yolum, nereden geçerse geçsin
Değiştirilmiş İncil’de bulunan, biri sağ yanağına vurursa, solu çevir, ona da bir tane vursun ” inancı İslam’da yoktur. ” Birisi sana haksız yere vurduysa, sen de, aynı şekilde ona vuracaksın ” inancı vardır. Meğerki hakkından vazgeçerek, karşındakini affetsen
İmam Şafii ile İmam Ahmed ‘in arasında ictihad farkları vardı amma düşmanlık yoktu.
Cihâd, Allah’ın istediği gibi yaşamanın mücadelesini vermektir.
Ey mü’minler, Arap’ın, Arap olmayana; Arap olmayanın da Arap’a hiç bir üstünlüğü yoktur! Üstünlük, ancak, Allaha davasına bağlılıktadır.
Günümüzdeki modern basın araçları çıkmadan önce, basın görevini, ağzı laf yapan şairler ya da hatipler üstleniyorlardı. Milâdî 7. yüzyıl Arabistanı’nda da basının durumu bu şekildeydi. Yâni basını yürütenler, şairlerdi. Onlar oluşturuyordu kamuoyunu. Her milletin şairleri, kendi menfaat ve duygularını dile getiriyordu.
Medine’de bulunan Yahudi şairleri (gazetecileri) ise, Yahudi odaklarının emrine girmiş, İslâm aleyhinde, Hz. Muhammed (s.a.s) aleyhinde, Müslüman kadınları aleyhinde şiirler söylüyor, başka bir deyişle, makale yazıyor, basın toplantıları düzenliyorlardı.
Asma binti Mervân, bu şekilde İslam aleyhinde şiir söyleyip, kamuoyunu Müslümanlar aleyhine çevirmeye çalışan, iffetsiz bir kadın şairdi. Hz. Peygamber (s.a.s), İslam Dini ve Müslümanlarla alay ediyor, Resûlullah (s.a.s)’a hakaret edip rahatsız ediyordu. Başka bir deyişle bu kadın, Müslümanlara fiilen savaş açmıştı.
Bundan dolayıdır ki, bir sahabi, onun bu düşmanlığına dayanamadı ve o da ona savaş açtı ve Resûlullah (s.a.s) Bedir savaşında iken, bu şaire kadını öldürerek, Müslümanları onun zehir saçan dilinden kurtardı (Hicrî 2. sene ramazan ayı).Bu İslam düşmanı gazeteciyi öldüren Umeyr adındaki sahabi için, Allah’ın Resûlü şöyle buyurdu: Allah’a ve Resûlüne, giyaben yardım eden birisini görmek istiyorsanız, Umeyr b. Adî’ye bakın.