İçeriğe geç

İslam Ne Değildir Kitap Alıntıları – Emre Dorman

Emre Dorman kitaplarından İslam Ne Değildir kitap alıntıları sizlerle…

İslam Ne Değildir Kitap Alıntıları

“Bize, din yolu pek daraldı. Ne kadar lanetlenmiş varsa din-
dar kesildi… Eğer çağımızda İslam yaşıyorsa, Kuran hâlâ yaşadığı içindir. Biz hepimiz toprağız Kuran ise gönüldür. Kuran’a bağlan ki, o, Allah’ın ipidir. Eğer inciler bu ipe dizilirse
incidir. Yoksa dağılmış bir toz parçasıdır.
Allah var ve bizi yaratmıştır dememize rağmen sanki O yokmuş gibi davranmamız ciddi bir çelişki oluşturmaktadır.
Din son derece hassas ve niyetli bozuk kişilerin elinde kötü kullanılmaya açık bir konudur. Çünkü insanların çoğunluğu gerektiği gibi akıllarını kullanmamakta, gerektiği gibi düşünüp
sorgulamamakta, karşılaştığı iddialar ile ilgili Kuran’dan delil
arama ya da delil isteme zahmetine girmemekte ve bir Müslüman’a yakışmayacak biçimde kulaktan dolma ya da çoğunluk tarafından benimsenip itibar gören iddia ve kabullerin peşine takılmaktadır.
İSLAM NE DEĞİLDİR.
1. İslam, İnsanın Aklı, Vicdanı ve Doğası ile Çatışan Bir Din Değildir
2. İslam, Yaşanılması Zor Bir Din Değildir.
3. İslam, Reform İhtiyacı Olan Bir Din Değildir.
4. İslam, Belirli Bir Dönem İçin İndirilmiş ya da
Çağın Gerisinde Bir Din Değildir.
5. İslam, Müslümanlar Üzerinden Yargılanacak Bir Din Değildir.
6. İslam, Çoğunluğu, Hakikat İçin Ölçü Alan Bir Din Değildir.
7. İslam, Bazı Şartlar ve İbadetlerle Sınırlı Bir Din Değildir.
8. İslam, Anlaşılması Zor, İlkesiz ve Belirsiz Bir Din Değildir.
9. İslam, Eksik Bırakılmış ya da Tamamlanması Gereken Bir Din Değildir.
10. İslam, Peygamber Merkezli Bir Din Olmadığı Gibi Peygambersiz
Bir Din de Değildir.
11. İslam, Rivayet Dini Değildir.
12. İslam, Birilerinin Sahiplik İddiasında Bulunacağı Bir Din Değildir.
13. İslam, Haksızlık ve Zulüm Karşısında Etkisiz ve Sessiz Kalacak Bir Din Değildir.
14. İslam, Savaş ve Düşmanlık Dini Değildir .
15. İslam, Yeryüzündeki Savaş ve Kargaşanın Sebebi Değildir.
16. İslam, Baskı ve Zorbalık Dini Değildir.
17. İslam, Korkulacak Bir Din Değildir.
18. İslam, Sevgisizlik ve Merhametsizlik Dini Değildir.
19. İslam, Kabalık, Saygısızlık, Kibir ve Nezaketsizlik Dini Değildir.
20. İslam, Haksızlık ve Duyarsızlık Dini Değildir.
21. İslam, İnsanın Özgür İradesini Yok Sayan Kaderci Bir Din Değildir.
22. İslam, Allah ile Kul Arasında Aracıların Olduğu Bir Din Değildir.
23. İslam, Kuran Vahyi ile Tamamlanmıştır. Kuran’dan Sonra Başka Vahiy
Gelecek Değildir.
24. İslam, Gizemli, Sırlı, Gerçek Dışı, Evliyalar ve Kerâmetler Dini Değildir.
25. İslam, Sahtelik, Şekilcilik, Gösteriş ve Taklit Dini Değildir.
26. İslam, Hikâye ve Kıssacılık Dini Değildir..
27. İslam, Ruhban (Din Adamı) Sınıfının Olduğu Bir Din Değildir.
28. İslam, Cemaat, Tarikat ve Şeyhler Dini Değildir.
29. İslam, Siyasete ya da Güce Alet Edilecek Bir Din Değildir.
30. İslam, Mezhepsel Ayrılıkların Olduğu Bir Din Değildir.
31. İslam, Yahudi ve Hıristiyanlara Düşman Bir Din Değildir.
32. İslam, Kadın Düşmanı Bir Din Değildir.
33. İslam, Akıl Düşmanı Bir Din Değildir.
34. İslam, Bilgi ve Bilim Düşmanı Bir Din Değildir.
35. İslam, Müslümanların Bilim ve Teknolojide Geri Kalmalarının
Nedeni Değildir.
36. İslam, Felsefe Düşmanı Bir Din Değildir.
37. İslam, Deizm Gibi Akımların Tehdit Oluşturabileceği Bir Din Değildir.
38. İslam, Sanat Düşmanı Bir Din Değildir.
39. İslam, Çevreye ve Doğaya Karşı Duyarsız Bir Din Değildir.
40. İslam, Hayvan Haklarını Yok Sayan Bir Din Değildir..
Kaldı ki, göklerde ve yerde nice ayetler, işaretler var ki onlar(üzerinde düşünmeden) sırtlarını çevirerek yanlarından geçip gidiyorlar! Onların çoğu şirke bulaşmış olmadan Allah’a iman etmez. (Yusuf 105-106)
“İslam bizi dindar kılmadan önce , insan kılmak için vardır.”
Bir yöneticinin en başta kendisine yapacağı en büyük iyilik ADALETLİ olması, en büyük kötülük ise ADALETTEN SAPMASIDIR.
* Çeşitli dini grup ve cemaatlerin devletin icra edilebilirliği ve yönetimde söz sahibi devletin kendi malını kendi grubu namina kullanmasına, kendi olanı kayırarak kendi olmayanı yapma yok çabasına girmesine engel olunması ve bu konuda ciddi tedbirler yazılmalıdır. Çünkü bu yapılara mensup önemli bir çoğunluğu için kendi cemaati ve şeyhi’tan Allah da, vatan, millet, dünya, ahiret, adalet ve merhametten gelmektedir. Herkes kendinden olanı bir yerlere getirme ve kadro yerleştirme gayreti içine girecektir. Bu ülke ve bu ümmet bu tür yapıların ihanetlerini acı bir şekilde tecrübe düzenlenen. İslam ülkeleri içten içe çökmüş ve değerlerini tüketmiştir. Eline firsat ve güç geçen yapıların farklı davranmayacakları neredeyse kesindir
Peygamberimizden sonra herhangi bir kişi ya da gruba *Allah tarafindan özel yetkiler ya da başkalarında olmayan nitelikler verilmesi söz konusu değildir.* Artık Müslümanların sefalet, rezillik, tembellik ve birilerinin peşine, eteğine yapışarak kurtulacağına inanma hastalığı içinde süründüren kutsiyet, velâyet ve kerâmet gibi asılsız iddialardan kurtularak akıllarını kullanmaları, gerçeği görmeleri ve Allah’ın son ilahi mesajı ve mucizesi olan Kuran’a yönelmeleri gerekir. Aksi halde bu inanç ve kabullere sahip Müslümanlar, hikâyeler içinde kaybolup gidecek ve ahirette tekrar diriltilip hesaba çekilene kadar gerçeği göremeyeceklerdir. O saatten sonra görülen gerçek de insana bir fayda getirmeyecektir.
Gerçek anlamda Allah’ın Rızasını kazanmak için namaz kılıp oruç tutmak yetmez; aynı zamanda dürüst,Erdemli, ilkeli, çalışkan, ölçülü, adil, ve merhametli bir Müslüman olmamız gerekir.
Müslümanların hızla artan nüfusuyla övünmemiz, bana şişmanlığıyla övünen ve aldığı yeni kilolardan haz duyan bir adamı hatırlatıyor. Ruhumuza, aklımıza ve başarılarımıza vurgu yapmaya ne zaman başlayacağız? Küçük ve kırılgan bir insanda bile insanlığa katkıda bulunabilecek büyük bir ruh bulunabilir. Gücümüz, bilimimiz, edebiyatımız nerede? Nerede buluşlarımız, külli iyiliğe katkılarımız?
Akıl Allah’ın en büyük ayetidir.
İnsanın yaşam hakkı olduğu gibi diğer Canlıların da yaşam hakları vardır. İnsan dediğimiz varlığın içinde bulundu ğumuz gezegeni daha yaşanır ve güzel kılması gerekirken bizzat insanın kendisi hırsları, bencillikleri, doyumsuzlukları ve merhametsizlikleri sebebiyle hem kendi türüne hem de diğer canlılara yaşanılmaz kılmaktadır dünyayı. Bir insanın, insan olsun hayvan olsun başka bir canlıya davranışı en başta kendi insanlığını ortaya koyan bir ölçüdür. Eğlence olsun diye canlılara zarar vermek, insanlıktan nasibi olamayanların harcıdır.
Şayet birileri sizi, aklınızı devre dışı bırakmaya, Kuran’ı okuyup anlamaktan ve düşünüp sorgulamaktan uzak tutmaya ve sadece kendi söylediği şeylere inanmaya çağırıyorsa, belli ki bu kişiler sizi Allah’ın dininden saptıracak, bir yandan sizi dinde olmayan inanç ve uygulamalar ile meşgul edecek diğer yandan her açıdan sizi sömüreceklerdir. Bu yüzden bu anlayıştaki kişi ve grupların, Allah’ın en büyük ayet lerinden biri olan akla ve insanların düşünüp sorguladıktan sonra kendi iradeleri ile karar vermelerine düşmanlık ettikleri, sadece kendilerine teslim olmalarını istedikleri görülür. Bu tuzağa düşmemek gerekir.
Kendi siyasi görüşünden olmayanı otomatikman kendi dininden de görmeme hatasına düşecektir. Oysa din insanüstü ilahi bir buyruk olması sebebiyle siyasete ya da herhangi bir ideolojik görüşe indirgenemeyecek kadar yüce bir değerdir. Din, her türü siyasi ve ideolojik tartışma, anlaşmazlık ve yorumun üzerindedir. İslam, insanlığın ortak değeri ve paydasıdır.
Alimleri, dini inşa eden değil, dinin ana kaynaklarının bilgisini toplumlara aktaran kimselerdir. Kuran’ın en temel özelliği bireyi muhatap alması, toplumsal mesajlarında da bireyin sorumluluğunu devrede tutmasıdır. Toplumsal yapı ve kurallar birey için koruyucu sınırlar, zorlayıcı yaptırımlar içerse de neticede her birey kendi dindarlığını kendisi inşa edecektir. Nihaî karar bireyindir ve onun dindarlığını kabul veya reddedecek, derecelendirecek olan da Yüce Mevlâ’dır. İslam’da bu anlamıyla aracı bir kurum ve sınıf yoktur.”
İnsan olamadan Müslümanlık taslayan, Kuran’ın rehberliğinden ve Hz. Peygamber’in örnekliğinden nasipsiz edep, hayâ ve ahlak yoksunlarının dindar geçindiği, düşmanlık, kin, nefret, hakaret ve iftira saçtığı bir yerde ünlü düşünür ve şair Muhammed İkbal’in dediği gibi Müslümanlardan kaçarak İslam’a sığınmak gerekir. Yine İkbal, bu tarz kişiler için olsa gerek şöyle söylemektedir: “Senin Allah’a erişmen mümkün değildir. Zira henüz beşer (insan olma) makamı dahi senin için örtülüdür.
Allah’ın yüzlerce ayetinde vurgu yaptığı akıl ve düşünceye düşmanlık eden sözüm ona dini zihniyetin felsefeye karşı olmasına şaşırmamak gerekir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Felsefenin kaynağı insan, dolayısıyla akıl ve bilgidir. Felsefe hayatın dışında ya da uzağında değil aksine insanın yakınında yani hayatın içindedir
Din ve iman şayet rasyonel ve sağlam temeller üzerinde inşa olmuşsa öyle kolay kolay yitirilip kaybedilebilecek bir şey değildir. Düşünme ve sorgulama ile yitirilecek bir iman ise zaten hiç kazanılmamış, gerçek anlamda hiç yerleşmemiş demektir.
Felsefeye düşmanlık eden hatta ilahiyat fakültelerinin ders içeriklerinden çıkarılması için çaba gösteren zihniyetin felsefenin ne olduğu hakkında bilgi sahibi olmadıkları anlaşılmaktadır..!
İslam, felsefe düşmanı bir din değildir!
Üstelik köpek, her zaman insana yakın bir dost ve koruyucu olmuş bir yoldaştır. Allah’ın yarattığı bu türden hayvanların öldürülmeleri değil aksine gözetilmeleri gerekir. Dolayısıyla evde herhangi bir hayvanı beslemek dini bir konu ya da yasak değil, kişilerin tercihine kalmış bir meseledir
Bir köpeğin siyah renkli olması Allah’ın onu o renkte yaratması sebebiyledir. Kendi iradesi ile seçmediği bir renk sebebiyle rivayetler tarafından seytan ilan edilmesi kabul edilebilir değildir..!
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Dini açıdan bazı hayvanların evde beslenmelerinin haram olduğu ya da kimi hayvanların şeytan olduğuna dair inanç ve kabuller, tamamen Kuran dışı rivayet kaynaklarına dayanmaktadır..!
Gerek Kur’an ayetlerinden gerekse o ayetleri en güzel şekilde hayatına yansıtarak insanlığa örnek olmuş Peygamberimizin hayatından hareketle İslam inancının daha yedinci yüzyılda hayvan haklarını gündeme getiren ve bu konuya dikkat çeken bir inanç sistemi olduğu anlaşılmaktadır.
Hem Kuran’a hem de Kuran’ın bize tanıttığı Hz. Peygamberin örnek yaşamına uygun olacak şekilde Peygamberimizin hayvanlara karşı duyarlı ve hassas olmamız, onları çok fazla yükle yormamamız, yiyecek ve içecek ihtiyaçlarını karşılamamız, eziyet etmememiz, iyilik ve güzellikle davranmamız ve hayvanlara iyilik ve merhamet ile yaklaşmanın Allah katında güzel karşılıkları olacağına dair yaklaşımları olduğu görülmektedir.
İslam, hayvan haklarını yok sayan bir din değildir!
İnsanların, Kuran’a uygun ve gerçekten samimi ve dünyevi açıdan beklentisiz bir şekilde gerçekleştirilmesi için bir şeyhe koşulsuz bağlılık esasına dayalı klasik tarikat anlayışından kurtarılması, insanların bir seyhe ya da gruba değil, Allah’a ve Kuran’a çağırılması, akıllarını gerektiği gibi kullanmalarının, ilme ve bilime yönelmelerinin, gerektiğinde itiraz edebilecek şekilde düşünüp sorgulamalar yapmalarının teşvik edilmesi gerekir.
Gerçek anlamda iman etmek isteyen bir Müslüman, aklını devre dışı bırakmaz, irade ve imanını başkalarının eline teslim etmez, Allah’ın apaçık ayetlerine rağmen o ayetlere aykırı hareket etmez, Allah’tan başkasına teslim olmaz, O’ndan başkasına kulluk ve secde etmez, Kuran ayetlerinden ve Hz. Peygamberin örnekliğinden başka mürşid edinmez.
Bize, din yolu pek daraldı. Ne kadar lanetlenmiş varsa dindar kesildi Eğer çağımızda İslam yaşıyorsa, Kuran hâlâ yaşadığı içindir. Biz hepimiz toprağız, Kuran ise gönüldür. Kuran’a bağlan ki, o, Allah’ın ipidir. Eğer inciler bu ipe dizilirse incidir. Yoksa dağılmış bir toz parçasıdır.
Şayet dini konularda illa bir şeyhe bağlanmak isteniyorsa bu noktada koşulsuz bir şekilde bağlanılacak tek şeyh Kuran-ı Kerim olabilir. Çünkü insanlar Kuran’a uydukları oranda dinen doğru olabilir ve peygamberlerin gerçek yolundan gidebilirler..!
Şüphesiz gerçek manada kendilerini Allah’a adamaya ve gerek siyasetten gerekse dünyalık hesaplardan sıyrılarak Allah yolunda hayırlı işler yapmaya soyunan kişi ve gruplar varsa şayet, bu insanlar bu gibi ömeklerin dışında tutmak gerekir.
İslam, cemaat, tarikat ve şeyhler dini değildir!
Şayet birileri sizi, aklınızı devre dışı bırakmaya, Kuran’ı okuyup anlamaktan ve düşünüp sorgulamaktan uzak tutmaya ve sadece kendi söylediği şeylere inanmaya çağırıyorsa, belli ki bu kişiler sizi Allah’ın dininden saptıracak, bir yandan sizi dinde olmayan inanç ve uygulamalar ile meşgul edecek diğer yandan her açıdan sizi sömüreceklerdir..!
İslam âleminin bugünkü durumunun en öncelikli sebeplerinden biri, aklın terk edilmesidir. Ne zaman akıl terk edildi. Allah’ın ayetleri de terk edildi, Akıl devre dışı kalınca, Allah’ın ayetleri de devre dışı kaldı. Allah’ın ayetleri aklını kullanan kişinin işine yarar. Aklını kullanmayanın işine yaramaz..!
İslam gibi muhteşem bir inanç sisteminde aklın devre dışı kalması düşünülebilecek bir şey dahi değildir İmam Matürîdi’nin de dikkat çektiği gibi: Akıl yürütmeyi inkâr eden kimsenin elinde onu reddetmek için akıl yürütmekten başka bir kanıt yoktur.
Kuran ayetlerinin bunca açık beyanına ve akla yönelik çarpıcı vurgularına rağmen akla ve akıl yürütmeye karşı olan ya da akılla inancın bir arada olamayacağını savunan Müslümanları anlamak son derece zordur..!
Bilmek için düşünmek ve bilgiyi edinmek içinde aklı kullanmak gerekir
De ki: ‘Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?’ Ne var ki, sadece akleden kalbe sahip olanlar bunu kavrayabilir. (Zümer 9).
Aklı gerektiği gibi kullanmamak, Kuran’daki ifadesi ile pisliğe mahkûm olmak” demektir: Ve O (Allah) aklını kullanmayanları pisliğe mahkûm eder! (Yunus 100).
Akıl ayetini inkâr eden ya da görmezden gelen biri, Allah’ın indirdiği ve Evren’de yarattığı ayetleri anlayamaz; hikmetlerini kavrayamaz
Bazı Müslümanların akla ve düşünceye karşı olmaları ya da düşünüp sorgulamaya düşmanca yaklaşmaları İslam’a fatura edilemez. Bu tutumun nedeni İslam dini değil, bu tarzda bir din algısına sahip kişi ve çevrelerdir
İslam, akıl düşmanı bir din değildir!
Kuran, kadın ile erkeğin şahitliğini bir tutar, hiçbir yerde bir erkeğin şahitliği iki kadına eşittir diye bir ifade geçmez..!
İki kadın şartı kadınlardan birinin işin içinden çıkamaması ya da meseleyi tam olarak hatırlayamaması gibi bir durumda diğer kadının devreye girmesi için dir. Yoksa kendisinden beklenen tanıklığı gerektiği gibi yap ması durumunda bir kadın ile is neticeye bağlanmış olacağı için ikinci kadının görüşüne başvurmaya gerek kalmayacaktır
Vadeli borçların yazılmasında bir erkek şahit yerine iki kadın şahit getirilmesi gerektiği şeklindeki hüküm, kadının ahlaki ve akli melekeleri ile ilgili bir durum değildir. Bu farklılık genel itibariyle kadınların ticari iş ve sözleşmelere erkeklere nazaran daha az aşina olmaları ve bu konuda erkeklere oranla hata yapmalarının daha kolay olabileceği ile ilgili bir durum olarak düşünülebilir.
Kuran’da diğer meseleler ile ilgili de birçok ayette şahitlik konusuna dikkat çekilir. Hiçbirinde bir erkeğin şahitliğinin iki kadının şahitliğine eşit olduğu yönünde bir açıklama bulunmaz Ayetler, şahitler ile ilgili cinsiyet ayrımı yapmaz.
Karı koca arasındaki ilişkilerde iki tarafın da birbirlerini dövme hakları yoktur Dövmek bir hak değildir. İki taraftan da bu şekilde eylemde bulunan kişi, yakışıksız ve çirkin bir eylemde bulunmuş demektir.
Oysa bozulan İslam değil Müslümanlardır; sahip oldukları din anlayışıdır. Dolayısıyla dinin kendisinde değil, Müslümanların din anlayışında reform yapmak gerekir.
Allah bu dini erkekler için indirmemiştir. Allah’ın kadınlara vermiş olduğu hakları sözde din adına onların elinden almaya çalışmak, kadınların Allah’ın rıza ve hoşnutluğuna uygun hayra ve barışa yönelik işler yapmalarına engel olmak ve Allah’ın ayetleri ile savaşmaktır..!
İslam’ın özüne ve ruhuna uygun olmayan geleneksel kadın anlayışının yıkılması, akıl, vahiy, bilgi, bilim, sevgi, adalet ve merhamet temelinde yükselen bir din ve hayat anlayışının håkim kılınması için Kuran’ın kadına bakışının en güzel şekilde hayata yansıtılması gerekir
Kadını şeytan ve fitne unsuru olarak gören, namus kavramını sadece kadın üzerinden tanımlayan, her türlü doğal haklarını ellerinden almaya çalışan, cinsel bir obje ve çocuk yapıp ev işleri ile uğraşması gereken bir varlık olarak konumlandıran bu çarpık anlayış ve zihniyete karşı en güzel şekilde mücadele vermek, kadınları da aktif bir şekilde bu mücadelenin içinde yer almaya teşvik etmek gerekir
Ümmetin ve toplumun yarısını oluşturan ve aile içindeki konumu erkeğe nazaran her anlamda daha önemli ve toparlayıcı olan kadınların her bireyin ilk öğretmeni olduğu gerçeğinin unutulmaması gerekir
Kadın olsun erkek olsun bir insanın ibadet etmek üzere camiye gelmesinden bütün inananların memnun olması gerekir. Bu rahatsızlığın nedeni nedir?
Maalesef ibadetin ve kardeş olmanın mantığını kavrayamamış ve zihin dünyasında kadını sadece cinsel bir obje olarak kodlamış bazı kişiler, camiye gelen bir kadına Senin burada ne işin var dercesine rahatsız edici şekilde bakmakta, kimi zaman da kırıcı ve incitici şekilde konuşmaktadır..!
İbadet yerinde duvarın, kubbenin, halının ya da minberin değil bir arada ortak bir inanç ve duygu ile yapılan ibadet ve paylaşımların bir önemi vardır.
Cami ve ibadet yerlerinde erkeklerin ne kadar hakkı varsa kadınların da o kadar hakkı vardır..!
Toplu taşıma araçlarında, markette, çarşı ve pazarda ya da topluluk halinde bulunulan herhangi bir yerde kadınlarla bir aradayken sıra camide bir arada olmaya geldiğinde bir kısım erkekler, hiçbir dini dayanağı olmadığı gibi kendileri ile de çelişik, tutarsız ve nezaketsiz bir tavır sergilemektedirler
Bazı çarpık zihniyetli kişi ve çevrelerin bakış açısında kadının camide yeri yoktur. Varsa da kadın, kuytu köşe bir yerde, bazen bir bodrum katında, bazen bir depo içinde betonun üzerine konulmuş hasırların üstünde durmalıdır. Oysa ibadet yerleri sadece erkekler için değildir. Kadınlar da erkeklerle eşit haklara sahiptir.
Bu İslam dini, erkekler için inmemiştir. Toplumun ve ümmetin yarısını oluşturan kadınlar da hem dini hem de sosyal konularda erkekler gibi söz ve hak sahibidir..!
Erkeklerle aynı hak ve sorumluluklara sahip olan kadın, tıpkı erkek gibi devlet başkanlığı da dahil olmak üzere onun yapabileceği bütün işleri ve görevleri yapabilir. Aksi görüşte olanlara önerim, Belkıs kıssasını dikkatle okumalarıdır
Kadın aleyhtarı yabancı kültürlerin İslam’a girmesi sonucu, kadın asırlar boyu aşağılanmış ve toplumdan adeta soyutlanmıştır. Ve hâlâ soyutlanmaya devam edilmektedir, işte kadının toplumdan soyutlanması ve cahil bırakılması sonucudur ki, insanlığın en azından yarısı atıl, işe yaramaz hale getirilmiştir
Allah, kocası hakkında (sana başvurup) seninle tartışan ve Allah’a şikâyette bulunan kadının sözlerini işitmiştir. Ve Allah ikinizin söylediklerini de mutlaka işitir. Şüphesiz Allah her şeyi işiten, her şeyi görendir. (Mücadile 1). Ayetten de görüldüğü gibi uğradığı haksızlık karşısında kadın evine kapanmamış ve Peygamberimize gelerek hakkını sonuna kadar aramıştır..!
Allah, Kuran-ı Kerim’de kadınlara haklarını savunma ve uğradıkları haksızlığa karşı mücadele etme yetkisini vermiştir. Kocasının kendisine yaptığı haksızlık sebebiyle durumunu Peygamberimiz ile tartışan ve halini Allah’a havale eden bir kadın üzerinden ilgili sureye adını da veren bir mücadele örneği Kuran’da geçmektedir
Evlerine hapsedilen ve en temel haklarından mahrum bırakılmaya çalışılan kadınların toplum içindeki hayrın bir parçası olması mümkün değildir. Bunu yapmak en başta Allah’ın ayetlerine muhalefet etmektir.
Allah’ın katında ve kitabı Kuran’da cinsiyet üstünlüğü yoktur. Hiç kimse kendi seçimi olmayan cinsiyetini, övünme ya da yerinme unsuru olarak görmemelidir
Kuran, kadına dişiliği üzerinden değil kişiligi üze-rinden, cinsiyeti üzerinden değil şahsiyeti üzerinden bakar. Bu sebeple kadın cinsel bir obje olarak değil, erkek ile aynı hak ve sorumluluklara sahip bir birey olarak görülür
Allah’ın dinine uygun olmayan inanç ve kabullere dayalı bir din anlayışı üzerinde olan herkes hesap günü Allah’ın huzurunda derin bir pişmanlık ve büyük bir utanç içine girecektir
Allah insanı güzel bir yaratılış üzerinde var etmiştir ve ona yaratılışına uygun bir din göndermiştir. Bu dini, tanınmaz ve yaşanmaz hale getiren insanlardır
Geleneksel din anlayışının kadına bakışı bu şekilde olumsuz olduğu için geçmişten günümüze kadar bazı ailelerin sözüm ona dini inançlarının bir gereği olarak kız çocuklarını okula yollamadıkları, eğitimsiz ve sosyal hayattan kopuk bıraktıkları, erken yaşta hatta çocuk gelin denilebilecek bir çağda evlenmeye zorladıkları, aile için bir çeşit yük görüldükleri, erkek çocukların sahip oldukları birçok haktan mahrum bırakıldıkları, miras paylaşımında haksızlık ve adaletsizliklere uğradıkları birçok örnek ile karşılaşmak mümkündür.
Tasavvuf denilince çoğu kişinin aklına sadece sevgi, saygı, aşk ve muhabbet gelmekte ve insanlar bazı şöhret sahibi sufilerin özlü sözlerini bilip ezberlemektedirler. Sonra özellikle bazı kadınlar İslam dininin kadını aşağıladığını sanmakta, alteratif olarak da sevgi, saygı ve aşk içerikli oldu ğuna inandıkları tasavvufa ilgi duymaktadırlar.
Kadını cinsel bir obje olarak gören ve şehvet düşkünü bir varlık olarak yansıtan sapkın zihniyetin bir ürünü olduğunu ve ayrıca İslam’ın kadına vermiş olduğu değeri ayaklar altına aldığını görmek zor olmasa gerek..!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir