İçeriğe geç

İslam Kapitalizm Çatışması Kitap Alıntıları – Seyyid Kutub

Seyyid Kutub kitaplarından İslam Kapitalizm Çatışması kitap alıntıları sizlerle…

İslam Kapitalizm Çatışması Kitap Alıntıları

Düşünün ki bir bakanın, bir parababasının evinde doğmuş olmak; zekâ, kabiliyet, ahlak ve çalışkanlıktan daha fazla işe yaramaktadır.
Bakanın veya yüksek mevki sahibi olan birinin çocuğu olmak; zekanın, kabiliyetin, ahlaklı çalışmanın yapamadığını başarmaktır.
Biz öncelikle ruhen çökmüşlüğümüzü bırakıp kendimize güvenmeliyiz, umutsuzluğu bırakıp canlanmalıyız. Ancak böyle inandığımız takdirde hayat ve kurtuluş mümkün olabilir.
İslâm, seçkin bir aileden olma, zenginlik, renk ve ırk gibi şeylerin oluşturduğu farklılıklardan hiçbir şeyden nefret etmediği kadar nefret eder.
Biz öncelikle ruhen çökmüşlüğümüzü bırakıp kendimize güvenmeliyiz, umutsuzluğu bırakıp canlanmalıyız.Ancak böyle inandığımız takdirde hayat ve kurtuluş mümkün olabilir.
Biz şu anda insanlık sofrasında ihsan ve ikram eden cömertler değil, her şeyini kaybetmiş obur dilenciler gibiyiz.Muazzam bir güç ve kudrete sahip olduğun halde bunları kullanmayıp bir kenara at, zillet elbisesini giyerek medeniyete katıldığını zannedip dilenmeye devam et.Medeniyete bu şekilde katılmayı sadece köle ruhlu kimseler kabul edebilir.
Özgürlük için savaşmayanlar, özgürlüğe layık değildirler
Ah ne olurdu milyarların bir lideri olsaydı onları İslâm bayrağı altında toplasaydı.
Biz o yüce ruhun (İslam’ın) bayrağı altında gölgelenmekten utanır olduk, o da bizden utandı.
Sonuç olarak İslam mutlaka hâkim olmalıdır. Çünkü İslâm hem insan, hem toplum karakterini, hem de hayat gerçeğini en iyi bilen nizamdır ve o (İslâm)’ Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse, işte kafirler onlardır!’ (Maide/44) hükmüyle; hükümsüz İslam’ın ve İslam’sız müslümanın olamayacağını haykırmaktadır.
Özgürlük için savaşmayanlar, özgürlüğe layık değildirler.
İslam doğru bir akide, düzgün bir yaşantı, iyi bir iş, çalışma ve üretme demektir.
İslami yönetimden asıl korkması gerekenler, dürüst bir özgürlüğü kendilerine az görenler olmalıdır.
Bir sistemde başvurulması gereken yer, o sistemin ilk kaynağı ve değişmez tarafıdır.
Bizim istediğimiz şey, insana yakışan medeniyettir; her şeyi mübah kabul eden hayvanca bir yaşantı değil!
Şeriat, akide ve ameli birleştirme şuurunu ifade etmektedir.
Ah ne olurdu bu milyonların bir lideri olsaydı da onları İslam bayrağının altına davet edip, İslam’ın izzet ve yüceliğine layık bir şekilde aynı safta toplasaydı!
Çünkü Allah katında takva dışında bir üstünlük yoktur.
İslam daha adil, çünkü şartlar gerekmedikçe ferdi mülkiyete asla dokunmaz.
İslam daha maharetli, çünkü bireylerin olanca güçleriyle çalışarak üretimi artırmalarını sağlar.
İslam daha kapsamlı, çünkü bireyi toplum için, toplumu da birey için var kabul eder.
İslam bizim en sadık dostumuzdur.
Biz bugün yolların ayrılış noktasındayız.
Çünkü devlet; zavallı muhtaç halkı değil, para babalarını temsil ediyor.
Özgürlük için Savaşmayanlar
Özgürlüğe layık değildirler.
Ey millet! Senin için haysiyetli olmanın yolu tayin edilmiş, sosyal adaletin yolu da gösterilmiştir. Bu yol geçmişte müslümanları yükselten, eğer kendisine tâbi olunursa şimdi de yükseltecek olan İslâm yoludur
Hayatını insanlık şeref ve haysiyeti içinde sürdüren değerli bir hanımefendinin İslâm’dan korkmasına gerek yoktur. İslamî yönetimden asıl korkması gerekenler, dürüst bir özgürlüğü kendilerine az görenler olmalıdır.
Sonuç olarak İslam mutlaka hâkim olmalıdır. Çünkü İslâm hem insan, hem toplum karakterini, hem de hayat gerçeğini en iyi bilen nizamdır ve o (İslâm)’ Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse, işte kafirler onlardır!’ (Maide/44) hükmüyle; hükümsüz İslam’ın ve İslam’sız müslümanın olamayacağını haykırmaktadır.
Ey millet, işte kurtuluşun yolu, işte gidilecek tek yol budur.
Eğer bir ortamda adalet yoksa, emeğin karşılığı verilmiyorsa; anarşi, nizam ve intizamdan daha kolay ve daha rahat olur.
Ancak şu hususu hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamalıyız. İnsanların camiye gitmeleriyle, mevlid merasimleri düzenlemeleriyle veya peygamberlerin efendisine methiyeler dizip hutbeler okumasıyla sosyal adalet gerçekleşmez. Yine meczupların dua etmeleri, gürültülü zikir yapmaları, bağırıp çağırmaları, hoplayıp zıplamalarıyla da sosyal adalet gerçekleşmez.
İnsan kendisini yer ve gök ile ilişki kuracak bir inanca sahip değilse cüce bir yaratık ve zavallı bir köle demektir
Kapitalist düzenin başta gelen özelliği, devamlı gezip eğlendiği halde dilediği kadar servet, vakit ve enerji bulan mutlu bir azınlığı beslemesidir.
Çöp tenekelerinden kırıntı toplayan beli bükük, ayağı yalın, bedeni çıplak, soluk yüzlü, ürkek bakışlı binlerce yaşlının insan olduğunu söylemeye kim cesaret edebilir? Kim çıkıp da bu zavallıların insan haklarından faydalandıklarını iddia edebilir?
Ey millet! İşte İslâm hazır vaziyette önünüzde duruyor. Her isteyeni izzete, şerefe, yücelmeye ve baş olmaya davet ediyor. Eşitlik, özgürlük, adalet isteyen herkese buyur diyor. Kendine, milletine, vatanına güveni olanları çağırıyor. Kendisinin varlık âleminde şerefli bir yeri olduğuna inanan tüm insanları safına davet ediyor.
Ey millet! İşte kurtuluşun yolu İşte gidilecek tek yol budur!
Hükmetmeyen bir İslâm’ın, gerçek anlamda bir İslâm olamayacağını bu haçlı sürüleri çok iyi biliyor. İslâm’ın akideyi harekete geçirip fiil haline getirmedikçe, sonra da onu savunup koruyan bir egemenlik oluşturmadıkça yeryüzünde güçlenmesi mümkün değildir. İşte bu nedenle haçlılar, nerede ve ne şekilde olursa olsun İslâm’ın, idareyi eline almaması için korkunç bir mücadeleye girişmişlerdir. Bunu da maddi güçleri, nüfuzları ve içimizden ağlarına düşürdükleri İslâmî idareden ürken gafiller vasıtasıyla yapmaktadırlar. Amerika ve Avrupa, dünyanın herhangibir yerinde İslâm’ın hâkim olmasını, bir toplumun İslâm’ın prensiplerine, İslâm şeriatına tâbi olmasını bütün güçleriyle engellemeye çalışıyorlar.
Batı bugün aldanmış ve satılmış olan diğer din mensuplarına, kendilerinin dini bir kenara ittiklerini delil olarak göstererek dinin, hayat içerisinde hiçbir kıymeti olmayan ikinci dereceden bir faktör olduğu fikrini telkin etmeye çalışıyorlar. Bizimkiler de bu çağrıya aldanarak aynı yolu izleyip aynı boruyu öttürüyorlar. Böylece düşmanların yıkmasına gerek kalmadan kendi evlerini kendileri yıkmış oluyorlar. Batı dünyası ise İslam’a kin duyarak diş bilemeye devam ediyor.
Diğer milletlerin kaderi açısından kapitalist blok ile komünist blok arasında hiçbir fark yoktur. Bu iki blok birbirleriyle sadece toprakların paylaşımı hususunda çekişir görünüyorlar. Dünyadaki bütün savaşları destekliyorlar. Çünkü bütün savaşlar onların işine yaramaktadır. Bu savaşları zayıf milletlerin yıkımı pahasına ve kendilerinin özel menfaatlerine uygun bir şekilde planlayıp körüklüyorlar. Bu ortamı devam ettirmek için de son derece düzenli ve sistemli bir şekilde propaganda yapıyorlar. Her iki blokun da hedef ve şahsiyetleri açısından birlik arzettikleri su götürmez bir gerçektir.
Azgın sömürücüler halkı, dini ve ahlaki inançlarına ters düşen şeylerle idare etmenin, onları bu tür şeylerle büyülemenin zor olduğunu çok iyi biliyorlar. İşte bu nedenle de toplumun inandığı şeylerin sahtesini, içine de çeşitli hurafeler katarak sunuyorlar. İslam iş yapan bir vakıa, bir hareket olarak ortaya çıkacak olsa hemen kişisel özgürlüğü ve çıkarları koruma bahanesiyle gayrete gelirler ve islam’a karşı cephe alırlar.
İslam, başkalarının hakimiyeti altında yaşamaya rıza göstermez. Haçlılar bu hakikati çok iyi biliyorlar. O halde biz ne yapmalıyız? Bizim yapmamız gereken şey, aklımızı başımıza toplamaktır. Haçlıların bizim gafletimizden, ahmaklığımızdan yararlanarak Doğu ve Batıda özgürlük ve kültür adı altında bize yutturmaya çalıştıkları şeylerin farkına varıp gerekeni yapmak olmalıdır.
İslam’ın ne günahı var ki bazı sapıklar birtakım tevillerle onu yozlaştırdı diye suçlanıp duruyor?
İslam’da helal ve haram bellidir. Nassları tevil ederek, kastetmediği bir anlamı nasslara yükleyen kişilere gelince, bu tip adamlar bu işi her zaman, her yerde ve her kanun için yapabilirler. Uzağa gitmeye hiç gerek yok!
Zira asıl alay edilmesi gereken husus cehalet, tembellik ve gelişmesine hiçbir katkıda bulunmadığınız bir medeniyete ortak, daha doğrusu bir kambur gibi musallat olmanızdır.
Biz o yüce ruhun (İslam’ın) bayrağı altında gölgelenmekten utanır olduk, o da bizden utandı.
Bu ülkü İslam ülküsü, kanunlar da onun kanunları olmalıdır. Böylece müslümanlar güçlü ve bağımsız bir şahsiyet olacaklar ve fakat hiçbir sistemin kuyruğu olmayacaklardır. Öyle güçlü bir ruha sahip olacaklardır ki asla yozlaşıp dağılmayacaklardır.
İslam, seçkin bir aileden olma, zenginlik, renk ve ırk gibi şeylerin oluşturduğu farklılıklardan hiçbir şeyden nefret etmediği kadar nefret eder. İslam, kabiliyet ve mukadderattaki farklılığı kabullenmekle birlikte mutlak manada bütün insanlara fırsat eşitliği tanınmasının şart olduğunu söyler.
İslam’ın prensipleri, servetin belirli birtakım ellerde toplanarak sınırlı bir alanda dönüp durmasını, bir tarafta fakirlik, diğer tarafta lüks ve şatafat meydana getirmesini haram etmiştir.
Üzülerek ifade edelim ki, biz bugün içinde bulunduğumuz aşağılık duygusunu, başkalarına avuç açmayı, şekilciliği ve taklitçiliği pekiştirmekten başka bir şey yapmıyoruz. Bunların yerini alması gereken kendi değerlerimizi aramıyoruz.
Hakikat şudur ki ithal ettiğimiz kanunlarla, halkımızın bünyesi arasında oldukça büyük uyumsuzluklar vardır.
Diğer milletler tarafından hor görülmemizi anlayabiliyorum. Fakat kendi kendimizi hakir görmemizi bir türlü anlayamıyor.
Çöp tenekelerinden kırıntı toplayan beli bükük, ayağı yalın, bedeni çıplak, soluk yüzlü, ürkek bakışlı binlerce yaşlının insan olduğunu söylemeye kim cesaret edebilir? Kim çıkıp da bu zavallıların insan haklarından faydalandıklarını iddia edebilir? Bu zavallılar, mutlu azınlığın villalarında köpeklerine yedirdikleri şeyleri rüyalarında dahi göremiyorlar.
Ben bu düzeni (kapitalist sistemi) itham ediyorum. Çünkü bu düzen insani yetenekleri öldürüp insan haklarını çiğniyor. İşte benim haykırışımın sebebi budur!
Açlıktan kıvranan insanlar nutuklardan bir şey anlamazlar.
Özgürlük için savaşmayanlar, özgürlüğe layık değildirler.
Din tüccarlarının gerçekten zeki ve kurnaz olduklarını kabul etmek gerekir. Çünkü bunların çoğunda halkı sülük gibi emecek, sihirbaz gibi göz boyayarak kendisine hizmet ettirecek bir kurnazlık, zeka ve hüner vardır.
Özgürlük dendiğinde bugünkü gibi orada burada göğüslerini, bacaklarını açmak anlaşılmamalıdır. Bu sadece ruhsal bir çöküntü, aristokrasi ve özgürlük adı altında vücuda tapınmaktır.
Allah bilir, siz bilmezsiniz.
Kıyafetin islâmî veya gayr-ı islâmî olanı yoktur. İslâm, insanlara belli ve özel bir kıyafet öngörmemiştir. Giyim esasen bölge, iklim ve tarihî gelenekle alâkalı bir meseledir.
Halk, kültürün yozlaşması nedeniyle sözde din adamlarında gördüğü örnekten başka bir İslâm olabileceğini düşünemiyor.
Biz o yüce ruhtan koptuk, o da bizi terketti.
İslâm, dindarlık kisvesi altında tembel tembel oturmayı da haram kılmıştır. İbadetler muayyen vakitlerde yapıldığı için bir kimsenin bütün gününü almazlar.
Batılılar, bu millete hiçbir zaman iyi gözle bakmayacaktır. Çünkü Batı, derebeylik dönemindeki menfaat anlayışını hâlâ muhafaza etmektedir.
Kimseye bir şey vermediğimiz gibi sürekli de dileniyoruz.
Oysa kurtuluşlarını sağlayacak değerler uzakta değil,
hemen ellerinin altında
İnsanlar arasında zillet ve meskenetten hoşlanan, bedenî ve ruhî işkenceden zevk alanlar bulunabilir.
Diğer milletler tarafından hor görülmemizi anlayabiliyorum. Fakat kendi kendimizi hakir görmemizi bir türlü anlayamıyorum.
Hangi bloka dahil olursak olalım bizim için sonuç değişmeyecek; kuyruk olmaktan kurtulamayacağız.
Kendi kendini idam sehpasına çıkaran bu rejimin tabutuna her gün bir çivi çakılmaktadır. Son çivinin çakılması ise an meselesidir.
Yemek ve içmekten başka şeyler düşünen, diğer ideolojileri bilen bir kimse açısından komünizm, saygıya layık olmayan âdi bir doktrindir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir