İlhami Güler kitaplarından İsimsiz İlhamlar kitap alıntıları sizlerle…
İsimsiz İlhamlar Kitap Alıntıları
Şehirlerin güneşli-yıldızlı göğünü-ufkunu-havasını satarak kazanılan parayı aklamak için (zekat olarak) şehirlerin tepelerine cami, düzlüklerine de imam-hatip yaptırmak nasıl bir dindarlık tır?
Ebedi kurtuluşunu namaz-oruç ve haca; ekonomik kurtuluşunu da, hükümet ve devlete bağlamış muhafazakår birinin, politik olarak hakkaniyet ve adalet davası olabilir mi?
Türkiye’de dinsiz ve ahlaksızlar, kamu kaynaklarını çalıyorlar; dindarlar ise, çalıyorlar; ama çalışıyorlar . Allah rızası veya cennet-cehennem umudu ve korkusu aşamasında çok az insan var. Seküler salt dürüstlük aşamasında da öyle.
Bizim veya orada/ortada olan vatana ihanet edilmez. İhanet, bize yár olmayacak vatana veya yârimize sahip olacak düşmana yapılır.
Din, büyük oranda tarikat, cemaat ve siyasetin kontrolündedir: kayıt dışı din .
Naim Süleymanoğlu, Türklerin güç ten ne anladığının (asker-kas-kalkan-kılıç ) ifadesidir.
Vicdandan (kendi bulma kapasitemizden) kaçtığımız da ve başkalarına teslim olduğumuzda-itaat ettiğimizde, kendimizi köleleştirmiş olmuyor muyuz?
Alışkanlık, boş oturmaktır: düşünmek, inşaat yapmaktır: Kulubesi-gecekondusu var, köşkü-sarayı var.
Teknoloji öncesinde uzaklara gidemiyorduk: ancak dışarıda/tabiatta idik. Şimdi her yere gidebiliyoruz; ancak teknolojiye tutukluyuz, kafeste ve içerideyiz; camın önün de veya arkasındayız.
İnsanlarda merak veya hayret olmadığı için, Türkiye’de yazılıp, çizilenler, konuşulup-tartışılanlar, ileriye doğru bir ivme yaratamıyor. Avare kasnak gibi boşa dönüyor (kısır döngü).
Fırıncının ve doktorun otoritesi ilahiyatçının otoritesinin on katıdır. Şeyhin otoritesi, Türklerde alimin otoritesinin on katıdır!
Önceleri ölümlerin az ve yakın olması, insanlan olgunlaştırıyordu. Şimdilerde çok ve tanıdık olması, ölümü sıradanlaştırdı, öğüt olmaktan çıkardı.
Bir şeyinizden vaz geçmediğiniz müddetçe, yeni bir şeyler keşfedemezsiniz.
Rakiplerimizi yenmek zorundayız; düşmanlarımızı ise yok etmek isteriz.
Aşk, insanı dini-ahlaki sorumluluk, dünyevi sağlık ve ciddiyetten uzaklaştıran beyhude bir şeydir.
Teknoloji, gözümüzü yüzden çevirerek ekrana (Tv, internet, telefon) kilitledi insanlıktan çıktık.
Eskiden insanların gökyüzünü/yıldızlı dünya ları vardı; bugün bizim hem dünyamız, hem de evrenimiz var.
Haz, hız, ses, resim ve eşya çoğaldı. Buna maruz kalan insan da acul laştı, sabır kalmadı. Haftanın tıka-basa dolması ve maruz kalmanın artması insanların sevme ve dostla ilgilenme kapasitesini hayli düşürdü.
Iskaladığımız bütün haz-huzur, mutluluk, saadet, sūrur, neşenin en büyük katilidir yarın veya umut.
Arapların şeriat, Sünnilik, Selefilik yorumuna karşılık olarak, Türkler tasavvuf-tarikat, İranlılar Şiiliği oluşturdu. Antropolojik saik, dinin evrensellik iddiasını büker.
Selefiler, kelamcılar ve fakihler kalp (yürek-vicdan)sız; mutasavvıflar ise, kafa (akıl-mantık)sızdır.
Son yüz yıldır ümmet, sürekli diriliş ve uyanış tan bahsediyor. O zaman, bu Sünnilik bizi bin senedir tedrici olarak öldürmüş veya uyutmuş sayılmaz mı?
Tasavvuf, -Kur’an’ın karşıtı olarak- insanı metafizikte çözen, eriten bir nihilizmdir.
Peygamberler, statükoya karşı çıktıkları için teolojik bağlamda sapık-dönek , politik bağlamda bozguncu olarak nitelenmişlerdir. Şimdiki Sünnilik ve Şiiliğe eleştiri yöneltenler, peygamberlerin maruz kaldığı ithama uğruyorlar.
Fıkıh usulü, Kur’an’dan kalkarak bize nasıl düşünmemiz gerektiğini öğreteceği yerde, düşünmeyi sona erdirip. sınırsız derinlikte oldukları varsayılan ayetlerin altından mana çıkarmayı (kıyas-istinbat) öğretti.
Kur’an uyanık, külyutmaz, tetikte, uykusuz bir vicdan yaratmaya/diriltmeye çalışırken; ilahiyatçılar/teologlar mezhepler), mukallit-ezberci (dogmatik) bir mümin tipi ürettiler.
Anlaşılacak bir düşünce kitabı olan Kur’an, Ashabul Hadis (Ehl-i Sünnet) tarafından inanılacak kutsal bir kitaba dönüştürüldü.
Kadının bütün bedenini kapatmış karaçarşaf ve peçe, iffeti koruma iddiasıyla aslında kadını yaşamdan ve toplumdan koparmayı simgeler.
Düşünce yaratılamadığı için iman: iman yaratılamadığı için de ahlak yaratamayan Müslümanlar, dogma ve ritüellerle, şiddet ve ahlaksızlık yaratıyorlar.
Tanrı, insanın elinin dolu olup-olmadığına bakmaz; temiz olup-olmadığına bakar.
İslam’ı çökerten husus, yaşamın dinamikliğini (oluşu-akışı) idrak edip onu yönlendirme kapasitesini kaybetmesidir. Bunda da Şafli usulü ve Eş’ari teolojisi önemli rol oynamıştır.
Aydınlık sabahı düşün ve durgun, karanlık geceyi.
Son üç yüz yıldır dünya akıllandıkça (zekâ) ruhunu kaybediyor.
Kur’an’ın davası , dünyanın imar edilmesi değil; insanların ıslah edilmesidir. Dünyanın imarı, insanlara kalmıştır: Bilim, sanat, teknoloji
Vicdan çökünce, din karikatüre dönüşür ve dindarlar bağnazlaşır.
Vicdan dumura uğrayınca, din karikatüre dönüşür. Din, ancak vicdan sayesinde var olur.
Allah, Kur’an’da insanın yaratıcı ve üretici bir kapasitede yaratıldığını ifade ederken; mezhepler bize sürekli kullanıcı ve tüketici olduğumuzu telkin ediyorlar. Din, bundan dolayı halkların afyonu haline geldi.
Tasavvuf, lüzumsuz mümkünattandır.
Tasavvuf ve tarikat, İslam’ın düşünce ve birey-cemiyet üzerine kurduğu sivildin in, din adamı (şeyh-veli), ritüel (ayın-zikr) ve kutsama aracılığı ile Hıristiyanlığa benzetilmesidir.
Melek, cin ve insan Tanrı’nın yüksek teknoloji ürünleridir.
Koca karı imanı nı muteber görmüş Türk halkı, din konusunda İlahiyatçıları/ulemayı doktorlar gibi otorite olarak görmeyecektir. Din artık piyasa kuralına göre internetten öğrenilecek.
Mekke’deki Zemzem Tower resmen ve alenen Kabe nin reddi ve inkarıdır.
Tasavvuf; ahlak veya Allah aşkı aracılığı ile insanı dünyadan ve kendinden etme mazoşizmi ve nihilizmidir.
Hayvanlar, Tanrı’nın insanlara göz kırparak sessizce gülümsemesidir.
Hz. İsa’nın babasız doğumu bir mucize olsun diye yapılmıştı. Cahil kitlelerin bu durumu onu putlaştırmanın vesilesi yaptığı gibi, putçuluğa karşıt olarak mabed olsun diye vazedilen Kâbe, müminler tarafından put a çevrildi. Başörtüsü de Türkler tarafından kutsanarak put a çevrildi. Muvahhit olmak zor zanaat.