İçeriğe geç

İnsanın Özgürlük Arayışı Kitap Alıntıları – Ali Bulaç

Ali Bulaç kitaplarından İnsanın Özgürlük Arayışı kitap alıntıları sizlerle…

İnsanın Özgürlük Arayışı Kitap Alıntıları

Dünya, ona yabancı duran insana bir zindan değil, gelip geçici bir mekân, yolculukta verilen bir mola, bir duraktır. Asıl vaat edilen sonsuz ve mutlu hayat buradan geçerek kendisine ulaşacağımız ebedî yurttur.
İnsan için kurtuluş, kaybettiği hikmeti yeniden bulmasıdır. Ancak bulmak için aramak gerekir.
Dünya hayatı bir merdiven gibidir kimisi merdiveni çıkar, bitirir ; kimisi yeni yeni tırmanmaya başlar.
Ilmimiz kültür süsü ve öğrenme aracı olan kuru bilgi yığını. İnfakımız riya. İbadetlerimizi ruhsuz. Cihat Nutuklarımız sahte. Dünyaya karşı tavrımızda gizli bir tutku var. İnsanları çağırdığımız yaşama biçimine karşı sanki bizim güvenimiz sarsılmış. Kur’anla aramızda bir tutarlılık yok.
Tevhid insanı Allah’a yöneltir.
Ahde vefasızlık verilen sözleri çiğneme, bugün dediğini yarın unutma, kardeşini kıskanma, ona çelme atma, başarısını köstekleme, yoluna manialar dikme, arkasında kuyular kazma, fitne ve fesadı körükleme, aşağılama, küçük düşürme, zer-u zor-u tezvirle başarılar elde etme ve daha yüzlerce çirkinlik, haksızlık, zulüm ve ihanet! Bunlar çevremizde cereyan ediyor.
Her insan hayatında hiç değilse bir iki defa hakikatin ta kendisi ile karşılaşır. O ruhunda farklı biçimde gibi şimşek gibi Çakar. Eğer mesajı alır ve onu izleme cesaretini gösterebilirse hidayet bulur.
Tarihin hiçbir döneminde insan çağımızda olduğu kadar böylesine zihnen ve ruhen güçten düşürülmemiş Allah’a başkaldırmak ve yüceltilme vaadiyle herkese ve her şeye bu vahim boyutlarda kul olmamıştı. Sosyal bilimler insanı ehlileştirmeyi başardı. Bu trajik bir manipülasyondur.
Efendimiz, dünyanın bizim için ‘gurbet diyarı’ olduğunu söylemiştir. Ne mutlu gariplere !
Ruh, nefis ve fıtrat anlaşılmadan insan nasıl anlaşılabilir.
Topçuların ve popçuların zihinleri zayıflattığı dünyada kitleler kolayca manipüle edilebilen sürüler olabilmektedir.
İbn-i Sina Beden hastalıklarının yüzde doksanı psikolojik temelde dayanır.
Televizyon, modern toplumda insanları sürü halinde yaşatmaya, bir arada uyuma sokmaya, sistem içinde tutmaya yarıyor. Muhatapları tek tek insanlar veya belli zümreler değil, milyonlarca insan, yani dünya.
Einstein, İnsanlarda var olan bir önyargıyı kırmak, atom bombasını patlatmaktan daha güçtür der.
Bizim tarih görüşümüzde evrim ve ilerleme değil, değişme ve kemal esastır.
İslami tebliğ, özgürlüğü lailahe’nin gerçekleşmesinde buluyor. Önce insan gerçek olmayan bütün ilahları reddederek özgürlüğe kavuşur.
İnsanın kişiliği ve düşünceleri özgür bir ortamda gelişir.
İslam dini başka bazı dinler gibi sadece metafizik konularla ilgilenen, dua ve rutin ibadetlerle yetinen bir din değil; bunların yanında bireyin sosyal, iktisadi, ahlaki ve hukuki davranışlarını da tanzim etme iddiasında ve talebinde bulunmaktır.
Hayatımızda engeller varsa özgür değiliz.
Tarihte müslümanların dışında hiç kimse köle haklarını tanımadı
Modern ve postmodern insan mümkün değildir; modernler ve postmodernler için özgürlük de mümkün değildir.
İslamiyet evrensel çağrı, Allah’ın insana seslenmesidir.
fıkhi tanıma göre özgürlük,
kişinin dinini yaşarken önüne çıkan engellerden kurtulmasıdır. din ve vicdan özgürlüğü, dini ifade özgürlüğü ve dini yaşama serbestisiyle mümkün olabilir ancak.
insan zahirde muhtar, hakikatte mecburdur.
Farabiye göre Hürriyet kişinin fiillerinin kendisine sağlayacağı hazda, hazlarının çekiciliğini kapılmadan iyi ve kötü arasındaki farkı gözeterek seçim yapabilme yeteneğidir. Bu seçim sağlıklı düşünmeyi ve bu yönde hareket etmeyi gerektirir. Bunun için de hür insanın irade göstermesi gerekir. Hür insan bu vasıflara sahip kimsedir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
İslam’ın dünya üzerinde gözettiği amaç, insanlar üzerindeki dinlerin baskısına son vermek, insanları özgürleştirmektir.
Hayat bir tercih ise, bireyler gibi toplumlar da tercihte bulunur: Kiminin tercihi ekmekten, kiminin ki sahici özgürlükten yanadır. Gerektiğinde ekmeğimizin azalmasını göze almadıkça özgürlüğümüz artmaz.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Nefsi dizginlemeye emreden bir din, bireyi kendi başına özgür bırakamaz, insan başıboş bırakılacağını mı sanıyor ki mutlak özgürlük peşinde olsun? Emir ve nehyler(ahlak ve hukuk) hayatın bütününü bir çerçeve içinde alır ki, buna Hududullah deriz. Kendimize soralım: orta yolda mıyız, Hududullah’ın içinde miyiz?
Bu konuda aydınlarla yöneticiler arasında ortak bir anlayış var. Biri toplumun kendi geleceğini tehlikeye atan gelişmeleri sorgulamalarına engel oluyor; diğeri Batı’nın kesin zararlı olduğuna inandığı geri teknolojiyi bu ülkelerle rahatlıkla ithal ediyor, hatta sonradan monte edilmek üzere parça parça naklediyor.
Pozitif bilimlerle tabiat fethedildi. Şimdi tabiat değiştirilmeye çalışılıyor
Topçuların ve popçuların zihinleri zayıflattığı dünyada kitleler kolayca manipüle edilebilen sürüler olabilmektedir.
Postmodern çağda beden, kişinin kendi tasarrufu altında bir mülk hükmündedir.
İnsanın varlık aleminde araması gereken kesin lik değil yakin olmalıydı.Tabiattan neş’et eden kesinlik insanın kaderi olur, özgürlüğünü elinden alır, Bizim üstümüze ve bizden bağımsız olan hakikat ise bizi özgürleştirir,Çünkü hurafe, batıl inanç,haksız otorite, mitolojik anlatılar,mahiyetini bilemediğimiz mevhum kuvvetler, kör tabiat güçlerine karşı ilmel yakin,aynel yakın ve hakkalyakin süreçlerinden geçip hakikatla doğru ve sahih temas kurmamız durumunda bağımsızlaşır, özgürleşebiliriz.
Kur’an’a göre insan yakini ancak kullukta bulunurak elde edebilir: Sana yakin ulaşıncaya kadar Rabbine ibadet et (Hicr-99)
Bizim tarih görüşümüzde evrim ve ilerleme değil, değişme ve kemal esastır. Değişmeyi sağlayan kesintisiz hareket, zaman dışı ve dikeydir, yani geriden ileriye değil, aşağıdan yukarıya doğru dur.
İslami tebliğ özgürlüğü la ilahe nin gerçekleşmesinde buluyor. önce insan gerçek olmayan bütün ilahları reddederek özgürlüğe kavuşur .
İnsan özgürleşerek kendini gerçekleştirir, onun özgürlüğü akıl, ahlak, iyilik, adalet ve faydadır yani hayırdır.
Eğitim, devlet kurumunun insanı kendi işleminden geçirip başkalaştırmasıdır
Evrene ucu açık olmayıp bu dünyanın sorunları üzerine kendini kapatan bir zihin nasıl özgür olabilir?
Tüketimin yüceltildiği piyasa kapitalizminde nefsin, yani bedenin istek ve tutkuları esas alınır,kişi şehvet ve iştah, haz ve hız evreninde her neye sahip olup tüketebiliyorsa, o seviyede kendini özgür hisseder.
Özgürlük ve adalet yoksa, hayatın da anlamı yoktur.
Asıl vaat edilen sonsuz ve mutlu hayat buradan geçerek kendisine ulaşacağımız ebedi yurttur.
Hipokrat yeminindeki Tanrı ve Tanrıçaların yerini bizde namus ve şeref almıştır.
Şeytan Allah’ı taklit eder
Tarihin hiçbir döneminde insan çağımızda olduğu kadar böylesine zihnen ve ruhen güçten düşürülmemiş Allah’a başkaldırmak ve yüceltilme vaadiyle herkese ve her şeye bu vahim boyutlarda kul olmamıştı. Sosyal bilimler insanı ehlileştirmeyi başardı. Bu trajik bir manipülasyondur.
Yoksulluğa çare arayan bir din,
Zulme ve haksızlığa başkaldıran bir din, dünyayı teknolojik batı uygarlığının kültürü ve hayatı mozaikleştiren saldırılarına karşı alternatif bir hayat tarzı olan bir din..
İslamiyet dün olduğu gibi bugün de canlı, yaşayan ve hareket halinde olan bir umuttur..
İnsana insan dışında kimse zulmetmiyor, o kendi kendine zulmediyor
Baskı insanın kişiliğini yok eder..
Allah, tahtını mümin kulunun kalbinde kurar; bundan dolayı kalb Allahın arşıdır
Herkesin dilinden düşmeyen bir Abdurrahman bin Avf’tır ama, gönlünde yer eden Koç’tan başkası değil. Ebu Zer el-Gıfari’ yi sorarsanız, o hala sürgünde yaşıyor..
Unutmayalım ki bizler, refah toplumunun değil, felah toplumunun insanları olmak zorundayız.
Zühd ve takva, sınırsız sermaye biriktirme demek olan kenz tutkusuna ahlaki ve manevi tepkidir.
Ölüm ahirete inanmayan bedbaht insanın ebedi yokluğa mahkum olmasıdır.
Yaşlılık refah toplumunda yaşayan herkesn kabusudur.
Nasıl beton ve demir bütün kentleri benzeştiriyorsa, standardize edilmiş güzellik de bütün kadınları benzeştirmektedir.
Sufi gelenekte kalb, Allahın Kabesidir.
Bilgi ve haber üretme düzeni şu: Üretileni al, tüket ve unut.
Televizyon, modern toplumda insanları sürü halinde yaşatmaya, bir arada uyuma sokmaya, sistem içinde tutmaya çalışıyor.
İnsana insan dışından kimse zulmetmiyor, o kendi kendine zulmediyor.
İnsanlar tarihte özgürlük için değil, daima daha adil ve hukuka daha riayetkar yönetimler için mücadele ettiler.
Nefsinin doyumsuz istek ve tutkularına göre hareket eden bir insan, sosyal ve siyasi olarak özgür sayılsa da, hakikatte kendi nefsinin tuzağıdır.
Dostoyevski, Fransa özgür bir ülkedir, ancak 1 milyon frankın varsa özgürsün der.
İnsanın kendi bedeni ve hayatı üzerinde tasarrufta bulunma özgürlüğü yoktur. Beden de, hayat da bir bağış ve emanettir. Zina haram olduğu gibi, intihar da haramdır. Kadın veya erkek bedeni diledikleri gibi kullanamaz.
Efendimiz Faydasız bilgiden Allaha sığınmıştır. , Allahım bana öğrettilerinle beni faydalandır; bana fayda sağlayacak ilim öğret, ilmimi artır.
Gazzali hürriyeti şöyle tarif eder: Nefsin heva ve hevesinin esaretinden kurtulmaktır. Kanaat insana hürriyet ve izzet kazandırır.
Servete karşı dirençli olan, Allahtan başka herşeye karşı özgür ve bağımsızdır.
servet zenginlik değil, insanı etki altına alması, tutsak kılması dolayısıyla yoksulluktur.
Bağımlı olduğun şey varsa, sen onun kölesisin.
Baskı insanın kişiliğini yok eder.
Kibirli insan hür olmadığı gibi, aşağılık duygusuna sahip insan da hür değildir. Hürriyet itidaldir. İtidal iki uc arasında bulunur.
Özgürlük ve adalet yoksa, hayatın anlamı da yoktur.
Pisagor, şişman bir adam görmüş ve demiş ki: Niçin hapishanenin duvarlarını bu şekilde yükseltmeye çalışıyorsun? Yani sen nefsinin isteklerine uydukça, rahat yaşadıkça duvarları yükseltiyorsun. Halbuki ruhun özgür olmalı.
Şehvetin kölesi, özgürlüğünü kaybetmiş olanın köleliğinden daha beter ve daha aşağıdır.
Dünya, ona yabancı duran insana bir zindan değil, gelip geçici bir mekan, yolculukta verilen bir mola, bir duraktır.
Camus, dünya anlamsız ; Sartre, insan beyhudedir diyordu. Foucault ölümünü ilan etti. Eğer insan gerçekten mümkün değilse, peki onu kim bu kadere mahkum etti? Kurtulma umudu yok mu?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir