İçeriğe geç

İnsanın Anlama Yetisi Üzerine Bir Soruşturma Kitap Alıntıları – David Hume

David Hume kitaplarından İnsanın Anlama Yetisi Üzerine Bir Soruşturma kitap alıntıları sizlerle…

İnsanın Anlama Yetisi Üzerine Bir Soruşturma Kitap Alıntıları

Sahte ve yozlaşmış metafiziği yok etmek için gerçek metafiziği geliştirmek zorundayız.
En tatlı ve en yarasız yaşam yolu bilim ve bilginin sokaklarından geçer ve bu yoldaki engellerden herhangi birini kaldırabilen ya da yeni ufuklar açabilen herkes insanlığa hayrı dokunmuş biri olarak baş tacı edilmelidir.
Diğer filozof türü ise insanı eyleyen değil, aklıyla var olan bir varlık olarak görür ve davranış tarzlarını geliştirmekten ziyade anlama yetisini biçimlendirmeye çabalar.
Var olan her şey var olmayabilir de.
“Filozof olun olmasına ama felsefeyle uğraşırken yine de insan kalın.”
İnsanlığın büyük kısmı, kanaatlerinde doğal olarak onaylayıcı ve dogmatik olma eğilimindedir ve nesneleri sadece tek bir yönden görüp karşıt bir argüman hakkında hiçbir fikre sahip değilken, aceleyle meyilli oldukları ilkelerin üzerine atlarlar ve karşı duygulara sahip olanlara da müsamaha göstermezler.
İnsan hareket etmek, muhakemede bulunmak ve inanmak zorundadır, her ne kadar en titiz araştırmalarla bile bu işlemlerinin temeline ilişkin kendini tatmin etmesi ve bunlara yöneltilebilecek itirazları silmesi mümkün olmasa da.
Seyyahların mucizevi anıları, deniz ve karada gördükleri canavarlara dair tasvirleri, hayranlık uyandırıcı serüvenler, tuhaf insanlar ve kaba yasam tarzları hakkında anlattıkları nasıl da açgözlülükle dinlenir! Fakat eğer hayret verici olaylara duyulan sevgiye dindarlık da eklenirse, aklıselimin ipi çekilir ve bu koşullarda insan tanıklığı artık otoriteye sahip olduğunu iddia edemez. Dinci biri dinî coşkuya kapılıp gerçeklikten yoksun şeyler tahayyül eden biri olabilir: Anlattıklarının yalan olduğunu bilse bile sırf böyle kutsal bir davanın selameti adına dünyadaki en halis niyetlerle söylediklerinin arkasında durabilir. Hatta böyle bir hezeyanın var olmadığı durumda bile, böyle güçlü bir ayartının harekete geçirdiği kibir (ve buna bir de kişisel çıkarı ekleyin), başka koşullarda insanlığın geri kalanını etkilediğinden çok daha güçlü bir şekilde onu etkiler. Bu kişiyi dinleyip denetleyecek olanlar tanıklığını değerlendirmek için yeterli yargı gücüne sahip olmayabilir ve genellikle de olmazlar. Dahası sahip oldukları yargı gücünü de bu ulvi ve gizemli konularda ilkesel olarak terk ederler veya bundan yararlanmak isteseler bile, tutku ile ateşli bir muhayyile yargı gücünün işleyişini bozar. Onların safdilliğini gören dinci daha da bol keseden savurur, o savurdukça onlar daha da kolay inanır hale gelir.
Belagat en yüksek perdesine ulaştığında akla veya tefekküre çok az yer bırakır; fakat sadece hayal âlemine ya da duygulara hitap etmek istekli dinleyicileri esir alır ve anlama yetilerini geri plana iter.
Hiçbir şey insanın hayal gücünden daha özgür değildir
Herhangi biri bana bir ölünün diriltildiğini gördüğünü söylerse, hemen bu adamın yanıltıyor veya yanıltılmış olabileceğinin mi, yoksa anlattığı olgunun gerçekten olmuş olabileceğinin mi daha muhtemel bulunduğunu kendi kendime düşünürüm. Bu iki mucizeyi karşılıklı tartarım ve bulacağım üstünlüğe göre kararımı veririm; her zaman da mucizelerden hangisi daha büyükse onu reddederim. Adamın tanıklığının yanlışlığı anlattığı olaydan daha mucizevi olabilirse, ancak o zaman, inanç ve kanıma hak kazandığını ileri sürebilir.
düşüncelerimizin bu sınırsız özgürlüğe sahip görünmesine karşın, daha yakından incelendiğinde aslında çok dar sınırlara hapsolmuş olduğunu ve zihnin bu yaratıcı gücünün, duyumların ve deneyimin bize sağladığı malzemeleri birleştirme, dönüştürme, arttırma yada azaltma yetisinden daha fazlası olmadığını görürüz.
En canlı düşünce bile en donuk duyumdan daha aşağı seviyededir.
Şunu da itiraf etmek gerekir ki, en haklı ve en kalıcı şöhret kolay anlaşılır felsefeyle elde edilmiştir ve bu zamana dek soyut muhakemeciler, görünen o ki, yaşadıkları çağın geçici hevesleri ya da cehaletinden ötürü sadece anlık şöhrete sahip olabilmiş, daha hakkaniyetli gelecek kuşaklara bu ünlerini ulaştıramamışlardır.
Diğer filozof türü ise insanı eyleyen değil, aklıyla var olan bir varlık olarak görür ve davranış tarzlarını geliştirmekten ziyade anlama yetisini biçimlendirmeye çabalar. İnsan doğasını spekülasyon konusu olarak görür ve anlama yetimizi düzenleyen, duygularımızı uyandıran ve belli bir ereği, eylemi ya da davranışı onamamızı ya da kınamamızı sağlayan ilkeleri bulmak için insan doğasını kapsamlı bir tetkikle incelerler
Moral felsefe,başka bir deyişle insan doğasının bilimi iki ayrı tarzda ele alınabilir; ikisinin de kendine göre üstün yanları vardır ve ikisi de insanlığın eğlenmesine, eğitimine ve ıslahına katkıda bulunabilir. Bu felsefelerden ilkine göre, insan esasen eylem için doğmuştur; ölçülerinde beğeni ve duygulardan etkilenmiştir; bir nesnenin peşinden koşup koşmayacağına bu nesnelerde olduğu görünen değere ve bu nesnelerin kendini hangi ışık altında takdim ettiğine bakarak karar verir. Bütün erekler arasında erdem en değerlisi olduğundan, bu akıma mensup felsefeciler erdemi en tatlı renklere sarıp sarmalar, şiirden ve belagat sanatından her türlü yardımı alır ve konularına kolay ve bariz bir tarzda yaklaşırlar; zaten muhayyilemizi memnun etmenin ve duyguları yakalamanın en iyi yolu da budur. Günlük yaşamdan en çarpıcı gözlemleri ve örnekleri seçerler; zıt karakterleri makul bir tezada sunarlar; şan ve mutluluk beklentileriyle bizi erdem yollarına çekerek bu yoldaki adımlarımızı en sağlıklı önermelere ve en meşhur örneklere göre yönlendirirler. Ahlaksızlık ile erdem arasındaki farkı hissetmemizi sağlarlar; duygularımızı ayağa kaldırıp düzenlerler ve böylece tam bu çabalarının sonunda tamamen elde ettiklerine inandıkları dürüstlük ve gerçek şeref sevgisini kalplerimize aşılamaya çalışırlar.
.
Akıl ve felsefedeki gelişmeler ancak bir özgürlük ülkesi sayesinde olabilir.

.
Belagat, en üst düzeyinde, akla ya da düşünceye çok az yer bırakır, ama kendisini tamamen arzulara ve aşklara yönlendirir.

Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Evrende hiçbir yerde olumsallık yoktur, rastlantı yoktur, özgürlük de yoktur.
Şeyleri ilk görünüşlerine bakarak değerlendiren avam, olayların belirsizliğini sebeplerdeki belirsizliğe yorar.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Her mucize doğa yasalarının ihlalidir ve bu yasalar sağlam ve değiştirilemez deneyimlerle yerleştiğinden, bir mucize aleyhindeki ispat, olgunun doğası gereği deneyimden çıkarılan herhangi bir argümanın olup olabileceği kadar tamdır. Bütün insanların bir gün öleceği, kurşunun kendi başına havada asılı kalamayacağı, ateşin odunu yakacağı ama suyla temas ettiğinde söneceği niçin olasılıktan da ötedir ? Bu olaylar doğa yasalarına uygun olduğundan, bu yasaların ihlal edilmesi gerekir, başka bir deyişle bunları engellemek için bir mucize gerekir. Doğanın olağan seyri içinde gerçekleşen hiçbir şey mucize diye görülmez.
Belleğimiz belli bir dereceye kadar inatçı olmasa, insanların genellikle hakikate ve dürüstlük ilkesine meyilleri olmasa, bir yalanları açığa çıkarıldığında utanmaları söz konusu olmasa, demem o ki tüm bunların insan doğasına içkin nitelikler olduğu deneyim yoluyla keşfedilmemiş olsa, insan tanıklığına en ufak bir güven duymazdık.
Olgu meselelerine ilişkin muhakemelerimizde yegâne kılavuzumuz deneyim olsa da, bu kılavuzun tamamen şaşmaz olmadığı, bazı durumlarda bizi hatalara sürükleyebildiği kabul edilmelidir.
Bir insan en korkunç suçu işledikten sonra ilk doğduğu günkü kadar saf ve temizdir; dahası kişiliğinin de eylemleriyle herhangi bir alakası yoktur, zira eylemleri kişiliğinden doğmaz ve birinin habisliği asla diğerinin ahlaksızlığının ispatı sayılmaz.
Eylemler, doğası gereği geçicidir ve bir süre sonra yok olur; bu eylemleri gerçekleştiren insanın kişiliğindeki ve eğilimindeki bir nedenden kaynaklanmadığında, ne iyi bir eylemse şerefine şeref katabilir, ne de kötüyse halel* getirir.

Halel: Bozma, bozukluk.

Var olan her şeyin bir nedeni olduğu ve rastlantı denen şeyin, enikonu incelendiğinde, salt olumsuz bir kelime olduğu ve doğada herhangi bir yerde varlığa sahip olan gerçek bir güç anlamına gelmediği evrensel olarak kabul edilir. Fakat bazı nedenlerin zorunlu olduğu, bazılarının olmadığı iddia edilir. İşte tanımların faydası burada saklıdır.
.
Genel olarak konuşursak, dindeki hatalar tehlikelidir; felsefede olanlar sadece gülünç.

Kendi araştırmalarıyla bir argümanın altından kalkamadığı için böyle bir argümanın aslında var olmadığı sonucuna varan bir insanın affedilmez bir küstahlık sergilemiş olacağını itiraf etmeliyim.
Deneyimlerin otoritesini tartışma konusu etmek ya da insan yaşamının bu büyük kılavuzunu reddetmek için ahmak ya da deli olmak gerekir
Alışkanlıklarımızın etkisi o kadar fazladır ki, en güçlü olduğu yerde doğal cehaletimizin üstünü örtmekle kalmaz, kendisini gizler ve sadece en üst derecede bulunduğu için hiç olmuyormuş gibi görünür.
Sözde manevi bir töz maddi bir töz üzerinde o kadar etki elde ediyor ki, en incelikli düğünce en kaba maddeyi harekete geçirebiliyor.
En canlı düşünce bile en donuk duyumdan daha aşağı seviyededir.
Filozof olun olmasına ama felsefeyle uğraşırken yine de insan kalın.
Hiçbir şey insanın hayal gücünden daha özgür değildir ve hayal gücümüz iç ve dış duyuların sağladığı özgün fikir deposunu aşamasa da, kurgu ve canlandırmanın tüm çeşitliliği içinde bu fikirleri karıştırma, birleştirme, ayırma ve bölme konusunda sınırsız bir güce sahiptir.
Doğa her zaman haklarına sahip çıkacak ve sonunda her türlü soyut muhakemeye üstün gelecektir.
Felsefe tutkusu, tıpkı dinî tutku gibi, şöyle bir uygunsuzluğa açık görünüyor: Hal ve hareketlerimizi düzeltme ve ahlaksızlıklarımızı yok etme amacını taşımasına karşın, basiretsizce yönetildiğinde baskın bir temayülü* beslemekten ve zihnimizi doğal mizacın yanlılığı ve meyli sebebiyle zaten çok ağır basan bir yöne daha büyük bir kararlılıkla itmekten başka bir işe yaramayabilir.

Temayül: Bir yöne eğilim.

Dünyada rastlantı diye bir şey yoktur, Ama bir olayın gerçek nedenini bilmemiz anlama yetimizi böyle etkiler ve bu tür bir inanç ya da kanı doğurur
Doğru olanı aramak, arzu edileni aramak değildir.
Her çözüm karşımıza önceki kadar zor olan yeni bir soru daha çıkarıyor ve bizi yeni soruşturmalara sevk ediyor.
Hiçbir nesne duyulara gözüktüğü nitelikleriyle onu yaratan sebepleri ya da ondan doğacak sonuçları açığa seremez; keza aklımız da deneyimlerimizin yardımı olmaksızın olgusal durum ve gerçek varoluş hakkında hiçbir çıkarımda bulunamaz.
Şiirin tüm renkleri, ne kadar muhteşem olursa olsun, tasviri gerçek bir manzara zannetmemize yol açacak tarzda doğal nesneleri resmedemez. En canlı düşünce bile en donuk duyumdan daha aşağı seviyededir.
Doğru ve sahih muhakeme yegâne evrensel ilaçtır, her insana, her bünyeye uygundur ve halk hurafeleriyle birleştiğinde gailesiz muhakemeciler için nüfuz edilemez bir hale getirip bilim ve bilgelik havası kattığı girift felsefeyi ve metafizik jargonu sadece bu muhakeme dize getirebilir.
Hatasızlık her örnekte güzellik için yararlıdır, doğru muhakeme de incelikli duygu için yararlıdır.
Her türlü edebiyat, çeşitli tutum ve durumları içinde insan yaşamının resimlerinden başka bir şey değildir ve önümüze koydukları nesnenin niteliklerine bağlı olarak, bizde övgü ya da yergi, hayranlık ya da alay gibi farklı duygulara ilham verir.
İnsanın anlama yetisinin sınırları o kadar dardır ki, bu durum özelinde ne elde ettiklerinin kapsamından, ne de güvenilirliğinden çok fazla tatmin beklenebilir.
“Var olan her şey var olmayabilir.”
“Her din rakip bir sistemi yok ederken, o sistemin dayandığı bu mucizelerin inanırlığını da yok eder; böylece farklı dinlerin tüm olağanüstü olayları aykırı olgular olarak, bu olağanüstü olayların delilleri de ister zayıf ister güçlü olsun birbirine karşıt görülmelidir.“
Hırs, tamahkârlık, kendini sevme, kibirlilik, cömertlik, yurtseverlik. Bu tutkular çeşitli derecelerde karışmış ve topluma dağılmış olup, dünyanın başlangıcından bu yana ve hâlâ insanlar arasında gözlemlenmiş tüm eylemlerin ve teşebbüslerin kaynağıdır İnsanlık bütün çağlarda ve ülkelerde o kadar aynıdır ki, tarih bize bu açıdan yeni ve tuhaf hiçbir bilgi vermez.
Doğa her zaman haklarına sahip çıkacak ve sonunda her türlü soyut muhakemeye üstün gelecektir.
Peki, dünyada adaletin hakkaniyetle dağıtıldığını gösteren herhangi bir emare var mıdır?
Aptallar yalan dolanı yaymakta pek çalışkandır.
Alışkanlıkların etkisi o kadar fazladır ki, en güçlü olduğu yerde doğal cehaletimizin üstünü örtmekle kalmaz, kendisini gizler ve sadece en üst derecede bulunduğu için hiç olmuyormuş gibi görünür.
Alışkanlıkların etkisi o kadar fazladır ki, en güçlü olduğu yerde doğal cehaletimizin üstünü örtmekle kalmaz, kendisini gizler ve sadece en üst derecede bulunduğu için hiç olmuyormuş gibi görünür.
İnsanlık bütün çağlarda ve ülkelerde o kadar aynıdır ki, tarih bize bu açıdan yeni ya da tuhaf hiçbir bilgi vermez.
Hiçbir şey insanın hayalgücünden daha özgür değildir.
Benzer gözüken nedenlerden benzer etkiler çıkmasını bekleriz.
Alışkanlıkların etkisi o kadar fazladır ki, en güçlü olduğu yerde doğal cehaletimizin üstünü örtmekle kalmaz, kendisini gizler ve sadece en üst derecede bulunduğu için hiç olmuyormuş gibi görünür.
Bir nesnenin ilk ortaya çıkışından asla hangi sonucu doğuracağını kestiremeyiz.Fakat bir nedenin gücü ya da enerjisi zihin tarafından keşfedilebilir olsaydı, deneyime gerek kalmadan sonucu öngörebilir, sadece düşünce ve muhakeme yoluyla en baştan buna ilşkin kesin bir şeyler söyleyebilirdik.
Hiç bir şey insanın hayal gücünden daha özgür değildir .
(Felsefe) basiretsizce yönetildiğinde baskın bir temayülü beslemekten ve zihnimizi doğal mizacın yanlılığı ve meyli sebebiyle zaten çok ağır basan bir yöne daha büyük bir kararlılıkla itmekten başka işe yaramayabilir.
Ne kadar karmaşık veya ulvi olursa olsun düşüncelerimizi ya da fikirlerimizi tahlil ederken, bunların önceki bir his ya da duygudan taklit edilmiş basit fikirlere geri döndürülebildiğini görürüz.
Geçmişteki kanaat ve duygularımızı düşündüğümüzde de, düşüncemiz aslına sadık bir aynadır ve nesneleri doğru bir şekilde taklit eder; ama kullandığı renkler özgün algılarımızı sarmalayan renklere kıyasla sönük ve zayıftır.
En canlı düşünce bile en donuk duyumdan daha aşağı seviyededir.
Zihnin diğer tüm algılarında da benzer bir ayrım olduğunu gözlemleyebiliriz.Öfkeden deliye dönen bir adam,bu duyguyu sadece düşünen birinden çok farklı tarzda hareket eder.Bana bir insanın aşık olduğunu söylerseniz ne kasttettiğinizi kolaylıkla anlarım; fakat bu kavrayışımı asla o tutkunun gerçek düzensizlikleri ve çalkantılarıyla karıştırmam.Geçmişteki kanaat ve duygularımızı düşündüğümüzde, düşüncemiz aslına sadık bir aynadır ve nesneleri doğru bir şekilde taklit eder; ama kullandığı renkler özgün algılarımızı sarmalayan renklere kıyasla sönük ve zayıftır.Bunlar arasındaki ayrımı tespit etmek için çok hoş bir ayrım yeteneğine ya da metafizik kafaya sahip olmak gerekmez.
Hırs, tamahkârlık, kendini sevme, kibirlilik, cömertlik, yurtseverlik. Bu tutkular çeşitli derecelerde karışmış ve tüm topluma dağılmış olup, dünyanın başlangıcından bu yana ve hala insanlar arasında gözlemlenmiş tüm eylemlerin ve teşebbüslerin kaynağıdır İnsanlık bütün çağlarda ve ülkelerde o kadar aynıdır ki,tarih bize bu açıdan yeni ve tuhaf hiçbir bilgi vermez.
Peki, dünyada adaletin hakkaniyetle dağıtıldığını gösteren herhangi bir emare var mıdır?
Ne kadar karmaşık ya da yüce olurlarsa olsunlar, düşünce ya da idealarımız çözümlediğimizde bunların, her defasında, daha önceki bir his ya da duyguyu kopya eden basit idealardan meydana geldiğini görürüz
Resmin etkisi dostumuzun bir zamanlar var olduğuna inandığımızı varsayar.
En canlı düşünce bile, en donuk duyumdan daha aşağı seviyededir.
Birçok ahlaksızlığa ve aptallığa karşı çıkarak, bol bol düşman edinir ve onlar tarafından sefih, imansız, günahkâr diye damgalanırız.
Mutlak bir çelişki anlamını içeren şeyler haricinde hiçbir şey düşünce gücünün ötesinde değildir.
En tatlı ve en zararsız yaşam yolu bilim ve bilginin sokaklarından geçer ve bu yoldaki engellerden herhangi birini kaldırabilen ya da yeni ufuklar açabilen herkes insanlığa hayrı dokunmuş biri olarak baş tacı edilmelidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir